background img

The New Stuff

karanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eve adım atıp, kapıyı arkamdan kapatıyorum. Işıkları açmadan salona geçip, üstümü başımı çıkarmadan atıyorum kendimi koltuğa. Uzun bir süre karanlık odada, siyahımsı duvarı izliyorum. Sanki ondan bir şeyler söylemesini bekler gibi.

Ceplerimi yokluyorum. Kabanımın sol cebine atıyorum elimi. Buruşmuş bir kağıt parçası geçiyor elime. Açıp bakıyorum... O karanlığa alışmış gözlerim, ufak kağıt parçasındaki numarayı oldukça net seçiyor. Boş veriyorum, geri atıyorum cebime. Sağ cebime atıyorum bu sefer de elimi. Sigara paketim ve çakmağım. Yeni paketin jelatinini açıyorum, buruşturup koltuğa, yanıma koyuyorum. Paketten bir sigara çıkarıp, ıslattığım dudaklarımın arasına koyuyorum. Çakmak üçüncü denememde zifiri karanlık odada alev alıp belirli bir bölgeyi aydınlatıyor. Sigaramı ateşliyorum ve çakmağı, buruşturduğum jelatinin yanına koyuyorum.

Sigaradan ilk nefesi asla içime çekemem. Çok pis hissediyorum dumanı. Sanki sonrası oldukça temiz ve zararsızmış gibi...

Derin bir nefes çekiyorum içime. Dışarıya verdiğim dumanın tavana doğru yükselip dağılışını izliyorum. Ve ardından az önce odaklanmış olduğum duvara dönüp bakmaya, beklemeye devam ediyorum.

Sigaram eriyor...

Elimi sol cebime atıp buruşmuş, yıpranmış kağıdı çıkarıyorum tekrar. Diğer elimde de telefonum. Numarayı çeviriyorum...

Telefon açılıyor, ses yok.

''Hazırım... Seni istiyorum!'' diyorum ve cevap beklemeden kapatıyorum telefonu.

Üzerimi çıkarıyorum. Koltuğun üzerindekileri yere savuruyorum. Sehpanın üzerinde söndürdüğüm sigarayı izleyerek uzanıyorum. İki büklüm oluyorum...

Canım acıyor...

Buruşmuş Kağıt Parçası ve Sigara Dumanı

Eve adım atıp, kapıyı arkamdan kapatıyorum. Işıkları açmadan salona geçip, üstümü başımı çıkarmadan atıyorum kendimi koltuğa. Uzun bir süre karanlık odada, siyahımsı duvarı izliyorum. Sanki ondan bir şeyler söylemesini bekler gibi.

Ceplerimi yokluyorum. Kabanımın sol cebine atıyorum elimi. Buruşmuş bir kağıt parçası geçiyor elime. Açıp bakıyorum... O karanlığa alışmış gözlerim, ufak kağıt parçasındaki numarayı oldukça net seçiyor. Boş veriyorum, geri atıyorum cebime. Sağ cebime atıyorum bu sefer de elimi. Sigara paketim ve çakmağım. Yeni paketin jelatinini açıyorum, buruşturup koltuğa, yanıma koyuyorum. Paketten bir sigara çıkarıp, ıslattığım dudaklarımın arasına koyuyorum. Çakmak üçüncü denememde zifiri karanlık odada alev alıp belirli bir bölgeyi aydınlatıyor. Sigaramı ateşliyorum ve çakmağı, buruşturduğum jelatinin yanına koyuyorum.

Sigaradan ilk nefesi asla içime çekemem. Çok pis hissediyorum dumanı. Sanki sonrası oldukça temiz ve zararsızmış gibi...

Derin bir nefes çekiyorum içime. Dışarıya verdiğim dumanın tavana doğru yükselip dağılışını izliyorum. Ve ardından az önce odaklanmış olduğum duvara dönüp bakmaya, beklemeye devam ediyorum.

Sigaram eriyor...

Elimi sol cebime atıp buruşmuş, yıpranmış kağıdı çıkarıyorum tekrar. Diğer elimde de telefonum. Numarayı çeviriyorum...

Telefon açılıyor, ses yok.

''Hazırım... Seni istiyorum!'' diyorum ve cevap beklemeden kapatıyorum telefonu.

Üzerimi çıkarıyorum. Koltuğun üzerindekileri yere savuruyorum. Sehpanın üzerinde söndürdüğüm sigarayı izleyerek uzanıyorum. İki büklüm oluyorum...

Canım acıyor...

Bu gece yıldızlar görünmüyor... Her yer kapkara, zifiri karanlık. Yıldızlar oradadır belki, fakat saklanmışlardır kırık beyaz, kesik kesik bulutların ardına. İzliyorlardır beni, seni, bizi... Veyahut aşkımızı, şehvetimizi, tutkumuzu...

Biraz soğukluk taşıyor üzerinde hava, bu gece. Esmiyor ama tenimize dokunan hava ürpertiyor bedenimizi. Sıcak bir şeylere ihtiyacım var ya da beni sıcak tutacak bir şeylere. Aşkına bir kaşık şeker kat ve buharı üzerinde kalbini bana uzat.

Bir fısıltı gibi çarpıyor adın kulağıma. Havadislerini alıyorum elin kahpelerinden. İğneler batıyor bedenime, bir bir! Suratım düşüyor, ayak izleriyle kirlenmiş yerlere.

Bir sinek var odanın içinde. Sinir bozucu bir şekilde hızla uçuyor duvardan duvara, bana yaklaşınca yavaşlıyor. Bir süre duruyor, sanki beni izliyormuşçasına bir tavırla yalpalaya yalpalaya üzerime konuyor. İzliyorum... Ellerini birbirine sürtüyor, az sonra canımı acıtacağına dair bir işaret veriyor bana. Sen öyle yapmadın... Vakitsizce, bir bakış bile bırakmadan ardından; bir ses, bir nefes bile bırakmadan kan kırmızı toprağın altına bıraktın beni, ellerinle.

Şimdi ne yıldızlar umurumda ne de zifiri karanlık gökyüzü...

Umurumda Değil Yıldızlar

Bu gece yıldızlar görünmüyor... Her yer kapkara, zifiri karanlık. Yıldızlar oradadır belki, fakat saklanmışlardır kırık beyaz, kesik kesik bulutların ardına. İzliyorlardır beni, seni, bizi... Veyahut aşkımızı, şehvetimizi, tutkumuzu...

Biraz soğukluk taşıyor üzerinde hava, bu gece. Esmiyor ama tenimize dokunan hava ürpertiyor bedenimizi. Sıcak bir şeylere ihtiyacım var ya da beni sıcak tutacak bir şeylere. Aşkına bir kaşık şeker kat ve buharı üzerinde kalbini bana uzat.

Bir fısıltı gibi çarpıyor adın kulağıma. Havadislerini alıyorum elin kahpelerinden. İğneler batıyor bedenime, bir bir! Suratım düşüyor, ayak izleriyle kirlenmiş yerlere.

Bir sinek var odanın içinde. Sinir bozucu bir şekilde hızla uçuyor duvardan duvara, bana yaklaşınca yavaşlıyor. Bir süre duruyor, sanki beni izliyormuşçasına bir tavırla yalpalaya yalpalaya üzerime konuyor. İzliyorum... Ellerini birbirine sürtüyor, az sonra canımı acıtacağına dair bir işaret veriyor bana. Sen öyle yapmadın... Vakitsizce, bir bakış bile bırakmadan ardından; bir ses, bir nefes bile bırakmadan kan kırmızı toprağın altına bıraktın beni, ellerinle.

Şimdi ne yıldızlar umurumda ne de zifiri karanlık gökyüzü...


Korkuyorum... 
Neden diye sormayın,
 bilmiyorum..

Zifiri karanlık bir odada, iki nefes var sadece.
Biri alırken diğeri veriyor,
biri verirken diğeri alıyor.
 Pencereden sızan hafif bir ışık var sadece.
O da odanın içinde uçuşan 
tozların gün yüzüne çıkmasına sebep oluyor.

Yanımda bir nefes daha olmasına rağmen
kendimi neden hala yalnız,
yapayalnız hissediyorum?
Elimin üzerinde bir el,
zifiri karanlıkta siyahımsı bir silüet
olmadığı için mi? 
Bilmiyorum...
Bana sormayın.

Gözlerim tamamiyle açık...
Kırpmıyorum.
Saat tam olarak sabahın beşi.
Hava hafiften aydınlanmaya meraklı,
karanlık ise aydınlığa direniyor.
Karanlık da biliyor
sonucun ne olacağını,
fakat yine de pes etmiyor.

Uyumak istiyorum...
Gün doğmadan uyumak istiyorum.
Aydınlıkta uyuyamam
ben.
Gözlerimi,
kapatamam.

Biraz daha diren karanlık...
Pes etme!
Zamanın gelecek
ama biraz daha diren.
Ben
gözlerimi yumayım
ve
huzura ereyim.
Kulaklarımın tamamen duymadığı,
gözlerimin tamamen görmediği 
o anda bırak bu amaçsız oyunu.
Pes et
ve 
geri çekil.
Ya da gel yanıma kıvrıl,
bu yorganı beraber paylaşalım...

Karanlığın Sessiz Mücadelesi


Korkuyorum... 
Neden diye sormayın,
 bilmiyorum..

Zifiri karanlık bir odada, iki nefes var sadece.
Biri alırken diğeri veriyor,
biri verirken diğeri alıyor.
 Pencereden sızan hafif bir ışık var sadece.
O da odanın içinde uçuşan 
tozların gün yüzüne çıkmasına sebep oluyor.

Yanımda bir nefes daha olmasına rağmen
kendimi neden hala yalnız,
yapayalnız hissediyorum?
Elimin üzerinde bir el,
zifiri karanlıkta siyahımsı bir silüet
olmadığı için mi? 
Bilmiyorum...
Bana sormayın.

Gözlerim tamamiyle açık...
Kırpmıyorum.
Saat tam olarak sabahın beşi.
Hava hafiften aydınlanmaya meraklı,
karanlık ise aydınlığa direniyor.
Karanlık da biliyor
sonucun ne olacağını,
fakat yine de pes etmiyor.

Uyumak istiyorum...
Gün doğmadan uyumak istiyorum.
Aydınlıkta uyuyamam
ben.
Gözlerimi,
kapatamam.

Biraz daha diren karanlık...
Pes etme!
Zamanın gelecek
ama biraz daha diren.
Ben
gözlerimi yumayım
ve
huzura ereyim.
Kulaklarımın tamamen duymadığı,
gözlerimin tamamen görmediği 
o anda bırak bu amaçsız oyunu.
Pes et
ve 
geri çekil.
Ya da gel yanıma kıvrıl,
bu yorganı beraber paylaşalım...

Yalnızlıktan kaçıyorum. Her adımım bir diğerinden daha büyük, daha korkulu, daha titrek. Sert rüzgar, beni durdurmak istercesine yüzüme tokatlar indiriyordu aniden, bir sonraki gittikçe daha da sert! Soluklanacak olsam, zararıma. Yalnızlık bu, sağı solu belli olmuyor. Bir de peşinizden koşturuyorsa, durduğunuzu görür görmez içerisine alır sizi.

Benden başka hiç kimse yok mu bu yolda? Ya ben görmüyordum ya da kaçıyor olduğum bu yolda bile tek başımayım. Kokusu çıkıyor artık yalnızlığın; biraz kan, biraz terk edilmişlik ve biraz da nankörce. Nefes almak istemiyor, bir daha soluklanacağımı bile düşünmüyor hatta aklımdan sadece ''koşmak...koşmak...koşmak...'' diye geçiriyordum.

Sonu var mı bu yolun? Bir çaresi bulunur da silinir mi gözyaşları? Rüzgar diner mi? Beni terk eden gözyaşlarım geriye döner mi? Sessizce, sakince...

Yalnızlığın Terk Edilmiş Kokusu

Yalnızlıktan kaçıyorum. Her adımım bir diğerinden daha büyük, daha korkulu, daha titrek. Sert rüzgar, beni durdurmak istercesine yüzüme tokatlar indiriyordu aniden, bir sonraki gittikçe daha da sert! Soluklanacak olsam, zararıma. Yalnızlık bu, sağı solu belli olmuyor. Bir de peşinizden koşturuyorsa, durduğunuzu görür görmez içerisine alır sizi.

Benden başka hiç kimse yok mu bu yolda? Ya ben görmüyordum ya da kaçıyor olduğum bu yolda bile tek başımayım. Kokusu çıkıyor artık yalnızlığın; biraz kan, biraz terk edilmişlik ve biraz da nankörce. Nefes almak istemiyor, bir daha soluklanacağımı bile düşünmüyor hatta aklımdan sadece ''koşmak...koşmak...koşmak...'' diye geçiriyordum.

Sonu var mı bu yolun? Bir çaresi bulunur da silinir mi gözyaşları? Rüzgar diner mi? Beni terk eden gözyaşlarım geriye döner mi? Sessizce, sakince...

Kulaklarımı kapatmak istiyorum. Sıkıca, olabildiğince bastırıp sesleri duymamak istiyorum! Gözlerimi de sıkıca kapatıyorum. Her zamanki karanlığın, sessizliğin beni içine almasını bekliyorum ve bunu diliyorum.

Olmuyor... beni o çok seven ve bütün ısrarlarıma, çabalarıma rağmen bırakmayan o korkunç karanlık, şimdi beni istemiyor, geri çeviriyordu.

Kimse yalnız olmak istemez. Karanlığa hapsolup, sessizliğe gömülmek istemez. Ama ben bunu tekrar tekrar diliyordum şimdi. Karanlığı, sessizliği ve yalnız olmayı diliyorum.

Biliyorum ki dayanamayacak, gelecek ve kollarına alacak beni, karanlık. Susacaktım ve kollarında nasıl süzüldüğüme odaklanacaktım.

Hadi, seni bekliyorum. Söz veriyorum sen geldiğinde konuşmayı unutacağım.

Sen Geldiğinde Konuşmayı Unutacağım

Kulaklarımı kapatmak istiyorum. Sıkıca, olabildiğince bastırıp sesleri duymamak istiyorum! Gözlerimi de sıkıca kapatıyorum. Her zamanki karanlığın, sessizliğin beni içine almasını bekliyorum ve bunu diliyorum.

Olmuyor... beni o çok seven ve bütün ısrarlarıma, çabalarıma rağmen bırakmayan o korkunç karanlık, şimdi beni istemiyor, geri çeviriyordu.

Kimse yalnız olmak istemez. Karanlığa hapsolup, sessizliğe gömülmek istemez. Ama ben bunu tekrar tekrar diliyordum şimdi. Karanlığı, sessizliği ve yalnız olmayı diliyorum.

Biliyorum ki dayanamayacak, gelecek ve kollarına alacak beni, karanlık. Susacaktım ve kollarında nasıl süzüldüğüme odaklanacaktım.

Hadi, seni bekliyorum. Söz veriyorum sen geldiğinde konuşmayı unutacağım.

Bir süre izliyorum; dalgaların üzerindeki ayın yansımasını ve sonu olmayan bu karanlığı. Çıplak ayaklarım kumun içine gömülmüş. Üzerimdekileri birbir çıkarırken yavaşça, yürümeye başlıyorum denize doğru. ''Deniz siyah, simsiyah. Siyah yalnızlığın rengidir. Deniz, yalnız. Tıpkı benim gibi.'' Gecenin soğuğu, çıplak tenime sarılıyor. Denize değiyor artık ayaklarım; ilerliyordum, tek bir noktaya bakarak. Uzağa... çok uzağa. Gözyaşlarım akıyordu. Denizin tuzlu suyu, ağzıma değiyordu şimdi. Gözlerime doğru yükseliyor, az sonra gözyaşlarımla buluşuyordu. Gözlerimi kapatmış ve veda etmiştim her şeye. Artık nefes alamayacağımı düşündüm. Artık nefes almayacaktım. Nefes alamıyorum. ''Her şey bitti. Nefes alamı...''

Çıplak Deniz

Bir süre izliyorum; dalgaların üzerindeki ayın yansımasını ve sonu olmayan bu karanlığı. Çıplak ayaklarım kumun içine gömülmüş. Üzerimdekileri birbir çıkarırken yavaşça, yürümeye başlıyorum denize doğru. ''Deniz siyah, simsiyah. Siyah yalnızlığın rengidir. Deniz, yalnız. Tıpkı benim gibi.'' Gecenin soğuğu, çıplak tenime sarılıyor. Denize değiyor artık ayaklarım; ilerliyordum, tek bir noktaya bakarak. Uzağa... çok uzağa. Gözyaşlarım akıyordu. Denizin tuzlu suyu, ağzıma değiyordu şimdi. Gözlerime doğru yükseliyor, az sonra gözyaşlarımla buluşuyordu. Gözlerimi kapatmış ve veda etmiştim her şeye. Artık nefes alamayacağımı düşündüm. Artık nefes almayacaktım. Nefes alamıyorum. ''Her şey bitti. Nefes alamı...''

Beni bu karanlığa kim sürükledi, kim hapsetti beni buraya, kim beni bu karanlığın ortasında yapayalnız bıraktı?

Odanın içerisinde sadece bir mum vardı. Odanın yarısını aydınlatıyordu sadece. Dikkatle inceledim mumu. Yaklaştım yanına ve başladım izlemeye. Garip, gerçekten garip. Nefesim, mumun üzerindeki alevi titretiyordu.  Sanki benden başka biri daha, bir nefes daha varmış gibi hissetmeye başlıyordum. Umut doluyordu içime, aniden.

Mum gittikçe küçülüyor, sanki son nefeslerini alıyormuş gibi, biri onu boğazından sıkıyor da çırpınıyor, yaşamak için direniyormuş gibi hareketlenmeye başlıyor alevi. İçimi bir korku kaplıyor bu sefer de. Kurtarmak istiyorum sanki onu, çaresizce. Ya onu kurtarıp kendimi karanlığın ellerine verecektim ya da onun son nefesi ile birlikte alacaktı karanlık beni içine.

Mum ağlıyordu. Önce iç kısmı yani gözleri doluyordu. Sonra kendini tutamıyor, bırakıyordu yaşları. Hızlı bir şekilde akarken gözyaşları, donuyordu aniden. Bu neydi peki şimdi? Bir son mu yoksa yeni bir başlangıç mı?

Dayanamayacaktım galiba. Tam ciğerlerime havayı doldurmuş üfleyecekken... Her şey için çok geç kalmıştım, bunu anladım. Kapkaranlık odanın içinde son nefesini veren mumun üzerinden yavaşya yok olan dumanı izledim, son defa.

Geriye doğru sürükledim yerde kendimi. Sırtım duvara çarpınca az önceki yerime geldiğimi anlamıştım. En iyisi uykuya dalmaktı. İki büklüm oldum. Kafamı bacaklarımın arasına yerleştirdim ve uyumaya çalıştım. Uyumak ve uyandığımda bu korkunç yerde uyanmamayı diledim.

Bir Mumun Ölümü

Beni bu karanlığa kim sürükledi, kim hapsetti beni buraya, kim beni bu karanlığın ortasında yapayalnız bıraktı?

Odanın içerisinde sadece bir mum vardı. Odanın yarısını aydınlatıyordu sadece. Dikkatle inceledim mumu. Yaklaştım yanına ve başladım izlemeye. Garip, gerçekten garip. Nefesim, mumun üzerindeki alevi titretiyordu.  Sanki benden başka biri daha, bir nefes daha varmış gibi hissetmeye başlıyordum. Umut doluyordu içime, aniden.

Mum gittikçe küçülüyor, sanki son nefeslerini alıyormuş gibi, biri onu boğazından sıkıyor da çırpınıyor, yaşamak için direniyormuş gibi hareketlenmeye başlıyor alevi. İçimi bir korku kaplıyor bu sefer de. Kurtarmak istiyorum sanki onu, çaresizce. Ya onu kurtarıp kendimi karanlığın ellerine verecektim ya da onun son nefesi ile birlikte alacaktı karanlık beni içine.

Mum ağlıyordu. Önce iç kısmı yani gözleri doluyordu. Sonra kendini tutamıyor, bırakıyordu yaşları. Hızlı bir şekilde akarken gözyaşları, donuyordu aniden. Bu neydi peki şimdi? Bir son mu yoksa yeni bir başlangıç mı?

Dayanamayacaktım galiba. Tam ciğerlerime havayı doldurmuş üfleyecekken... Her şey için çok geç kalmıştım, bunu anladım. Kapkaranlık odanın içinde son nefesini veren mumun üzerinden yavaşya yok olan dumanı izledim, son defa.

Geriye doğru sürükledim yerde kendimi. Sırtım duvara çarpınca az önceki yerime geldiğimi anlamıştım. En iyisi uykuya dalmaktı. İki büklüm oldum. Kafamı bacaklarımın arasına yerleştirdim ve uyumaya çalıştım. Uyumak ve uyandığımda bu korkunç yerde uyanmamayı diledim.

Gözlerimden yaşlar ardı ardına akmaya devam ederken kulaklığı iyice bastırıyorum kulağıma. Şarkının her bir ayrıntısı her bir vurgusu içimde yankılansın istiyordum. Şarkıya ben de eşlik ediyordum, bağıra bağıra. Eşlik ettikçe daha fazla ağlıyordum ve daha da dayanılmaz bir hal alıyordu içimdeki büyük sır.

Gözlerimi kapatıp hep aynı sahneyi canlandırıyordum gözümde. Bu sırrı onlara ne şekilde söyleyeceğim ve onların vereceği tepkiler. Tepkilerin sonu yoktu ama ben ancak bir şekilde söyleyebilirdim. Açık ve net bir şekilde. Keşke bazı şeyleri, düşlediğimiz gibi aynen yaşayabilsek.

Bunları gözümde canlandırınca bir cesaret doluyordu içime. Ama kararsızlık da bırakmıyordu peşini. Yatağımdan sayısız kere hızlıca doğrulup her şeyi haykırmak istiyordum ama sonra bir gözyaşı eşliğinde daha yavaş yavaş yaslıyordum sırtımı yastığıma. Ancak karanlığa bağırabiliyordum çünkü söylediklerime tepki vermeyen ve sessizce beni dinleyen tek şeydi o. Karanlık.

Doğru zaman mutlaka gelecekti. Gelmeliydi ve söylemeliydim. Cesaretimi toplayacağım. Kelimelerimi özenle seçip, tek tek ve yavaşça söyleyeceğim. Gözlerim kapalı olacak, çünkü ağlamamalıydım. Güçlü durmalıydım ve elimden tutmalarını isteyecektim.

Evet, işte şarkının en sevdiğim kısmı. Artık gözlerimi açabilir miyim?

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Karanlık Haykırışlarımı Dinliyor

Gözlerimden yaşlar ardı ardına akmaya devam ederken kulaklığı iyice bastırıyorum kulağıma. Şarkının her bir ayrıntısı her bir vurgusu içimde yankılansın istiyordum. Şarkıya ben de eşlik ediyordum, bağıra bağıra. Eşlik ettikçe daha fazla ağlıyordum ve daha da dayanılmaz bir hal alıyordu içimdeki büyük sır.

Gözlerimi kapatıp hep aynı sahneyi canlandırıyordum gözümde. Bu sırrı onlara ne şekilde söyleyeceğim ve onların vereceği tepkiler. Tepkilerin sonu yoktu ama ben ancak bir şekilde söyleyebilirdim. Açık ve net bir şekilde. Keşke bazı şeyleri, düşlediğimiz gibi aynen yaşayabilsek.

Bunları gözümde canlandırınca bir cesaret doluyordu içime. Ama kararsızlık da bırakmıyordu peşini. Yatağımdan sayısız kere hızlıca doğrulup her şeyi haykırmak istiyordum ama sonra bir gözyaşı eşliğinde daha yavaş yavaş yaslıyordum sırtımı yastığıma. Ancak karanlığa bağırabiliyordum çünkü söylediklerime tepki vermeyen ve sessizce beni dinleyen tek şeydi o. Karanlık.

Doğru zaman mutlaka gelecekti. Gelmeliydi ve söylemeliydim. Cesaretimi toplayacağım. Kelimelerimi özenle seçip, tek tek ve yavaşça söyleyeceğim. Gözlerim kapalı olacak, çünkü ağlamamalıydım. Güçlü durmalıydım ve elimden tutmalarını isteyecektim.

Evet, işte şarkının en sevdiğim kısmı. Artık gözlerimi açabilir miyim?

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''


11 yıldır hem duyamıyorum hem de konuşamıyorum. Son zamanlarda geçirdiğim hastalıkların haddi hesabı yok. Şimdi de ayaklarım sebepsiz yere şişiyorlar. Artık yürüyemiyorum da. Maddi sıkıntımızdan hiç bahsetmiyorum bile. 55 yaşına gelmişim ve 11 sene boyunca hiçbir şey konuşamamak, etrafımda konuşulanları duyamamak ne kadar zor, onu bile anlatamıyorum. Okumam yazmam zaten yok, öyle de anlatamıyorum derdimi. Şimdi bir de yürüyememe çıktı başımıza, tekerlekli sandalyemde bütün gün aynı pozisyonda oturup sadece ne oluyor ne bitiyor anlamaya çalışıyorum.

Bugün evimizin önünde; kızım, kızımın iki tane arkadaşı (bir kız bir erkek) oturuyoruz. 40 yıldır evli olduğum kocamda karşımda oturuyor. Bir şeyler konuşuyorlar hararetli bir şekilde. Kızım biraz sinirli, yüzüme de zar zor bakıyor. Anlamaya çalışıyorum, ağzını okumaya çalışıyorum ama bir yandan sigarasını ağzına götürüyor aralıklı aralıklı, bir de sinirli olduğundan çok hızlı konuşuyor. Yere dikiyorum gözlerimi, izlemeye devam etsem daha çok merak edeceğim konuştuklarını.

Bir süre sonra sarı saçlı, boyu uzun ve gayet güzel orta yaşlı bir bayan geliyor ve kocamın yan sandalyesine oturuyor. Çok güzel bir kadın, ilk defa görüyorum fakat kocamla fazla samimiler. Sanki birbirlerini çok uzun zamandır tanıyor gibiler. Ortamda hala bir gerginlik var. Önce tekrar sakin sakin konuşmaya başlıyorlar, fakat daha sonra kızım kendini kaybediyor. Arada bir ayağa kalkıp kadına doğru şiddetle yaklaşıyor ve el hareketleriyle de sinirli olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Bağırıyor da bağırıyor, ben ise öylece izliyorum sadece.

Daha sonra sarışın bayan ayağa kalkıyor, kocam da ardından kalkıyor ve sakince biraz ötemizde bir şeyler konuşuyorlar. Kocam fazlasıyla sinirli, sarışın bayan ise sakinleştirmeye çalışıyor onu. Tekrar oturuyorlar yerlerine, kızım sinirden ardı ardına yakıyor sigaraları. İçme bu kadar diyemiyorum ki. Tekrar başlıyor tartışmalar.

Bir an... Ne? Hayır, anlamadım. Kızım yavaş yavaş konuşuyordu ve ... Hayır hayır hayır! Bu sarışın kadın kocamın sevgilisi miydi! HAYIR! Yanlış anladım.

Burada bir şey söyleyemeden durmak o kadar kötü ki. Kocam ve sevgilisi karşımda duruyorlar ve kızım da bu sebepten bu kadar sinirli olsa gerek. Hayat daha bana nasıl kötülükler yapmayı planlıyor ki! Ben şu an zaten artık yaşasam neye yarar. 11 yıldır konuşamıyorum, duyamıyorum ve son bir kaç ayda da ayağım yerden kesildi diye kocam başka kadınlarla mı...

Keşke yürüyebilsem... Sadece yürüyüp uzaklaşırdım buradan. Konuşamıyorum, bari giderek anlasınlar anladığımı. Gittiğimde anlasınlar her şeyi. Yürüyemiyorum, aynı şekilde kımıldamadan oturmaya devam ediyorum sandalyemde. Gözlerimi kapatıyorum, uyursam unuturum belki olanları. Her taraf daha da sessiz şimdi ve karanlık.

Not: Empati kurarak yazdığım gerçekten yaşanmış bir olaydır. Sarışın bayan, adamın sevgilisidir. Kadının kızı babasının böyle bir ilişki yaşamasını istemiyor ve annesi orada öylece otururken babasının karşısında sevgilisiyle rahat bir şekilde oturmasına daha da tepkili. Baba tüm olaylardan üste çıkmak için kızını eroin kullanmakla suçluyor. Kız ise sarışın bayanın dolandırıcı ve ismi de dahil söylediği her şeyin yalan olduğunu söylüyor, adliyeye gitmek istiyor ve bayan bunu reddediyor.

Daha Sessiz Daha Karanlık


11 yıldır hem duyamıyorum hem de konuşamıyorum. Son zamanlarda geçirdiğim hastalıkların haddi hesabı yok. Şimdi de ayaklarım sebepsiz yere şişiyorlar. Artık yürüyemiyorum da. Maddi sıkıntımızdan hiç bahsetmiyorum bile. 55 yaşına gelmişim ve 11 sene boyunca hiçbir şey konuşamamak, etrafımda konuşulanları duyamamak ne kadar zor, onu bile anlatamıyorum. Okumam yazmam zaten yok, öyle de anlatamıyorum derdimi. Şimdi bir de yürüyememe çıktı başımıza, tekerlekli sandalyemde bütün gün aynı pozisyonda oturup sadece ne oluyor ne bitiyor anlamaya çalışıyorum.

Bugün evimizin önünde; kızım, kızımın iki tane arkadaşı (bir kız bir erkek) oturuyoruz. 40 yıldır evli olduğum kocamda karşımda oturuyor. Bir şeyler konuşuyorlar hararetli bir şekilde. Kızım biraz sinirli, yüzüme de zar zor bakıyor. Anlamaya çalışıyorum, ağzını okumaya çalışıyorum ama bir yandan sigarasını ağzına götürüyor aralıklı aralıklı, bir de sinirli olduğundan çok hızlı konuşuyor. Yere dikiyorum gözlerimi, izlemeye devam etsem daha çok merak edeceğim konuştuklarını.

Bir süre sonra sarı saçlı, boyu uzun ve gayet güzel orta yaşlı bir bayan geliyor ve kocamın yan sandalyesine oturuyor. Çok güzel bir kadın, ilk defa görüyorum fakat kocamla fazla samimiler. Sanki birbirlerini çok uzun zamandır tanıyor gibiler. Ortamda hala bir gerginlik var. Önce tekrar sakin sakin konuşmaya başlıyorlar, fakat daha sonra kızım kendini kaybediyor. Arada bir ayağa kalkıp kadına doğru şiddetle yaklaşıyor ve el hareketleriyle de sinirli olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Bağırıyor da bağırıyor, ben ise öylece izliyorum sadece.

Daha sonra sarışın bayan ayağa kalkıyor, kocam da ardından kalkıyor ve sakince biraz ötemizde bir şeyler konuşuyorlar. Kocam fazlasıyla sinirli, sarışın bayan ise sakinleştirmeye çalışıyor onu. Tekrar oturuyorlar yerlerine, kızım sinirden ardı ardına yakıyor sigaraları. İçme bu kadar diyemiyorum ki. Tekrar başlıyor tartışmalar.

Bir an... Ne? Hayır, anlamadım. Kızım yavaş yavaş konuşuyordu ve ... Hayır hayır hayır! Bu sarışın kadın kocamın sevgilisi miydi! HAYIR! Yanlış anladım.

Burada bir şey söyleyemeden durmak o kadar kötü ki. Kocam ve sevgilisi karşımda duruyorlar ve kızım da bu sebepten bu kadar sinirli olsa gerek. Hayat daha bana nasıl kötülükler yapmayı planlıyor ki! Ben şu an zaten artık yaşasam neye yarar. 11 yıldır konuşamıyorum, duyamıyorum ve son bir kaç ayda da ayağım yerden kesildi diye kocam başka kadınlarla mı...

Keşke yürüyebilsem... Sadece yürüyüp uzaklaşırdım buradan. Konuşamıyorum, bari giderek anlasınlar anladığımı. Gittiğimde anlasınlar her şeyi. Yürüyemiyorum, aynı şekilde kımıldamadan oturmaya devam ediyorum sandalyemde. Gözlerimi kapatıyorum, uyursam unuturum belki olanları. Her taraf daha da sessiz şimdi ve karanlık.

Not: Empati kurarak yazdığım gerçekten yaşanmış bir olaydır. Sarışın bayan, adamın sevgilisidir. Kadının kızı babasının böyle bir ilişki yaşamasını istemiyor ve annesi orada öylece otururken babasının karşısında sevgilisiyle rahat bir şekilde oturmasına daha da tepkili. Baba tüm olaylardan üste çıkmak için kızını eroin kullanmakla suçluyor. Kız ise sarışın bayanın dolandırıcı ve ismi de dahil söylediği her şeyin yalan olduğunu söylüyor, adliyeye gitmek istiyor ve bayan bunu reddediyor.

Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Zincirlenmiş Umutlar

Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.