background img

The New Stuff

Broadway'in Yeşil Devi sömestirde İstanbul'da! Shrek The Musical Zorlu PSM’de!


Kalbi de en az kendisi kadar dev olan Shrek'in beyaz perdeden Broadway'e taşınan öyküsü, Zorlu Performans Sanatları Merkezi'ne taşınıyor.

Shrek'le tanışmamıza vesile olan şimdilik toplam dört filmin animasyon dünyasındaki yeri ve önemini tartışmaya gerek bile yok. DreamWorks tarafından William Steig'in 1990 tarihli, Shrek! isimli kitabından uyarlanan serinin ilk ayağı, animasyon filmlerinin hasılat rekorlarına yeni bir çıta koydu. Aynı zamanda endüstrinin kalite standartlarını da hayli yukarı çekti. Sadece çocukların değil, her yaş kategorisinden izleyicinin fenomeni haline gelen Shrek'in bu başarısı, yeşil devin, bilgisayar oyunları ve çizgi romanlara da konuk olmasını sağladı.

Shrek'in güçlü kolları sonunda Broadway'e kadar uzandı. Dünyanın en prestijli sahnesi, Shrek ve arkadaşlarının hikayesini tam bir yıl boyunca misafir etti. Eleştirmenlere ise bu harika müzikal uyarlamaya tam puan vermek düştü. Jeanin Tesari'nin bestelediği müzikleri, David Lindsay-Abaire'nin yazdığı şarkı sözleri ile ilk saniyesinden son saniyesine kadar benzersiz bir deneyim yaşatan Shrek Müzikali, çok prestjli Tony Ödülleri'nin yıldızlarından biri oldu. Tim Hatley'nin tasarladığı harika kostümler, Shrek Müzikali'ne En İyi Kostüm dalında fazlasıyla hak edilmiş bir ödül getirdi.




Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde deneyimleme şansını yakalayacağınız Shrek Müzikali, toplam 22 şov boyunca her yaştan Shrek hayranını misafir edecek. 10 konteynerlik dev seti, 60 kişilik kadrosu ve canlı orkestrası ile müzikal tarihinin en ihtişamlı ve eğlenceli yapımlarından biri olan Shrek Müzikali'ni orijinal dilinde, Türkçe üstyazı ile beraber izleme şansını kaçırmayın.
Müzikali beklerken Shrek'le ilgili önemli satırbaşlarını tekrar gözden geçirmekte fayda var.
-William Steig'in 1990 tarihli Shrek! isimli kitabının hakları, ilk olarak Steven Spielberg tarafından 1991'de satın alındı.
-1995 yılında Shrek'in beyaz perde uyarlaması için çalışmalar başladı.
-Shrek'i selendirmesi için seçilen ilk kişi, ünlü komedyen Chris Farley'di.
-Farley, 1997'de hayatını kaybedince Shrek'in seslendirilmesi görevi Mike Myers'a verildi.
-Serinin ilk filmi, toplam 484.4 milyon Dolar'lık gişe hasılatıyla kendi arenasında bir rekor kırdı.
-Shrek, Akademi Ödülleri tarihinin ilk En İyi Animasyon Film Oscar'ını 2001 yılında kazandı. En İyi Uyarlama Senaryo dalında ise aday oldu.
-Shrek, Mayıs 2010'da Hollywood Bulvarı'ndaki Şöhret Yolu'nda kendine ait bir yıldıza kavuştu.
Shrek The Musical, Türkiye'de ilk kez 22 Ocak - 7 Şubat 2016 tarihleri arasında orjinal dili ve Türkçe üstyazı ile Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde!
Detaylı bilgi almak için tıklayabilir, ön satış fiyatlarını kaçırmamak için hemen satın alabilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

Kelebek Taneleri - Hasan Okçu

Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlerle paylaşmak istediğim iki yeni haberim var. Bu iki haber de yan tarafta görüyor olduğunuz kitap kapağı ile birlikte bir nevi anlaşılıyordur.

Öncelikle ilk haberim birkaç gün önce açmış olduğum Wattpad sayfamla ilgili. Twitter'dan tanışıyor olduğum bir arkadaşım sayesinde keşfettim diyebilirim Wattpad'a. Daha öncelerde duymuş ve göz atmıştım fakat açma gereği nedense hiç duymadım. Fakat daha ayrıntılı şekilde bir bilgiye sahip olduğumda açmak istedim ve sesimi bir de orada duyurmayı tercih ettim.

Bu kitap kapağı da Wattpad'deki ilk çalışmamın kitap kapağı. Kapak düzenlemesi için Batuhan'a da bir kere daha teşekkür ederim. Wattpad'e girişimi blogda şimdiye kadar sizlerle paylaşmış olduğum deneme, düz yazı, mensur şiirleri kitaplaştırarak yapmak istedim. Bunların hepsi de benden parçalar olduğu için, Kelebek Taneleri adı tam olacaktır diye düşündüm. Wattpad'ten de beni takip edip kitabımı okumak isterseniz, kullanıcı adım: hhasanokcu
Direkt olarak kitabı okumak için buraya tık.

İkinci haberim ise uzun zamandır beni takip ediyor olanlarınız bilir, ilk kitabımı yazmış ve ikincisini yarılamış ve artık keşfedilmeyi beklemeyip yazarlık statüsünü avuçları arasına almak isteyen biriyim. Henüz 7-8 yayıneviyle daha görüşmem sürmekte fakat hissediyorum ki bu sefer ilk kitabımı basılmış bir şekilde ellerimde tutabileceğim. İlerleyen günlerde, haftalarda son haberleri de tüm sevincimle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Umarım ki güzel sonuçlarla hep birlikte oluruz. Hepinize iyi haftalar!

Füreya - Ayşe Kulin

Ayşe Kulin bu kitabında, Türkiye'nin ilk seramik sanatçısı olan Füreya Koral'ın hayatını kaleme almıştır. Atatürk aşkıyla büyüyen ve küçüklüğünde Atatürk'ün hatıra defterine yazmış olduğu satırlar sonrasında Türk topraklarına kendi elleriyle imzasını atmış ve neredeyse tüm dünyaya adını duyurmayı başarmış bir kadın Füreya.

Sadece kültüre, sanata, bilime verdiği ilgi ve önemlerle değil, güzelliğiyle de bir çok erkeğin hayali olmuştur Füreya. Kendisi de yeri geldi mi ün, yeri geldi mi de gerçekten aşık olduğu için birlikte oldu bu erkeklerle.

İnişli çıkışlı, oradan oraya koşuşturan bir hikayesi olan Füreya Koral'ın hayatı, okurken etkileneceğiniz türden. Azim ve işine olan aşkı, sevdiği şeyi yaparken hissettiği duyguları insana ilham ve ders verecek türdeler. 

Kitabı ve Füreya Koral'ı adım adım tanıdım ve sevdim. Tek gözüme batan şey Füreya'nın Atatürk'e olan hayranlığının çok aşırıya kaçırıldığı oldu. Onun dışında göze batan bir şey yok. Kesinlikle okunması gereken bir kitap ve tanınması gereken bir insan olduğunu düşünüyorum. 

Keyifli okumalar!



Her Daim Olduğu Gibi

Her zaman olduğu gibi, oturuyorum. Dizlerimi kendime doğru çekmiş, düşünüyorum. Belki de düşünmüyor, düşündüğümü sanıyor veyahut da düşünüyormuş gibi görünmeye yelteniyordum.

Her vakit olduğu gibi, bir elimde kahvem var. Bütün süslü cümlelere, iç yakan kelimelere ve çığlık çığlığa haykıran harflere eşlik eden, bir o kadar da yalnızlığımı içimi yakarak daha da belirginleştiren, bir bardak kahve.

Her daim olduğu gibi, saat böyle zamanlarda daha çabuk geçiyor. Ve gece yarısı gelip çattığında, bütün duvarların sıvaları dökülüyor hafiften. Vakit daha yavaş geçmeye başlıyor. Uzaktan kulağa çalınan hafif tını eşlik ediyor. Melodiler benimle birlikte ağlıyor ve ben bu saatlerde yalnızlığımı, yalnız olduğumu daha ağır hissediyorum.

Her zaman olduğu gibi...
Her vakit olduğu gibi...
Ve...
Her daim olduğu gibi...

Beyaz Helsinki - James Thompson


Beyaz Helsinki, geçen sene edinmiş olduğum bir roman. Yakın bir arkadaşımın kardeşine doğum günü hediyesi olarak alırken bir adet de kendime almıştım. Hoş ve ilgi çekici bir kitap gibi göründü gözüme ve tanıtım bültenini okuduğum zaman da ilgimi çekti, bu şekilde satın aldım.

Bir yıl sonra ancak sıra geldi bu kitabı okumaya. Konusu, Kari Vaara adında bir adam, beyin tümörü operasyonundan sonra suçla savaşmak için suç işleyen gizli bir operasyon örgütünün başına getirilir. Suçluların evlerine girmeye, paralarını ve uyuşturucularını, yasadışı silahları çalmaya başlarlar. Bu esnada da Finlandaya aşırı sağ bir partinin yükselmesiyle çalkalanır. Bu olayların ardından Kari cinayet davasına atanır. Bir milyarderin kaçırılan çocuğunun çözülmemiş davasıyla ilgilenir ve eski Fransız lejyoneri ile bir pazarlığa girmek zorunda kalır.

Evet konusu muhtemelen sizin de ilginizi çekmiştir. Fakat ben kitabı bitiremedim bile. Kitabı yarılamış olmama rağmen her bölüm birbirinin tekrarı, olaylarda bir ilerleme söz konusu bile olmadı. Bu durum da beni iyice bunalttı. Kitapta kaldığım yere bir işaret koydum ve daha sonra tekrar okuyacağım. ''İyi kitap, kötü kitap ayırma, sonuna kadar oku.'' felsefemden ötürü her kitabı sonuna kadar okurum.

Şu an için kitap hakkında oldukça sıkıcı yorumundan başka bir şeyler söyleyemeyeceğim ancak kitaba devam edip bitirdikten hemen sonra yeni bir yorumla net fikirlerimi sizlerle paylaşırım. Aranızda okuyan arkadaşlar varsa yorumlarını benimle, bizlerle paylaşırsa mutlu olurum.

Keyifli okumalar!

İlk Aşk - John Green

Aynı Yıldızın Altında adlı romanıyla büyük ses getiren John Green'in tüm romanları mutlaka en çok okunanlar listesine dahil oluyor. Aynı Yıldızın Altında romanı gibi Kağıttan Kentler romanı da sinema filmine uyarlandı ve büyük ilgi gördü.

İlk Aşk kitabı da benim şimdiye kadar okuduğum birçok kitaptan farklı geldi bana. Klasik aşk romanlarından çok farklı ve ilginç bir aşk hikayesi.

Roman, başından sonuna kadar dahice kaleme alınmış. John Green bu romanında bir başka yeteneğini konuşturmuş. Her ne kadar kitabın baş karakteri olan Colin'in ilişki teoremlerindeki sayısal veriler yakın arkadaşına ait olsa da, bunu kurguya dökmek de çok basit bir iş olmasa gerek.

Kitabın konusu, Colin adında bir gencin hayatına giren kadınlar ve onlarla olan ilişkileri. Colin bu zamana kadar toplamda 19 kızla birlikte olmuş ve işin ilginç kısmı ise bütün kızların adının Kathrine olması ve hepsinin de Colin'i terk etmesi.

Colin bunun üzerine Terk Edenler/Terk Edilenler teoremleriyle ilişkilere dayalı çözümler üretmeye çalışmaktadır.

Oldukça eğlenceli olmasıyla birlikte yeri geldiğinde duygusal hislerinizi de uyandıran bir kitap. Bunların yanı sıra içinde genel kültür olarak depolayabileceğiniz bilgiler de yer almakta. Yani her anlamda size bir şeyler katabilecek bir kitap.

Mutlaka okuyun derim!

Pretty Little Liars & Tatlı Küçük Yalancılar

Umutsuz Ev Kadınları, İntikam gibi dizilerden sonra Türkiye'de yabancıların senaryolarından uyarlamalar sürekli karşımızda oluyor. Bazıları kısa ömürlü oluyor ve yayını çok uzun sürmüyor -Şeref Meselesi gibi- fakat bazıları ise uzun soluklu oluyor ve birkaç sezon devam ediyor.

Sıradaki uyarlama dizimiz ise Pretty Little Liars yani Tatlı Küçük Yalancılar. Pazartesi akşamı ilk bölümü yayınlandı. Ben de orjinal halini izliyor olduğum için ilk bölümünü merak ettim ve bakalım nasıl yapmışız diye izledim.

Tabii her şey olduğu gibi ve asıl haliyle güzel olduğu için bana pek sıcak gelmedi dizi. PLL'den aldığım tadı TKY'den alamadım. Zaten dizi de değiştirilmiş birkaç yer var. Yani halkımızın görmek istemeyeceği şeyleri değiştirmişler ve bu da dizinin asıl havasını almış götürmüş. Fakat PLL'yi izlemeyen birisi için oldukça etkileyici ve farklı gelebilir. Çoğu kesim de PLL'yi izlemediği için bizimkilerin yapmış olduğu Tatlı Küçük Yalancıların yayın hayatı bana uzun sürer gibi geliyor.


Dizide dikkatimi çeken birebir benzerlikler ise karakterlerin tip olarak birbirlerine benzemeleri. Ardından dizinin müziği bile tıpatıp aynı olması. Karakterlerin isimleri dizinin orjinal haline göre hazırlanması da dikkatimi çekti. Özellikle kaybolan kızın adı. Onlarda ''Alison'' bizde ''Açelya''. Mesajlar ''-A''dan geliyor.

Az önce de dediğim gibi benim için kesinlikle Pretty Little Liars'ın havasını tam olarak tutturamazlar. Eğer PLL'yi izlemeden TKY'yi izlemişseniz ve hoşunuza gitmişse, gerçekten izlemek istiyorsanız onun yerine PLL'yi tercih edin ve orjinal halini izleyin derim.

Mustafa Ceceli - İskenderun Konseri


Her yıl düzenlenen 5 Temmuz İskenderun Festivali geçmişten bugüne birçok sanatçıyı halkla buluşturdu. Her sene inanılmaz eğlenceli ve güzel bir ortam eşliğinde insanlar eğleniyor, yarışmalar düzenleniyor ve şenlikler yapılıyor.


Bu sene Festival sahnesine konuk olan ünlü isim de Mustafa Ceceli oldu. Sahne açılışını Vine fenomeni Halil Söyletmez yaptı. Ceceli, gecikmeli olarak çıksa da ve bir süre yuhalansa da sahneye çıktığı andan itibaren milleti eğlendirmeyi ve o gecikme süresini unutturmayı başardı.


En güzel ve en sevilen şarkılarını sahnede seslendiren Ceceli, darbuka çalarak sevenlerini yeri geldi güldürdü yeri geldi eğlendirdi. Ramazan şenliği ile birlikte Festival şenliği bir arada kutlandı ve inanılmaz bir kalabalık vardı. İğne atsanız yere düşmez tabiri somut bir hal almıştı resmen.

Geçen sene de Festival sahnesinde Göksel ve Hadise gibi isimler yer almıştı.

Mabel Matiz - Sarışın

Gök Nerede albümünün ilk video klibini Gel adlı şarkısına çeken Mabel Matiz, ikinci video klibini Sarışın adlı şarkısına çekti.

Söz ve müziği yine kendisine ait olan şarkının yönetmenliğini Hasan Kuyucu yapmış ve ortaya yine oldukça hoş bir video klip çıkmış.

Klipte Mabel Matiz'e eşlik edenler ise Matiz'in arkadaşlarıymış ve hepsini bir araya getirerek güzel bir projede hep birlikte yer almışlar.

Klip dün öğleden sonra saatlerinde yayınlandı ve şimdiden çok iyi bir izlenme oranına sahip. E olsun o kadarı da artık. Şarkıcı güzel, şarkı güzel, klip güzel.



SECRET - Kadınlığımın Romanı

Cassie, kocasının ölümünden sonra iyice yalnızlığa gömülmüş ve asosyal bir birey haline gelmiştir. Ne kendisine zaman ayırıyor ne de vakit geçirebilmek için yaptığı herhangi bir şeyler var. Yapıyor olduğu tek şey Kafe Rose'da garsonluk yapmak.

Daimi müşterisi olan ve oldukça ilgi çekici bir kadın olan Pauline, bir gün kendisi için çok önemli bir defteri kafede unutur. Defteri gören Cassie de defteri tereddütsüz alır ve ertesi gün Pauline'in gelmesiyle defteri vereceğini kendine tekrarlayıp durur. O gece dayanamaz ve defteri okumaya kalkar. Okuduğu itiraflar karşısında şaşkına dönen Cassie bu defter sayesinde kendini SECRET'in içerisinde bulur.

Bu olayla birlikte kitabın en akıcı bölümleri başlıyor tabii ki. Birbirinden farklı cinsel fantezilerin içerisinde kendini bulan Cassie, kocasının ölümünden uzun bir süre sonra ilk defa bir erkekle cinsel birliktelik yaşıyor. Birden fazla erkek desek daha doğru olur.

Erotik bir roman olmasıyla birlikte aslında başta kadınlara ve çoğu bireye hayatta kalma dersi de veren, alttan psikolojik mesaj ileten bir kitap diyebilirim.

''İstediğiniz her şey, istemediğiniz hiçbir şey...''

Bulgarian Songs #2015


Hepimizin yakından tanıyor olduğu ve muhteşem şarkılarıyla, performanslarıyla da çoğumuzun seviyor olduğu Azis ile başladı benim de Bulgarca şarkılara olan ilgim. Eskiden Bulgarca şarkıları sadece Azis'den dinlerdim. Edirne'de okumaya başladıktan sonra yeni yeni Bulgar şarkıcıları keşfettim ve birçoğunun şarkısı favorim oldu. 

Son zamanlarda ise Azis ile birlikte Galena ve FIKI vazgeçilmezlerim arasında diyebilirim. Bu yaz kesinlikle kulaklığımda ağırlıklı olarak Bulgarca şarkılar çalacak. Bu şarkıları da sizlerle paylaşmak istedim. Bakalım son dönemlerde kulaklığımda dönen ve yaz boyu vazgeçilmezim olacak Bulgarca şarkılar nelermiş?

1- FIKI ft. PRESLAVA - GORE DOLU


2- GALENA ft. FIKI - KOY


3- GALENA ft. FIKI - BOZHE PROSTI


4- AZİS - DJANAM DJANAM


5- AZİS - MYKONOS 


6- MARIA ft. AZİS - KAZA LI GO


7- MARIA ft. AZİS - CHUY ME 


8- FIKI - BUM 


''GİBİ''


Etraf sessiz... Arada bir yürüyen insanların ayak sesleri, yerinden çekilip üzerine oturulan sandalyeler ve çevrilen kitapların yaprak sesleri... Bunlar dışında tamamen sessiz bir yere hapsolmuş gibiyim.

Dışarıda hava çok güzel. Sağ tarafımda kocaman bir pencere var. Dışarısını oldukça net görebiliyorum. Uçan kuşları görebiliyor, hafifçe dalları okşayan rüzgarı hissedebiliyorum.

Güneş, her zamankinden daha güzel düşüyor yere. Yeşiller daha bir yeşil, maviler daha bir mavi, kahverengiler bugün daha güzel bir kahverengi. Gökyüzü pürüzsüz, olabildiğine huzur dolduran bir hale bürünmüş.

Böyle zamanlarda çok gülesim geliyor. Sigara dumanını içime gayet sakin çekiyorum fakat dumanı dışarı üflerken kahkaha atıyorum. Dünya, hayat ne kadar da tatlı görünüyor. Yaşanabilir bir harikalar diyarı. Fakat bunların hepsi kocaman bir ''gibi'' başlığı altında toplanıyor. Çünkü bu dünya olabildiğine pis, muhteşem ötesi bir iğrençliği içerisinde barındıran sarhoş bir mekan.

Pencereden dışarısını izliyorum. Mor çiçekler daha mor, sarılar ise daha bir sarı. Bugün güzel bir bahar günü. Bari birkaç saat sefamı süreyim. Kuşlara gülümseyip, yeşili tenimde hissedeyim.

Hadi eyvallah!

Seneye İsveç'deyiz!


Ve en sonunda bu yılki Eurovision koşturmacamızı noktaladık. Toplamda 365 oy alan İsveç, bu yılın birincisi oldu!

İki sene arayla tekrar birinciliğe oturan İsveç, benim favori ilk beşimde ikinci sıradaydı. İtalya birinci sıradaydı fakat çoğu yorumumda İsveç ve İtalya arasında bir çekişme olur diye dile de getirmiştim.

Gecenin en şaşırtıcı olayı ise Rusya'nın 303 puanla ikinci ve İtalya'nın üçüncü olmasıydı. Gay Pride havasında geçen bir yarışmada Rusya gibi bir ülkenin birinci olabilecek olma ihtimali şaka gibiydi. Birincilikten inene kadar şaşkın şaşkın bakıyordum ekrana.

Üzüldüğüm ülkeler de Estonya ve Karadağ oldu tabii ki. Karadağ'ın ilk 10'a girmeyeceğini biliyordum fakat kesinlikle gönlümün birincisiydi. Bu artık alışılagelmiş bir durum. Fakat Estonya benim listemde üçüncü sıradaydı, ilk beşe bile girememesi çok çok tuhaf oldu.

Nihayetinde İsveç'in kazanmış olmasına sevindim. Şarkı ve sahne performansı harikaydı. Ha bir de çok yakışıklı değil mi?

Eurovision Song Contest 2015'te ilk 5:

İsveç
Rusya
İtalya
Belçika
Avustralya

1.Sweden (İsveç)


2. Russia (Rusya)


3. Italy (İtalya)


4. Belgium (Belçika)


5. Australia (Avustralya)


Eurovision Song Contest - Semi Final 2


Merhaba arkadaşlar, Salı günü birinci yarı finali gerçekleştirilen Eurovision Song Contest - Semi Final 1'in ardından dün akşam da ikinci yarı final gerçekleşti.

Tabii ki yaklaşık bir ay öncesinde her iki yarı final üzerine ben de tahminlerimi ve finale kalabilecek olan ülkeleri kendimce belirlemiştim. İlk yarı finalde, bulunduğum 10 tahminden 8'i tuttu, dün akşam gerçekleştirilen ikinci yarı finalde ise 10 tahminden 9'unu tutturdum.

Bir ay öncesinde bulunduğum ve burada sizlerle paylaşmış olduğum tahminlerde, performans sırasında değişiklikler gerçekleştiriyorum. Mesela dün performansları seyrederken, finale kalır diye düşündüğüm Çek Cumhuriyeti ve İsviçre'yi listemden çıkarıp yerlerine Litvanya ve Letonya'yı yazdım. Geçer diye düşünüp de tutmayan o bir ülke de İzlanda oldu.

Gecenin en güzel üç performansı ise şüphesiz; Karadağ, İsrail ve İsveç'in performanslarıydı. Karadağ'ın finale kalmasına çok sevindim. Bu sene Karadağ'ı kesinlikle ilk 10 içerisinde görmek istiyorum. İsrail ise o eğlenceli ve muhteşem şarkısıyla zaten gecenin birincisi oldu. İsveç de tartışmasız bir şekilde geçer diye düşünüyordum ki finalde de İtalya'yla birinciliğe oynayacak. Çoğu kişinin de bahislerinde birinci sırada yer alıyor.

Finale kalan 10 ülke: 

Litvanya
Polonya
Slovenya
İsveç
Norveç
Karadağ
Kıbrıs
Azerbaycan
Letonya
İsrail

Montenegro (Karadağ)


Israel (İsrail)


Sweden (İsveç)


Azerbaijan (Azerbaycan)


Norway (Norveç)


Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Önemli olan ne kadar hızlı vardığınız değil, nasıl vardığınız...
Trafikte aşırı hız yapmayın! Çünkü Trafik Hayattır!



Aşırı hız son yıllarda kazaya sebep olan unsurların başında yer alıyor. Özellikle gençlerin yaptığı trafik kazalarının çoğu aşırı hız nedeniyle meydana geliyor. Doğuş Otomotiv’in kurumsal sorumluluk markası Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ı konusunu ana mesajları arasına alarak projelerini kurguluyor.

Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre trafik kazalarındaki ölümlerin yaş grubu analizinde diğer ölüm nedenleri arasında 15-29 yaş grubu birinci sırada yer alıyor.   Bu durum gençlere yönelik trafik güvenliği kampanyalarının acil olarak arttırılması gerektiğini gösteriyor. Trafik Hayattır platformu bu noktada çok önemli inisiyatifler alarak önemli projeler geliştirdi; 4 senedir devam eden Trafik Güvenliği Uzaktan Eğitimi projesinin üniversitelerde seçmeli ders okutulmasının yanı sıra, 2014 yılında radyolarda yer alan ‘aşırı hız’ radyo spotu da dikkat çeken bir diğer proje oldu. İki projede birçok önemli ödül aldı. Bu ödüllerden en çok gurur veren ise 2014 Birleşmiş Milletler Genel Kurultay’ın da iki projenin Avrupa’da trafik güvenliğiyle ilgili örnek uygulama seçilmesi oldu.


Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ ile  ilgili projelerine yenisini ekledi ve her birinde farklı trafik güvenliği mesajlarının verildiği bir animasyon serisi üretti. Aşırı hız konulu animasyonda her gün trafikte rastladığımız hatalar vurgulanıyor.  Çocuğunu almaya giden bir babanın trafikte kalmasını ve sonrasında hız yaparak girdiği emniyet şeridinde kaza yapmasını anlatan animasyondan hepimizin çıkaracağı dersler var.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Eurovision Song Contest - Semi Final 1


Dün 60. Eurovision Şarkı Yarışmasının birinci yarı finali, Avusturya'nın Viyana şehrinde gerçekleşti. Uzun bir zamandır büyük bir heyecanla beklediğim yarışmanın ilk yarı finalinde gerçekten birçok ülkeyi şaşırarak izledim diyebilirim. İzliyor olduğum sırada daha önce sizlerle paylaşmış olduğum, ESC 2015 - Semi Final 1, başlıklı yazımda ilk yarı finalden finale kalacağını düşündüğüm 10 ülke arasından birini, listemde olmayan bir ülke ile değiştirdim bile. Toplamda da 10 ülke arasından 8 tanesini tutturmuş bulunmaktayım.

Dün toplamda 16 ülke yarıştı ve birçoğu gerçekten muhteşemdi. Beni en çok şaşırtan ülke ise Yunanistan oldu. Listeme Yunanistan'ı yazdığım zaman ''ihtimal'' olarak görüyordum ve geçmez fikri ağır basıyordu fakat muhteşem bir şekilde seslendirdi Maria Elena şarkıyı.

İkinci şaşırdığım nokta ise Danimarka ve Hollanda'nın finale kalamayıp, Sırbistan ve Gürcistan'ın geçmesi. Sırbistan'ın şarkısı gerçekten güzel fakat kalabileceğine pek ihtimal veremiyordum. Gürcistan'ın şarkısını da çok beğendiğim söylenemez. Açıkçası Hollanda ve Danimarka'ya oranla bence pek de iyi bir şarkı değildi.

En çok sevindiğim şey ise Arnavutluk'un ve Estonya'nın finale kalmış olması oldu. Estonya'ya zaten garanti gözüyle bakıyordum fakat Arnavutluk belki seçilmez diye düşünüyordum, hafif siyasi sebeplerden ötürü ama çok rahat bir şekilde geçti.

Finale kalan 10 ülke:

Arnavutluk
Ermenistan
Rusya
Romanya
Macaristan
Yunanistan
Estonya
Belçika
Sırbistan
Gürcistan
Greece (Yunanistan)


Albania (Arnavutluk)


Belgium (Belçika) 


Serbia (Sırbistan)


Georgia (Gürcistan)


Aşkın Canı Cehenneme!

Hürriyet Bumerang'ın İnstagram sayfasındaki çekilişe katılarak kazandığım bu tatlı kitap, her daim yanınızda taşıyacağınız türden bir kitap.

Ayrılıklar, reddedilişler ve kırık kalpler için teselli (ve öfke) sözleri ile dolu bir kitap ve sizi inanılmaz rahatlatıyor.

Kitabın içerisinde Oscar Wilde'dan Graham Greene'ye, John Steinbeck'ten Charles Dickens'a kadar milyonlarca yazarın, komedyenin ve düşünürün sözleri bulunmakta.

Kitap; Yıkılış, Öfke, Pişmanlık, Yalnızlık, Küçümseme, Toparlanma, Hayata Devam ve Bağımsızlık olmak üzere toplam sekiz adet bölümden oluşmakta. Kitabın en sevdiğim yanı ise her bölüm sonunda, örneğin ''Sen de Anlat Nasıl Yıkıldığını'' şeklinde iki boş sayfa bırakmışlar ve siz de kitaba kendi yaşadıklarınızı yazabiliyorsunuz.

Bunların dışında kitabın iç tasarımı oldukça yaratıcı ve ilgi çekici olmuş. İçindeki sözler de sizi yeri geldi mi güldürüyor yeri geldi mi duygulandırıyor yeri geldi mi de daha fazla öfkelendiriyor.

Ben kitabı çok sevdim. Kesinlikle temin edip okumanızı öneririm. En azından baş ucunuzda bulunsun ki sinirlendikçe açar, birkaç söz okur, sakinleşirsiniz.

Teşekkürler Bumerang!

Haftasonu Neler İzledim?

Grinin Elli Tonu bu haftasonu izlediğim ilk filmdi. Uzun zamandır seriyi okumaya başlamak istiyordum fakat okunacak bir dolu kitabım arasından sıra Grinin Elli Tonuna gelmedi.

Daha önce kitaptan filme uyarlanan hiçbir filmi, kitabı okumadan izlemedim. Filmi etrafımdaki hemen hemen herkes izlemişti ve çoğunlukla gelen yorumlar iyiydi. Ben de artık dayanamadım ve izledim.

Bildiğiniz gibi kitaptan filme uyarlanan bu romanın yazarı E. L. James. Filmin senaryosu ise Kelly Marcel, Patrick Marber ve Mark Bomback tarafından kaleme alınmıştır. Filmin başrollerini ise Jamie Dornan (Mr. Grey) ve Dakota Johnson (Anastasia) paylaşmaktadır.

Film oldukça erotik ve BDSM içerikli. Zengin bir girişimci olan Christian Grey, Edebiyat öğrenci olan masum Anastasia ile bir röportaj sayesinde karşılaşır ve ilk andan itibaren her iki taraf da birbirini arzular. Daha sonra sürekli buluşmalar ve cinsel birliktelikler yaşarlar. Bu dakikadan sonra filmin her sahnesi, Mr Grey'in fantezisi olan şiddet içerikli cinsellik (BDSM) yaşamaya başlarlar. Anastasia bundan ne kadar hoşnut olmasa da merakından birkaç sefer bu birlikteliği yaşar fakat mutlu değildir. İstediği asıl şey ''normal'' bir ilişki yaşamak ve aşık olduğu adamla birlikte uyumak. Filmin sonu hiç beklemediğim bir şekilde duygusal bitti. Bu sebeple sanırım dayanamadan serinin ikinci kitabını alıp okuyacağım. Bir sonraki filmi de bekliyor olacağım.


Bir sonraki izlediğim film ise Hızlı ve Öfkeli 7 oldu. Normalde aksiyon filmlerini seven ve izlemeyi tercih eden birisi değilimdir. Hızlı ve Öfkeli serisinin hepsini izledim fakat pek de sevdiğim söylenemezdi. Fakat Paul Walker'ın ölümünden sonra çıkacak filmi gerçekten merakla bekliyordum. Nihayet çıkınca da bu hafta izleme imkanını buldum ve izledim. Aksiyon filmlerini hala sevdiğim söylenemez ama Hızlı ve Öfkeli'nin 7'incisine tek kelimeyle bayıldım. Çekimlerden oyunculara kadar her şey tamamiyle kusursuz denilecek türdendi ve fazlasıyla etkileyiciydi. Birçok sahnesini ellerim ağzımda izledim. Ve yine filmin sonu beni inanılmaz derecede duygulandırdı.

Bildiğiniz üzere Paul Walker bir araba kazası sonucu hayatını kaybetti. Serinin son filminde Walker'ın rolünü kardeşi oynadı ve böylesi büyük bir yükün altından bence oldukça başarılı bir şekilde çıkmış.


Ve Kayıp Kız. Başrollerini Ben Affleck ve Rosamund Pike'in üstelendiği bu film hafif gerilim tadında.

Filmin konusu: Evli bir çift. Her ikisi de yazar. Gayet mutlu bir şekilde başladıkları ilişkileri sonrasında evlenmelerinin ardından başlayan ufak tefek sorunlar vardır. Bir gün Amy aniden kaybolur. Kocası Nick ise evdeki garipliklerden dolayı hemen dedektifleri evine çağırır ve inceleme başlar. Amy'nin ortadan kaybolmasının ardından bulunan ipuçları oldukça kafa karıştırıcıdır. Evlilikleri boyunca sır gibi saklanılan birçok şey de o sırada yavaş yavaş gün yüzüne çıkar. Polisler büyük bir hızla Amy'yi arar ve tüm ülke bu olayla ayağa kalkar. Amy'yi sevenler ve hayranları her yerde onu ararlar. Filmin ortasına geldiğiniz andan itibaren filmi kesinlikle ağzınız açık bir şekilde izleyeceksin. Bana göre dahiyane fikirlerle süslenmiş ve son derece muhteşem bir şekilde perdeye alınmış bir film.

Başları ne kadar durağan bir şekilde seyir etse de son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden bir tanesi diyebilirim kolaylıkla. İzlemenizi tavsiye ederim!

Korkunun Anatomisi - Jonathan Santlofer

Merhaba arkadaşlar. Yepyeni bir kitap yorumuyla birlikte sizlerleyim. Kitabı henüz bitirdim ve olayın hala dışına çıkamamış bir vaziyette çabucak kaleme almak istedim yorumumu.

Konusu şimdiye kadar okuduğum gerilim-polisiye kitaplarından tamamen farklı. Oldukça özgün ve ilgi çekici bir şekilde kaleme alınmış bir roman. Fazlasıyla akıcı, sürükleyici ve okundukça kendini daha çok okutan türden bir kitap.

Konusu hakkında çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim ki eminim bu bile kitabı merak etme ve okuma hevesi doğuracaktır içinizde. Her gerilim romanında olduğu gibi bir katil var. Fakat bu katilin diğerlerinden tamamen ayrılan bir özelliği var: Ressam.

Katilimiz, kurbanlarını öldürmeden önce onları nasıl öldüreceğine dair çizimler yapıyor ve çizimini cesedin yanına bırakarak ortadan kayboluyor. Kitabımızın ana karakteri olan Nathan Rodriguez de bir adli ressam. Müthiş bir yeteneği var ve katili bulmasını sağlayacak iki şeyden biri yeteneği. Diğeri ise inanılmaz derecede güçlü olan bir hissiyat duygusu.

Kitaptaki bazı çizimleri paylaşmak istiyorum sizlerle son olarak. Fakat ondan öncesinde kesinlikle kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Son zamanlarda okumuş olduğum en iyi ve başarılı kitaplardan birisi.




Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!

İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.
Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda  yatıyor


İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur…
Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor.  Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor.
Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Avrupa’da öğrenci olduğu günlerden Akademi’de öğretmen olduğu günlere pek çok anıyı barındıran mektuplar, orijinal olarak sahiplerinin kendi ifadeleriyle ve kendi imzalarıyla ziyaretçilere ulaşıyor. Sadece ressam ve şair olarak değil mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de sanatımıza kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun pek çok isimle sürdürdüğü yazışmaları aynı zamanda sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Her biri tarihi belge niteliğindeki mektuplar; sanatçıların o dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılara dair fikir verirken, yaşanan zorlu koşullara rağmen gerçekleştirdikleri idealleri ile tarihe not düşürebilmeyi başarmış bu insanların umutlarını yitirmediklerini de en iyi şekilde ortaya koyuyor.
Sanatçının Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Adalet Cimcoz, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Çallı, Andre Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Arif Kaptan ile mektuplaşmalarının her biri ziyaretçilerde ayrı bir tat bırakmayı vaat ediyor. İş dünyasının önde gelen isimleri Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın mektupları da Eyüboğlu arşivinin önemli parçaları arasında yer alıyor.
Serginin bölümlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yaşamını şekillendiren iki kadın, eşi ressam Eren Eyüboğlu ve büyük aşk yaşadığı, “Karadutum” dediği Mari Gerekmezyan ile mektuplaşmalarından oluşuyor. Eren Eyüboğlu, büyük aşk yaşadığı Karadut’u sonsuzluğa uğurladıktan sonra eşinin elini bırakmayarak o zor günleri atlatmasına ve resme odaklanmasına yardımcı olacak kadar güçlü iken, diğer taraftan Mari Gerekmezyan ise ölümünün ardından bile gözlerini yaşartacak kadar sevdalı olduğu bir isim.

64 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Bedri Rahmi… 
İş Sanat Kibele Galerisi’nde çağdaşlarıyla yazışmalarının ilk kez gün yüzüne çıktığı “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile anılan sanatçının hayat hikâyesi Trabzon’da başlar. Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Görele Kaymakamı Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım’ın ikinci çocuğu olarak hayata merhaba der. Asıl adı olan Ali Bedrettin, zaman içinde önce Bedir’e sonra Bedri’ye dönüşür.  Babasının görevi dolayısıyla yerleştikleri Trabzon’daki lise resim öğretmeni ünlü ressam Zeki Kocamemi tarafından keşfedilir. Sanatçı yine bu dönemde edebiyata da merak salar ve ilk şiirlerini yazmaya başlar.
1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı gibi Türk resminin mihenk taşlarının öğrencisi olma şansına erişir. Edebiyata olan ilgisinin üzerine düşer ve Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1930’larda hayat onu bu kez Fransa’ya götürür. Dijon ve Lyon’da bir yandan çalışarak Fransızcasını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da Gauguin, El Greco, Cezanne gibi beğendiği ressamların eserlerini kopya eder. Sanatçı, ileride hayatını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile de Fransa’da tanışır. 1940’lı yıllara gelindiğinde kalbine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanan Mari Gerekmezyan girer. Asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar, sanatçı bu büste duyduğu minneti Mari’nin çeşit çeşit portrelerini yaparak ve ona şiirler yazarak yanıtlar. Artık bütün İstanbul ve elbette Eren Eyüboğlu bu tutkulu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1975 yılındaki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı aşkla, resimle, edebiyatla, dostlarıyla, dönemin önde gelen kültür ve düşünce insanlarıyla bir arada geçirir.

Meraklıları için 5 Mayıs - 20 Haziran arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor. Sergide orijinal el yazılı mektuplar ve sanatçının çizimleriyle süslediği desenli zarfların yanı sıra mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılmış portreleri de yer alıyor. Serginin ziyaretçilerini güzel bir sürpriz de bekliyor. İsteyen katılımcılara, sanatçının desenleriyle hazırlanmış mektup ve zarflarla sevdiklerine yazma imkânı sunuluyor. Şimdi özlemle andığımız eski günlerdeki gibi mektup yazma zamanı!

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Gülşen - Bangır Bangır (Albüm)

Gülşen, uzun bir aradan sonra yaza damgasını vuracak bir albümle geri dönüşünü yaptı müzik piyasasına. Albümün bütün şarkılarını dinleme fırsatını henüz dün buldum ve bugün de albümün yorumunu paylaşmak istedim.

Gülşen, Bangır Bangır albümünün ilk klibini de albüme ismini veren şarkıyla yaptı. Albümün çıkışını bu şarkıyla yapmış olması gerçekten çok doğru bir karar olmuş. Hem yaz boyunca plajlarda, clublarda tekrar tekrar çalınabilecek bir parça hem de gerçekten çok güzel, kıpır kıpır bir şarkı. Klibi de oldukça başarılı.

Albümün kapağını ilk gördüğümde -ki siz de eminim aynısını düşünmüşsünüzdür- aklıma direkt Katy Perry'nin Roar klibi geldi. Tema ve dizayn birebir aynı. Baktığımız zaman birebir kopyalamış olduğunu görebiliyoruz tabii ama benim için önemli olan bir diğer şey de içeriği. Yani albümdeki şarkılar. Bir iki şarkı dışındaki tüm şarkılarını telefonuma indirdim. Dünden beri de tekrar tekrar dinliyorum.

Umarım Gülşen, bu albümle yakalamak istediği başarıyı elde eder. Bana sorarsanız sadece Bangır Bangır şarkısıyla bile edebilir. Klip Youtube kanalında 28 Nisan'dan bugüne, şimdiden 1 milyon tıklanmayı geçti bile.

Bangır Bangır klibiyle birlikte en çok beğendiğim üç şarkıyı da paylaşmak istiyorum. Siz de albümü bir yerinden dinlemeye başlarsanız iyi olur. Bu yaz bize denizde, havuzda, yolda, clublarda eşlik edecek şarkılar bunlar!




Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!

Soma İçin Bir Olduk:  Hepsi bizim yakınımızdı ki…
Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirildi.


Ertesi gün çocukların hiçbiri okula gelmedi...
13 Mayıs 2014, Çarşamba… Kömür madenleriyle bilinen Soma kasabasında meydana gelen elim facianın ertesi günü… Soma’da görev yapan öğretmenler “o gün bizim için çok zor başladı, çocuklarımızın hiçbiri okula gelmedi” diye anlatıyor. Öğretmen Emel Abadan “Öğretmenler odasında sürekli haberleri izliyorduk ve herkes ağlıyordu” diyor. Öğretmen Mustafa Sabur: “Çocuklar okula döndüğünde onlara ne söylerim diye içi içimi yiyordu. Derken bir gün Bilim Kahramanları Derneği’nden geldiler ve etkilenen çocuklar için bir projeleri olduğunu söylediler.”

Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.

Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk

Uzun bir okuma süreci sonunda Masumiyet Müzesini bitirdim. Sanıyorum ki hayatımda okuma süreci en uzun süren kitap oldu.

Orhan Pamuk'un daha önce herhangi bir kitabını okumamıştım fakat okunacaklar listemde, Kar, Yeni Hayat gibi kitapları bulunmaktaydı. Doğum günümde hediye olarak aldım bu kitabı da ve Orhan Pamuk'u keşfetme sürecim bu şekilde başlamış oldu.

Masumiyet Müzesinde anlatılan bütün olaylar gerçek. Zamanında Kemal Basmacı adında bir adamın yaşadığı aşkı anlatıyor. Anlatılanlar birebir gerçektir, çünkü Basmacı, yaşadıklarını Pamuk'a anlatıyor ve Pamuk da bunu kaleme alıyor.

Yaşanılan olay, Kemal'in akrabasının kızı olan Füsun'a olan aşkı ve aşkının, Füsun'un yokluğunda hastalığa, bir saplantıya dönüşmesidir.

Oldum olası yaşanmış olan hikayeleri okumaktan büyük keyif almışımdır. Hatta okumaktan en çok zevk aldığım şeydir. Etkileyiciliği daha bir yoğun ve duygusu daha bir ağır oluyor.

Orhan Pamuk'un yazım diline bayıldığımı belirtmek istiyorum öncelikle. Tabii ki bildiğimiz gibi Nobel Ödülü'nü alan tek Türk yazarımız. Başarısını dünyaca kanıtlamış ve Edebiyatımızın kalemi güçlü yazarlarından biri. Fakat şöyle bir şey var, Masumiyet Müzesini okurken çok sıkıldım. Hayatımda ilk defa bir kitabı okuma faaliyetim sürerken ara ara başka kitaplar okudum. Kitap ağır bir kitap olduğundan değil, gereksiz bir şekilde tekrarlanan olaylardan kaynaklı bir şekilde sıkıldım. Sürekli bir şekilde birkaç bölümde aynı şeyler anlatılınca kitabı okuma isteğim sönüyordu. Ancak dediğim gibi yaşanmış bir olay olmasından kaynaklı okumayı sürdürdüm.

Kitabın sonu çok etkileyici onu da belirtmek isterim. Son kısımda zaten Kemal Basmacı ile Orhan Pamuk'un diyalogları, Basmacının Pamuk'tan kitap hakkında ve kitaba adını da veren Masumiyet Müzesi hakkında isteklerini dile getiriyor.

Şu an Çukurcuma'da Masumiyet Müzesi gerçekten var ve müzede Kemal'in Füsun'a dair topladığı, biriktirdiği -içtiği sigaraların izmaritine kadar- her şey bu müzede bulunmakta. Müzeyi gidip gezmek için aşırı derecede sabırsızlanıyorum. Biliyorum ki müzeyi gezdikten sonra kitabın o sıkıldığım yerleri yok olacak ve kitabın üzerimdeki etkisi büyüyecek.

Şöyle de hoş bir düşünceyle, yine Kemal Basmacının isteği üzerine kitabı okuyanlara ilk giriş ücretsiz. Bunun için de kitabın içine bilet şeklinde bir çizim yapılmış ve müzeye girişte müze görevlisi kitabın içinde bulunan bu kısmı damgalayarak okuru müzeye alıyor.

Diyeceğim o ki kitabı okuyun, sıkılsanız da okuyun ve hemen ardından müzeyi gezmeyi ihmal etmeyin!

KEMAL BASMACI

FÜSUN KESKİN

Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry


Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry adlı Fransız yazar ve pilot tarafından kaleme alınan bir hikâye kitabıdır. Hepiniz bu kitaptan mutlaka haberdarsınızdır fakat çoğunuz okumamıştır diye düşünüyorum. Ben de kısa zaman önce okuma fırsatını elde ettim ve şimdi de sizlerle Küçük Prens hakkında her şeyi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle kitabın konusundan başlayalım. Yazar ve Küçük Prens, Sahra Çölünde yazarın uçağının bozulup da iniş yapması sayesinde karşılaşırlar. Küçük Prens yazara yaşadığı yeri ve maceralarını anlatır. Yaşadığı gezegeninde çok sevdiği bir gülü vardır ona daha iyi bakabilmek için gezegenleri tek tek yolculuğa çıkar.

Gezdiği gezegenlerde birbirinden tamamen farklı insan tipleriyle(büyükler) karşılaşır. Mesela; kralın gezegeninde otorite tutkusunu, sanatçının gezegeninde kendini beğenmişliği, sarhoşun gezegeninde unutma ve saplantı duygusunu, iş adamının gezegeninde amacı olmadan bir şeylere sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeninde öğrenmeden, değişmeden emir yerine getirmeyi, coğrafyacının gezegeninde elitizmi görür. Bu gezegenlerin hiçbirinde kendisine yararlı olacak bir bilgi edinemeden, mutsuz bir şekilde ayrılır. Son geldiği gezegen ise Dünya'dır. Dünya diğer gezegenlere oranla daha büyük ve kalabalık bir yerdir. Burası da insanların kendi değerlerinden çok dış görünüşleriyle değer kazandığı bir yerdir. *

Kitabın bir yerinde de şalvar, fes ve cepken giydiği için astronomi kongresinde düşünceleri ve görüşleri dikkate alınmayan fakat daha sonra 1920 yılında şık bir giysi ile tekrar katılarak bildirisinin kabul edildiği Türk astronomdan bahsediliyor. Kitabın bu paragrafı ülkemizde büyük tartışmalara yol açmıştır. Hatta kitabın bu kısmı Türkiye'de kıyafet devrimine bir gönderme içerdiği ve Atatürk'ü de eleştirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Dilimize çevirilerde kitabın bu kısmına müdahale edilmiştir. Bir ara 100 Temel Eser arasından bu sebeple çıkarılmıştır fakat daha sonra tekrar eklenmiştir.

KÜÇÜK PRENS HAKKINDA BİLİNMEYENLER

  • Kitap şu anki haline gelmeden önce 1000 sayfalık bir eserdi.
  • Kitaptaki tüm çizimler yazarın kendisine ait suluboya çizimleridir. 
  • Kitap New York'da bir otel odasında yazılmış.
  • Fransa'da 50 Franklık banknotların üzerine yazarın ve Küçük Prens'in fotoğrafları basılmıştır ve banknotlarda küçük fontlarda kitaptan bazı alıntılar yer almış. 
  • Küçük Prens, tiyatro, opera ve şarkılara ilham vermiş, 11 kez sinemaya uyarlanmıştır.
Son olarak kitabın içerisinde yer alan bir çizimi ve cevabı bulunamayan bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Resime bakan hemen hemen herkes aynı şeyi gördüğünü dile getiriyor fakat gerçek olan şey görülenden tamamen farklı. Açıkçası ben de okuyucularım arasında bilmeyenlerin ne görmüş olacaklarını merak ediyorum, yorumlarınızı bekliyorum. Kitabı okuyan arkadaşlarımızdan da cevabı bulunamayan soru hakkında yorumlar almak istiyorum.

1- Cevabı bulunamayan soru: Sizce koyun, çiçeği yedi mi? 
2- Gördüğünüz şey nedir? 


(*) - Vikipedi'den yararlanılmıştır.

ESC 2015 - Grand Final

Geçtiğimiz haftalarda sizlerle Eurovision'un ilk yarı final ve ikinci yarı finalinden finale çıkabileceğini düşündüğüm ülkeleri ve şarkılarını paylaşmıştım. Bu postta da diğerlerinde de belirtmiş olduğum gibi finalist ülkeler arasında beğendiklerimi ve ardından da favorim olan ülkeleri paylaşacağım.

''ESC 2015 - Semi Final 1'' ve ''ESC 2015 - Semi Final 2'' başlıklarından geçmiş postlara ulaşabilirsiniz.

Öncelikle Avustralya'nın konuk olmasıyla 7'ye yükselen finalist ülkeler arasında şarkısını beğendiğim sadece 2 ülke var. Onlar da İtalya ve Avusturya. İtalya'nın şarkısı ayrıca favorilerim arasında olduğu için Avusturya'nın şarkısını öncelikle paylaşmak istiyorum.


Şimdi gelelim favorilere. Paylaşımlarımı bu sefer beğeni sırasına göre yapacağım.

1 - İtalya - II Volo - Grande Amore 

Bu senenin birincisi İtalya olur diye düşünüyorum. Conchita Wurst'ün çıtasını yükselttiği Eurovision bence kesinlikle bu sene yerini II Volo grubuna bırakmalı.


2 - İsveç - Mans Zelmerlöw - Heroes 

İsveç Loreen ile kazanmış olduğu 2012 yılından itibaren oldukça kaliteli şarkılar çıkarmaya başladı. Her sene birinciliği zorluyorlar. Geçen sene de Undo şarkısıyla Sanna Nielsen birinciliği fazlasıyla zorlamış fakat ikinci olmuştu. Bu sene yine birinciliğe oynayacak diye düşünüyorum fakat yine ikinci sırada yer alacaktır.


3 - Estonya - Elina Born & Stig Rasta - Goodbye to Yesterday 

Estonya bu sene Eurovision tarihinde gelmiş geçmiş en güzel, en başarılı ve en kaliteli şarkısını çıkarttı. Eurovision'da siyasi olaylar da etkili olduğu için Estonya birinci olur diyemedim fakat kesinlikle bu senenin en güzel şarkısı ve kesinlikle birinciliği hak ediyor. Ayrıca bu sene fark edildiği üzere ülkelerin yarısı çift şarkıcı çıkarmış. Elina Born ve Stig Rasta da bu gruplar içerisinden en iyileri tabii ki.


4 - Azerbaycan - Elnur Huseynov - Hour of the Wolf 

Bu sene O Ses Türkiye'de birinciliği tadan Elnur, 2008 yılında da Eurovision'a katılmıştı fakat derece alamamıştı. Bu sene oldukça başarılı bir şarkıyla Eurovision'a yeniden katılıyor ve ülkesini temsil ediyor. Birinci olmasını tabii ki isterim fakat benim favorilerim arasında dördüncü sırada yer alıyor.


5 - Arnavutluk - Elhaida Dani - I'm Alive 

Arnavutluk çoğu zaman yarı finali geçemedi, geçtiği zamanlarda 16-17. sıralarda kaldı. Eurovision tarihinde Arnavutluğun en çok ses getiren şarkısı Rona Nishliu'nun Suus adlı şarkısıydı. O sene Arnavutluk yine favorilerim arasında beşinci sırada yer almıştı ve finalde de beşinci oldu. Arnavutluğun bu seneki şarkısı da oldukça güzel. Yine çok fazla yukarılara çıkamayacağını düşünüyorum ama zorlarsa beşinciliği yine elde edebilir çünkü şarkı oldukça güzel. 


İlk 5'im bu şekilde. 19 Mayıs'da başlayacak maratonda bakalım tahminlerimde ne kadar başarılı olacağım?

Bu oluşturmuş olduğum ilk 5 içerisine yazmak istiyor olduğum bir ülke daha vardı. O da Karadağ. Karadağ, 2007 yılından beri Eurovision'a katılıyor fakat şimdiye kadar sadece geçtiğimiz yıl finale kalmayı başarabildi ve onda da 19. oldu. Karadağ'ın Eurovision'da bir türlü neden yükselemediğini hiç anlamıyorum. Geçen senenin şarkısı ve bu senenin şarkısı kesinlikle oldukça başarılı. Finali ve hatta birinciliği bile hak edecek derecede güzel şarkılar. Umarım bu sene finale kalır ve ilk beş içerisinde Karadağ'ı görebiliriz. 

Karadağ - Knez - Adio 


ESC 2015 - Semi Final 2

Tekrar merhaba arkadaşlar. Dün yine bu saatlerde sizlerle Eurovision 2015'in, birinci yarı finalinden büyük finale kalacağını düşündüğüm 10 şarkıyı paylaşmıştım. Bugün başlıktan da anlaşılacağı üzere ikinci yarı finalden finale kalacağını düşündüğüm şarkıları ve ülkeleri sizlerle paylaşacağım. Dünkü postumda da belirttiğim gibi sıralamayı beğeni sırama göre değil tamamen karmaşık yapıyorum. Bundan sonra paylaşacağım ''Grand Final'' başlıklı postumda, finalist ülkelerin şarkılarıyla birlikte favorilerimi de belirteceğim.

Ülkeler ve şarkılarına geçmeden önce, okumadıysanız, görmediyseniz, duymadıysanız ''ESC 2015 - Semi Final 1'' ve ''Eurovision Song Contest 2015(Genel Değerlendirme)'' yazılarıma ulaşabilirsiniz.

1 - Slovenya - Maraaya - Here For You 


2 - Kıbrıs Rum Kesimi - John Karayiannis - One Thing I Should Have Done 


3 - İzlanda - Maria Olafs - Unbroken 


4 - Azerbaycan - Elnur Huseynov - Hour of the Wolf 


5 - İsveç - Mans Zelmerlöv - Heroes 


6 - İsviçre - Melanie Rene - Time To Shine 


7 - Karadağ - Knez - Adio


8 - Norveç - Morland & Debrah Scarlett - A Monster Like Me


9 - İsrail - Nadav Guedj - Golden Boy 


10 - Çek Cumhuriyeti - Marta Jandova & Vaclav Noid Barta - Hope Never Dies 


ESC 2015 - Semi Final 1

Geçtiğimiz hafta Eurovision 2015'e dair ilk postumu sizlerle paylaşmıştım. Paylaşmış olduğum postta 2015'e dair genel bir değerlendirme yapmıştım. Favorilerimi ve ülkelerin şarkılarını o posta dahil etmemiştim. Şimdi yavaş yavaş Eurovision 2015'e doğru giderken, şarkıların hepsi de yayınlanmışken rahat bir şekilde favorilerimi ve ülkelerin şarkılarını sizlerle paylaşabilirim.

Aslına bakılırsa paylaşımları üçe bölmüş durumdayım. Şu an birincisini yazıyor bulunmaktayım. Diğer ikisi ''Semi Final 2 ve Grand Final'' başlıkları altında olacak. Favorilerimi tam olarak ''Grand Final'' başlıklı postumda yazacağım. Diğer iki postta ise yarı finalleri geçeceğini düşündüğüm ülkeleri şarkılarıyla birlikte sizlerle paylaşacağım.

Bildiğiniz üzere yarı finallerin birincisinde 16 ülke ikincisinde ise 17 ülke yarışmakta. Yani toplamda 33 ülke yarışıyor. Direkt finalistler de Avustralya'nın konuk olmasıyla 7'ye yükseldi. Yarı finallerde, 10'ar ülke finale çıkma hakkı elde edecek. Düzenlenen iki yarı final sonucunda 20 ülke finale çıkmış olacak. Bu sayı direkt finalistlerle 27 oluyor.

Şimdi, birinci yarı finalde hangi 10 ülke finale çıkabilir diye düşünüyorum onları görelim. Sıralamayı beğeni sırası olarak değil tamamen karışık bir şekilde yapacağım. Dediğim gibi favorim olan 5 ülkeyi en son yazacak olduğum postta sizlerle paylaşacağım.

1- Estonya - Elina Born & Stig Rasta - Goodbye to Yesterday 



2 - Hollanda - Trijntje Oosterhuis - Walk Along



3 - Ermenistan - Genealogy - Face the Shadow 



4 - Yunanistan - Maria Elena Kyriakou - One Last Breath 



5 - Arnavutluk - Elhaida Dani - I'm Alive 



6 - Beyaz Rusya - Uzari & Maimuna - Time 



7 - Danimarka - Anti Social Media - The Way You Are 



8 - Macaristan - Boggie - Wars For Nothing 



9 - Romanya - Voltaj - All Over Again



10 - Rusya - Polina Gagarina - A Million Voices 




Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.