background img

The New Stuff

Samandağ'dan Selamlar(!)

Merhaba aşklarım...

Twitter'dan takipte olanlar bilir, dün saat 16.30 itibariyle Samandağ'a yolculuğum başladı. Antakya'nın bir ilçesi olan Samandağ küçücük pıtıcık bir yer. Aslına bakarsanız böyle ufak ve insanların iç içe olduğu köy tarzı yerleri seviyorum. Odun sobası ile ısınmak ise vazgeçilmezim.

Doğrusunu söylemek gerekirse başlarda hiç gelmek istemedim ama değişiklik kötü olmaz diye düşünüp gelmeye karar verdim. Valla bu değişiklik bir kötü geldi ki hiç sormayın. Şanssız herifim diye boşu boşuna dil dökmüyoruz yani burada. Şu an sizlere evin iç odasında, battaniyeyi teee boğazıma kadar çekmiş bunları yazıyorum. Her yerim kırık içerisinde, sinüzit cabası, hele midemin ne halde olduğunu söylemiyorum bile.

Gezmeye gelip de hasta yatıyorum resmen. Abicim bende de akıl yok valla. Birincisi Allah bana oradan 'gitme olum gitme' diye sinyaller veriyor ben de diyorum 'yeeaa nolcak ki gidicem işte gidicem' falan. Gidecek misin? Al sana sinüzit al sana mide ağrısı al sana battaniye al sana...

Yok yani şu küçücük notebook'ta da yazmak işkence. Bir kelimeyi on saatte yazıyorum ama sizler için değer bebiklerim. Dışarıda bir yağmur bir fırtına var kuzenim, kardeşim ve eniştem çarşıya sanki bana inat olsun diye gittiler. Şuranın bıcır bıcır yerlerini de çekip sizlere gösteremedim ama yarına kadar turp gibi olur daha sonra da resimleri sizlerle paylaşırım.

Bunlar çarşıya gidince ben de pıt pıt pıt geçtim battaniye altında ohh gel keyfim gel yapıyorum. (inanmayın!) O kadar rahatım ki sormayın bir elim yağda bir elim balda oh ohh oradan bir çilek bir kiraz getirin de yiyelim. Hmm bak karpuzun tadı da mis mis! (kış ayında çilek, kiraz ve karpuz!)

Öyle işte canlarım. Siz öyle mıç mıç sevgililerinizle, arkadaşlarınızla o sahil benim bu cafe benim diye gezerken ben de aha da böyle ğğrr diye burnumu silerim. Allah'ım sen beni iyileştir valla bak bir daha gelmicem ya söz veriyorum.

Ali Rıza Tunçer: ''Moda Hiçbir Zaman Bu Kadar Samimi Olmamıştı.''


Yeni yıl sonrasında yeni ve daha farklı şeyler yapmak istedim; hem kendi hem blogum hem de siz takipçilerim için. Çeşitli bloggerlarla röportaj yapma fikri geldi aklıma ve güzel olacağını düşündüm. İlki gerçekten çok zevkli geçti. Bunu tabii ki moda bloggerı olan Ali Rıza Tunçer'e de borçluyum.

İlk tercihimi ondan yana kullandım, çünkü gerçekten her açıdan samimi ve sıcak kanlı olduğunu düşünüyorum;  bunu blogundaki postlardan da rahatlıkla anlayabileceksinizdir. Daha fazla sıkmadan hemen röportaja geçmek istiyorum. Ondan önce bakalım Ali Rıza Tunçer kendini bizlere nasıl tanıtıyor:

''Modayı kendime yaşam tarzı edinmiş birisiyim. Modayı, soğuk moda dergilerinden koparıp, samimi beyaz ekranlara aktarmak tek hedefim. Bu hedefte ilham aldığım, verdiğim, tarzım, stilim ve her şeyim siz olacaksınız. Sizlere bir tık kadar uzaktayım. Unutmayın! ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.''



Konuşan Kalem: Moda blogu açmaya nasıl karar verdin?

- Uzun zamandır sosyal medyayla fazla iç içeyim. Bu meslek seçimime dahi yansıdı. Tumblrda bir blogum vardı zaten ama tam anlamıyla bir blog değildi. Daha çok ıvır zıvır doluydu. Ben de bir konuda profesyonelce bir blog oluşturmak istiyordum. Daha önce çeşitli sitelerde müzik eleştirileri yazdım ama bu beni tatmin etmedi. İnsanlar da sürekli giyim zevkimi ve stilimi çok beğendiklerini söylüyorlardı. Ben de bunu baz alarak bir moda blogu açtım.

K.K.: Yazdıklarını ve yazacaklarını neye göre belirliyorsun?

- Gözlemlerime ve trendlere göre yazılar hazırlıyorum, bazen de kafama göre. Ama tercihimi çoğunlukla kendi beğenilerimi paylaşmaktan yana kullanıyorum.

K.K.: Modayla tamamen mi ilgilisin yoksa sadece bir hobi mi?

- Moda başta sadece bir hobiydi. Ama gün geçtikçe benliğimi ele geçiriyor sanırım. Yaşam tarzım oldu diyebilirim.



K.K.: Türk modası hakkında düşüncelerin neler? Yerli yabancı beğendiğin modacılar kimler? 

- Türk modasının aslına bakılırsa çok arada kaldığını düşünüyorum. Elimizde çok büyük bir elmas var. Biz, doğu ve batıyı bir potada eritebilmiş toplumuz. Bence bu ayrıcalığı modaya da yansıtabiliriz. Çoğu modacımızın ya çok doğulu ya da çok batılı olmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Uçları yansıtmak istiyorlar. Bana kalırsa ne kadar başarılılar takdire şayan. Türklerden öyle çok beğendiğim bir modacı yok ama yabancılardan Donna Karan, Marc Jacobs ve Michael Kors'u tek geçerim. 

K.K.: Giyimini, stilini neye göre belirliyorsun? Örnek aldığın herhangi bir isim var mı?

- Hep şunu söylerim. Herkesin bir tarzı vardır ama stil sahibi olmak farklı bir iştir. Bu ikisi çok karıştırılıyor. Ben 4 senelik bir süreçten geçtim. Hipster oldum, Punk oldum, Rocker oldum vs. Ama şu anki giyimimi ''neotrend'' olarak tanımlıyorum. Yani trendleri kendime uygulamayı seviyorum. Olabildiğince trendleri yakalıyorum ama elbette kendi benliğime kendi yaşadığım topluma uyarlayarak. Giyimde; Zac Efron ve Justin Timberlake'in tarzını çok beğeniyorum. Türklerden Murat Boz'u severdim ama son zamanlarda biraz yalpaladığını düşünüyorum. Can Direkli, Oben Budak bu konuda sevdiğim isimler. 

K.K.: Giyiminde en çok neyi/neleri tercih ediyorsun?

- Skinny jeanler favorim. Elbette çok skinny olmadığı takdirde. Erkeğe yakıştırmıyorum çok dar şeyleri. Zayıf olduğum için bende iyi durduğunu düşünüyorum. Düğmeli hırkalar da favorimdir, ince olması kaydıyla. Güneş gözlükleri, çantalar da favorimdir fakat çantalar, her zaman bavul tarzı olmalıdır. Ayakkabıda postal tarzı modeller kesinlikle tercihim. Aksesuarlara da önem veririm her zaman. Bu aralar özellikle kurukafa bileklikler favori seçimim. Gri, siyah, mavi ise asla vazgeçemeyeceğim renkler.


K.K.: Sürekli takip ettiğin bloggerlar var mı?

- Elbette. Moda yazarlarından çok moda bloggerlarını takip ediyorum. Daha samimi daha sokağa ait olduklarını düşünüyorum. Pinkfreud, Can Direkli, Zuhal Okçu, Ceren Sağ, Duygu Turgut, Kubilay Sakarya, Ozan Alçın devamlı takip ettiğim isimler.

K.K.: Moda bloggerı olmanın zorlukları var mı?

- Öncelikle bu iş için ciddi bir bütçe gerekiyor. Ucuza iyi giyinmek olayı belki doğru ama modaya uymak ucuz bir olay değil. Sonuçta her yeniliği takip etmek zorundasınız ve alışveriş yapabileceğiniz belli markalar var. Bunlar da özellikle yeni sezonda gayet yüksek fiyatlara sahip markalar. Ayrıca sürekli fotoğraf çekme veya çektirtme olayı var. Devamlı olarak gözlem yapmalısınız. En önemlisi eğer bir erkekseniz insanların ön yargılarını yıkmak durumunda kalıyorsunuz. Çok da kolay olmasa gerek ama sonucunda alınan zevk buna değer.

K.K.: Giyimime önem verdiğimden ben de senin blogunu sıklıkla takip ediyorum. Dikkatimi çeken şey, blogunda çok rahat ve samimi bir dil kullanıyorsun. Sence bunun sana artısı veya eksisi oluyor mu?

- Bu bence bir artı. Ben erkeklere sesleniyorum. Haliyle bizdeki o rahatlığı; gerek benzetmelerle gerek argo kelimelerle onlara veriyorum. İstediğim; her yazımda Aliyi değil, kankalarını görmeleri.






















K.K.: Bu alanda bir hedefin var mı?

- Türkiye'de maalesef tam anlamıyla bu yönde bir okul olmadığından üniversitedeki eğitimimi bitirdikten sonra yurt dışında ''Fashion Journalism'' hakkında bir eğitim almayı düşünüyorum. Fakat bu ileri ki zamanlarda elbette istendiği taktirde güzel projelerde yer almak isterim. İleride Osmanlı'nın dağılışını anlatan bir dönem dizisinin styling ekibinde olmayı çok isterim örneğin.

K.K.: Seni takip edecek veya etmesi gerekenlere neler söylemek istersin?

- Dediğim gibi benim hedef kitlem erkekler. Ama arada kadınlar için de paylaşımlarım oluyor. Blogumun sloganı ''Moda hiçbir zaman bu kadar samimi olmamıştı.'' Çünkü ben modayı soğuk dergi sayfalarından çıkarmak istiyorum. ''Bu pantolon 800 lira'' kalıbından çok ''Bu pantolon 90 lira ama siktir edin sezon sonunda 45'e iniyor abi.'' kalıbına sokmak istiyorum. Sokağa dökmek istiyorum. Erkeğe, erkeğin anladığı dilden ulaşmak istiyorum.


K.K.: Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

- Türk erkekleri moda hakkında biraz çekimser ve genetik olarak şanslarını kullanmıyorlar. Eminim yakında onlar da bunun farkına varacak ve sokakları New York'a çevirecekler. Yavaş yavaş böyle bir dönüşüm var ne mutlu ki. Modayla ilgilenen erkek şöyledir böyledir ön yargısından sıyrılmalarını ve bize kulak vermelerini diliyorum.

K.K.: Bana, sorularıma ve moda severlere ayırdığın zaman için çok teşekkür ediyorum. Biliyorum ki moda bloggerı, özellikle de erkek moda bloggerı olmak çok fazla emek gerektiriyor. Emeklerinin karşılığını alman dileğiyle...

Ali Rıza Tunçer'in blogu: http://alirizatuncher.blogspot.com/

Ali Rıza Tunçer'den parçalar:










Canan Tan'ın İzi'nden

İz, yeni bir roman değil ve bir çoğunuz da okumuşsunuzdur muhtemelen. Okumasanız da konusu hakkında bir bilgiye sahipsinizdir diye düşünüyorum. Ben de okumadan önce baba-kız arasındaki ilişkiyi anlatan bir roman olduğunu biliyordum.

Canan Tan'ın İz adlı romanı dışında okuduğum iki kitabı vardı: Eroinle Dans ve Yüreğim Seni Çok Sevdi. Eroinle Dans'ı 'aman aman' bir şekilde okumadım doğrusu. Fakat Yüreğim Seni Çok Sevdi, ciddi anlamda çok başarılı bir roman ve kitaplığımda baş köşelerde. Canan Tan'ın romanlarındaki konular çok başarılı ve basit olmayan konular. Fakat anlatımı sürekli aynı. Bunun yararı da mutlaka vardır fakat bunca yıllık yazarsın, birazcık farklılık göstermenin bir zararı olacağını düşünmüyorum.

İz romanına gelecek olursak. Yine farklı ve daha önce benzer bir konuyu görmediğim fakat yaşamımda kolayca karşılaşabileceğim bir olayı ele alıyor.. Eroinle Dans'taki düşüncelerimle aynı değeri taşıyor. Son bölümlerine doğru sadece birazcık hareketlilik, şaşırma ve okuma isteği uyandırıyor. Kitapta bana batan şey, bazı devrik cümlelerin çok fazla devrik olması. Yani ortaya güzel bir cümle çıkaracağım derken karmakarışık bir şeyler çıkmış.

Benim düşüncelerim, eleştirilerim bunlar. Tabii ki bundan sonrası sizlerin takdiri. Her zaman şunu söylerim: Bir kelimeyi herkes aynı okur ama hiç kimse aynı yorumlayamaz.

İyi okumalar...

Tanıtım Bülteni: 

Biz mi İZ'in peşinden koşarız İZ mi bizi kovalar?

Yakın çevremizde benzerlerini görebileceğimiz gerçeklikte bir baba-kız öyküsü.
Babasına hayran Verda, hatta aşık. Biricik kahramanım diyor onun için. Ne var ki, yıllar önce annesiyle babasının boşanmasından sonra ayrı düşmüşler birbirlerine. Çatışmışlar, çelişmişler ama sevgileri içten içe hep sürmüş.

Kariyerinde zirveye ulaşmış ünlü avukat Vedat Karacan'ın intiharıyla başlıyor öykü. Bu beklenmedik ölümün ardında yatan gizi çözmek Verda'ya düşmektedir.
Geriye dönüp baktığında yüzleştiği keşke'leriyle, pişmanlıklarıyla ve içini kavuran devasa bir özlemle sürecektir babasının izini...

Minicik çocuk ellerimi avucunun içine hapsettiğinde,
yüreğim yüreğinde eriyordu babacığım.
Parmaklarım büyüdü diye mi tutmuyorsun artık ellerimi?
Keşke hep küçük kalsalardı...

Ne oldu ayrıldı ellerimiz baba?
Hiçbir zaman soramadım bunu sana. Sormak istediğimde fırsat olmadı, fırsat olduğunda cesaretim...

Soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanı...

Alexander Rybak'dan Bizlere


Alexander Rybak, Sovyetler Birliği'nde dünyaya gelmiş daha sonra 4 yaşından itibaren ailesiyle beraber yaşayıp büyüdüğü Norveç'e taşınmıştır. 26 yaşında henüz gencecik biri olan Alexander'ı hepimiz çok iyi tanıyoruz aslında. Eurovision 2009'da birinciliği yanı sıra şarkısının gerçekten harika olması ve sempatik hareketleriyle de aklımızın bir köşesinde kaldı.

Alexander Rybak şarkıcı olması ile birlikte aynı zamanda; söz yazarı, besteci, kemancı ve oyuncudur. Sık sık kemanı ile karşımıza çıkmasına ek olarak çok da başarılı bir piyanisttir. Rybak'ın annesi Natallia Valiantsinauna Rybak da ünlü bir piyanisttir. Babası Igor Aliaksandravich Rybak da çok tanınmış bir kemancıdır. Keman ve piyanodaki başarısı, annesiyle babasınından geliyor anlaşılan.

Geçtiğimiz günlerde müzik dinlerken karşıma hiç dinlememiş olduğum şarkıları çıktı. Ne yalan söyleyeyim sadece Eurovision şarkısını biliyordum ve diğer şarkılarını ilk defa dinledim. Her klibinde neşeli ve sempatik hareketleriyle karşımıza çıkıyor ve sanırım bu sebeple de en kötü şarkısı bile kulağımıza hoş gelebiliyor. Ağır parçaları da en az pop tarzı şarkıları kadar başarılı. Bunları sizlerle de paylaşmak istedim.

Strela Amura:

Leave Me Alone: 

Europe's Skies: 

Super Hero: 
  • Alexander Rybak'ın Eurovision performansını izlemek için tık tık

Bir Olly Murs Bir Norah Jones

OLLY MURS:

Olly Murs, 14 Mayıs 1984 doğumlu, İngiliz bir şarkıcıdır. 2009 yılında X Factor yılında, ikinci oldu. Aynı sene kendi ismini vermiş olduğu albümü ile çıkışını yaptı. 2010 yılında ''Please don't let me go'' ve ''Thinking of me'' adlı, 2011 yılında da ''Heart on my sleeve'' ve ''Busy'' adlı single çalışmaları ile karşımıza çıktı.

Olly, oldukça sevimli olmasının yanı sıra gerçekten başarılı bir şarkıcı. Kısa süre içerisinde de bir çok çalışma ile çalışkan ruhlu olduğunu ortaya koydu. Belli bir tarzı var ve sadece o yolda ilerlemesi de bana göre en doğrusu. Bu sıralar sık sık Olly'nin şarkılarını dinliyorum. En beğendiğim şarkısı ise ''Troublemaker'' adlı parçası. 

Troublemaker şarkısında Olly Murs'a Flo Rida eşlik ediyor. 


NORAH JONES: 

30 Mart 1979 doğumlu Norah Jones, Hint asıllı ABD'li bir piyanist. Aynı zamanda Grammy ödüllü söz yazarı ve şarkıcı. 2002'de Türk yapımcı Arif Mardin'in keşifi ile çıkarmış olduğu Come Away With Me adlı albümü ile tüm dünyada 20 milyonun üzerinde satışa ulaştı. Bu albümden toplamda 7 tane Grammy ödülüne layık görüldü. 

Çoğunuz Norah Jones'ı tanıyorsunuzdur, fakat ben henüz yeni tanıdım onu. Bir çok şarkısını da dinledim. Norah da hep aynı çizgi üzerinde gidiyor. Aldığı ödüllerle de başarısını tam anlamıyla kanıtlamış olan Norah, beni benden aldı. Dinlediğim hiçbir şarkısını yarıda kapatmadım. En beğendiğim şarkısı ''Come Away With Me ve Happy Pills'' oldu. 

Jones, 2001'de First Sessions, 2002'de Come Away With Me, 2004'de Feels like Home, 2007'de Not Too  Late, 2009'da The Fall ve 2012'de Little Broken Hearts isimli albümlerini çıkardı. 


Olly Murs ve Norah Jones, tamamen farklı tarzlarda, farklı kulvarlarda bulunan iki şarkıcı. Bu sıralar ikisi de benim bebeyimlerim gibi. İkisini de dinlemeden duramıyorum. Umarım sizler de bu iki şarkıcı hakkındaki yorumlarıma katılırsınız. 

İyi dinlemeler... 

Mehmet Erdem / Mini Konser & İmza Günü


Henüz çok yeni tanımış olduğumuz Mehmet Erdem, eskilerden çok bildiğimiz Hakim Bey şarkısı ile çıkışını yaptı. Sert ve tok sesi ile bir çok hayran kitlesi oluşturdu kısa sürede. Hakim Bey'in ardından 'Herkes Aynı Hayatta' şarkısına klip çekti.

İskenderun Primemall Avm, açıldığı günden beri bir çok sanatçıyı bizlerle buluşturdu. Geçen sene bu günlerde Halil Sezai konseri yapılmıştı. Bu sene ise tercih edilen isim Mehmet Erdem oldu. Hem iki şarkılık mini bir konser verdi, ardından da imza günü yapıldı.

Açıkçası Mehmet Erdem'i gördüğüm an bir şaşırdım. Çünkü televizyonda çok olgun görünüyor fakat karşıma gelen görüntü; kısa boylu, zayıf ve güler yüzlüydü. Yeni olduğundan acemilikleri de çok var fakat canlı sesi harika olan sanatçılardan.

Primemall'da verdiği mini konser ve imza gününden sonra akşam saat 22:30'da da İskenderun Metin Coctail'de konser verdi. Burada da hayranlarıyla buluşan Mehmet Erdem, oldukça samimi ve sıcak kanlı davranışlarıyla kendini sevdirdi doğrusu.

İyi Ki Doğmuşum

Canım canım canım okuyucularım. Başlıktan da belli olduğu gibi bugün benim doğum günüm. Aslında ne yalan söyleyeyim artık doğum günlerini sevmiyorum nedense, büyüdüğümü falan mı sanıyorum bilemiyorum ama öyle işte. Dün ufak bir kutlama gerçekleştirdim, bugün de bir kutlama ile geçireceğim günümü.

Bugün aynı zamanda anne ve babamın da evlilik yıl dönümü. Onların da evlilik yıl dönümlerini kutluyor onları kocaman öpüyorum. Koskoca 365 gün içerisinde ben de bugüne denk gelmişim, nasıl tutturmuşlarsa artık yahu.

Biliyorum, düşündüğüm gibi beni seven siz okuyucularım dışında sevmeyen insanlar da var. Beni ilgilendiren ve önemsediklerim sizlersiniz tabii ki. Sizler burada beni okuyor olduğunuz için çok şanslıyım. Sizleri seviyorum. 17. yaş günüm kutlu mutlu bol bol huzurlu olsun Amin.

Kendime de Cem Adrian'dan Mutlu Yıllar şarkısını gönderiyorum yuppii!
Fotoğrafta da ne bıcır bıcır, sevimli mi sevimli, tatlı mı tatlı çıkmışım ne. Ne kadar da güzel gülüyorum, kahretsin. Hep güleyim Allah'ım hep hep hep. Mutlu Yıllar banaaaaa.


Teşekkürler Anneciğim.

Birand Bu Sefer Ağlattı

Kanal D'nin haber bülteni ile tanıdık onu. Her yayını, eşsiz sunumu ve samimi konuşması içerisinde; oldukça güler yüzlü bir şekilde karşımızda durarak bizi kahkahaya boğan Birand, ne yazık ki hayatını kaybetti.

Şüphesiz ki, her fotoğraf karesinde bile onu gülümserken görebiliyoruz. Hayat dolu, neşe dolu bir ustaydı. Onun yolundan ilerlemek isteyen milyonlarca öğrenci, televizyoncu vardı. Hala da var ve hepsinin idolü olmaya devam edecek.

Bugün saat 18:29 itibari ile yaşamını noktalayan Birand'ın oğlu acı haberi Türkiye'ye duyurdu. Ardından yayın arkadaşlarının ve meslektaşlarının gözyaşları eşliğinde, gurur dolu bir şekilde anıldı.

Erken oldu Birand, çok erken. Seni unutmayacağız, ruhun şad olsun...



Huzurun Elleri

Artık kararlıydım. Söylemek istiyordum. İçimde tutup, onu kendi gözyaşımla beslemekten ve büyültmekten yorulmuştum. Daha bir şey yaşayıp görmememe rağmen, içimdeki o his, o duygu bana her şeyi yaşatmıştı aslında. Hayat benimle çoğu zaman dalgasını geçti, gülüp ardına bakmadan uzaklaştı. Bense öylece baktım arkasından.

İçimdekilerden ayrılma vakti gelmişti artık. Her şeyin güzel olmasını istiyordum, dilediğim gibi. Başladım konuşmaya, gözyaşlarım aktı ve ellerim titredi. Gözlerimin içine baktı, gülümseyerek. Sarıldı ve bana destek olmayı tercih etti. Biliyordum aslında, şanssız bir insanım ama mutlaka şanslı olduğum bir şey, tek bir şey olacaktı. Bu konuda şanslı olanlar tarafındaydım. Ellerimin üzerinde bir el hissettim, sıkıcı tuttuyordu. İşte kendimi güvende hissettim ve gülümseyebildim.

Gözyaşımın mutluluktan aktığına ben de ilk kez şahit oldum. Artık güvende ve huzurluydum. Hayata bağlandım dört elle, sıkıca. Suratımda bir gurur ve mutlulukla dolan bir gülümseme var. Evet, artık rahattayım. İçimdeki tonlarca yüklü ağlama duygusunu bir gülümseme eşliğinde içimden söküp attım.

Seni seviyorum, beni anladığın ve ellerimi tuttuğun için.

Durex'ten Yataktaki Performansınızı Ölçen Bir Uygulama: Sexmograf


Seksi bir kadından daha iyisi varsa, o da yatakta zıplayan seksi bir kadındır! Yukarıdaki videoda yatağı (hatta odayı!) sallayan Durex kızı Alina’yı görebilirsiniz. Bu kız bir teknoloji harikası olsa gerek... :)

Ama esas teknoloji harikası, Durex’in Sexmograf uygulaması... Bir mobil aplikasyon düşünün; yatağa telefonu koyduğunuzda titreşimleri algılayarak performansınızı ölçen! Gecenin sonunda kim tavşan, gol kralı veya makineli tüfek rozetini kapmak istemez ki? ‘Ses getirecek’ bu deneyimi siz de yaşamak istiyorsanız, uygulamayı buradan indirebilirsiniz: https://itunes.apple.com/us/app/sexmograf/id507055633?mt=8

Mobil aplikasyonun yanı sıra; Sexmograf’ın bir de oyununu yapmışlar. Yatağı ve odayı sallamak yetmez; oyunda bir de web sitesini sallıyoruz! Daha çok tıkladıkça daha yüksek performans gösterdiğimiz sitede, Alina’nın sürpriz videolarıyla da karşılaşıyoruz. “Sen iste Alina, ben tıklarım” diyenler buraya: http://www.durexsexmograf.com/ Yatağı da performans tablosunu da sallarım diyorsanız Sexmograf’a!

Kim bilir Durex daha ne sürprizler yapacak... Takipte olmak isteyenler Facebook hayran sayfasına: https://www.facebook.com/Durex.Turkiye

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Küçük Aptalın Büyük Dünyası

Dün yazdığım yazıda da bahsetmiş olduğum gibi gittiğim terslikte bu kitabı da bitirdim. Bu PuCCa'ya çok gülüyorum arkadaş ya. Hayır yani bir insan yazdığı kitapla güldürebiliyorsa cidden yeteneklidir ama tabii daha önce de dediğim gibi kitabı bir ''yazarın yazmış olduğu'' kitap niteliğinde okumamak gerek. 

İlk kitap, Allah Beni Böyle Yaratmış'dan daha komik, daha neşeli, daha kıpır kıpır bir PuCCa'yı anlatıyor. İkinci kitabına henüz başlamadım, onun hakkında da sonradan yorumlarımı dile getiririm. Fakat sanırım, Küçük Aptalın Büyük Dünyasını diğer kitaplarına değişemeyeceğim.

PuCCa, bu kitabında Pekmez'in yakın arkadaşı olan Erik'le aynı iş yerinde çalışmaktadır. Çocuk bunu, Pekmez'i aldattığını düşündüğü için sevmediğinden PuCCa da çocuğa yaklaşmaktan korkuyor. EsmaCeyhan adını verdiği arkadaşı da bu çocuğa yanık ve daha önceden birliktelikleri de olmuş. Zamanla, artık nasıl oluyorsa bu PuCCa, çocuğa vuruluyor. Bahanelerle yakınlaşa yakınlaşa bir öpücük sonrasında sevgili oluveriyorlar. Bundan sonrası Erik'le olan hikayeleri zaten, onları da tek tek yazarsam kitabı okumanıza gerek kalmaz.

Yani anlayacağınız gibi bu kitabı kahkaha atarak okuyacaksınız ve okuduğunuza da pişman olmayacaksınız. İyi okumalar...

Allah Beni Böyle Yaratmış

Evet, yine ben ve tersliklerim sizlerle beraber.

Pucca'nın ''Küçük Aptalın Büyük Dünyası'' adlı ilk kitabı sonrasında çıkardığı ''Ve Geri Kalan Her Şey'' adlı ikinci kitabı ardından da ''Allah Beni Böyle Yaratmış'' ile okuyucularına dertlerini anlattı. Bizlerde okuduk güldük, bazen hüzünlendik.

Bildiğimiz gibi birinci kitap 'Küçük Aptalın Büyük Dünyası' fakat ben ilk önce 'Allah Beni Böyle Yaratmış'ı okudum. Gören herkes ''Bu birinci kitabı diyil kii yuuaa'' falan yaptı ben de iki tane salladım suratlarına. Bilmiş bilmiş ''Evet öyle ama PuCCa'nın hayat sıralamasına göre önce 3 sonra 1 ve sonra da 2'inci kitabı geliyor tamam mı!?'' dedim. Ama cidden öyle.

Allah Beni Böyle Yaratmış'ı bitireli 3 gün oldu ve Küçük Aptalın Büyük Dünyası da henüz bitti. Ve Geri Kalan Her Şey'i de bugün alıp okumaya başlayacağım. Önce Allah Beni Böyle Yaratmış'dan bahsetmek istedim.


Şimdi bizim bu fıkır fıkır kızımız PuCCa bu kitabında Ankaralı sevgilisini anlatıyor. Ankaralıyı önce en yakın arkadaşı Sarı beğenmişti ve hoşlanıyordu. Bunların arasını yapayım derken PuCCa da Ankaralıya aşık oluyor. Sonra bunlar bir flört falan filan derken sevgili oluyorlar. Aynı evde yaşamaya başlıyor. Ankaralının anne babasıyla tanışılıyor bilmem ne işte. Sonra bunlar bir kavga, dövüş, gürültü derken bi güzel ayrılıyorlar.


Aynı zamanda kitapta çocukluğunda yaşadığı trajedilerden de bahsediyor PuCCa ve bu bölümlerde hüzünlenmemek elde değil. Kahkahaya boğduğu kadar da hüzünlendirebiliyor sizi.

İyisin PuCCa'cım iyi.

Aylin Prandi Kimdir?


Aylin Prandi ismini ilk duyduğumda, Türk bir şarkıcı sandım. Kendisi Fransız ve Arjantin asıllı oyuncu ve şarkıdır.

Çok sevimli, sıcak, hareketli ve kıpır kıpır bir kız. Mavili pembeli piti kareli gömleği hep üzerinde. Bir çok videosunu izledim ve üzerinde hep bu gömleği, altında klasik bol kot pantolonu ve kırmızı ayakkabılarıyla gördüm. Ya bu kızın giyecek hiçbir şeyi yok ya da bu izlediklerimin hepsi bir günde çekildi galiba diye düşündüm. Fakat tabii ikisi de saçma bir tahmin oluyor. Fark edince aslında Aylin Prandi'nin vermek istediği mesaj ''ben de sizlerden biriyim'' oluyor. Hani bizim ünlülerimiz de dahil, dünyadaki bir çok ünlünün ''bir giydiğimi bir daha giymem ıyyk'' triplerine sahip değil. Oldukça doğal ve kendisi gibi.

Prandi, Toto Cutugno'nun L'italiana parçasıyla beni kendisine çekti diyebilirim. Gerçekten harika yorumlamış. Bir o kadar güzel olan 24000 Baci performansı ile de gayet başarılı. En çok da 'Solo Tu' performansı ile seviliyor. Benim, L'italiana'dan sonra severek dinlediğim şarkısı ise 'Sara Perche Ti Amo'

L'italiana:


24000 Baci


Sara Perche Ti Amo


Mutlu Yıllar Zayn Malik

One Direction grubunu sever, şarkılarını da beğeniyle dinlerim. X Factor yarışması sonrasında bir araya gelen bu 5 yakışıklı arkadaşımız, kısa sürede dünya çapında geniş bir kitleye sahip oldu. Türkiye'de de oldukça fazla fan sayısı olan bu gruptan, Zayn Malik'in bugün doğum günü. Ben de Direction hayranı olduğumdan blogda yazarak kutlamak istedim.

Daha önce Eylül ayında doğum günü olan Niall'ın doğum gününü kutlama amaçlı bir yazı yazmıştım, ardından Aralık ayında Louis'in doğum günü geldi fakat bundan geç haberim olduğundan yazma gereği duymadım.

12 Ocak 1993 doğumlu olan Zayn, Müslüman ve ikinci adı ise Javadd'dır.

Sırada Şubat ayında Harry Styles'ın ve Ağustos ayında ise Liam'ın doğum günü var. O zamana kadar görüşmek dileğiyle sevgili Directionerlar.

Ne Olacak Bu Öğrencilerin Hali?

Merhaba bitanelerim.

Havalar buz gibi. Ellerimi neredeyse eldivenli olmasına rağmen ceplerimden çıkartamıyorum. Evin içinde seksen kat giyindiğim yetmiyormuş gibi bir de ellerime eldivenlerimi geçirip, kabanımı giyip patiklerimi de iki çorabın üzerine geçiriyorum. Hayır yani yaz gelsin diyoruz sıcaktan patlıyoruz, kış gelsin diyoruz donmaktan bi hal oluyoruz. Ne olacak bu dünyanın hali vay anam vay.

Havaların titretmesi yetmiyormuş gibi bir de okulların titretmeleri var. Bildiğimiz gibi ilk yarının bitmesine ve tam anlamıyla bir ''Ohh...'' çekmemize iki haftacık gibi bir şey kaldı. Lan bir ''Ohh...'' çektirecekler ama burnumuzdan getiriyorlar. O kadar zaman beklerler beklerler, okulun kapanmasına iki hafta kala yığıyorlar ardı ardına yazılıları biz de böyle öküzün trene baktığı gibi bakıyor ''Yaaa ama hocaaaam o gün Geometriden yazılı vaar, bi sonraki gün olsaaa?'' ''Ay yok kız o gün de Tarihten yazılı var.'' diyoruz.

Hayır yani sen hiç mi öğrenci olmadın lan. Düdüğe bak. Anasının karnından sanki öğretmen olarak doğmuş da gelmiş karşımıza bir de bir cool tavırlarla ''Basit bunlar basit.'' diyor. İngilizceci de basit diyor gel otur bakalım yapabilecek misin o 'basit' dediğin soruları.

Te Allah'ım ya sinirlendim, bir de klavyeye vura vura yazıyorum. Pardon ablacıklarım, abiciklerim ve sevgili kardeşlerim. Ee bu ülkede okumak da kolay değil ki yani birisi de bizim halimizden anlasın. Şu okullar bir an önce bitsin diye dua ediyorum zaten sabah akşam. Hatta şu yazılılar bitsin öğlenlere kadar yatacağım yemin ederim. İstediğim saatte uyanıp tüm gün pijamalarımın içerisinde; elimde kitap, gözümde gözlüklerle dolanmak istiyorum.

Allah'ım şu okulu bir bitiriver yani rica ediyorum.

Erkek Dedikodusu 2

Pucca'nın ''Küçük Aptalın Büyük Dünyası'' adlı kitabını yarım bırakmak zorunda kalarak başlamış olduğum Erkek Dedikodusu için yorumlarımı sizlerle paylaşmak istedim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki Pucca'nın kitabını beğenmediğimden yarım bırakmadım. Gerçekten bana kahkahalar attıran bir kitap, onu okuyup ayrıca yorum yapacağım tabii ki.

Şimdi Erkek Dedikodusu'na gelecek olursak, nereden başlayacağımı bilemiyorum doğrusu. Hem güldüren, hem de düşündüren günümüz romanlarından. Kız arkadaşlar arasında geçen dedikodular ve erkeklerin; kızların tabiri ile ''öküz''lükleriyle dolan bu kitap gerçekten hoş. Pucca, French Oje ve T.B'nin kitaplarını okurken, elimde kitap değil de bilgisayarımda Twitter hesaplarından tweetlerini okuyormuş gibi okuyorum. Çünkü bu üç arkadaş 'yazar' niteliğini taşıyamazlar bana göre. Bunu onların başarısızlıklarından değil, yazmış oldukları kitapların yazarlık derecesinde başarılı olmamasından söylüyorum. Yoksa yazdıkları gerçekten oldukları pozisyon içerisinde başarılı ve okutmayı da çok iyi becerebiliyorlar. Çünkü günümüz gençleri ile aynı düşüncelere sahipler, adeta arkadaşımız gibiler.

Erkek Dedikodusu'nun birinci kitabını okumamama rağmen anlaşılmayacak hiçbir durum yaşamadım kitabı okurken. Arasında bir bağ olduğunu düşünmüyorum ama daha sonradan elimde okuyacak kitabım kalmadığında alıp okurum onu da. Birinci kitabı okuma gereğini çok hissetmiyorum içimde ama üçüncüsünü çıkar çıkmaz alırım.

Genç kızlara ve erkeklere önerebileceğim bir kitap bu. Alın okuyun derim.

Aynadaki Ruh

Kim bilebilir ki içimde çığlık atan çocuğun öfkesini. Attığı çığlıklar arasındaki, korkudan titreyen sesini kim duyar? Kim anlayabilir senin yaşadıklarını, kim anlayabilir gülümsemenin altındaki gerçekliğin yok olmuşluğunu?

Aynadaki yansımam kandırıyor beni. Gülümsüyor ve yalanın içerisine sürüklüyor, saçlarımdan tutarak. Acı çekiyor, yine de dişlerimi sıkarak direnmeye çalışıyorum acıya. Her yerim kan içerisinde, kokusu tüm bedenimin içine dolmuş ve zamanla buna alışmıştı.

Bir gürültü var içeride. Merak ediyorum, yürüyorum yavaşça. Yaklaştıkça ses daha da yükseliyor ve bedenimin istemeden titremesine sebep oluyor. Gözlerim, bilinmezlikten dolayı aralanıyor ve içerisinde boş bir bakış hakim. Kapıyı aralıyor ve bekliyorum sessizce. Birden bir ruh yürüyor üzerime doğru ve tüm siyahlığı ile tutuyor beni yakamdan. Ardından başımı avuçlarının arasına alıyor ve var gücüyle en sert darbesini indiriyor. İtiyor ve kafamı duvara vuruyor.

Hiçbir şey söyleyemeden yere çöküyorum aniden. Bir ayağımı uzatmış, diğerini ise karnımı doğru çekmiştim. Gözyaşlarım avuçlarımın arasından akıyor ve üzerimdeki pijamamı ıslatıyordu. Hiç düşünmeden yok olmak istedim, ortadan kaybolmak. İçimdeki çocukla beraber kaçmak istedim.

Ama ne yazık ki içimdeki çocuk bedenime, bedenim de siyah ruhların oluşturduğu bir bölme içerisinde. Özgür olamıyor, özgürleşemiyorum. Gözyaşlarım gibi özgürce akmak istiyorum. İstiyorum...istiyorum...

İrem Derici - Bensiz Yapamazsın


O Ses Türkiye'den tanıdığımız İrem Derici, müzik hayatına tam anlamıyla girişini yaptı sayılır.

İrem Derici, Hülya Avşar'ın takımında yer almıştı ve yarı finalde elenmişti. Müziğe 4 yaşında org çalarak başlamış. Konservatuar mezunu olan İrem, O Ses Türkiye'den sonra albüm çıkaran ilk yarışmacı oldu.

Bence ses de harika şarkı da. Dinleyeceğim ve takipte kalacağım bir ses. Şarkının sözleri Özlem Küçükyılmaz'a, müziği de Melih Kibar'a ait.

Albüm iki şarkıdan oluşmakta. Birincisi 'Bensiz Yapamazsın' ve ikincisi ise şarkının akustik versiyonu.



Hande Yener / Hasta (Klip)


Hande Yener'in Kraliçe albümünde en çok ilgi gören şarkılardan biri olan ve son zamanlarda da herkesin dilinde olup müzik listelerinde birinciliğe yükselen Hasta'nın beklenen klibi geldi. 

Bildiğimiz gibi şarkının sözleri Sinan Akçıl'a, düzenleme ise Emrah Karaduman'a ait. Hande Yener'in de güzel yorumu ile bizi ''hasta'' eden şarkının klip yönetmenliğini ise Kemal Doğulu üstlendi. Kemal Doğulu'nun yaptığı işleri seviyorum ve gerçekten ortaya farklı şeyler çıkardığını düşünüyorum. Klipte kullanılan kıyafetler ve Hande Yener'in havası ile her şey tamamdır diyorum ben. Albümün adı gibi Kraliçe gibi bu kadın yahu başka ne diyebilirim ki? Bundan sonraki yorumlar sizlere kalmış.


''Hasta'' için atılan bir kaç tweet:

@erdimseval: Allah'ım nasıl bir şarkısın...

@_haattiiccee: Hande Yener - Hasta. Sen nasıl bir şarkısın öyle yaa?

@mertcelk: Hande Yener yine süper bir şarkı Hasta!

@ugurcangungr: Bu sıralar dinlemekten bıkmadığım tek şarkı... Hande Yener - Hasta.

@Ayse_Akcil: Söylenecek başka söz yok, bayıldım!  

Hande Yener Hasta Etti başlıklı yazım ve şarkı hakkındaki yorumum için tık tık!

Sessiz Öpücük ile İki Kişilik Yalnızlık

Bir sessizlik çöküyor içime...

Bir yoksulluk var avuçlarımda. Ellerimi sıkmaktan terliyor içerisi. Hava almak istiyor, ama açmıyorum. Sıktıkça sıkıyordum ellerimi. Açtığımda içerisinden bir kuşun çıkıp uçuvermesinden korkuyorum. Kalsın orada, avuçlarımın içinde. Benimle kalsın, gitmesin hiçbir yere.

Bir yalnızlık çöküyor yüreğime...

Bir yokluk, bir hiçlik. Daha yavaş atıyor, daha sessiz. Ölüme yaklaşıyor sanki adım adım. Yaklaştıkça korkuyor, daha da yavaşlıyor gibi. İçimi bir korku sarıyor, bir ürpertiyle sarsılıyor bedenim. İşte o an kendime geliyorum.

Bir öpücük konuyor yanağıma...

Bir koku geliyor burnuma. İçime bir güven doluyor, tebessüm ediyorum. Kendimle baş başa olmaktan sıkılmıştım. Kendimle kahve içiyor, kendi kendime sohbet ediyor ve ağlarken göz yaşlarımı ellerimin tersiyle siliyor, yalnızlığımı kutluyordum.

Şimdi biri daha var...

Bir koku var. Kahveyi artık iki kişilik yapıyorum, dertlerimi dinleyecek, yalnızlığımın üzerine örtülen perdeyi açıverecek biri var, gözyaşlarımı kendim değil, parmaklarıyla silip üzerine öpücük konduracak biri.

Victoria's Secret Fashion Show 2012


Kasım ayında Victoria's Secret meleklerinin 2012 defilesinden fotoğrafları sizlerle bir yazımda paylaşmıştım. Kısa bir video da eklemiştim. Tabii ki o kısacık video hiçbirimize yetmedi. Artık yapacak tek şey yeni yılı beklemek oldu.

Dün, yeni yıla girdikten hemen sonra Victoria's Secret 2012 Defilesi yayınladı. Artık bu her yılbaşı bir gelenek haline gelmiş bulunmakta. Melekler yine harikaydı.

Defile'de; Bruno Mars, Rihanna ve Justin Bieber da şarkılarıyla yer aldı. İşte o 43 dakikalık mükemmel şov!


Victoria's Secret Fashion Show 2012 resimlerini paylaşmış olduğum yazı için: tık tık

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.