background img

The New Stuff

ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayrılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs Cumartesi günü Facebook'da dolanırken birden bire karşıma Oben Budak'ın resmi çıktı ve altında saat 14:00'da İskenderun Primemall AVM'de imza gününe geleceği yazıyordu. O gün evden çıkmam neredeyse imkansız sayılırdı ve ne yapacağım ne edeceğim derken kardeşimi de tuttum kolundan koştur koştur gittik. 

Oben Budak'ı tanıyıp biliyordum fakat ilk kitabı olan Falan Filan'ı da okumadım. Bu tür kitaplarda zaten artık bildiğiniz gibi bir karmaşıklık yapıyorum, dizüstü edebiyatta da olduğu gibi. O yüzden Hayvan'ı almayı tercih ettim öncelikle ve aldım. Hemen ardından da imzamı da kaptım. Falan Filan'ı da kesinlikle alacağım.


Kitabın yorumunu yapmadan önce Oben Budak'ın çok sempatik bir insan olduğunu söylemek istiyorum. Beni görür görmez ''Hoş geldin, nasılsın?'' diye sordu ve fazlasıyla güler yüzle karşıladı beni. Birden o kadar sıcak geldi ki sanki 20 yıldır tanıyormuşum gibi. Yıllar önce kaybolmuş ağabeyimi bulmuş gibi hissettim kendimi resmen. Neyse işte sonra da imzamı falan aldım, hoşçakallaştık. İyi ki de geldi valla, ne yaptım ettim gittim ya o anı unutamam.

Kitaba gelecek olursak, Cemal tam bir HAYVAN! Öncelikle bunu dile getirmek istedim. Abi bir insan bu kadar mı şeyinin derdinde olur ya. Bir gününü sevişmeden geçiremiyor. Fakat kitabı okurken de kafamda canlanan tip gerçekten fazlaca yakışıklı biri oldu, hakkını yemeyelim.

Kitaba güldüğüm gibi üzüldüğüm nokta ise Cemal'in ilk aşkı ile yaşadığı o korkunç gün. O günden sonra Cemal kimseye aşık olmayacağını düşünüyordu fakat karşısına Bige çıkıyor ve olanlar oluyor.

Oben Budak harika bir kitap yazmış. Hayvan'ın gerçek tanımını merak eden herkes alıp okumalı. ''Hayvan'' diye nitelendirdiğimiz insanı en iyi şekilde bizlere sunmuş.

Ayrıca söylemeden de edemeyeceğim. Kitaptaki karakterlerin isimleri çok özenle seçilmiş gibi geldi bana. Farklı olduğu kadar da güzel isimler. Mesela şimdiye kadar Bige diye bir isim hayatımda duymadım yani. Şimdi kızım olsa adını Bige koyabilirim ama. Aman konu nereden nereye geldi.

Alıp okumayan Hayvan olsun diyorum ve hepinizi kocaman öpüyorum.

Hayvan - Oben Budak


18 Mayıs Cumartesi günü Facebook'da dolanırken birden bire karşıma Oben Budak'ın resmi çıktı ve altında saat 14:00'da İskenderun Primemall AVM'de imza gününe geleceği yazıyordu. O gün evden çıkmam neredeyse imkansız sayılırdı ve ne yapacağım ne edeceğim derken kardeşimi de tuttum kolundan koştur koştur gittik. 

Oben Budak'ı tanıyıp biliyordum fakat ilk kitabı olan Falan Filan'ı da okumadım. Bu tür kitaplarda zaten artık bildiğiniz gibi bir karmaşıklık yapıyorum, dizüstü edebiyatta da olduğu gibi. O yüzden Hayvan'ı almayı tercih ettim öncelikle ve aldım. Hemen ardından da imzamı da kaptım. Falan Filan'ı da kesinlikle alacağım.


Kitabın yorumunu yapmadan önce Oben Budak'ın çok sempatik bir insan olduğunu söylemek istiyorum. Beni görür görmez ''Hoş geldin, nasılsın?'' diye sordu ve fazlasıyla güler yüzle karşıladı beni. Birden o kadar sıcak geldi ki sanki 20 yıldır tanıyormuşum gibi. Yıllar önce kaybolmuş ağabeyimi bulmuş gibi hissettim kendimi resmen. Neyse işte sonra da imzamı falan aldım, hoşçakallaştık. İyi ki de geldi valla, ne yaptım ettim gittim ya o anı unutamam.

Kitaba gelecek olursak, Cemal tam bir HAYVAN! Öncelikle bunu dile getirmek istedim. Abi bir insan bu kadar mı şeyinin derdinde olur ya. Bir gününü sevişmeden geçiremiyor. Fakat kitabı okurken de kafamda canlanan tip gerçekten fazlaca yakışıklı biri oldu, hakkını yemeyelim.

Kitaba güldüğüm gibi üzüldüğüm nokta ise Cemal'in ilk aşkı ile yaşadığı o korkunç gün. O günden sonra Cemal kimseye aşık olmayacağını düşünüyordu fakat karşısına Bige çıkıyor ve olanlar oluyor.

Oben Budak harika bir kitap yazmış. Hayvan'ın gerçek tanımını merak eden herkes alıp okumalı. ''Hayvan'' diye nitelendirdiğimiz insanı en iyi şekilde bizlere sunmuş.

Ayrıca söylemeden de edemeyeceğim. Kitaptaki karakterlerin isimleri çok özenle seçilmiş gibi geldi bana. Farklı olduğu kadar da güzel isimler. Mesela şimdiye kadar Bige diye bir isim hayatımda duymadım yani. Şimdi kızım olsa adını Bige koyabilirim ama. Aman konu nereden nereye geldi.

Alıp okumayan Hayvan olsun diyorum ve hepinizi kocaman öpüyorum.

Öyle boş şeyler hissediyorum ki bu aralar, içimde ne bir kırıklık hissi ne bir acı ne de bir yok olmuşluk var. Sadece boş. Hiçbir şey hissetmeyecek hiçbir şey yapamayacak kadar boş. Ölü gibiyim, belki de eşini arayan bir ruh. Ne olduğumu, ne yapacağımı, nereye gidiceğimi, nerede yok olacağımı, nerede elimi tutacak birinin olduğunu bilmiyorum.

Her şey bana uzak. O kadar uzaklar ki, sanki bir ''kabusta ona ulaşmak için koşmaya çalışırsın ve bir türlü yerinden kıpırdayamazsın'' hissi kadar uzaklar. Yerimde sayıyorum, kıpırdayamıyorum. Beni olduğum yere sabitleyen bir şeyler var. Kıpırdayamıyorum, gözlerimi bile kırpamıyorum. Öyle bir histir ki her düşüncemin arasına, ''Ölü müyüm acaba?'' sorusu sıkışıp duruyor. Yaşıyor olamazdım, öyleyse ölmüştüm.

Ölmek sadece fiziksel anlamda gerçekleşmiyor, bunu biliyorum. İçten içe ölürsünüz bazen. Her şey kalbinize o kadar fazla yük olur ki, benim gibi böyle olduğunuz yerde kalır, kıpırdayamazsınız. Hareket edemezsiniz, göz yaşınız bile akmaz.

Ya bunu yapmaya devam edeceğim öylece ya da bu yolun sonunda ölümün eşsiz tadı ile karşı karşıya kalacağım. Şimdi bir şeyler hissedebiliyorum işte. O his de; ruhum bedenimden ayrılıyormuş gibi bir his. Sanki bedenim toprağa karışıyordu. Ölmeden diriliyordum...

Ölümün Eşsiz Tadı

Öyle boş şeyler hissediyorum ki bu aralar, içimde ne bir kırıklık hissi ne bir acı ne de bir yok olmuşluk var. Sadece boş. Hiçbir şey hissetmeyecek hiçbir şey yapamayacak kadar boş. Ölü gibiyim, belki de eşini arayan bir ruh. Ne olduğumu, ne yapacağımı, nereye gidiceğimi, nerede yok olacağımı, nerede elimi tutacak birinin olduğunu bilmiyorum.

Her şey bana uzak. O kadar uzaklar ki, sanki bir ''kabusta ona ulaşmak için koşmaya çalışırsın ve bir türlü yerinden kıpırdayamazsın'' hissi kadar uzaklar. Yerimde sayıyorum, kıpırdayamıyorum. Beni olduğum yere sabitleyen bir şeyler var. Kıpırdayamıyorum, gözlerimi bile kırpamıyorum. Öyle bir histir ki her düşüncemin arasına, ''Ölü müyüm acaba?'' sorusu sıkışıp duruyor. Yaşıyor olamazdım, öyleyse ölmüştüm.

Ölmek sadece fiziksel anlamda gerçekleşmiyor, bunu biliyorum. İçten içe ölürsünüz bazen. Her şey kalbinize o kadar fazla yük olur ki, benim gibi böyle olduğunuz yerde kalır, kıpırdayamazsınız. Hareket edemezsiniz, göz yaşınız bile akmaz.

Ya bunu yapmaya devam edeceğim öylece ya da bu yolun sonunda ölümün eşsiz tadı ile karşı karşıya kalacağım. Şimdi bir şeyler hissedebiliyorum işte. O his de; ruhum bedenimden ayrılıyormuş gibi bir his. Sanki bedenim toprağa karışıyordu. Ölmeden diriliyordum...


Bomboş bir tren istasyonunda, elinde kırmızı bavulu, gözlerinde yaş, sevdiğinden ayrılan bir insan gibi ayrıldı kalbim benden. Bir vagonun içinde atmaya başlayacak, tek başına. Bangır bangır haykırışlar var, kulağımın içinde. Yalnızlığın feyatları bunlar. Susmuyor, gittikçe daha sesli haykırıyor.

Burnuma da bir yerlerden, kahve kokusu geliyor, aklıma da sen. Hani yalnız kaldığım zamanlarda elimde kahvemle, kitaplığımın karşısına geçer, beni mi yoksa seni mi anlatan bir kitap var mı diye bakarken; sen, elinde 'bizi' anlatan bir kitapla çıkagelirdin. Kitabı beraber, sıcak yatağımızda birbirimize sarılarak okurduk. Hatırlıyorsun değil mi?

Şimdi dön ve al elimden kırmızı bavulumu. Fırlat bir kenara ve sarıl bana. Kokumu içine çek ve gözlerimden öp beni. 'Gitme.' de sadece. Kulağıma fısılda ''Gitme!'' diye.

Kırmızı Bavulum


Bomboş bir tren istasyonunda, elinde kırmızı bavulu, gözlerinde yaş, sevdiğinden ayrılan bir insan gibi ayrıldı kalbim benden. Bir vagonun içinde atmaya başlayacak, tek başına. Bangır bangır haykırışlar var, kulağımın içinde. Yalnızlığın feyatları bunlar. Susmuyor, gittikçe daha sesli haykırıyor.

Burnuma da bir yerlerden, kahve kokusu geliyor, aklıma da sen. Hani yalnız kaldığım zamanlarda elimde kahvemle, kitaplığımın karşısına geçer, beni mi yoksa seni mi anlatan bir kitap var mı diye bakarken; sen, elinde 'bizi' anlatan bir kitapla çıkagelirdin. Kitabı beraber, sıcak yatağımızda birbirimize sarılarak okurduk. Hatırlıyorsun değil mi?

Şimdi dön ve al elimden kırmızı bavulumu. Fırlat bir kenara ve sarıl bana. Kokumu içine çek ve gözlerimden öp beni. 'Gitme.' de sadece. Kulağıma fısılda ''Gitme!'' diye.

Bir ses duyuyorum, aniden kalkıyorum yerimden. Kalbim daha hızlı, daha sesli çarpmaya başlıyor. Sanki bir tane değil, bin tane kalbim var da hepsi ardı ardına çarpmak için yarışıyor. Sen geldin sanıyorum, beni almaya geldin sanıyorum. Koşuyorum kapıya doğru, kapalı. Gülümsüyorum belki saklanmışsındır, bana sürpriz yapacaksındır. Evin her köşesini, en ufacık yerine bile bakıyorum, orada mısın diye.

Odama tekrar dönüyorum, az önce seni düşlediğim yatağıma uzanıyorum yine. Tavanı izliyorum. Odamın tavanı bile anladı artık seni ne kadar sevdiğimi. Senden bile daha iyi biliyorum. Belki de benden bile... Çünkü hep aynı yere bakarak düşünüyorum seni. Hep odamın tavanında seni görüyorum. Yukarıdan, oradan beni izlediğini görüyorum. İki göz kırpmam sonrasında... Yoksun.

Alıyorum sigaramı elime, yapıyorum senin sevdiğin gibi kahvemi, hem sana küfrediyorum gittin de gelmedin diye hem de kendime küfrediyorum gideni hala bekliyorum, gelecek diye. Çekiyorum sigaramı uzun uzun içime, tam burama... evet tam göğüsümün orada bi baskı hissediyorum bir acı. Umrumda mı oluyor sanıyorsun? Senin bana yaşattığın acılardan sonra bunun adına acı mı denir, bilmiyorum.

Kulağımda hep bir ayak sesleri. Arkadan, uzaklardan gelen bir müzik sesi de var. Tam net duyamıyorum ama huzur veriyor.

Şimdi yanında olduğun kişiye sorsana... Seni benden daha çok sevebilir mi diye. Emin ol, susacak ve başını öne eğecektir. Yetmeyecek, kalkıp gidecek yanından, dönmeyecek geri. Bana kalacaksın, bana döneceksin yine. Gözlerime bakacaksın ve yine ''Hiç gitmeyeceğim.'' diyeceksin. Ben ise, bir sigara daha yakıp, gülümseyerek terkedeceğim seni.


Ben de terkedeceğim!

Bir ses duyuyorum, aniden kalkıyorum yerimden. Kalbim daha hızlı, daha sesli çarpmaya başlıyor. Sanki bir tane değil, bin tane kalbim var da hepsi ardı ardına çarpmak için yarışıyor. Sen geldin sanıyorum, beni almaya geldin sanıyorum. Koşuyorum kapıya doğru, kapalı. Gülümsüyorum belki saklanmışsındır, bana sürpriz yapacaksındır. Evin her köşesini, en ufacık yerine bile bakıyorum, orada mısın diye.

Odama tekrar dönüyorum, az önce seni düşlediğim yatağıma uzanıyorum yine. Tavanı izliyorum. Odamın tavanı bile anladı artık seni ne kadar sevdiğimi. Senden bile daha iyi biliyorum. Belki de benden bile... Çünkü hep aynı yere bakarak düşünüyorum seni. Hep odamın tavanında seni görüyorum. Yukarıdan, oradan beni izlediğini görüyorum. İki göz kırpmam sonrasında... Yoksun.

Alıyorum sigaramı elime, yapıyorum senin sevdiğin gibi kahvemi, hem sana küfrediyorum gittin de gelmedin diye hem de kendime küfrediyorum gideni hala bekliyorum, gelecek diye. Çekiyorum sigaramı uzun uzun içime, tam burama... evet tam göğüsümün orada bi baskı hissediyorum bir acı. Umrumda mı oluyor sanıyorsun? Senin bana yaşattığın acılardan sonra bunun adına acı mı denir, bilmiyorum.

Kulağımda hep bir ayak sesleri. Arkadan, uzaklardan gelen bir müzik sesi de var. Tam net duyamıyorum ama huzur veriyor.

Şimdi yanında olduğun kişiye sorsana... Seni benden daha çok sevebilir mi diye. Emin ol, susacak ve başını öne eğecektir. Yetmeyecek, kalkıp gidecek yanından, dönmeyecek geri. Bana kalacaksın, bana döneceksin yine. Gözlerime bakacaksın ve yine ''Hiç gitmeyeceğim.'' diyeceksin. Ben ise, bir sigara daha yakıp, gülümseyerek terkedeceğim seni.



Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.