background img

The New Stuff

röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hepinize merhaba!

Blogumda, sizlere şimdiye kadar hep farklı şeyler sunmak için çaba gösterdim ve elimden geldiği kadar da bunlar faaliyete geçirdim. Gerek neşe, gerek hüzün, gerek bilgi aşıladım. 

Blogumda; edebi yazılar olsun, albüm yorumları, kitap yorumları, röportajlar olsun, bunların yanı sıra mizahi yazılar da yazıyorum. Mizahi yazılarımın hepsi, hemen hemen birbirinden güzel yorumlarınızla tamamlandı. Ama içime hep bir sıkıntı girdi açıkçası. Acaba gerçekten yazdıklarımla sizleri güldürmeyi başarabiliyor muyum diye. 

Bu düşüncemden yola çıkarak, Mert Emirmahmutoğlu arkadaşımla sizlere farklı bir şeyler sunmak istedik. Yazdığım mizahi yazıların yanında, bunları bazı videolarla tamamlayıp sizleri daha fazla güldürmeyi amaçlıyoruz. 

Tabii ki de yazıyor olmamla birlikte, hikayeleri sizlere anlatacak olan da direkt olarak ben olacağım. Çeken ve yöneten de Mert Emirmahmutoğlu olacaktır. 

Anlatacağımız hikayeler, birebir kendi yaşamış olduğum şeyler olacak. 


Aşağıda bir tanıtım videomuzu paylaştık. Bu kısacık video'nun kamera arkası çekimleri bile o kadar neşeli ve komik geçti ki, ileri ki günlerde o görüntülerden kesitleri de sizlerle paylaşmayı düşünüyoruz.

Bizi takipte kalın. 

Ve en önemlisi, bizi izliyor ve takip ediyor olduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz. 

Konuşan Kalem'den Yeni Bir Farklılık!


Hepinize merhaba!

Blogumda, sizlere şimdiye kadar hep farklı şeyler sunmak için çaba gösterdim ve elimden geldiği kadar da bunlar faaliyete geçirdim. Gerek neşe, gerek hüzün, gerek bilgi aşıladım. 

Blogumda; edebi yazılar olsun, albüm yorumları, kitap yorumları, röportajlar olsun, bunların yanı sıra mizahi yazılar da yazıyorum. Mizahi yazılarımın hepsi, hemen hemen birbirinden güzel yorumlarınızla tamamlandı. Ama içime hep bir sıkıntı girdi açıkçası. Acaba gerçekten yazdıklarımla sizleri güldürmeyi başarabiliyor muyum diye. 

Bu düşüncemden yola çıkarak, Mert Emirmahmutoğlu arkadaşımla sizlere farklı bir şeyler sunmak istedik. Yazdığım mizahi yazıların yanında, bunları bazı videolarla tamamlayıp sizleri daha fazla güldürmeyi amaçlıyoruz. 

Tabii ki de yazıyor olmamla birlikte, hikayeleri sizlere anlatacak olan da direkt olarak ben olacağım. Çeken ve yöneten de Mert Emirmahmutoğlu olacaktır. 

Anlatacağımız hikayeler, birebir kendi yaşamış olduğum şeyler olacak. 


Aşağıda bir tanıtım videomuzu paylaştık. Bu kısacık video'nun kamera arkası çekimleri bile o kadar neşeli ve komik geçti ki, ileri ki günlerde o görüntülerden kesitleri de sizlerle paylaşmayı düşünüyoruz.

Bizi takipte kalın. 

Ve en önemlisi, bizi izliyor ve takip ediyor olduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz. 



Dün (Pazar günü) İskenderun Alışveriş Merkezi'nde düzenlenen markaların ilkbahar-yaz koleksiyonu defilesine katılan Simge Tertemiz ile defile sonrası harika bir röportaj gerçekleştirdik. Olabildiğinden fazlasıyla sıcak ve güler yüzlü. Aynı zamanda çok da güzel.

Kendisini çoğunuz Çılgın Dersane adlı sinema filmi ile tanıdınız. Şimdilerde ise Star Tv'de Pazar günleri saat: 12.00'de başlayan Süper Starlife magazin programında görüyoruz.

Bakalım röportajda Konuşan Kalem neler sordu, Simge Tertemiz ne yanıtlar verdi?

Konuşan Kalem: Modelliğe nasıl başladınız?

Simge Tertemiz: Ben 15 yaşında Best Model of Turkey yarışmasına katıldım. Kıvanç Tatlıtuğ'un birinci seçildiği sene. O zaman ben gelecek vadeden seçildim, yaşım çok küçük olduğu için. Sonra 2004 yılında tekrar katıldım. Çünkü hızımı alamadım, o tacı istiyordum. 2004'de katıldığımda Türkiye birincisi oldum. Best Model of The World'de de Türkiye'yi temsil ettim ve dördüncü seçildim. Daha sonrasında akabinde başladı modellik hayatım. Çok erken yaşta başlamış olmanın avantajlarını çok yaşadım. Şu an yaşım 25 ama en üst seviyelerde, doruğunda yaşıyorum mesleğimi. Hikayem böyle başladı.


Konuşan Kalem: Podyumdayken neler hissediyorsunuz?

Simge Tertemiz: Podyumdayken, her zaman söylüyorum Uğurkan Erez'in bir sözü vardı yarışmacıyken ben. ''Podyuma çıktığın zaman kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissedeceksin, indiğin zamanda insanlarla eşit olduğunu unutmayacaksın.''  Bu çok güzel bir öğüt, ben bunu uyguluyorum. Her zaman da bu sebeple kazanan olduğumu düşünüyorum. Podyumdayken kendimi dünyanın en güzel kadını, en çekici kadını olarak hissettiğim için kendime bir özgüven gelip öyle yürüdüğüm için o elektriği yansıttığımı düşünüyorum ama podyumdan indiğim zaman da insanlarla eşdeğer olduğumun farkındayım. Hiçbir zaman burnu kaf dağında, egoları yüksek bir kız olmadım. Bu yüzden de sağ olsun seviyorlar beni. (gülüyoruz.) Mesleğimi de severek ve güzel bir şekilde yapıyorum.

Konuşan Kalem: Çılgın Dersane ilk sinema filminiz oldu. Ondan sonra bazı dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldınız. Modellikten sonra oyunculuğa ardından da sunuculuğa geçtiniz. Bunların arasındaki geçişlerde bir zorluk yaşadınız mı?

Simge Tertemiz: Aslında çok fazla zorluk yaşamadım. Oyunculuk anlamında, biliyorsunuz Çılgın Dersane 1 ve 2'inci sinema filminde oynadım. Daha sonra Mert ile Gert dizisinde oynadım. Benim Annem Bir Melek dizisinde de oynadım. Bir çok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım ama beni hiçbir zaman zorlamadı. Çünkü dediğim gibi ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım, öyle hissediyorum. Çok küçük yaşlardan beri zaten bu mesleği yapacağımı biliyordum ve hep söylüyordum. O yüzden beni hiç zorlamadı zaten ilk sunuculuğumu 19 yaşında yapmaya başladım. O yaşımdan bu yaşıma kadar hala sunuculuğa devam ediyorum. Çoğu kanalda da sunuculuk yaptım. Şu anda ise Star'da Süper Starlife ile devam ediyorum. Ama bunlar beni hiç zorlamadı. Ben hepsini bir arada, dengede tutabiliyorum. Hepsine ayrı bir önem ve yer verdiğim için beni çok zorlamıyor.

Konuşan Kalem: Peki şu an bir dizi veya sinema filmi teklifi alsanız yanıtınız ne olur?

Simge Tertemiz: O film ve dizinin ne olduğuna bağlı. Oynamam dediğim, oynayamayacağım roller var. Asla yapmayacağım dediğim işler var, ona bağlı. Biraz da şans meselesi bu işler. İyi bir projede, iyi bir senaryo ve kadroyla kesinlikle yürüyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğdur. Çok kaliteli ve güzel işlerde yer aldı ve çok iyi yerlere geldi, devam da ettiriyor. Bu şans işidir işte. Biraz da senaryo ve çalıştığın kişilerle alakalı. Öyle bir proje gelirse neden olmasın? Kesinlikle düşünürüm. Ama daha sonradan bir diziye dahil olmayı artık düşünmüyorum, konuk oyuncu olarak.


Konuşan Kalem: İş hayatınız yanı sıra bir de yeni anne oldunuz. Hamilelik süreci ve ondan sonraki süreç nasıldı?

Simge Tertemiz: Beni biliyorsunuz, çok sürprizlerle doluyum. Hamileliğim de sonrası da öyle oldu. Değişik bir hikayem var. 4.5 aylıkken hamile olduğumu öğrendim. O yüzden oğlumun adını Kayra koydum. Anlamı da Allah'ın lütfu demek. O bana Allah'ın verdiği bir lütuf. Kesinlikle öyle düşünüyorum ve iyi ki de olmuş. Anne olmak muhteşem bir duygu. Anlatılabilecek bir duygu değil. Hepsini bir arada yapıyor olmak, genç yaşta anne olmak, bu duygu tatmak, aynı zamanda mesleğime devam etmek, kariyerimi sürdürmek... Yani bilmiyorum, ben yaşantımdan gayet mutluyum. Hepsini idare edebiliyorum.

Konuşan Kalem: Bir model olarak mutlaka ki modayı takip ediyorsunuzdur. Fakat ''vazgeçilmezim'' dediğiniz bir tarzınız var mı?

Simge Tertemiz: Yani tam olarak bir adı yok tarzımın. Ben üzerime ne yakıştırıyorsam onu giyiyorum. Ne bohemim ne gotiğim. Hiç standart bir tarzım yok. Bir mini etek giyip de çıkabilirim, bol pantolon da giyebilirim. Ben kendime neyi yakıştırıyorsam, o günkü ruh halim neyse ona göre giyinirim. Bence moda da budur zaten. Moda, insan kendine neyi yakıştırıyorsa onu giymesidir. Moda olup, hiç yakışmayacak bir şeyi, vücuduyla alakası olmayan kişiler mesela giyiniyorlar. Neden? Moda diye... Öyle bir şey olur mu? Tekrar söylüyorum, moda insanın kendisidir, kendine yakıştırdığıdır.

Konuşan Kalem: Tabii ki bir çok genç kız sizi örnek alıyor, bir çoğunun da idolüsünüzdür. Onlara neler söylemek istersiniz?

Simge Tertemiz: Ben kesinlikle yeni gelecek olan nesillere, aileleriyle iç içe olmasını öneriyorum. Ailelerinin hiçbir zaman ellerini bırakmasınlar. Benim ailem bana öyle yaptı. 18 yaşına kadar beni hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hatta iş görüşmelerine, ajans görüşmelerine, bütün her şeye annem elimden tutarak götürüyordu beni. Reşit olduktan sonra artık ve işi biraz çözdükten sonra serbest bırakmaya başladı yavaş yavaş. Bence daha doğrusu ailelerin çocuklarını, evlatlarını bırakmaması gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrası. Zor bir meslek. Dışarıdan çok kolay görünebilir ama inanılmaz fedakarlık isteyen bir meslek. Bu yüzden aileler, çocuklarının arkalarında olsun. İşlerini en güzel şekilde yapsınlar, başka da tavsiye edebileceğim bir şey yok. Bir de disiplin çok önemli.

Konuşan Kalem: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Simge Tertemiz: Ben teşekkür ederim.

Röportajdan Fotoğraflar: 



Fotoğraf çekimleri için; arkadaşım, dostum, kardeşim Sanem Burcu Pekel'e teşekkür ederim.

Simge Tertemiz Röportajım


Dün (Pazar günü) İskenderun Alışveriş Merkezi'nde düzenlenen markaların ilkbahar-yaz koleksiyonu defilesine katılan Simge Tertemiz ile defile sonrası harika bir röportaj gerçekleştirdik. Olabildiğinden fazlasıyla sıcak ve güler yüzlü. Aynı zamanda çok da güzel.

Kendisini çoğunuz Çılgın Dersane adlı sinema filmi ile tanıdınız. Şimdilerde ise Star Tv'de Pazar günleri saat: 12.00'de başlayan Süper Starlife magazin programında görüyoruz.

Bakalım röportajda Konuşan Kalem neler sordu, Simge Tertemiz ne yanıtlar verdi?

Konuşan Kalem: Modelliğe nasıl başladınız?

Simge Tertemiz: Ben 15 yaşında Best Model of Turkey yarışmasına katıldım. Kıvanç Tatlıtuğ'un birinci seçildiği sene. O zaman ben gelecek vadeden seçildim, yaşım çok küçük olduğu için. Sonra 2004 yılında tekrar katıldım. Çünkü hızımı alamadım, o tacı istiyordum. 2004'de katıldığımda Türkiye birincisi oldum. Best Model of The World'de de Türkiye'yi temsil ettim ve dördüncü seçildim. Daha sonrasında akabinde başladı modellik hayatım. Çok erken yaşta başlamış olmanın avantajlarını çok yaşadım. Şu an yaşım 25 ama en üst seviyelerde, doruğunda yaşıyorum mesleğimi. Hikayem böyle başladı.


Konuşan Kalem: Podyumdayken neler hissediyorsunuz?

Simge Tertemiz: Podyumdayken, her zaman söylüyorum Uğurkan Erez'in bir sözü vardı yarışmacıyken ben. ''Podyuma çıktığın zaman kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissedeceksin, indiğin zamanda insanlarla eşit olduğunu unutmayacaksın.''  Bu çok güzel bir öğüt, ben bunu uyguluyorum. Her zaman da bu sebeple kazanan olduğumu düşünüyorum. Podyumdayken kendimi dünyanın en güzel kadını, en çekici kadını olarak hissettiğim için kendime bir özgüven gelip öyle yürüdüğüm için o elektriği yansıttığımı düşünüyorum ama podyumdan indiğim zaman da insanlarla eşdeğer olduğumun farkındayım. Hiçbir zaman burnu kaf dağında, egoları yüksek bir kız olmadım. Bu yüzden de sağ olsun seviyorlar beni. (gülüyoruz.) Mesleğimi de severek ve güzel bir şekilde yapıyorum.

Konuşan Kalem: Çılgın Dersane ilk sinema filminiz oldu. Ondan sonra bazı dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldınız. Modellikten sonra oyunculuğa ardından da sunuculuğa geçtiniz. Bunların arasındaki geçişlerde bir zorluk yaşadınız mı?

Simge Tertemiz: Aslında çok fazla zorluk yaşamadım. Oyunculuk anlamında, biliyorsunuz Çılgın Dersane 1 ve 2'inci sinema filminde oynadım. Daha sonra Mert ile Gert dizisinde oynadım. Benim Annem Bir Melek dizisinde de oynadım. Bir çok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım ama beni hiçbir zaman zorlamadı. Çünkü dediğim gibi ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım, öyle hissediyorum. Çok küçük yaşlardan beri zaten bu mesleği yapacağımı biliyordum ve hep söylüyordum. O yüzden beni hiç zorlamadı zaten ilk sunuculuğumu 19 yaşında yapmaya başladım. O yaşımdan bu yaşıma kadar hala sunuculuğa devam ediyorum. Çoğu kanalda da sunuculuk yaptım. Şu anda ise Star'da Süper Starlife ile devam ediyorum. Ama bunlar beni hiç zorlamadı. Ben hepsini bir arada, dengede tutabiliyorum. Hepsine ayrı bir önem ve yer verdiğim için beni çok zorlamıyor.

Konuşan Kalem: Peki şu an bir dizi veya sinema filmi teklifi alsanız yanıtınız ne olur?

Simge Tertemiz: O film ve dizinin ne olduğuna bağlı. Oynamam dediğim, oynayamayacağım roller var. Asla yapmayacağım dediğim işler var, ona bağlı. Biraz da şans meselesi bu işler. İyi bir projede, iyi bir senaryo ve kadroyla kesinlikle yürüyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğdur. Çok kaliteli ve güzel işlerde yer aldı ve çok iyi yerlere geldi, devam da ettiriyor. Bu şans işidir işte. Biraz da senaryo ve çalıştığın kişilerle alakalı. Öyle bir proje gelirse neden olmasın? Kesinlikle düşünürüm. Ama daha sonradan bir diziye dahil olmayı artık düşünmüyorum, konuk oyuncu olarak.


Konuşan Kalem: İş hayatınız yanı sıra bir de yeni anne oldunuz. Hamilelik süreci ve ondan sonraki süreç nasıldı?

Simge Tertemiz: Beni biliyorsunuz, çok sürprizlerle doluyum. Hamileliğim de sonrası da öyle oldu. Değişik bir hikayem var. 4.5 aylıkken hamile olduğumu öğrendim. O yüzden oğlumun adını Kayra koydum. Anlamı da Allah'ın lütfu demek. O bana Allah'ın verdiği bir lütuf. Kesinlikle öyle düşünüyorum ve iyi ki de olmuş. Anne olmak muhteşem bir duygu. Anlatılabilecek bir duygu değil. Hepsini bir arada yapıyor olmak, genç yaşta anne olmak, bu duygu tatmak, aynı zamanda mesleğime devam etmek, kariyerimi sürdürmek... Yani bilmiyorum, ben yaşantımdan gayet mutluyum. Hepsini idare edebiliyorum.

Konuşan Kalem: Bir model olarak mutlaka ki modayı takip ediyorsunuzdur. Fakat ''vazgeçilmezim'' dediğiniz bir tarzınız var mı?

Simge Tertemiz: Yani tam olarak bir adı yok tarzımın. Ben üzerime ne yakıştırıyorsam onu giyiyorum. Ne bohemim ne gotiğim. Hiç standart bir tarzım yok. Bir mini etek giyip de çıkabilirim, bol pantolon da giyebilirim. Ben kendime neyi yakıştırıyorsam, o günkü ruh halim neyse ona göre giyinirim. Bence moda da budur zaten. Moda, insan kendine neyi yakıştırıyorsa onu giymesidir. Moda olup, hiç yakışmayacak bir şeyi, vücuduyla alakası olmayan kişiler mesela giyiniyorlar. Neden? Moda diye... Öyle bir şey olur mu? Tekrar söylüyorum, moda insanın kendisidir, kendine yakıştırdığıdır.

Konuşan Kalem: Tabii ki bir çok genç kız sizi örnek alıyor, bir çoğunun da idolüsünüzdür. Onlara neler söylemek istersiniz?

Simge Tertemiz: Ben kesinlikle yeni gelecek olan nesillere, aileleriyle iç içe olmasını öneriyorum. Ailelerinin hiçbir zaman ellerini bırakmasınlar. Benim ailem bana öyle yaptı. 18 yaşına kadar beni hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hatta iş görüşmelerine, ajans görüşmelerine, bütün her şeye annem elimden tutarak götürüyordu beni. Reşit olduktan sonra artık ve işi biraz çözdükten sonra serbest bırakmaya başladı yavaş yavaş. Bence daha doğrusu ailelerin çocuklarını, evlatlarını bırakmaması gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrası. Zor bir meslek. Dışarıdan çok kolay görünebilir ama inanılmaz fedakarlık isteyen bir meslek. Bu yüzden aileler, çocuklarının arkalarında olsun. İşlerini en güzel şekilde yapsınlar, başka da tavsiye edebileceğim bir şey yok. Bir de disiplin çok önemli.

Konuşan Kalem: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Simge Tertemiz: Ben teşekkür ederim.

Röportajdan Fotoğraflar: 



Fotoğraf çekimleri için; arkadaşım, dostum, kardeşim Sanem Burcu Pekel'e teşekkür ederim.


Röportaj yapma projem kapsamında, bu sefer sorularımı Ahududusu'na yönelttim.

Kendi bloguna vermiş olduğu isim gibi, Ahududu Tadında bir röportaj gerçekleştirdik. Sorularımı kendisine yöneltmeden önce bana bir tavsiyede bulundu. Sorularımı ona ''sizli'' şeklinde hitap etmem yerine ''senli'' şeklinde yöneltmemi rica etti. O derece samimi olmak isteyen ve de olan bir blogger arkadaşımız. Hadi hep beraber Ahududusu'nu yakından tanıyalım.

1- Merhaba Ahududusu, öncelikle bizlere kendini kısaca tanıtır mısın?

- Taze üniversite mezunu, yeni ağır işsizim.

2- Bloggerlığa tam olarak ne zaman başladın?

- İlk postum 25 Ocak 2011 tarihli şu anda ama bunun daha öncesi de var. Önce bir photo blogum vardı, gerçek ismimle kullandığım. Daha sonra 'AhuDudusu' oldum. :)

3- Blogunu izleyen kişi sayısı oldukça fazla, Twitter hesabından da edinmiş olduğun takipçi sayısı da dikkat çekiyor. Bunu neye borçlusun?

- Twitter'a daha çok önem veriyordum geçen senelerde. Sürekli aktiflik ve eskilerden olmak kazandırdı sanırım takipçiyi. Artık çok fazla umursamıyorum, çok az tweet atıyorum. Blogumda da Twitter'ımın etkisi olabilir. Çünkü blogumu Twitterla besliyorum. Sosyal medya yayılımınızı ne kadar iyi yaparsanız, o kadar okuyucuya ulaşırsınız.

4- Bloguna gelen trafikten, tıklanma oranlarından ve gelen yorumlardan memnun musun?

- Memnunum tabii ki. Okunduğunu bilmek insana keyif veriyor. Ne kadar çok yorum alırsam o kadar mutlu oluyorum. O yüzden okumaya ve yorum yazmaya devam. :)

5- Bloguna yazdığın yazıların konularını neye göre belirliyorsun? Ağırlık verdiğin herhangi bir alan var mı?

- Keşke bir alana yönelebilsem ama ağırlıklı bir konu üzerine yazmıyorum. Kendi yaşadıklarım, izlediğim filmler, dinlediğim müzikler, okuduğum kitaplar, keşfettiklerim vs. tamamen özgür ve hayatımın içinden yazıyorum. Bazen ayrı bir kültür-sanat blogu açmayı düşünüyorum ama onun sorumluluğu gözümü korkutuyor, vazgeçiyorum.

6- Blogunun adı neden ''Ahududu Tadında Cümleler''? Bir anda aklına gelen bir isim mi yoksa düşünülerek seçilmiş, anlamı olan bir isim mi?

- Önce içinde 'kırmızı' geçen bir şeyler düşündüm ama bulamadım. Sonra kırmızı bir meyve olsun o zaman dedim ve çok sevdiğim ahududuyu seçtim. Aslında ''AhuDudusu'' bir kelime oyunu ve söylerken ''333'' etkisi yaratıyor. ''Ahududu Tadında Cümleler'' de anlık olarak seçilmiş bir başlıktı. Hatta pek sevmemiştim, sonra değiştiririm diye düşünmüştüm ama her zaman ki üşengeçliğimle öylece kaldı.

7- Blogunda, bu senenin başında başlamış olduğun bir proje olan, çekilişler düzenliyorsun. Çekilişlerin hakkında bizlere biraz bilgi verebilir misin? (İlki ve şu an sürmekte olan)

Aslında hiç aklımda yoktu çekiliş düzenlemek ve bunu devam ettirmek. İlk çekiliş postunda da yazdığım gibi; çekilişlere hep imrenmişimdir ama çok şanssızımdır böyle konularda. Yaz çocuğu olduğum için pek hediye almışlığım da yoktur. Ben de madem hediye alamıyorum, vereyim dedim. Kendim gibi şanssız hissedenleri bir nebze olsun mutlu edebilmek istedim. İlk çekilişimde kendi kitaplığımdan kitaplar ve küçük birkaç hediye daha verdim. Sonra bir internet sitesiyle sponsorluk için anlaştım ve şimdi Kadınlar Günü için bir makyaj seti hediye ediyorum. Bundan sonra yine bir kitap çekilişim var. Umarım böyle hediyeler vermeye devam ederim.

8- Çekilişlerine yoğun bir ilgi var. Bu durum seni zorluyor mu?

- Aksine bu yoğunluktan çok memnunum. Talihliyi belirleme aşamasında listeyi düzenlerken çok zorlanmıştım ama o da işin cilvesi.

9- Blog yazdığın süre boyunca ''keşke bunu yapmasaydım'' dediğin ya da yazıp da sonradan pişman olup yayından sildiğin yazıların oldu mu?

- İlk yazılarımdan çok silmiştim ama pişman olduğum için değil. Sonradan okuyup sevmediklerimi sildim. Bir de zorla sildirilen bir yazım var. Post, Twitter'dan tanışım evime davet ettiğim birkaç kişinin densizlikleriyle ilgiliydi. Kimseyi ifşa etmemiştim ama sevgilim ''o yazı silinecek!'' dediği için silmiştim. Sonra o şahıs kendine bir blog açtı ve bir güzel isim de vere vere yazdı o olayı, hem de gerçekle pek alakası olmayan bir şekilde. Tabii ki benim hiç umurumda olmadı. Ama keşke o yazıyı silmeseydim, hatta isim vererek yazsaydım diyorum şimdi.

10- Blog dünyasında belirlediğin bir hedef var mı?

-Daha çok yazmak, daha çok yazmak, daha çok yazmak...

11- Aslen yapıyor olduğun bir meslek var mı?

- Kendimi bildim bileli öğrenciydim. Yeni mezun oldum. 10 gün falan oldu. Henüz bir işim yok.

12- Blog yazarlığı yapmanın sence bir sonu olacak mı? Yani bir süre sonra blog yazarlığı yapmaya son verebilir misin?

- Blog yazmaya son vereceğimi hiç sanmıyorum ama benim sağım solum belli olmaz. Bir bakarsın, bir şeye sinirlenir kapatır giderim. Ama emin olduğum bir şey var; kapatırsam dayanamam bir haftada geri dönerim.

13- Blogunu ziyaret etmek, seni takip etmek isteyen ya da etmesi gerekenlere söylemek istediğin şeyler var mı?

-Kendine yakın hisseden takip ediyor zaten. Ne diyeceğimi bilemedim şimdi valla. :)

14- Blogunu sık sık takip edip, yazılarını severek okuduğun bloggerlar var mı? Varsa kimler?

- Bloggerda çok yakın arkadaşlarım var. Blog açıp yazmam için beni gaza getiren arkadaşım Kızılgın'dı mesela. Edebiyat okuyor zaten, bir kitap projesi de var. Cipsyiyemeyenkız'la da her gün konuşurum, her şeyimi bilir. Eski bloggerlardandır, bloggerın da dostun da hasıdır. Ankara şubem olan Melodram var. Yaşadıklarımız ve kişiliklerimiz çok benzer. Onun dışında blogroll'umdeki bloglar en çok okuduklarımdır. İzlemeye aldığım herkesi de ayırmadan takip etmeye çalışıyorum.

15- Son olarak Konuşan Kalem adlı blogum hakkındaki görüşlerini de almak istiyorum. Ben yokmuşum gibi cevaplayınız lütfen. :)

- Benim gibi her telden, bir çok konuyla ilgili yazman hoşuma gidiyor. Keleminin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Kalemin her daim konuşmaya devam etsin. :)

Güzel yorumun ve sorularıma verdiğin cevapların samimiyetinden dolayı çok teşekkür ederim. Senin gibi başarılı ve sevilen bir bloggerla röportaj yapmak benim için büyük bir zevkti. Umuyorum ki yazmayı bırakmaz, sesini daha  da çok duyurursun. Her şeyin gönlünce olması dileğiyle.

Ahududusu'nu takip etmek isteyenler buradan bloga ulaşabilirler: Ahududu Tadında Cümleler

Ahududu'nun şu an sürmekte olduğu çekilişe katılmak isteyenler de ''buradan'' çekilişin olduğu posta yönlenebilirler.

Ahududu Tadında Röportaj


Röportaj yapma projem kapsamında, bu sefer sorularımı Ahududusu'na yönelttim.

Kendi bloguna vermiş olduğu isim gibi, Ahududu Tadında bir röportaj gerçekleştirdik. Sorularımı kendisine yöneltmeden önce bana bir tavsiyede bulundu. Sorularımı ona ''sizli'' şeklinde hitap etmem yerine ''senli'' şeklinde yöneltmemi rica etti. O derece samimi olmak isteyen ve de olan bir blogger arkadaşımız. Hadi hep beraber Ahududusu'nu yakından tanıyalım.

1- Merhaba Ahududusu, öncelikle bizlere kendini kısaca tanıtır mısın?

- Taze üniversite mezunu, yeni ağır işsizim.

2- Bloggerlığa tam olarak ne zaman başladın?

- İlk postum 25 Ocak 2011 tarihli şu anda ama bunun daha öncesi de var. Önce bir photo blogum vardı, gerçek ismimle kullandığım. Daha sonra 'AhuDudusu' oldum. :)

3- Blogunu izleyen kişi sayısı oldukça fazla, Twitter hesabından da edinmiş olduğun takipçi sayısı da dikkat çekiyor. Bunu neye borçlusun?

- Twitter'a daha çok önem veriyordum geçen senelerde. Sürekli aktiflik ve eskilerden olmak kazandırdı sanırım takipçiyi. Artık çok fazla umursamıyorum, çok az tweet atıyorum. Blogumda da Twitter'ımın etkisi olabilir. Çünkü blogumu Twitterla besliyorum. Sosyal medya yayılımınızı ne kadar iyi yaparsanız, o kadar okuyucuya ulaşırsınız.

4- Bloguna gelen trafikten, tıklanma oranlarından ve gelen yorumlardan memnun musun?

- Memnunum tabii ki. Okunduğunu bilmek insana keyif veriyor. Ne kadar çok yorum alırsam o kadar mutlu oluyorum. O yüzden okumaya ve yorum yazmaya devam. :)

5- Bloguna yazdığın yazıların konularını neye göre belirliyorsun? Ağırlık verdiğin herhangi bir alan var mı?

- Keşke bir alana yönelebilsem ama ağırlıklı bir konu üzerine yazmıyorum. Kendi yaşadıklarım, izlediğim filmler, dinlediğim müzikler, okuduğum kitaplar, keşfettiklerim vs. tamamen özgür ve hayatımın içinden yazıyorum. Bazen ayrı bir kültür-sanat blogu açmayı düşünüyorum ama onun sorumluluğu gözümü korkutuyor, vazgeçiyorum.

6- Blogunun adı neden ''Ahududu Tadında Cümleler''? Bir anda aklına gelen bir isim mi yoksa düşünülerek seçilmiş, anlamı olan bir isim mi?

- Önce içinde 'kırmızı' geçen bir şeyler düşündüm ama bulamadım. Sonra kırmızı bir meyve olsun o zaman dedim ve çok sevdiğim ahududuyu seçtim. Aslında ''AhuDudusu'' bir kelime oyunu ve söylerken ''333'' etkisi yaratıyor. ''Ahududu Tadında Cümleler'' de anlık olarak seçilmiş bir başlıktı. Hatta pek sevmemiştim, sonra değiştiririm diye düşünmüştüm ama her zaman ki üşengeçliğimle öylece kaldı.

7- Blogunda, bu senenin başında başlamış olduğun bir proje olan, çekilişler düzenliyorsun. Çekilişlerin hakkında bizlere biraz bilgi verebilir misin? (İlki ve şu an sürmekte olan)

Aslında hiç aklımda yoktu çekiliş düzenlemek ve bunu devam ettirmek. İlk çekiliş postunda da yazdığım gibi; çekilişlere hep imrenmişimdir ama çok şanssızımdır böyle konularda. Yaz çocuğu olduğum için pek hediye almışlığım da yoktur. Ben de madem hediye alamıyorum, vereyim dedim. Kendim gibi şanssız hissedenleri bir nebze olsun mutlu edebilmek istedim. İlk çekilişimde kendi kitaplığımdan kitaplar ve küçük birkaç hediye daha verdim. Sonra bir internet sitesiyle sponsorluk için anlaştım ve şimdi Kadınlar Günü için bir makyaj seti hediye ediyorum. Bundan sonra yine bir kitap çekilişim var. Umarım böyle hediyeler vermeye devam ederim.

8- Çekilişlerine yoğun bir ilgi var. Bu durum seni zorluyor mu?

- Aksine bu yoğunluktan çok memnunum. Talihliyi belirleme aşamasında listeyi düzenlerken çok zorlanmıştım ama o da işin cilvesi.

9- Blog yazdığın süre boyunca ''keşke bunu yapmasaydım'' dediğin ya da yazıp da sonradan pişman olup yayından sildiğin yazıların oldu mu?

- İlk yazılarımdan çok silmiştim ama pişman olduğum için değil. Sonradan okuyup sevmediklerimi sildim. Bir de zorla sildirilen bir yazım var. Post, Twitter'dan tanışım evime davet ettiğim birkaç kişinin densizlikleriyle ilgiliydi. Kimseyi ifşa etmemiştim ama sevgilim ''o yazı silinecek!'' dediği için silmiştim. Sonra o şahıs kendine bir blog açtı ve bir güzel isim de vere vere yazdı o olayı, hem de gerçekle pek alakası olmayan bir şekilde. Tabii ki benim hiç umurumda olmadı. Ama keşke o yazıyı silmeseydim, hatta isim vererek yazsaydım diyorum şimdi.

10- Blog dünyasında belirlediğin bir hedef var mı?

-Daha çok yazmak, daha çok yazmak, daha çok yazmak...

11- Aslen yapıyor olduğun bir meslek var mı?

- Kendimi bildim bileli öğrenciydim. Yeni mezun oldum. 10 gün falan oldu. Henüz bir işim yok.

12- Blog yazarlığı yapmanın sence bir sonu olacak mı? Yani bir süre sonra blog yazarlığı yapmaya son verebilir misin?

- Blog yazmaya son vereceğimi hiç sanmıyorum ama benim sağım solum belli olmaz. Bir bakarsın, bir şeye sinirlenir kapatır giderim. Ama emin olduğum bir şey var; kapatırsam dayanamam bir haftada geri dönerim.

13- Blogunu ziyaret etmek, seni takip etmek isteyen ya da etmesi gerekenlere söylemek istediğin şeyler var mı?

-Kendine yakın hisseden takip ediyor zaten. Ne diyeceğimi bilemedim şimdi valla. :)

14- Blogunu sık sık takip edip, yazılarını severek okuduğun bloggerlar var mı? Varsa kimler?

- Bloggerda çok yakın arkadaşlarım var. Blog açıp yazmam için beni gaza getiren arkadaşım Kızılgın'dı mesela. Edebiyat okuyor zaten, bir kitap projesi de var. Cipsyiyemeyenkız'la da her gün konuşurum, her şeyimi bilir. Eski bloggerlardandır, bloggerın da dostun da hasıdır. Ankara şubem olan Melodram var. Yaşadıklarımız ve kişiliklerimiz çok benzer. Onun dışında blogroll'umdeki bloglar en çok okuduklarımdır. İzlemeye aldığım herkesi de ayırmadan takip etmeye çalışıyorum.

15- Son olarak Konuşan Kalem adlı blogum hakkındaki görüşlerini de almak istiyorum. Ben yokmuşum gibi cevaplayınız lütfen. :)

- Benim gibi her telden, bir çok konuyla ilgili yazman hoşuma gidiyor. Keleminin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Kalemin her daim konuşmaya devam etsin. :)

Güzel yorumun ve sorularıma verdiğin cevapların samimiyetinden dolayı çok teşekkür ederim. Senin gibi başarılı ve sevilen bir bloggerla röportaj yapmak benim için büyük bir zevkti. Umuyorum ki yazmayı bırakmaz, sesini daha  da çok duyurursun. Her şeyin gönlünce olması dileğiyle.

Ahududusu'nu takip etmek isteyenler buradan bloga ulaşabilirler: Ahududu Tadında Cümleler

Ahududu'nun şu an sürmekte olduğu çekilişe katılmak isteyenler de ''buradan'' çekilişin olduğu posta yönlenebilirler.

Molped reklamından, Emre Komutanım'daki Foto Fato karakteriyle tanıdığımız Nil Erkoçlar, 3 hafta önce kendini öldürüp, asıl olduğunu düşündüğü, Rüzgar olarak istediği hayatta yeniden doğdu.

26 yaşına kadar yaşadığı sıkıntılardan bunalıp, yaşamak ve olmak istediği gibi yaşamını sürdürmeye karar vermiş ve ameliyatla erkek bedenine kavuşmuş.

Her zaman insanların yaşamlarına saygı gösterilmesini savunan ve böyle de yapan biriyimdir. Hiçbir şekilde, hiç kimse seçtiği yaşamdan dolayı yadırganmamalıdır. Eşcinsellik, bir hastalık veya bir tercih değildir. Bir yaradılıştır. Eşcinsel bir kimse, eşcinsel olarak doğmuştur. Saygı gösterilmelidir, göstermeyenler ise bunu dile getirip aşağılayıcı yorumlar yapmak zorunda değiller.

Nil(Rüzgar) Erkoçlar, Ayşe Arman'la yaptığı röportajda, eşcinsel olmadığını, kadınlardan hoşlanmasının tamamen erkeksel duygularla olduğunu söylemiş. Bu gibi bir cesaretlilik örneğine şahsen bu açıklama pek olmadı. Yine de, ünlü ve tanınmış bir sanatçıya göre kesinlikle çok cesurca bir davranış.

Twitter'dan bu olayla ilgili bir çok tweet okudum. Halkımızın çoğu, ciddi anlamda bir gelişme göstermekte bu konularda. Eskisi gibi yadırganmıyor fakat yadırgayanlarda ciddi anlamda sert ve kırıcı yorumlarda bulunuyor. Bu durumu ''ruh hastası'' diye tanımlayan arkadaşların kesinlikle kendilerinde bir ''ruhsal bozukluk'' olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir insanın hayatında verdiği kararlar, kendisi dışında hiç kimseyi alakadar etmez. Cahilce yaklaşmak, ön yargı ile durmak yerine kesinlikle bu gibi hayatları dinleyip, okuyup anlayışlı olmaya çalışmak da kesinlikle en büyük insanlık örneğidir. Düşüncelerinizi yaşadığınız topluma göre yönlendireceğinize, düşüncelerinizle yaşadığınız toplumu yönlendirin diyorum ben.

Bu durumu geyik malzemesi olarak kullanan insanlar da mevcut etrafımızda ne yazık ki. Umuyorum ki etrafımızdaki herkes bir gün bu konuda bilinçlenir ve yadırgamak yerine anlayış göstermeyi seçer.

Birkaç fotoğraf paylaştıktan sonra ardından, Nil(Rüzgar) Erkoçlar'ın Ayşe Arman'la yapmış olduğu röportajın linkini sizlerle paylaşacağım.




Röportaj ve resimlerin devamı için tık tık! 

Nil Erkoçlar'dan Cesaretlilik Örneği

Molped reklamından, Emre Komutanım'daki Foto Fato karakteriyle tanıdığımız Nil Erkoçlar, 3 hafta önce kendini öldürüp, asıl olduğunu düşündüğü, Rüzgar olarak istediği hayatta yeniden doğdu.

26 yaşına kadar yaşadığı sıkıntılardan bunalıp, yaşamak ve olmak istediği gibi yaşamını sürdürmeye karar vermiş ve ameliyatla erkek bedenine kavuşmuş.

Her zaman insanların yaşamlarına saygı gösterilmesini savunan ve böyle de yapan biriyimdir. Hiçbir şekilde, hiç kimse seçtiği yaşamdan dolayı yadırganmamalıdır. Eşcinsellik, bir hastalık veya bir tercih değildir. Bir yaradılıştır. Eşcinsel bir kimse, eşcinsel olarak doğmuştur. Saygı gösterilmelidir, göstermeyenler ise bunu dile getirip aşağılayıcı yorumlar yapmak zorunda değiller.

Nil(Rüzgar) Erkoçlar, Ayşe Arman'la yaptığı röportajda, eşcinsel olmadığını, kadınlardan hoşlanmasının tamamen erkeksel duygularla olduğunu söylemiş. Bu gibi bir cesaretlilik örneğine şahsen bu açıklama pek olmadı. Yine de, ünlü ve tanınmış bir sanatçıya göre kesinlikle çok cesurca bir davranış.

Twitter'dan bu olayla ilgili bir çok tweet okudum. Halkımızın çoğu, ciddi anlamda bir gelişme göstermekte bu konularda. Eskisi gibi yadırganmıyor fakat yadırgayanlarda ciddi anlamda sert ve kırıcı yorumlarda bulunuyor. Bu durumu ''ruh hastası'' diye tanımlayan arkadaşların kesinlikle kendilerinde bir ''ruhsal bozukluk'' olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir insanın hayatında verdiği kararlar, kendisi dışında hiç kimseyi alakadar etmez. Cahilce yaklaşmak, ön yargı ile durmak yerine kesinlikle bu gibi hayatları dinleyip, okuyup anlayışlı olmaya çalışmak da kesinlikle en büyük insanlık örneğidir. Düşüncelerinizi yaşadığınız topluma göre yönlendireceğinize, düşüncelerinizle yaşadığınız toplumu yönlendirin diyorum ben.

Bu durumu geyik malzemesi olarak kullanan insanlar da mevcut etrafımızda ne yazık ki. Umuyorum ki etrafımızdaki herkes bir gün bu konuda bilinçlenir ve yadırgamak yerine anlayış göstermeyi seçer.

Birkaç fotoğraf paylaştıktan sonra ardından, Nil(Rüzgar) Erkoçlar'ın Ayşe Arman'la yapmış olduğu röportajın linkini sizlerle paylaşacağım.




Röportaj ve resimlerin devamı için tık tık! 



Sevgili takipçilerim... Bildiğiniz gibi geçen hafta bir moda bloggerı olan Ali Rıza Tunçer ile çok hoş bir röportaj yapıp sizlerle paylaşmıştım. Ardından tercih ettiğim isim Uyuşuk Hayalperest oldu. Kendisi çok sıcak kanlı, aynı zamanda harika bir blog yazarı. Bakalım Uyuşuk Hayalperest, Konuşan Kalem'e neler demiş?

Konuşan Kalem: Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

- En zor soru da en başta sorulmaz ki ama. Kendimi anlatmayı zor bulurum. Ve kendimi başkalarından dinlemeyi severim. Çünkü başkalarında bıraktığım etkiyi fazlasıyla merak eden bir kişiyim. Meraklı dediysem, benimki kendimce merak, yoksa meraklı bir insan değilimdir. Konuşmaktan ziyade yazmayı seven biriyim. Bu sebeple beni normalde görseniz ya da patronuma sorsanız, iki lafı zor eden biri olarak tanımlar kesin. Nasıl? Kendimi kısadan bile uzun anlattım bence.

K.K.: Asıl mesleğiniz nedir?

- Diplomamda ''muhasebe elemanı'' yazıyor, ben onun yalancısıyım ve kendim için mesleğim muhasebe diyorum. Ama hiç yapmadım desem yeridir. Bir tecrübedir tutturmuşlar. Bir dayımız da yok, kaldık böyle çömez.

K.K.: Ne kadar süredir blog yazarlığı yapıyorsunuz?

- Ben blog yazmaya 2011/Mayıs ayında başladım. Az kalmış, iki yıllık olacağım.

K.K.: Bu süre içerisinde bir sıkıntı yaşadınız mı?

- Yazmak konusu hariç, sıkıntım olmadı şükür. Kimseye karışmam ben, fazla yakınlaşmayı da istemiyorum açıkçası kimseyle.

K.K.: Blogunuzda ne gibi konuları ele alıyorsunuz?

- Blogum, günlüğüm diyebilirim. İçimden geçenlerin hepsi. Bir televizyon dizisi, programı ya da bir film için yazıyorum. Yaşadığım kendimce tuhaf olayları paylaşıyorum. Bazen içimden geçen duygularımı yazıyorum. Yani dediğim gibi, içimden geçenleri yazıyorum ben.

K.K.: Oldukça fazla takipçi sayınızla da dikkat çekiyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?

- Fazla mı? Bu şaşırtmalı bir soru mu ne? (gülüyor) Şaka bir yana her gün artan bir sayım var, evet. Neyimi beğeniyorlar da geliyorlar bilmiyorum. Arttıkça ben geriliyorum bazı bazı. Diyorum ki, bak saçmalama artık sorumluluk bu!

K.K.: Peki neden 'Uyuşuk Hayalperest'?

- Çünkü ben tam olarak öyleyim de ondan. Uyuşuk ve bir o kadar hayalperest bir insanım. Bloguma her yazdığım yazı binlerce hayal barındırır içinde. Şimdi bile hayaller alemindeyim diyebilirim. Ama uyuşuğum işte. İçimden gelirse yaparım bir şeyi, yoksa yapmam.

K.K.: Uyuşuk Hayalperest dışında yazarlık yaptığınız bir blog var mı?

- Yazarlık demeyelim de konuk olarak Cenkblog adlı bir blogdaş ve arkadaşta yazmışlığım var. Bunu da blogumu inceleyenler bilir zaten. Başka da bir yerde yazmıyorum. Korsanlarım varsa itibar etmeyin olur mu? (gülerek)

K.K.: Ben de sizin takipçiniz olarak yazdıklarınızı gerçek anlamda beğeniyorum. Peki bu yazdıklarınızı neye göre belirliyorsunuz?

- Ruh halime göre. O gün izlediğim bir şeye göre ya da okuduğum bir yazı yahut habere göre.

K.K.: Yazdığınız yazılarda Uyuşuk Hayalperest'in yaşanmışlıklarını görebilir miyiz?

- Tabii ki de. Yazdıklarımın hepsinde ben varım. Benim duygularım var, hissettiklerim var. Bu da onları yaşanmış yapar.

K.K.: Blogunuza yeterli önemi verdiğinizi ve yeterli derecede zaman ayırdığınızı düşünüyor musunuz?

- Açıkçası çalışmasaydım evdeki pc ile bu kadar ilgilenemezdim blogumla. Sağ olsun pek bir yavaştır, ihtiyarladı gayrı artık. Yoksa abartarak diyebilirim ki 7/24 blog aleminde olabilirdim.

K.K.: Sizi takip etmesi gereken okuyucularımıza neler söylemek istersin?

-İçinizden gelirse takip edin derim, ne diyeyim başka. Ve yorumlarını eksik etmesinler. Blog aleminde bulunan çoğunluğa göre yorumlar, blogun can damarıdır can! Bu kadar söylüyorum.

K.K.: Eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Öncelikle aklınıza gelip benimle röportaj yaptığınız için çok ama çok teşekkür ederim. Varlığımın hissedilmesi beni çok mesut eder. Her insan kadar belki de biraz fazla, ben de severim ilgiyi. Dikkat çekmeyi. Bu kocaman blog aleminde bunu başarmışsam ne mutlu bana. Uzunca bir süre, bu alemde olmak dileğimle. Sevgiler ve saygılar...



Uyuşuk Hayalperest'in yazdıklarını okumak ve onu takip etmek isterseniz: http://ayisigininhayaldunyasi.blogspot.com/

Ben de Uyuşuk Hayalperest'e benimle röportaj yapmayı kabul ettiği için ve sorularımın hepsini ayrı bir sıcaklık ile cevapladığından teşekkürlerimi sunuyorum.

Uyuşuk'dan Hayaller (Röportaj)



Sevgili takipçilerim... Bildiğiniz gibi geçen hafta bir moda bloggerı olan Ali Rıza Tunçer ile çok hoş bir röportaj yapıp sizlerle paylaşmıştım. Ardından tercih ettiğim isim Uyuşuk Hayalperest oldu. Kendisi çok sıcak kanlı, aynı zamanda harika bir blog yazarı. Bakalım Uyuşuk Hayalperest, Konuşan Kalem'e neler demiş?

Konuşan Kalem: Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

- En zor soru da en başta sorulmaz ki ama. Kendimi anlatmayı zor bulurum. Ve kendimi başkalarından dinlemeyi severim. Çünkü başkalarında bıraktığım etkiyi fazlasıyla merak eden bir kişiyim. Meraklı dediysem, benimki kendimce merak, yoksa meraklı bir insan değilimdir. Konuşmaktan ziyade yazmayı seven biriyim. Bu sebeple beni normalde görseniz ya da patronuma sorsanız, iki lafı zor eden biri olarak tanımlar kesin. Nasıl? Kendimi kısadan bile uzun anlattım bence.

K.K.: Asıl mesleğiniz nedir?

- Diplomamda ''muhasebe elemanı'' yazıyor, ben onun yalancısıyım ve kendim için mesleğim muhasebe diyorum. Ama hiç yapmadım desem yeridir. Bir tecrübedir tutturmuşlar. Bir dayımız da yok, kaldık böyle çömez.

K.K.: Ne kadar süredir blog yazarlığı yapıyorsunuz?

- Ben blog yazmaya 2011/Mayıs ayında başladım. Az kalmış, iki yıllık olacağım.

K.K.: Bu süre içerisinde bir sıkıntı yaşadınız mı?

- Yazmak konusu hariç, sıkıntım olmadı şükür. Kimseye karışmam ben, fazla yakınlaşmayı da istemiyorum açıkçası kimseyle.

K.K.: Blogunuzda ne gibi konuları ele alıyorsunuz?

- Blogum, günlüğüm diyebilirim. İçimden geçenlerin hepsi. Bir televizyon dizisi, programı ya da bir film için yazıyorum. Yaşadığım kendimce tuhaf olayları paylaşıyorum. Bazen içimden geçen duygularımı yazıyorum. Yani dediğim gibi, içimden geçenleri yazıyorum ben.

K.K.: Oldukça fazla takipçi sayınızla da dikkat çekiyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?

- Fazla mı? Bu şaşırtmalı bir soru mu ne? (gülüyor) Şaka bir yana her gün artan bir sayım var, evet. Neyimi beğeniyorlar da geliyorlar bilmiyorum. Arttıkça ben geriliyorum bazı bazı. Diyorum ki, bak saçmalama artık sorumluluk bu!

K.K.: Peki neden 'Uyuşuk Hayalperest'?

- Çünkü ben tam olarak öyleyim de ondan. Uyuşuk ve bir o kadar hayalperest bir insanım. Bloguma her yazdığım yazı binlerce hayal barındırır içinde. Şimdi bile hayaller alemindeyim diyebilirim. Ama uyuşuğum işte. İçimden gelirse yaparım bir şeyi, yoksa yapmam.

K.K.: Uyuşuk Hayalperest dışında yazarlık yaptığınız bir blog var mı?

- Yazarlık demeyelim de konuk olarak Cenkblog adlı bir blogdaş ve arkadaşta yazmışlığım var. Bunu da blogumu inceleyenler bilir zaten. Başka da bir yerde yazmıyorum. Korsanlarım varsa itibar etmeyin olur mu? (gülerek)

K.K.: Ben de sizin takipçiniz olarak yazdıklarınızı gerçek anlamda beğeniyorum. Peki bu yazdıklarınızı neye göre belirliyorsunuz?

- Ruh halime göre. O gün izlediğim bir şeye göre ya da okuduğum bir yazı yahut habere göre.

K.K.: Yazdığınız yazılarda Uyuşuk Hayalperest'in yaşanmışlıklarını görebilir miyiz?

- Tabii ki de. Yazdıklarımın hepsinde ben varım. Benim duygularım var, hissettiklerim var. Bu da onları yaşanmış yapar.

K.K.: Blogunuza yeterli önemi verdiğinizi ve yeterli derecede zaman ayırdığınızı düşünüyor musunuz?

- Açıkçası çalışmasaydım evdeki pc ile bu kadar ilgilenemezdim blogumla. Sağ olsun pek bir yavaştır, ihtiyarladı gayrı artık. Yoksa abartarak diyebilirim ki 7/24 blog aleminde olabilirdim.

K.K.: Sizi takip etmesi gereken okuyucularımıza neler söylemek istersin?

-İçinizden gelirse takip edin derim, ne diyeyim başka. Ve yorumlarını eksik etmesinler. Blog aleminde bulunan çoğunluğa göre yorumlar, blogun can damarıdır can! Bu kadar söylüyorum.

K.K.: Eklemek istediğiniz şeyler var mı?

Öncelikle aklınıza gelip benimle röportaj yaptığınız için çok ama çok teşekkür ederim. Varlığımın hissedilmesi beni çok mesut eder. Her insan kadar belki de biraz fazla, ben de severim ilgiyi. Dikkat çekmeyi. Bu kocaman blog aleminde bunu başarmışsam ne mutlu bana. Uzunca bir süre, bu alemde olmak dileğimle. Sevgiler ve saygılar...



Uyuşuk Hayalperest'in yazdıklarını okumak ve onu takip etmek isterseniz: http://ayisigininhayaldunyasi.blogspot.com/

Ben de Uyuşuk Hayalperest'e benimle röportaj yapmayı kabul ettiği için ve sorularımın hepsini ayrı bir sıcaklık ile cevapladığından teşekkürlerimi sunuyorum.


Yeni yıl sonrasında yeni ve daha farklı şeyler yapmak istedim; hem kendi hem blogum hem de siz takipçilerim için. Çeşitli bloggerlarla röportaj yapma fikri geldi aklıma ve güzel olacağını düşündüm. İlki gerçekten çok zevkli geçti. Bunu tabii ki moda bloggerı olan Ali Rıza Tunçer'e de borçluyum.

İlk tercihimi ondan yana kullandım, çünkü gerçekten her açıdan samimi ve sıcak kanlı olduğunu düşünüyorum;  bunu blogundaki postlardan da rahatlıkla anlayabileceksinizdir. Daha fazla sıkmadan hemen röportaja geçmek istiyorum. Ondan önce bakalım Ali Rıza Tunçer kendini bizlere nasıl tanıtıyor:

''Modayı kendime yaşam tarzı edinmiş birisiyim. Modayı, soğuk moda dergilerinden koparıp, samimi beyaz ekranlara aktarmak tek hedefim. Bu hedefte ilham aldığım, verdiğim, tarzım, stilim ve her şeyim siz olacaksınız. Sizlere bir tık kadar uzaktayım. Unutmayın! ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.''



Konuşan Kalem: Moda blogu açmaya nasıl karar verdin?

- Uzun zamandır sosyal medyayla fazla iç içeyim. Bu meslek seçimime dahi yansıdı. Tumblrda bir blogum vardı zaten ama tam anlamıyla bir blog değildi. Daha çok ıvır zıvır doluydu. Ben de bir konuda profesyonelce bir blog oluşturmak istiyordum. Daha önce çeşitli sitelerde müzik eleştirileri yazdım ama bu beni tatmin etmedi. İnsanlar da sürekli giyim zevkimi ve stilimi çok beğendiklerini söylüyorlardı. Ben de bunu baz alarak bir moda blogu açtım.

K.K.: Yazdıklarını ve yazacaklarını neye göre belirliyorsun?

- Gözlemlerime ve trendlere göre yazılar hazırlıyorum, bazen de kafama göre. Ama tercihimi çoğunlukla kendi beğenilerimi paylaşmaktan yana kullanıyorum.

K.K.: Modayla tamamen mi ilgilisin yoksa sadece bir hobi mi?

- Moda başta sadece bir hobiydi. Ama gün geçtikçe benliğimi ele geçiriyor sanırım. Yaşam tarzım oldu diyebilirim.



K.K.: Türk modası hakkında düşüncelerin neler? Yerli yabancı beğendiğin modacılar kimler? 

- Türk modasının aslına bakılırsa çok arada kaldığını düşünüyorum. Elimizde çok büyük bir elmas var. Biz, doğu ve batıyı bir potada eritebilmiş toplumuz. Bence bu ayrıcalığı modaya da yansıtabiliriz. Çoğu modacımızın ya çok doğulu ya da çok batılı olmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Uçları yansıtmak istiyorlar. Bana kalırsa ne kadar başarılılar takdire şayan. Türklerden öyle çok beğendiğim bir modacı yok ama yabancılardan Donna Karan, Marc Jacobs ve Michael Kors'u tek geçerim. 

K.K.: Giyimini, stilini neye göre belirliyorsun? Örnek aldığın herhangi bir isim var mı?

- Hep şunu söylerim. Herkesin bir tarzı vardır ama stil sahibi olmak farklı bir iştir. Bu ikisi çok karıştırılıyor. Ben 4 senelik bir süreçten geçtim. Hipster oldum, Punk oldum, Rocker oldum vs. Ama şu anki giyimimi ''neotrend'' olarak tanımlıyorum. Yani trendleri kendime uygulamayı seviyorum. Olabildiğince trendleri yakalıyorum ama elbette kendi benliğime kendi yaşadığım topluma uyarlayarak. Giyimde; Zac Efron ve Justin Timberlake'in tarzını çok beğeniyorum. Türklerden Murat Boz'u severdim ama son zamanlarda biraz yalpaladığını düşünüyorum. Can Direkli, Oben Budak bu konuda sevdiğim isimler. 

K.K.: Giyiminde en çok neyi/neleri tercih ediyorsun?

- Skinny jeanler favorim. Elbette çok skinny olmadığı takdirde. Erkeğe yakıştırmıyorum çok dar şeyleri. Zayıf olduğum için bende iyi durduğunu düşünüyorum. Düğmeli hırkalar da favorimdir, ince olması kaydıyla. Güneş gözlükleri, çantalar da favorimdir fakat çantalar, her zaman bavul tarzı olmalıdır. Ayakkabıda postal tarzı modeller kesinlikle tercihim. Aksesuarlara da önem veririm her zaman. Bu aralar özellikle kurukafa bileklikler favori seçimim. Gri, siyah, mavi ise asla vazgeçemeyeceğim renkler.


K.K.: Sürekli takip ettiğin bloggerlar var mı?

- Elbette. Moda yazarlarından çok moda bloggerlarını takip ediyorum. Daha samimi daha sokağa ait olduklarını düşünüyorum. Pinkfreud, Can Direkli, Zuhal Okçu, Ceren Sağ, Duygu Turgut, Kubilay Sakarya, Ozan Alçın devamlı takip ettiğim isimler.

K.K.: Moda bloggerı olmanın zorlukları var mı?

- Öncelikle bu iş için ciddi bir bütçe gerekiyor. Ucuza iyi giyinmek olayı belki doğru ama modaya uymak ucuz bir olay değil. Sonuçta her yeniliği takip etmek zorundasınız ve alışveriş yapabileceğiniz belli markalar var. Bunlar da özellikle yeni sezonda gayet yüksek fiyatlara sahip markalar. Ayrıca sürekli fotoğraf çekme veya çektirtme olayı var. Devamlı olarak gözlem yapmalısınız. En önemlisi eğer bir erkekseniz insanların ön yargılarını yıkmak durumunda kalıyorsunuz. Çok da kolay olmasa gerek ama sonucunda alınan zevk buna değer.

K.K.: Giyimime önem verdiğimden ben de senin blogunu sıklıkla takip ediyorum. Dikkatimi çeken şey, blogunda çok rahat ve samimi bir dil kullanıyorsun. Sence bunun sana artısı veya eksisi oluyor mu?

- Bu bence bir artı. Ben erkeklere sesleniyorum. Haliyle bizdeki o rahatlığı; gerek benzetmelerle gerek argo kelimelerle onlara veriyorum. İstediğim; her yazımda Aliyi değil, kankalarını görmeleri.






















K.K.: Bu alanda bir hedefin var mı?

- Türkiye'de maalesef tam anlamıyla bu yönde bir okul olmadığından üniversitedeki eğitimimi bitirdikten sonra yurt dışında ''Fashion Journalism'' hakkında bir eğitim almayı düşünüyorum. Fakat bu ileri ki zamanlarda elbette istendiği taktirde güzel projelerde yer almak isterim. İleride Osmanlı'nın dağılışını anlatan bir dönem dizisinin styling ekibinde olmayı çok isterim örneğin.

K.K.: Seni takip edecek veya etmesi gerekenlere neler söylemek istersin?

- Dediğim gibi benim hedef kitlem erkekler. Ama arada kadınlar için de paylaşımlarım oluyor. Blogumun sloganı ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.'' Çünkü ben modayı soğuk dergi sayfalarından çıkarmak istiyorum. ''Bu pantolon 800 lira'' kalıbından çok ''Bu pantolon 90 lira ama siktir edin sezon sonunda 45'e iniyor abi.'' kalıbına sokmak istiyorum. Sokağa dökmek istiyorum. Erkeğe, erkeğin anladığı dilden ulaşmak istiyorum.


K.K.: Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

- Türk erkekleri moda hakkında biraz çekimser ve genetik olarak şanslarını kullanmıyorlar. Eminim yakında onlar da bunun farkına varacak ve sokakları New York'a çevirecekler. Yavaş yavaş böyle bir dönüşüm var ne mutlu ki. Modayla ilgilenen erkek şöyledir böyledir ön yargısından sıyrılmalarını ve bize kulak vermelerini diliyorum.

K.K.: Bana, sorularıma ve moda severlere ayırdığın zaman için çok teşekkür ediyorum. Biliyorum ki moda bloggerı, özellikle de erkek moda bloggerı olmak çok fazla emek gerektiriyor. Emeklerinin karşılığını alman dileğiyle...

Ali Rıza Tunçer'in blogu: http://alirizatuncher.blogspot.com/

Ali Rıza Tunçer'den parçalar:









Ali Rıza Tunçer: ''Moda Hiçbir Zaman Bu Kadar Samimi Olmamıştı.''


Yeni yıl sonrasında yeni ve daha farklı şeyler yapmak istedim; hem kendi hem blogum hem de siz takipçilerim için. Çeşitli bloggerlarla röportaj yapma fikri geldi aklıma ve güzel olacağını düşündüm. İlki gerçekten çok zevkli geçti. Bunu tabii ki moda bloggerı olan Ali Rıza Tunçer'e de borçluyum.

İlk tercihimi ondan yana kullandım, çünkü gerçekten her açıdan samimi ve sıcak kanlı olduğunu düşünüyorum;  bunu blogundaki postlardan da rahatlıkla anlayabileceksinizdir. Daha fazla sıkmadan hemen röportaja geçmek istiyorum. Ondan önce bakalım Ali Rıza Tunçer kendini bizlere nasıl tanıtıyor:

''Modayı kendime yaşam tarzı edinmiş birisiyim. Modayı, soğuk moda dergilerinden koparıp, samimi beyaz ekranlara aktarmak tek hedefim. Bu hedefte ilham aldığım, verdiğim, tarzım, stilim ve her şeyim siz olacaksınız. Sizlere bir tık kadar uzaktayım. Unutmayın! ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.''



Konuşan Kalem: Moda blogu açmaya nasıl karar verdin?

- Uzun zamandır sosyal medyayla fazla iç içeyim. Bu meslek seçimime dahi yansıdı. Tumblrda bir blogum vardı zaten ama tam anlamıyla bir blog değildi. Daha çok ıvır zıvır doluydu. Ben de bir konuda profesyonelce bir blog oluşturmak istiyordum. Daha önce çeşitli sitelerde müzik eleştirileri yazdım ama bu beni tatmin etmedi. İnsanlar da sürekli giyim zevkimi ve stilimi çok beğendiklerini söylüyorlardı. Ben de bunu baz alarak bir moda blogu açtım.

K.K.: Yazdıklarını ve yazacaklarını neye göre belirliyorsun?

- Gözlemlerime ve trendlere göre yazılar hazırlıyorum, bazen de kafama göre. Ama tercihimi çoğunlukla kendi beğenilerimi paylaşmaktan yana kullanıyorum.

K.K.: Modayla tamamen mi ilgilisin yoksa sadece bir hobi mi?

- Moda başta sadece bir hobiydi. Ama gün geçtikçe benliğimi ele geçiriyor sanırım. Yaşam tarzım oldu diyebilirim.



K.K.: Türk modası hakkında düşüncelerin neler? Yerli yabancı beğendiğin modacılar kimler? 

- Türk modasının aslına bakılırsa çok arada kaldığını düşünüyorum. Elimizde çok büyük bir elmas var. Biz, doğu ve batıyı bir potada eritebilmiş toplumuz. Bence bu ayrıcalığı modaya da yansıtabiliriz. Çoğu modacımızın ya çok doğulu ya da çok batılı olmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Uçları yansıtmak istiyorlar. Bana kalırsa ne kadar başarılılar takdire şayan. Türklerden öyle çok beğendiğim bir modacı yok ama yabancılardan Donna Karan, Marc Jacobs ve Michael Kors'u tek geçerim. 

K.K.: Giyimini, stilini neye göre belirliyorsun? Örnek aldığın herhangi bir isim var mı?

- Hep şunu söylerim. Herkesin bir tarzı vardır ama stil sahibi olmak farklı bir iştir. Bu ikisi çok karıştırılıyor. Ben 4 senelik bir süreçten geçtim. Hipster oldum, Punk oldum, Rocker oldum vs. Ama şu anki giyimimi ''neotrend'' olarak tanımlıyorum. Yani trendleri kendime uygulamayı seviyorum. Olabildiğince trendleri yakalıyorum ama elbette kendi benliğime kendi yaşadığım topluma uyarlayarak. Giyimde; Zac Efron ve Justin Timberlake'in tarzını çok beğeniyorum. Türklerden Murat Boz'u severdim ama son zamanlarda biraz yalpaladığını düşünüyorum. Can Direkli, Oben Budak bu konuda sevdiğim isimler. 

K.K.: Giyiminde en çok neyi/neleri tercih ediyorsun?

- Skinny jeanler favorim. Elbette çok skinny olmadığı takdirde. Erkeğe yakıştırmıyorum çok dar şeyleri. Zayıf olduğum için bende iyi durduğunu düşünüyorum. Düğmeli hırkalar da favorimdir, ince olması kaydıyla. Güneş gözlükleri, çantalar da favorimdir fakat çantalar, her zaman bavul tarzı olmalıdır. Ayakkabıda postal tarzı modeller kesinlikle tercihim. Aksesuarlara da önem veririm her zaman. Bu aralar özellikle kurukafa bileklikler favori seçimim. Gri, siyah, mavi ise asla vazgeçemeyeceğim renkler.


K.K.: Sürekli takip ettiğin bloggerlar var mı?

- Elbette. Moda yazarlarından çok moda bloggerlarını takip ediyorum. Daha samimi daha sokağa ait olduklarını düşünüyorum. Pinkfreud, Can Direkli, Zuhal Okçu, Ceren Sağ, Duygu Turgut, Kubilay Sakarya, Ozan Alçın devamlı takip ettiğim isimler.

K.K.: Moda bloggerı olmanın zorlukları var mı?

- Öncelikle bu iş için ciddi bir bütçe gerekiyor. Ucuza iyi giyinmek olayı belki doğru ama modaya uymak ucuz bir olay değil. Sonuçta her yeniliği takip etmek zorundasınız ve alışveriş yapabileceğiniz belli markalar var. Bunlar da özellikle yeni sezonda gayet yüksek fiyatlara sahip markalar. Ayrıca sürekli fotoğraf çekme veya çektirtme olayı var. Devamlı olarak gözlem yapmalısınız. En önemlisi eğer bir erkekseniz insanların ön yargılarını yıkmak durumunda kalıyorsunuz. Çok da kolay olmasa gerek ama sonucunda alınan zevk buna değer.

K.K.: Giyimime önem verdiğimden ben de senin blogunu sıklıkla takip ediyorum. Dikkatimi çeken şey, blogunda çok rahat ve samimi bir dil kullanıyorsun. Sence bunun sana artısı veya eksisi oluyor mu?

- Bu bence bir artı. Ben erkeklere sesleniyorum. Haliyle bizdeki o rahatlığı; gerek benzetmelerle gerek argo kelimelerle onlara veriyorum. İstediğim; her yazımda Aliyi değil, kankalarını görmeleri.






















K.K.: Bu alanda bir hedefin var mı?

- Türkiye'de maalesef tam anlamıyla bu yönde bir okul olmadığından üniversitedeki eğitimimi bitirdikten sonra yurt dışında ''Fashion Journalism'' hakkında bir eğitim almayı düşünüyorum. Fakat bu ileri ki zamanlarda elbette istendiği taktirde güzel projelerde yer almak isterim. İleride Osmanlı'nın dağılışını anlatan bir dönem dizisinin styling ekibinde olmayı çok isterim örneğin.

K.K.: Seni takip edecek veya etmesi gerekenlere neler söylemek istersin?

- Dediğim gibi benim hedef kitlem erkekler. Ama arada kadınlar için de paylaşımlarım oluyor. Blogumun sloganı ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.'' Çünkü ben modayı soğuk dergi sayfalarından çıkarmak istiyorum. ''Bu pantolon 800 lira'' kalıbından çok ''Bu pantolon 90 lira ama siktir edin sezon sonunda 45'e iniyor abi.'' kalıbına sokmak istiyorum. Sokağa dökmek istiyorum. Erkeğe, erkeğin anladığı dilden ulaşmak istiyorum.


K.K.: Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

- Türk erkekleri moda hakkında biraz çekimser ve genetik olarak şanslarını kullanmıyorlar. Eminim yakında onlar da bunun farkına varacak ve sokakları New York'a çevirecekler. Yavaş yavaş böyle bir dönüşüm var ne mutlu ki. Modayla ilgilenen erkek şöyledir böyledir ön yargısından sıyrılmalarını ve bize kulak vermelerini diliyorum.

K.K.: Bana, sorularıma ve moda severlere ayırdığın zaman için çok teşekkür ediyorum. Biliyorum ki moda bloggerı, özellikle de erkek moda bloggerı olmak çok fazla emek gerektiriyor. Emeklerinin karşılığını alman dileğiyle...

Ali Rıza Tunçer'in blogu: http://alirizatuncher.blogspot.com/

Ali Rıza Tunçer'den parçalar:










Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.