background img

The New Stuff

sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevginin bence göreceli bir kavramdır. Bana göre sevmek sonu olan bir duygudur, ucu sonu belirsizdir doğrusu. Tek bir açıklıkta sevgi sönüp gidebilir ama aşk öyle değil. Aşıkken insan yaşadığının ucunu sonunu düşünmez. Ne yaparsa yapsın, aşıkken yaptığı en berbat şey bile gözüne tatlı gelir. Çünkü deriz ya, aşkın gözü kör.

Aşk çoğu insanın aklına hep birinci anlamında geliyor nedense. Aşkın milyonlarca tanımı vardır üstelik. Aşk sadece; tutku, büyük bir 'sevgi' ile bağlanmak anlamına gelmez. Aşk sevgiden yücedir, sevgi de hoşlanma duygusundan.

Eğer sevginin değil de kendi tanımladığınız 'aşk' bir gün bitecekse veya biterse, bittiğinde bile içinizde bir yerlerde bir iz mutlaka bırakır.

Aşk Her Şeyden Yücedir

Sevginin bence göreceli bir kavramdır. Bana göre sevmek sonu olan bir duygudur, ucu sonu belirsizdir doğrusu. Tek bir açıklıkta sevgi sönüp gidebilir ama aşk öyle değil. Aşıkken insan yaşadığının ucunu sonunu düşünmez. Ne yaparsa yapsın, aşıkken yaptığı en berbat şey bile gözüne tatlı gelir. Çünkü deriz ya, aşkın gözü kör.

Aşk çoğu insanın aklına hep birinci anlamında geliyor nedense. Aşkın milyonlarca tanımı vardır üstelik. Aşk sadece; tutku, büyük bir 'sevgi' ile bağlanmak anlamına gelmez. Aşk sevgiden yücedir, sevgi de hoşlanma duygusundan.

Eğer sevginin değil de kendi tanımladığınız 'aşk' bir gün bitecekse veya biterse, bittiğinde bile içinizde bir yerlerde bir iz mutlaka bırakır.


Yüreğim bulutlu, gözlerim yağmurlu. Hayallerim ise kızgın bir fırtınaya karışıp, benden uzaklara savrulmuş. 'Gören var mı?' diye çığlık atıyorum, hayallerimi arıyorum, kimseden çıt çıkmıyor ne yazık ki. Oturuyorum tahta sandalyeme, dalıyorum ufuktan bir noktaya. Önce kararıyor gözlerim, ardından şimşekler çakıyor içerimde. Çok geçmeden gözyaşlarım sel oluyor, boğuluyorum.

Yakınlar bile uzak sanki artık bana. Aşkı arıyorum, sevgiyi arıyorum. Hepsi bir yana, sadece bir tebessüm arıyorum. Gözüme, gönlüme güneş doğsun, bu yağmurlar bir son bulsun, içim ısınsın. Bunların aksi; benim nefessizliğim, benim kimsesizliğim.

Yüreğim de terk ediyor beni. Bedenimden kopup giderken, bir an dönüyor yüzünü bana. ''Ben sana söylemiştim.'' diyor. Önce anlam veremedim sözlerine, sonra anlayıp eğdim başımı önüme. Susuyorum ve gitmesini bekliyorum. Ardından sessizliği dinliyorum...

Sessizliği Dinliyorum...


Yüreğim bulutlu, gözlerim yağmurlu. Hayallerim ise kızgın bir fırtınaya karışıp, benden uzaklara savrulmuş. 'Gören var mı?' diye çığlık atıyorum, hayallerimi arıyorum, kimseden çıt çıkmıyor ne yazık ki. Oturuyorum tahta sandalyeme, dalıyorum ufuktan bir noktaya. Önce kararıyor gözlerim, ardından şimşekler çakıyor içerimde. Çok geçmeden gözyaşlarım sel oluyor, boğuluyorum.

Yakınlar bile uzak sanki artık bana. Aşkı arıyorum, sevgiyi arıyorum. Hepsi bir yana, sadece bir tebessüm arıyorum. Gözüme, gönlüme güneş doğsun, bu yağmurlar bir son bulsun, içim ısınsın. Bunların aksi; benim nefessizliğim, benim kimsesizliğim.

Yüreğim de terk ediyor beni. Bedenimden kopup giderken, bir an dönüyor yüzünü bana. ''Ben sana söylemiştim.'' diyor. Önce anlam veremedim sözlerine, sonra anlayıp eğdim başımı önüme. Susuyorum ve gitmesini bekliyorum. Ardından sessizliği dinliyorum...

Belki de bu şarkıda yanımda olmalıydın. Yalnız dinlememeliydim bu şarkıyı. Belki şimdi ağlayacağıma senin sıcak kolların arasında mutluluktan gülümserdim. Güzel bir anısı olurdu belki de. Her dinlediğimde, ilk defa dinliyormuş gibi sarılıyorum bu şarkıya. İçinde seni anlatıyor mu bilmiyorum. Anlıyor muyum onu da bilmiyorum. Sadece arkalardan gelen bir ses huzur dolduruyor içime. Gülümseyerek ağlamama neden oluyor ama bu mutluluk göz yaşları değil, bunun farkındayım sadece.

Yanımdan gelip geç, beni tanımayan gözlerinle bir bakış at. İstersen güzel bir bakışma olsun, istersen anlamsız, istersen de sıradan bir bakışma. Bak en azından gözlerime. ''Baktı!'' diyebileyim kendi kendime. Kendimi kandırabileceğim bir sahte mutluluk ver elime sadece. Söz veriyorum ona iyi bakacağım. Ellerimde güvende olacak. Sadece seni özlediğim zamanlarda beni ele geçirmesine izin vereceğim.

Hala duymuyor musun şarkının sözlerini. Sahiden duyamıyor musun? Sus şimdi, sesini hiç çıkarma. Şşş...

İşte hep böyle yakınımda ol, şarkıyı hiç duyma ve ben sana daha da yakınlaşayım. Sanki sana yaklaşınca ''gerçekten hala duyamıyorsun'' deyince duyacakmışsın gibi. Seni böyle kandırayım, seni böyle tutayım yanımda. Ne var ki, bunca yıl kendimi kandırdım beni sevdiğini düşünerek. Böyle de olsa yanımda olmanı istemem çok mu?

Şu an bu şarkının da bir dakika sonra biteceğini düşünemeyecek mutluyum. Kokun burnumda, hayalin ise yanımda. Gözlerimi açmaya korkuyorum. Ya yanımda değilsen?

Ellerimde Sahte Mutluluk

Belki de bu şarkıda yanımda olmalıydın. Yalnız dinlememeliydim bu şarkıyı. Belki şimdi ağlayacağıma senin sıcak kolların arasında mutluluktan gülümserdim. Güzel bir anısı olurdu belki de. Her dinlediğimde, ilk defa dinliyormuş gibi sarılıyorum bu şarkıya. İçinde seni anlatıyor mu bilmiyorum. Anlıyor muyum onu da bilmiyorum. Sadece arkalardan gelen bir ses huzur dolduruyor içime. Gülümseyerek ağlamama neden oluyor ama bu mutluluk göz yaşları değil, bunun farkındayım sadece.

Yanımdan gelip geç, beni tanımayan gözlerinle bir bakış at. İstersen güzel bir bakışma olsun, istersen anlamsız, istersen de sıradan bir bakışma. Bak en azından gözlerime. ''Baktı!'' diyebileyim kendi kendime. Kendimi kandırabileceğim bir sahte mutluluk ver elime sadece. Söz veriyorum ona iyi bakacağım. Ellerimde güvende olacak. Sadece seni özlediğim zamanlarda beni ele geçirmesine izin vereceğim.

Hala duymuyor musun şarkının sözlerini. Sahiden duyamıyor musun? Sus şimdi, sesini hiç çıkarma. Şşş...

İşte hep böyle yakınımda ol, şarkıyı hiç duyma ve ben sana daha da yakınlaşayım. Sanki sana yaklaşınca ''gerçekten hala duyamıyorsun'' deyince duyacakmışsın gibi. Seni böyle kandırayım, seni böyle tutayım yanımda. Ne var ki, bunca yıl kendimi kandırdım beni sevdiğini düşünerek. Böyle de olsa yanımda olmanı istemem çok mu?

Şu an bu şarkının da bir dakika sonra biteceğini düşünemeyecek mutluyum. Kokun burnumda, hayalin ise yanımda. Gözlerimi açmaya korkuyorum. Ya yanımda değilsen?


Her zamanki gibi yalnızım aslında. İkili bir ruh haline sahibim bir de. Bir üzülüyorum bir gülücükler saçıyorum etrafa. Durmadan geziyorum, yorulmuyorum da nedense. Koluma en yakın arkadaşımı da takmış İskenderun sokaklarında gezip duruyoruz sürekli.

İkimizde de bir eve gitmeme isteği oluyor, sıkılmıyoruz da gezmekten. Birlikteyken iyi vakit geçiyoruz. Tam anlamıyla yanında mutlu olduğum tek insan diyebilirim. Hatta hemen söyleyeyim, gerçekten yanında mutlu olduğum tek insan.

Benim, bu oldukça çekilmez zamanlarımda söylene söylene de olsa daima yanımda. Söylenmeleri de ciddi söylenmeler değil tabii ki.

En yakın dostum her zaman için yanımda olsa bile insan kendisine aşık olan birine gerçekten ihtiyaç duyuyor. Ona aşk dolu gözlerle bakan, duygu patlaması yaşatan, onunla ilgilenen gerçek bir sevgiliye. ''Bunu bir arkadaş da yapar.'' diyenler mutlaka ki olur fakat gerçekten arkadaş, arkadaş kaldığı sürece güzeldir. Sevgili ise apayrı bir konu bana göre.

Şimdi çoğu kişi bu yazdığımı okurken yarım bırakıp küfrederek sayfayı kapatmış olabilir. Bazıları da baygın baygın okumaya devam ediyor olabilir. ''Kardeş, sen bu yazıyı niye yazdın şimdi?'' gibi sorular yöneliyor olabilir bana karşı. Vallahi ben de bilmiyorum neden yazdığımı. Açtım sayfası, bunlar çıktı elimden, dilimden, düşüncelerimden.

Son olarak şu yakın arkadaşım, dostum diye bahsettiğim arkadaşımın da ismini vereyim yoksa demedik laf bırakmaz.

( Sanem Burcu Pekel için... )

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Karalamaca (1)


Her zamanki gibi yalnızım aslında. İkili bir ruh haline sahibim bir de. Bir üzülüyorum bir gülücükler saçıyorum etrafa. Durmadan geziyorum, yorulmuyorum da nedense. Koluma en yakın arkadaşımı da takmış İskenderun sokaklarında gezip duruyoruz sürekli.

İkimizde de bir eve gitmeme isteği oluyor, sıkılmıyoruz da gezmekten. Birlikteyken iyi vakit geçiyoruz. Tam anlamıyla yanında mutlu olduğum tek insan diyebilirim. Hatta hemen söyleyeyim, gerçekten yanında mutlu olduğum tek insan.

Benim, bu oldukça çekilmez zamanlarımda söylene söylene de olsa daima yanımda. Söylenmeleri de ciddi söylenmeler değil tabii ki.

En yakın dostum her zaman için yanımda olsa bile insan kendisine aşık olan birine gerçekten ihtiyaç duyuyor. Ona aşk dolu gözlerle bakan, duygu patlaması yaşatan, onunla ilgilenen gerçek bir sevgiliye. ''Bunu bir arkadaş da yapar.'' diyenler mutlaka ki olur fakat gerçekten arkadaş, arkadaş kaldığı sürece güzeldir. Sevgili ise apayrı bir konu bana göre.

Şimdi çoğu kişi bu yazdığımı okurken yarım bırakıp küfrederek sayfayı kapatmış olabilir. Bazıları da baygın baygın okumaya devam ediyor olabilir. ''Kardeş, sen bu yazıyı niye yazdın şimdi?'' gibi sorular yöneliyor olabilir bana karşı. Vallahi ben de bilmiyorum neden yazdığımı. Açtım sayfası, bunlar çıktı elimden, dilimden, düşüncelerimden.

Son olarak şu yakın arkadaşım, dostum diye bahsettiğim arkadaşımın da ismini vereyim yoksa demedik laf bırakmaz.

( Sanem Burcu Pekel için... )

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''


Fark et artık bakışlarımı ve otur yanıma. Adımı bildiğin halde adımı sor, konuş benimle, hiç susmayacakmış gibi. Susma, susmanı istemiyorum. Konuş ki sesini duyabileyim, sesini duydukça yaşayabileyim. Senin sesinle yatıp senin sesinle uyanmak, gözlerine bakarak gülmek istiyorum. Üşüyorum. Üşüdüğüm zaman yanımda ol istiyorum.

Şu an bir şarkı çalıyor, bu şarkı da bitmesin. Bizim şarkımız olsun bu. İçinde olduğun kalbimi titreten şarkı bu. Seni hatırlatıyor bana. Adın geçiyor sanki mısralarında. Bestesi bakışmalarımızı anlatıyor sanki. Neden bu kadar imkansız ki, neden bu kadar zor?

Her şey gibi sen de mi bana uzak olacaksın? Hayır, olma. İçine çek beni, vazgeçme, unutma, uzak durma. Asla uzak durma. Yanımdan geçip gitme, yanımdan geçerken dur ve dön bana doğru, gözlerime bak ve gülsün gözlerin bana, yaklaş bana doğru ve yanağıma bir öpücük bırak. Sen yoksan eğer, senden kalan tek şey bu olsun.

Her şey mi bana uzak geliyor yoksa ben mi hep uzağımda olanları yanımda istiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim bana uzak olanlardan birinin sen olmasını istemediğim.

Neden yalnızım ki, tam da şimdi? Neden yanımda olmayasın ki? Bu şarkıları neden beraber dinlemiyoruz ki? Canımı acıtacaklarına, neden içindeki gizli anlamlar ikimize hitap etmesin ki?

Gel ve benim ol. Sadece benim.

Senden Geriye Bir Buse


Fark et artık bakışlarımı ve otur yanıma. Adımı bildiğin halde adımı sor, konuş benimle, hiç susmayacakmış gibi. Susma, susmanı istemiyorum. Konuş ki sesini duyabileyim, sesini duydukça yaşayabileyim. Senin sesinle yatıp senin sesinle uyanmak, gözlerine bakarak gülmek istiyorum. Üşüyorum. Üşüdüğüm zaman yanımda ol istiyorum.

Şu an bir şarkı çalıyor, bu şarkı da bitmesin. Bizim şarkımız olsun bu. İçinde olduğun kalbimi titreten şarkı bu. Seni hatırlatıyor bana. Adın geçiyor sanki mısralarında. Bestesi bakışmalarımızı anlatıyor sanki. Neden bu kadar imkansız ki, neden bu kadar zor?

Her şey gibi sen de mi bana uzak olacaksın? Hayır, olma. İçine çek beni, vazgeçme, unutma, uzak durma. Asla uzak durma. Yanımdan geçip gitme, yanımdan geçerken dur ve dön bana doğru, gözlerime bak ve gülsün gözlerin bana, yaklaş bana doğru ve yanağıma bir öpücük bırak. Sen yoksan eğer, senden kalan tek şey bu olsun.

Her şey mi bana uzak geliyor yoksa ben mi hep uzağımda olanları yanımda istiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim bana uzak olanlardan birinin sen olmasını istemediğim.

Neden yalnızım ki, tam da şimdi? Neden yanımda olmayasın ki? Bu şarkıları neden beraber dinlemiyoruz ki? Canımı acıtacaklarına, neden içindeki gizli anlamlar ikimize hitap etmesin ki?

Gel ve benim ol. Sadece benim.

Artık her sabah daha kolay kalkıyorum yatağımdan. Aynanın karşısında daha fazla bakıyorum kendime, daha çok özen gösteriyorum nedense. Yüzümü gördüğü zaman, ''İşte bu.'' deyip, gülümsesin istiyorum çünkü. Beni sevebilsin ve beni sevdiği için kendisiyle övünüp dursun istiyorum. Ben, onun için öyle yapıyorum.

Her gün ilk önce onun yüzünü görmek, gözlerinin içine bakmak... Herkesin yaşayabilme ihtimalinin yüksek olduğu duygular bunlar, belki de. Fakat farklı şeyler var. Hatta farklı olan tek bir şey, en büyük etken aramızda. Uzak kalmak istemiyorum, rahatça ve dolu dolu bakmak istiyorum. Gitsin istemiyorum... Onun da uzaklaşmasını istemiyorum. 

Gizli ve kaçamak bakışların olduğu zamanlar bunlar. Belki gelip geçici, belki de sonsuz. Belki de yanılıyorumdur, bilmiyorum. Fakat hissedebiliyorum. İnsan, herkese aynı bakmaz, bir yerde bir farklılık vardır mutlaka. Nasıl baktığını karşıdakine hissettirir çoğu zaman, hissediyor mu bilmiyorum ama ben hissedebiliyorum sanırım. 

Kokusunu duyamadım hala, sesini de duyamadım, güldüğünü bile göremedim. Uzak bir ihtimal olmasını hiç olmamasına bile tercih edebilirim. Hiç olmazsa, yanımda otursun ve benimle konuşsun. Kaçarak değil, isteyerek bakışalım. Korkarak değil, gülümseyerek konuşalım. 

Hiç olmazsa... hiç olurum.  

Hiç Olmazsa... Hiç Olurum

Artık her sabah daha kolay kalkıyorum yatağımdan. Aynanın karşısında daha fazla bakıyorum kendime, daha çok özen gösteriyorum nedense. Yüzümü gördüğü zaman, ''İşte bu.'' deyip, gülümsesin istiyorum çünkü. Beni sevebilsin ve beni sevdiği için kendisiyle övünüp dursun istiyorum. Ben, onun için öyle yapıyorum.

Her gün ilk önce onun yüzünü görmek, gözlerinin içine bakmak... Herkesin yaşayabilme ihtimalinin yüksek olduğu duygular bunlar, belki de. Fakat farklı şeyler var. Hatta farklı olan tek bir şey, en büyük etken aramızda. Uzak kalmak istemiyorum, rahatça ve dolu dolu bakmak istiyorum. Gitsin istemiyorum... Onun da uzaklaşmasını istemiyorum. 

Gizli ve kaçamak bakışların olduğu zamanlar bunlar. Belki gelip geçici, belki de sonsuz. Belki de yanılıyorumdur, bilmiyorum. Fakat hissedebiliyorum. İnsan, herkese aynı bakmaz, bir yerde bir farklılık vardır mutlaka. Nasıl baktığını karşıdakine hissettirir çoğu zaman, hissediyor mu bilmiyorum ama ben hissedebiliyorum sanırım. 

Kokusunu duyamadım hala, sesini de duyamadım, güldüğünü bile göremedim. Uzak bir ihtimal olmasını hiç olmamasına bile tercih edebilirim. Hiç olmazsa, yanımda otursun ve benimle konuşsun. Kaçarak değil, isteyerek bakışalım. Korkarak değil, gülümseyerek konuşalım. 

Hiç olmazsa... hiç olurum.  

Bir nefret var ortada artık. Sevgiler tükenmiş ve nefret saçılıyor dört bir yana. Kokusu çıkıyor. Üzerinde alevi ve dumanı olan bir porsiyon nefret koyuyorlar önüme. Kokusu midemi bulandırıyor. Yeyip, yememekte tereddütlüyüm. Ya yiyeceğim ve bana davranıldığı gibi davranacağım ya da yemeyeceğim ve yapılan her şeye seyirci kalacağım.

Neden bana nefretle yaklaşan birini sevme zorunluluğunda hissedeyim ki. Herkesin hayatta ciddi anlamda ve ciddi nedenlerden dolayı nefret ettiği en az 1 kişi vardır. Size kötü davranan, özgürlüğünüzü engelleyen, hayatınızın güzel anlarınızı elinizden alan, kendi hayatı sizin hayatınızdan bin kat beter olduğu halde sizin hayatınızı hep daha kötü gören ve sürekli dile getiren bir insanı neden sevesiniz ki?

İşte sorun da şudur ki; bunları yapanlar ne yazık ki bazen en yakınlarınızdır. Ailenizdir, arkadaşınızdır, dostunuzdur, eşinizdir, sevgilinizdir. Ne yazık ki kendinizi onlara karşı bir sevgi beslemek zorunluluğunda hissetseniz de, sevemezsiniz.

Karar verdim, bu bir porsiyon, hala sıcacık olan nefreti, bölmeden atacağım ağzıma. Ne kadar seviyor olduğumu düşünsem de, bana nefret kusana, nefretimden armağan edeceğim.

Bir Porsiyon Nefret

Bir nefret var ortada artık. Sevgiler tükenmiş ve nefret saçılıyor dört bir yana. Kokusu çıkıyor. Üzerinde alevi ve dumanı olan bir porsiyon nefret koyuyorlar önüme. Kokusu midemi bulandırıyor. Yeyip, yememekte tereddütlüyüm. Ya yiyeceğim ve bana davranıldığı gibi davranacağım ya da yemeyeceğim ve yapılan her şeye seyirci kalacağım.

Neden bana nefretle yaklaşan birini sevme zorunluluğunda hissedeyim ki. Herkesin hayatta ciddi anlamda ve ciddi nedenlerden dolayı nefret ettiği en az 1 kişi vardır. Size kötü davranan, özgürlüğünüzü engelleyen, hayatınızın güzel anlarınızı elinizden alan, kendi hayatı sizin hayatınızdan bin kat beter olduğu halde sizin hayatınızı hep daha kötü gören ve sürekli dile getiren bir insanı neden sevesiniz ki?

İşte sorun da şudur ki; bunları yapanlar ne yazık ki bazen en yakınlarınızdır. Ailenizdir, arkadaşınızdır, dostunuzdur, eşinizdir, sevgilinizdir. Ne yazık ki kendinizi onlara karşı bir sevgi beslemek zorunluluğunda hissetseniz de, sevemezsiniz.

Karar verdim, bu bir porsiyon, hala sıcacık olan nefreti, bölmeden atacağım ağzıma. Ne kadar seviyor olduğumu düşünsem de, bana nefret kusana, nefretimden armağan edeceğim.

İnsanlar birbirlerini anlamamakta çok ısrarlı. Herkes kendini düşünüyor, sadece 'ben' diye bakıyorlar hayata. Kimsenin hayatına saygı gösterilmiyor, kimsenin hayatı kimsenin umurunda değil.

Bazen, umursanmak istiyor insan, önemsenmek istiyor. Birilerinin sevgisine ihtiyaç duyuyor, avucunu açıyor ve bakıyor. Yok, bir sevgi kırıntısı bile yok. Bir insan nasıl susuzluğa dayanamaz, susuz yaşayamaz; işte sevgisizlik de böyle bir şey. İnsan ihtiyaç duyuyor, dayanamıyor sevgisizliğe, yaşayamıyor.

Kimin olduğunun bir önemi yoktur bazen. İnsan, sevgi ve ilgi gördüğü zaman yaşadığını fark ediyor. Nefes aldığını fark ediyor. Küçük bir çocuk gibi ilgi çekmeye çalışıyor. Bir ihtiyaç sadece, ya ömür boyu sürecek bir ihtiyaç ya da anlık.

Kime güvenebilirsiniz ki, kime inanabilirsiniz? Güvende olduğunu da hissetmek ister insan. Birine inanıp, sığınacak bir liman ister. Gözlerine baktığında; susup, dalacağı ve mutluluğu gözlerinde görebileceği bir insan istiyor yanında. Bir ihtiyaç işte...

Güvenebileceğim bir liman gösterin bana. İçinde; inanabileceğim, düşüncelerimi umursayan, hayatıma saygı duyan, beni seven insanların olduğu ve gözlerine baktığımda nefes aldığımı hissettiren biri. Dediğim gibi bunların hepsi bir ihtiyaç sadece. Dayanamıyorum, yaşayamıyorum.

Küçük Bir Çocuk Gibi

İnsanlar birbirlerini anlamamakta çok ısrarlı. Herkes kendini düşünüyor, sadece 'ben' diye bakıyorlar hayata. Kimsenin hayatına saygı gösterilmiyor, kimsenin hayatı kimsenin umurunda değil.

Bazen, umursanmak istiyor insan, önemsenmek istiyor. Birilerinin sevgisine ihtiyaç duyuyor, avucunu açıyor ve bakıyor. Yok, bir sevgi kırıntısı bile yok. Bir insan nasıl susuzluğa dayanamaz, susuz yaşayamaz; işte sevgisizlik de böyle bir şey. İnsan ihtiyaç duyuyor, dayanamıyor sevgisizliğe, yaşayamıyor.

Kimin olduğunun bir önemi yoktur bazen. İnsan, sevgi ve ilgi gördüğü zaman yaşadığını fark ediyor. Nefes aldığını fark ediyor. Küçük bir çocuk gibi ilgi çekmeye çalışıyor. Bir ihtiyaç sadece, ya ömür boyu sürecek bir ihtiyaç ya da anlık.

Kime güvenebilirsiniz ki, kime inanabilirsiniz? Güvende olduğunu da hissetmek ister insan. Birine inanıp, sığınacak bir liman ister. Gözlerine baktığında; susup, dalacağı ve mutluluğu gözlerinde görebileceği bir insan istiyor yanında. Bir ihtiyaç işte...

Güvenebileceğim bir liman gösterin bana. İçinde; inanabileceğim, düşüncelerimi umursayan, hayatıma saygı duyan, beni seven insanların olduğu ve gözlerine baktığımda nefes aldığımı hissettiren biri. Dediğim gibi bunların hepsi bir ihtiyaç sadece. Dayanamıyorum, yaşayamıyorum.

Yağmuru özledim. Elimde sıcak ve beni yavaş yavaş ısıtan, üzerinde buharı tüten kahvemle penceren dışarısını izlemeyi özledim. Bazılarının yağmurdan hızlıca ve amaçsız kaçışını, bazılarının da yüzündeki o tatlı huzurla yağmurun altına yavaşça yürümelerini özledim. Geceleri uykumu bölüp, cama değerken çıkardığı bir ritimle bana bir şeyler anlatmasını özledim. Yağdıktan sonraki toprak kokusunu içime çekmeyi özledim. Gözlerimi kapatıp, ufak bir tebessümle ciğerlerimi o temiz havayla doldurmayı özledim.

Sevilmeyi özledim. Uzun zaman oldu birinin sevgisini hissetmediğim. Ağzıma kadar doldum sevgisizlikle. Gözlerime, gülümseyerek bakan kimse yok ya da benim gözlerim çok kötümser bu aralar. Kulağıma sevgi sözcüklerinin fısıldanmasını özledim. Kulaklarım sevgi sözcüklerine sağır bu aralar. Kalbim de aç, çok aç. Sevmeyi de özledim bir yandan. Kendimi iyi hissetmeyi, mutlu olmayı özledim. uzun zaman oldu. Ben iyiyim, sadece bir şeyleri özledim. Fazlasıyla özledim.

Çok oldu içten gülemediğim. Yeni fark ettim bunu da. Gülmeyi de özlüyor insan, doyasıya eğlenmeyi ve bir şeylere takılı kalmadan, bir şeyleri düşünmeden çılgınca eğlenmeyi.

Huzuru özledim.

Mutluluğu özledim.

Özledim... Ben iyiyim, sadece bir şeyleri özledim işte. Çok da mühim şeyler değil oysa ki, değil mi? Gelip geçer. Sen boş ver bunları şimdi. Sen nasılsın?

Toprak Kokusu

Yağmuru özledim. Elimde sıcak ve beni yavaş yavaş ısıtan, üzerinde buharı tüten kahvemle penceren dışarısını izlemeyi özledim. Bazılarının yağmurdan hızlıca ve amaçsız kaçışını, bazılarının da yüzündeki o tatlı huzurla yağmurun altına yavaşça yürümelerini özledim. Geceleri uykumu bölüp, cama değerken çıkardığı bir ritimle bana bir şeyler anlatmasını özledim. Yağdıktan sonraki toprak kokusunu içime çekmeyi özledim. Gözlerimi kapatıp, ufak bir tebessümle ciğerlerimi o temiz havayla doldurmayı özledim.

Sevilmeyi özledim. Uzun zaman oldu birinin sevgisini hissetmediğim. Ağzıma kadar doldum sevgisizlikle. Gözlerime, gülümseyerek bakan kimse yok ya da benim gözlerim çok kötümser bu aralar. Kulağıma sevgi sözcüklerinin fısıldanmasını özledim. Kulaklarım sevgi sözcüklerine sağır bu aralar. Kalbim de aç, çok aç. Sevmeyi de özledim bir yandan. Kendimi iyi hissetmeyi, mutlu olmayı özledim. uzun zaman oldu. Ben iyiyim, sadece bir şeyleri özledim. Fazlasıyla özledim.

Çok oldu içten gülemediğim. Yeni fark ettim bunu da. Gülmeyi de özlüyor insan, doyasıya eğlenmeyi ve bir şeylere takılı kalmadan, bir şeyleri düşünmeden çılgınca eğlenmeyi.

Huzuru özledim.

Mutluluğu özledim.

Özledim... Ben iyiyim, sadece bir şeyleri özledim işte. Çok da mühim şeyler değil oysa ki, değil mi? Gelip geçer. Sen boş ver bunları şimdi. Sen nasılsın?

Arabaların gözümün önünden hızla akıp gitmesini izliyorum. Aynı telaşla, bir çok insanın oradan oraya koşuşturmasını, birbirlerinin aralarından süzülüşlerini izliyorum. Garip geliyor.

Yalnızlığın bu kadar yakın olması bana, bu kadar dost olmak istemesi benimle nedendir ki? Laftan anlamıyor. ''İstemiyorum!'' diye haykırıyorum karanlığa doğru, yine de peşimi bırakmıyor.

Kurduğum bir çok hayalimin arasına dalıyor, amaçsızca. Bakakalıyorum öylece. Sanki benden intikam almaya çalışan bir düşman gibi sırıtıyor, gözlerimin en derinine bakarak. Ezikliğimle susuyorum ve bekliyorum çıkıp gitmesini. Olmuyor, gitmiyor, gitmeyecek. Hazırda bekliyor. Hayal kurmamı, güzel bir an yaşamamı bekliyor kenarda, sinsice. Hayal kuruyorum, güzel bir an yaşamaya başlıyorum, saniye sürmüyor ve kapı çalıyor. Kim geldi? Tabii ki yalnızlığım.

Neden insanlar terk edilir, neden yalnız bırakılır? Neden ihtiyacımız olanlar bize her zaman en uzaktadır? Yaşanması en zor gelen şey de bu: Mesafeler. Bazen de mesafenin anlamı olmaz, hem de hiç. Ne olursa olsun elinizi tutan birisi vardır ama bunu düşünmek de yetmiyor bazen. Hissetmek istiyor insan. Durup düşünüyor, hisleri toprağın altındaymış meğer.

Anlatacak çok şeyim var, kafam ağzına kadar dolu. Taşamıyorum bir türlü. İçimdekiler çıkmıyor, dökülmüyor. Hapsolmuş kalbime, beynime, en derinlerime. Çıkartmanın bir yolu bulunmalı, bulmalıyım.

Bir karar aldım kendi kendime. Bir daha hiçbir zaman hayal kurarken veya mutluluk dolu, güzel bir an yaşıyorken kapıyı açmayacağım. İstediği kadar çalsın, duymayacağım. Bu sefer yalnızlığın kapının arasından içeriye sızmasına bile izin vermeyeceğim. Umarım yapabilirim, umarım. Biliyorum, yalnız kalmamı istemeyen kişiler var...

Kapı Aralığından Sızan Hüzün

Arabaların gözümün önünden hızla akıp gitmesini izliyorum. Aynı telaşla, bir çok insanın oradan oraya koşuşturmasını, birbirlerinin aralarından süzülüşlerini izliyorum. Garip geliyor.

Yalnızlığın bu kadar yakın olması bana, bu kadar dost olmak istemesi benimle nedendir ki? Laftan anlamıyor. ''İstemiyorum!'' diye haykırıyorum karanlığa doğru, yine de peşimi bırakmıyor.

Kurduğum bir çok hayalimin arasına dalıyor, amaçsızca. Bakakalıyorum öylece. Sanki benden intikam almaya çalışan bir düşman gibi sırıtıyor, gözlerimin en derinine bakarak. Ezikliğimle susuyorum ve bekliyorum çıkıp gitmesini. Olmuyor, gitmiyor, gitmeyecek. Hazırda bekliyor. Hayal kurmamı, güzel bir an yaşamamı bekliyor kenarda, sinsice. Hayal kuruyorum, güzel bir an yaşamaya başlıyorum, saniye sürmüyor ve kapı çalıyor. Kim geldi? Tabii ki yalnızlığım.

Neden insanlar terk edilir, neden yalnız bırakılır? Neden ihtiyacımız olanlar bize her zaman en uzaktadır? Yaşanması en zor gelen şey de bu: Mesafeler. Bazen de mesafenin anlamı olmaz, hem de hiç. Ne olursa olsun elinizi tutan birisi vardır ama bunu düşünmek de yetmiyor bazen. Hissetmek istiyor insan. Durup düşünüyor, hisleri toprağın altındaymış meğer.

Anlatacak çok şeyim var, kafam ağzına kadar dolu. Taşamıyorum bir türlü. İçimdekiler çıkmıyor, dökülmüyor. Hapsolmuş kalbime, beynime, en derinlerime. Çıkartmanın bir yolu bulunmalı, bulmalıyım.

Bir karar aldım kendi kendime. Bir daha hiçbir zaman hayal kurarken veya mutluluk dolu, güzel bir an yaşıyorken kapıyı açmayacağım. İstediği kadar çalsın, duymayacağım. Bu sefer yalnızlığın kapının arasından içeriye sızmasına bile izin vermeyeceğim. Umarım yapabilirim, umarım. Biliyorum, yalnız kalmamı istemeyen kişiler var...


''Hadi çocuklar, hazır mısınız?'' diye seslendim, uzun ve geniş koridora doğru. Elimde, arabamın anahtarları ve çocuklarımı okula götürmek için kapının eşiğinde duruyordum. Bir süre sonra aynı anda odalarından çıktılar ve sırtlarında çantalarıyla: ''Hazırız anne!'' diye bağırdılar aynı anda. Yanımdan geçerlerken yanağıma birer öpücük kondurup, gülüşerek arabanın içine atladılar. O kadar uzun süre beklediğimi tamamen unutmuş ve oldukça mutlu , güler yüzlü bir şekilde arabama doğru ilerledim ve yola çıkmak üzere koltuğuma oturdum. 

Arabayı çalıştırmadan önce, hep yapmak istediğim ve yıllar önce de hayalini kurduğum o şeyi yapmak üzere arkama dönüp: ''Sizi bugün okula sahil yolundan götüreyim çocuklar ne dersiniz? İlerideki marketten de birer dondurma alır yeriz ha?'' demiştim, beni hayata bağlayan o iki çift renkli gözlere bakarak. 

''Anne sen bir tanesin!'' demişlerdi yine aynı anda. Aralarında 2 yaş olmasına rağmen ikiz gibilerdi. Arabayı çalıştırmadan önce hemen radyoyu açtım ve direk son sese verdim. İnanılır gibi değildi. Çıkan şarkının verdiği şaşkınlıkla arkamı dönüp çocuklarıma baktım. Çalan şarkının, babalarıyla yıllar öncesinde ve şimdi bile şarkımız olduğunu biliyorlardı. Bir neşe, bir mutluluk, bağıra çağıra şarkıya eşlik ediyorduk. İçimden, keşke bugün toplantısı olmasaydı da kocam da yanımızda olsaydı diyordum. 

Hayal Edilen Gerçek


''Hadi çocuklar, hazır mısınız?'' diye seslendim, uzun ve geniş koridora doğru. Elimde, arabamın anahtarları ve çocuklarımı okula götürmek için kapının eşiğinde duruyordum. Bir süre sonra aynı anda odalarından çıktılar ve sırtlarında çantalarıyla: ''Hazırız anne!'' diye bağırdılar aynı anda. Yanımdan geçerlerken yanağıma birer öpücük kondurup, gülüşerek arabanın içine atladılar. O kadar uzun süre beklediğimi tamamen unutmuş ve oldukça mutlu , güler yüzlü bir şekilde arabama doğru ilerledim ve yola çıkmak üzere koltuğuma oturdum. 

Arabayı çalıştırmadan önce, hep yapmak istediğim ve yıllar önce de hayalini kurduğum o şeyi yapmak üzere arkama dönüp: ''Sizi bugün okula sahil yolundan götüreyim çocuklar ne dersiniz? İlerideki marketten de birer dondurma alır yeriz ha?'' demiştim, beni hayata bağlayan o iki çift renkli gözlere bakarak. 

''Anne sen bir tanesin!'' demişlerdi yine aynı anda. Aralarında 2 yaş olmasına rağmen ikiz gibilerdi. Arabayı çalıştırmadan önce hemen radyoyu açtım ve direk son sese verdim. İnanılır gibi değildi. Çıkan şarkının verdiği şaşkınlıkla arkamı dönüp çocuklarıma baktım. Çalan şarkının, babalarıyla yıllar öncesinde ve şimdi bile şarkımız olduğunu biliyorlardı. Bir neşe, bir mutluluk, bağıra çağıra şarkıya eşlik ediyorduk. İçimden, keşke bugün toplantısı olmasaydı da kocam da yanımızda olsaydı diyordum. 

Çoğu insan aşık olduğunu sanır; sevdiğini, çok bağlandığını ve aşkın hep süreceğini. Kimisi yanılmıştır, bitmiştir çabucak her şey, tek bir hareketle, tek bir çırpıda. Kimisi de sürmüştür, sürüyordur ve sürmeye devam edecektir. 
‘Aşk diye bir şey yok’ diyen birinin aşık olabileceğini düşünmek veya birine karşı şiddetli duygular besleyeceğini düşünmek biraz komik olur sanırım. Ha, eğer ki şiddetli bir duygu hissederim diyen varsa, bu sözü söylemiş de olsa, hissettiği tek duygu nefrettir. Tabii ki o insan hiçbir zaman aşık olamaz da diyemeyiz, sadece bir ihtimal. Sevmek, sevilmek, aşık olmak ve hatta sevdiğini veya aşık olduğunu sanmak da insanların doğasına özgü bir şey ve küçücük çocuklar bile bunu yaşamışlardır. Derler ya hani kocaman oldukları zamanlarda: ”İlk aşkım.” diye. Bazıları da bulamaz aradığını ‘ilk aşklarında’ ve aramaya başlarlar deli gibi. Sanki oyuncaklarını kaybetmişler de onu arıyorlar. Sevgili çocuklar, oyuncağınız; masanın altından, dolabın içinden, koltuk aralarından veya yatağınızın altından çıkabilir ama bu baktığınız yerlerde aşkı bulamazsınız. 

Aşk Galiba…

Çoğu insan aşık olduğunu sanır; sevdiğini, çok bağlandığını ve aşkın hep süreceğini. Kimisi yanılmıştır, bitmiştir çabucak her şey, tek bir hareketle, tek bir çırpıda. Kimisi de sürmüştür, sürüyordur ve sürmeye devam edecektir. 
‘Aşk diye bir şey yok’ diyen birinin aşık olabileceğini düşünmek veya birine karşı şiddetli duygular besleyeceğini düşünmek biraz komik olur sanırım. Ha, eğer ki şiddetli bir duygu hissederim diyen varsa, bu sözü söylemiş de olsa, hissettiği tek duygu nefrettir. Tabii ki o insan hiçbir zaman aşık olamaz da diyemeyiz, sadece bir ihtimal. Sevmek, sevilmek, aşık olmak ve hatta sevdiğini veya aşık olduğunu sanmak da insanların doğasına özgü bir şey ve küçücük çocuklar bile bunu yaşamışlardır. Derler ya hani kocaman oldukları zamanlarda: ”İlk aşkım.” diye. Bazıları da bulamaz aradığını ‘ilk aşklarında’ ve aramaya başlarlar deli gibi. Sanki oyuncaklarını kaybetmişler de onu arıyorlar. Sevgili çocuklar, oyuncağınız; masanın altından, dolabın içinden, koltuk aralarından veya yatağınızın altından çıkabilir ama bu baktığınız yerlerde aşkı bulamazsınız. 

Her zaman gittiğimiz lokantadayım. Her zaman oturduğumuz masaya doğru ilerliyorum. Bakıyorum ki başka aşıklar bizim yerimizde otuyor. Sinirleniyorum. Bağırıp, çağırıyorum. Nedenini soruyorlar, bu masaya oturmak istediğimi söylüyorum sakince. Kalkıyorlar yerimizden. Oturuyorum, her zaman oturduğum sandalyeye. Tek değişen şey, bu sefer karşımın boş olması. 
Çağırıyorum garsonu, siparişimizi veriyorum. Yemeğin yanında da senin sevdiğin gibi kırmızı şarap söylüyorum. Ne çok severdin. Garson bana deliymişim gibi bakıyor: ”Bakma öyle!” diyorum. ”Bir arkadaşım gelecek. Önden siparişi vermemi istedi, gelene kadar hazır olsun diye.”
”Estağfurullah efendim.” deyip, çekip gidiyor.
Gitme garson bey, sen de gitme. Sessizliğin ortasına sen de atma beni.

Bir Yudum Sen

Her zaman gittiğimiz lokantadayım. Her zaman oturduğumuz masaya doğru ilerliyorum. Bakıyorum ki başka aşıklar bizim yerimizde otuyor. Sinirleniyorum. Bağırıp, çağırıyorum. Nedenini soruyorlar, bu masaya oturmak istediğimi söylüyorum sakince. Kalkıyorlar yerimizden. Oturuyorum, her zaman oturduğum sandalyeye. Tek değişen şey, bu sefer karşımın boş olması. 
Çağırıyorum garsonu, siparişimizi veriyorum. Yemeğin yanında da senin sevdiğin gibi kırmızı şarap söylüyorum. Ne çok severdin. Garson bana deliymişim gibi bakıyor: ”Bakma öyle!” diyorum. ”Bir arkadaşım gelecek. Önden siparişi vermemi istedi, gelene kadar hazır olsun diye.”
”Estağfurullah efendim.” deyip, çekip gidiyor.
Gitme garson bey, sen de gitme. Sessizliğin ortasına sen de atma beni.


Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.