background img

The New Stuff

2013'e Veda


Birkaç gündür, takip ettiğim bloggerların postlarını inceliyorum ve hemen hemen hepsi 2013'e vedasını etmiş, yeni yıla girmek için hazırda bekliyorlar. Ben bırakın yeni yıla hazır olmayı, düne kadar yeni yıla daha bir hafta var sanıyordum. Sağ olsun canım arkadaşlarım iğrenç iğrenç espriler eşliğinde bu salı günü olduğunu söyledi.

Dedim ki madem öyle, ben de geri kalmamalıyım ve 2013' veda etmeliyim. 

Şöööyle bir değerlendirecek, tüm seneyi masaya serecek olursak, yarısını berbat geçirmiş olduğum bir yıl duruyor önümde. Diğer yarısının da aslında pek iyi geçtiği söylenemez. Ama ben yine de azıcık ucundan bir Polyanna olayım diyorum. 

Fark ettiğim şey şu oldu; 2013 hayatım boyunca geçirdiğim en boş yıl olmuş. Hani bakıyorum, düşünüyorum falan ama yok, hiçbir şey yapmamışım. Oturmuşum bütün yıl. Yaz tatili boyunca bile evde oturmuş, kitap okumuşum, bilgisayar oynamışım bir de kola içmişim, başka bir şey yok. Zaten yaz tatili sonunda da üniversiteye hazırlanma olayı falan başladı. Hala da ona koşuşturuyoruz, bir türlü de gelemedi şu Mart, ona da ayrı bir gıcık oldum. Yani bu yılın değerlendirmesinde, yaptığım en adam akıllı iş zamanımın yarısından fazlasını kitap okumaya ayırmam olmuş. Onun da karşılığını mutlaka bir gün alırım diye düşünüyorum. 

2013'e hoşça kal derken 2014'te aradan sıvışacağını sanmasın. Ondan isteklerim mutlaka ki var. O yüzden 2014'ü şimdi karşıma alıyorum ve isteklerimi sıralıyorum.  

Sevgili 2014, istersen az sonra bulanacağım dilekleri elinin tersiyle it at ama ilk iki dileğimi lütfen ama lütfen yerine getir...
  • İstanbul Üniversitesi - İletişim Fakültesi. 
  • Tamamlamış olduğum kitabımı, Ocak ayında göndereceğim yayınevinden bana olumlu cevap göndert. 
  • Bolca para istiyorum. 
  • Eğer para verirsen bir sürü kitap istiyorum. 
  • Bir sürü kitap verirsen kocaman bir ev, kocaman bir kitaplık istiyorum. 
  • Bütün yıl boyunca bir kere bile hastaneye gitmeyim, hatta önünden bile geçmeyim. 
  • Belki içinizden ''Başka derdi kalmamış yiiaa.'' falan diyeceksiniz, büyük ihtimal bunu diyenler de sevgilisi olanlar olacaktır, tahmin edebiliyorum. Fakat aşk istiyorum 2014! İstediğim gibi bir aşk, pls.
  • Son olarak da kendim için değil sizin için bir dilekte bulunmak istiyorum. Umarım dilemiş olduğunuz, istediğiniz her şey gerçek olur ve yüzünüz daima güler. 
Yeni yıl hepimize yeni insanlar, yeni mutluluklar, yeni umutlar, yepyeni hayaller ve o hayalleri gerçekleştirebileceğimiz bir çok fırsat versin. 

HAPPY NEW YEAR!

İçimizdeki Kelebek - Damla Selin Batu


Merhaba arkadaşlar.

İçimizdeki Kelebek adlı kitabı, bir blogger arkadaşımızın düzenlediği çekiliş sonucunda kazandım. Çok mutlu olmuştum ve okumak için sabırsızlanıyordum. Çekilişe katılırken iki kitap arasında gözüme kestirdiğim de bu kitaptı zaten. Kapağı ve adından dolayı ilgimi çekmişti.

Kitabı henüz bitirdim ve hemen yorumlamak için geçtim bilgisayar karşına.

Öncelikle yazar, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Fakat istediği mesleğin bu olmadığını, içinden gelen, yaparken mutlu olabileceği bir mesleğe sahip olmayı istiyor. Bu yüzden de insanların ruhuna giden yolda onlara rehberlik yapmaya başlıyor.

Kişisel Gelişim adı altına alınmış kitap zaten. Fakat şöyle bir şey var ki, kitap iki bölüme ayrılmış ''Bayan Işık ve Bay Böbür'' eşliğinde. İlk bölümde Bay Böbür bizimle birlikte oluyor genel olarak. Kitabından yarısından fazlası hiç kişisel gelişim tarzında bir kitap gibi durmuyor. Daha çok yazarımızın hayatında yaşadığı inişler ve çıkışlar yer alıyor. Ama alttan alta yine de ''Bakın benim hayatım böyle, siz de ona göre seçimlerinizi yapın.'' mesajı veriyor.

İkinci bölüm ise tamamen kişisel gelişim tadında. Rehberlik yapmış olduğu kişilerin yazmış olduğu mektup tarzı şeyleri de dahil etmiş kitaba. Kısa kısa anlatılmış ama gerçekten ilginç başarılar söz konusu.

Yazar, yaptığı rehberlik mesleğinde daha çok Allah ve Meleklerin aşkı ile yönlendiriyor insanları. ''Allah'tan ve Meleklerden yardım isteyin, onların yanınızda olduğunu hissedin ve bunu gerçekten isteyin. Bu şekilde hata yapmaz, doğru seçimler yapar, mutlu olursunuz.'' diyor.

Az önce de belirttiğim gibi çok kişisel gelişim tarzı bir kitap olmasa da kendini çabuk okutturuyor. 190 sayfalık ince bir kitap zaten.

Ayrıca şuna da değinmek istiyorum. Kitap orjinal olmasına rağmen bir çok yazım yanlışı, kelimelerde hatalar var. Hiç elden geçmemiş, bir editör tarafından değerlendirilmemiş, özensiz bir kitap gibi duruyor. Bir iki tane olsa neyse, editörün gözünden de kaçmış olabilir derdim fakat çok daha fazla hata var.

Okumanızı önerir miyim? 

Kişisel Gelişim kitapları okumayı seven arkadaşlarıma öncelikle şunu söylemek isterim ki, sonucunda aman aman ders çıkarabileceğiniz ve hayatınızı değiştirebilecek bir kitap değil. Daha çok anı tarzı, bir günde bile bitirebileceğiniz incecik bir kitap. Okusanız da okumasanız da artınız veya eksiniz olmayacak.

Bir önceki kitap yorumum: PuCCa - Ay Hadi İnşallah!
Bir sonraki kitap yorumum: Can Dostum - W. Bruce Cameron

DenizBank 3. Kısa Film Fest Yarışması, FastPay'i En İyi Anlatacak Yönetmenleri Bekliyor

DenizBank 3. Kısa Film Fest Yarışması

DenizBank tarafından 3. kez düzenlenecek olan Deniz Film Fest ile mobil cüzdan fastPay’i en iyi anlatan viral seçilecek. “fastPay’i en iyi sen anlat, büyük ödülü sen kazan!“ konulu yarışmada dereceye girenleri 5.000 ile 15.000 TL arası ödüller bekliyor.

Yenilikçi ürün ve hizmetleriyle farklılaşan DenizBank, sektörde fark yaratan uygulaması fastPay’i en iyi anlatacak yönetmenleri bekliyor. DenizBank tarafından 3. kez düzenlenecek olan Deniz Film Fest ile DenizBank’ın mobil cüzdanı fastPay’i en iyi anlatan kısa film seçilecek. “fastPay’i en iyi sen anlat, büyük ödülü sen kazan!“ konulu yarışmada filmler maksimum 2 dakika sürecek. Yarışmacılar çektikleri filmlerde isterlerse viral, isterlerse gerçekten hayattan örnekler, isterlerse de sokak röportajları şeklinde bir film yapabilecek ve çekim için her türlü cihazı kullanabilecekler.

Başvuru yöntemi

Katılımcılar çektikleri videoları, video paylaşım sitesi Youtube’a yükleyecek ve linklerini DenizBank Facebook sayfasında bulunan 3. Deniz Film Fest uygulamasına girerek 20 Ocak – 28 Şubat 2014 tarihleri arasında başvurularını yapabilecekler. İzleyiciler, 1 - 13 Mart 2014 tarihleri arasında, uygulamada bulunan ve beğendikleri filmleri “like” ederek oylayacak. En fazla “like” alan 30 film, 17 – 28 Mart 2014 tarihleri arasında jüri tarafından değerlendirilecek. Jüri Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı ve Belgesel Yönetmeni Hasan Özgen, Görüntü Yönetmeni Uğur İçbak ve Yönetmen Taner Elhan’dan oluşuyor. İlk 3’e girecek filmler için DenizBank tarafından sırasıyla 15.000, 10.000 ve 5.000 TL ödül verilecek. Ödül töreni ise 8 Nisan 2014’te düzenlenecek.

Dijital bankacılıkta ezber bozan uygulama: fastPay

DenizBank’ın fastPay uygulaması özellikle gençlerin birbirlerine hızlı para transfer etmeleri, üye işyerlerinde, ellerini cebine atmadan sadece telefonlarından ödeme yapabildikleri inovatif bir mobil cüzdan uygulaması. Uygulama sayesinde DenizBank müşterisi olsun olmasın herkes cepten cebe 7/24 ücretsiz para gönderebiliyor. Kullanıcılar DenizBank Mevduat Hesabı’nı veya kredi kartını fastPay cüzdanına bağlayabiliyor, fastPay işyerlerinde alışveriş olanağına sahip oluyor. Alışverişlerde ödeme yaparken NFC, QR Kod gibi hiçbir ekstra teknolojiye ihtiyaç duyulmaması ise fastPay’in rakiplerinden ayrıldığı en önemli fark olarak dikkat çekiyor.

Ayrıca fastPay ile istenilen DenizBank ATM’sinden kartsız para çekilebiliyor. Uygulama AppStore, WindowsPhone Store ve Google play’den ücretsiz olarak indirilebiliyor.

Bilgi için:
Bersay İletişim Danışmanlığı / 0212 337 51 00
Rasim Yılmaz  /  Tel: 0212 337 51 49 / GSM: 0554 289 49 01 /  rasim.yilmaz@bersay.com.tr
Gül Mumcu Mutlay  /  Tel: 0212 337 51 79 / GSM: 0532 251 83 30 /  gulm@bersay.com.tr


Bir boomads advertorial içeriğidir.

Ay Hadi İnşallah! - PuCCa


Deli gibi beklediğimiz Pucca Günlük'ün dördüncüsü Kasım ayından itibaren tüm kitapevlerinde satışa çıkmıştı. Biz Pucca severler de koşa koşa gidip aldık tabii ki.

Bunun öncesinde okumam gereken bir iki kitap bittikten hemen sonra başladım okumaya.

Tüm Pucca Günlük serisinde en beğendiğim kitap Ve Geri Kalan Her şeydi. Fakat bu kitap onu solladı ve ilk sıraya oturmayı başardı.

Yine birbirinden komik, eğlenceli ve kahkaha dolu Pucca anıları ile yerinizde duramayacaksınız. Hani en azından bende öyle oldu. Okulda, evde, dersanede ve hatta yolda yürürken bile okuduğum zamanlarda salak salak kahkahalar atıp duruyordum ve her ortamda millet etrafıma toplaşıp ''Ne okuyorsun?'' diye soruyordu. Haliyle gösteriyorum ama böyle kaşlarım çatılmış bir şekilde. Çünkü biliyorum ki o kitabın adı görüldükten sonra ''Ayy okuduktan sonra bana da versene yaa.'' diyecekler. Aynen öyle de oldu. ''Hayır veremem!'' dedim hepsine de. ''Ay iyi ya tamam, yemedik.'' diyip defolup gittiler.

Çevremdeki herkes kitaplarıma çok değer verdiğimi ve kimseyle de paylaşmadığımı bilir. Ama hala istemekten bıkmadılar. Ben terslemekten bıktım!

Her neyse, kitaba gelecek olursak, bayıldığımı hatta geberdiğimi söylesem tam yeri olur. Kafanızı dağıtmak için, özellikle benim gibi sınava hazırlanan arkadaşlarıma, kesinlikle öneriyorum. Hemencecik de okuyup bitirebileceğiniz bir kitap. Mutlaka alın!

İyi okumalar...

Bir Yılbaşı Çekilişi Daha!

Yılbaşına az buçuk kala bütün blogger arkadaşlarımız, birbiri ardına harika çekilişler düzenlemekte.

Bunlardan birini de Okuyan Entel blogunun yazarı düzenliyor.

Ahmet Ümit'in ve Kahraman Tazeoğlu'nun son çıkarmış oldukları kitapları, bir şanslı kişiye gidecek.

Katılmak isterseniz buraya tık.

Uzun Zaman Oldu, Biliyorum...

Uzun zaman oldu...

Elimde, kaynamış suyun içine bırakmak üzere olduğum bir çay poşeti var. Suyun fokurdayışını duyuyorum. Fakat ne uzanıyorum suyu almak için ne de altını kapatıyorum ocağın.

Bir süre sonra bakmakta olduğum ateşin hızı azalıyor. Yavaşça, yavaşça sönüyor. Etraf hafiften gaz kokuyor. Bu sefer bir hamleyle kapatıyorum ocağın altını ve suyu alıyorum.

Boşaltıyorum bir bardağa ve çay poşetini içine bırakıyorum. Döne döne dibe çöküyor. Kırmızı rengini suya salıyor. Suyun rengi bir süre sonra değişiyor. Pembemsi, kırmızımsı bir renk... Gaz kokusu yok oluyor. Etrafım çilek kokmaya başlıyor. Tatlı, şekerli bir çilek kokusu...

Gözlerimi kapatıyorum, bardağı elime alıyorum ve kokuyu iyice içime çekiyorum.

Uzun zaman oldu...

Elime kalem almayalı uzun zaman oldu. Bir şeyler karalamayalı, içimde biriken gözyaşlarımı kalemimden akıtmayalı çok uzun zaman oldu. Yalnızlığım içimde büyüyor. Fakat gözyaşlarımı hiçbir zaman geçemiyor. Bir zaman geliyor ki, o suda boğulacak gibi oluyor yalnızlığım. Ve öyle de oluyor...

Can çekişiyor... Kurtarmak istiyorum ama kulağıma fısıldıyor bir ses: ''Hayır, bırak!''

Ben de biliyorum; tutsam elinden yalnızlığın, yine acıya boğulacağım. Yine sessizliğe gömüleceğim.

Bırakıyorum, gidiyor... Çığlık atıyor, kurtarmamı istiyor... Bir zaman sonra susuyor...

Uzun zaman oldu, biliyorum...

Ama bütün suç kışta. Çok geç geldi. Özletti kendini. Fakat olsun, şu an yanımızda ya. Sarmış dört bir yanımı, üşütüyor beni. Hoş bir serinlik bu. Özlediğim bir his...

Uzun zaman oldu, biliyorum...

Yatağıma geçiyorum ve bir sigara yakıyorum. Dumanı tavana doğru süzülüyor. Zamanla yok oluyor.

Ve ben, bir kış gününde daha son nefesimi veriyorum...

Kitap Kurdu'ndan D&R Çekilişi


Merhaba arkadaşlar.

Ara sıra, zar zor bilgisayara girdiğim ve ne bloguma ne de başka herhangi bir şeye zaman ayırabildiğim şu sınav döneminde, harika bir çekilişe denk geldim ve hiç düşünmeden katılmak istedim.

Kitap Kurdu, biz kitap kurdu okurlar için harika bir çekiliş düzenliyor. Kazanan şanslı arkadaşımız D&R'dan tam 50 TL'lik bir hediye çeki kazanmış olacak.

Ne duruyorsunuz, bence hemen katılın!

Katılım linki: tık tık!

Serenad - Zülfü Livaneli


Serenad, çıktığı andan beri herkesin dilinde olan bir kitap. Bugüne kadar herkesten hemen hemen aynı yorumları aldım ve okumayı çok istedim. Bir zaman geldi ve ''Yetti artık, alıp okuyacağım!'' dedim ve girdim kitapçıya, aldım.

Belki şaşıracaksınız, belki kitap hakkında ilk defa böyle bir yorum okuyacaksınız ama ''Almaz olaydım.'' dedim, okumaya başladıktan sonra.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, hepimiz Zülfü Livaneli'nin ne kadar başarılı bir sanatçı olduğunu biliyoruz. Her dalda bir şeylerle uğraşıyor ve belli bir noktaya gelmiş nadir kişilerden biri. Bunu asla göz ardı edemem. Etmek de haddime değil zaten.

Geçen sene Bumerang Ödülleri sayesinde Zülfü Livaneli'nin ''Edebiyat Mutluluktur'' adlı imzalı kitabına sahip olmuştum. Mesela o kitaba bayılmıştım ve bana çok şey kattığını düşünüyorum. Yazar olmayı isteyen bir blogger olarak, roman yazma teknikleri hakkında bir çok bilgi edindim. Fakat gelin görün ki Livaneli'nin bu kitabındaki teknik beni tamamen hayal kırıklığına uğrattı.

Kitapta ele alınan konu harika, olaylar vesaire harika. Fakat Livaneli abicim, anlatımın çok çok çok sıkıcı olmuş. Wagner'in hikayesine gelene kadar canım çıktı resmen. Oku oku geçmiyor, her bölüm sanki bir öncekinin aynısı gibi geliyor. Bunaldım, okuma isteğim kaçıp durdu sürekli.

Wagner'ın hikayesine söylenecek laf yok, o kısıma bayıldım. Ondan sonraki bir kaç bölüm de artık ''Ha gayret Hasan, bitmek üzere, az kaldı.'' diye diye geçti. Epilog bölümüne girdiğimde bir dikleştim, bir düzelttim kendimi. ''Hadi Livaneli, şaşırt beni azıcık.'' dedim. Öyle de oldu diyebilirim. Kitabın sonu gerçekten güzel bir şekilde son buldu.

Keşke başları o kadar sıkıcı olmasaydı, keşke daha bir seve seve, can atarak okusaydım diyorum ama yapacak bir şey yok. Zülfü Livaneli'nin kitaplarını alır okur muyum bilemiyorum ama siz takipçilerimin güçlü yorumlarını ve önerilerini duymak isterim. İkna olursam kesinlikle alırım.

Serenad'ı okumayan varsa alıp okuyabilir ama öyle aman aman, hemen koşup alın diyemeyeceğim ne yazık ki.

İyi okumalar...

Bir Önceki Kitap Yorumum: Tanrı'nın Unutulan Çocukları (Craig Silvey) 

Bir Sonraki Kitap Yorumum: Ay Hadi İnşallah! (PuCCa)

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;
http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=RQP1EBLEHVI

 
Bir boomads advertorial içeriğidir.

Tanrı'nın Unutulan Çocukları - Craig Silvey


Bir kitap daha bitti ve yeni bir kitap yorumu ile hepinize merhaba!

Çoğunuz okumadıysanız bile hemen hemen 10 kişiden 9'unun bildiği, duyduğu veyahut da gördüğü bir kitap: Tanrı'nın Unutulan Çocukları...

Craig Silvey'in ilk kitabı olan Tanrı'nın Unutulan Çocukları, birçok ödüle layık görülmekle birlikte yılın kitabı seçildi. Aynı zamanda Silvey, başarılı en genç yazar ünvanına da sahip oldu.

İlk kitabı olmasına rağmen büyük bir başarıya imza atan Silvey, bence bütün ödülleri sonuna kadar hak ediyor.

Toplumun duyarsızlıklarına, önyargılarına, bağnazlıklarına karşı duran iki çocuk. Onların sahip olması gereken tek şey ise cesaret.

Hem hüzünlü hem esprili hem de gerilim dolu muhteşem bir kitap. Kitabın kapağını açtığınız anda hikayenin içine dalıyorsunuz ve sizi oradan oraya sürüklemeye başlıyor. İçinizdeki hüznün, esprinin ve gerilimin en derin noktasına inebilen bu kitabı, kesinlikle her yaştan bireyin okuması gerekiyor.

Kitabın kapağında da yer alan yorum gibi ''Mükemmel bir yetişkinliğe geçiş romanı...''

Bu kadar sözden sonra ''Tavsiye ediyor musun?'' diye sormayın bence. Ama ben yine de son bir şey söylemek istiyorum.

Bu kitabı okumadan ölmeyin!

Hayat Kırıklığı - Cem Mumcu


''Yine'' bir arkadaşımdan hediye olarak almış olduğum bir kitap. Daha önce Cem Mumcu'nun herhangi bir kitabını okumamıştım,
bu ilk oldu.

Hayat Kırıklığı adlı bu kitapta Cem Mumcu'nun daha önce yazarlık hayatı boyunca yazmış olduğu gazetelerdeki, dergilerdeki
yazılarının bir derlemesi yapılmış. Yani kitap belli bir konu üzerinde yazılmamış. Daha önce yazılanlar toparlanmış ve kitap haline getirilmiş.

Bu vesileyle Cem Mumcu'nun ne kadar çeşitli ve çok sayıda gazete ve dergilerde çalışmış olduğunu da görüyoruz. Bunun yanı sıra, daha çok
birden fazla yazım diline sahip olduğunu görüyoruz.

Anı, deneme, didaktik metinlerle karşılaşıyoruz. Hepsi de birbirinden başarılı ve güçlü bir kalemin vurguları.

Kitapta üzerinde duracağım tek bir konu var. Onun dışında eleştirilecek hiçbir nokta yok.

Eleştireceğim kısım aslında Cem Mumcu'ya değil, Mazhar Osman'a ait.

Mazhar Osman'ın, 1935 tarihinde ''Akıl Hastalıkları'' adlı kitabından alıntılar var. Bu kitabın alıntı yapılan yerleri cinsellikle ilgili olanlar.
Haliyle Mazhar Osman'ın kitabında eşcinsellerden de bahsedilmiş. O zamanın zihniyeti ile, objektif bir biçimde yaklaştım olaya.
Bu sebeple Mazhar Osman'ın eşcinseller hakkında yazmış olduğu sert sözleri (puştlar, soysuzlar, yalancılar, serseriler, sebatsızlar, korkaklar, hayasızlar vs.)
dikkate almadım. Fakat bir yere kadar. ''Eşcinsellik'' başlığı altında yazdığı bu sözlerden sonra ''Lezbiyenler'' başlığı altında da bir yazı yazmış. (Sanki lezbiyenlik eşcinsellikten çok farklı bir durummuş gibi.)

Bu başlık altında yazdığı yazıda da gariptir ki ''Eşcinseller'' başlığı altında erkek eşcinsellere ettiği hakaretlerden eser yok. Daha çok lezbiyenliğin tanımını yapmış. Gayet normal bir şekilde bunu anlatıp paragraf sonuna da ''Ahlak açısından temiz kalırlar...'' yazmış.
Anlamadığım nokta şu: Eşcinsel erkekler ile eşcinsel kadınlar arasındaki fark nedir? Erkekler soysuz, hayasız ama kadınlar sevici, ahlak açısından temiz mi oluyor?

Ne kadar o zamanın zihniyetine göre oldukça objektif yaklaşsam da yazılanlara, ortadaki çelişki kaçınılmaz derecede ortada.

Cem  Mumcu da bu durumdan hoşnut değil tabii ki. Bunu paylaşmasının sebebi de tam olarak bu. Hatta bir bölümünde de ''Eşcinsellik önceden bir hastalık olarak görülüyordu. Neyse ki artık öyle değil. İyi ki de değil.'' demiş.
Bu yorumuyla da beni kazandı.

Kitabı tavsiye eder, okumanızı da isterim açıkçası. Dediğim gibi Cem Mumcu kalemi güçlü yazarlarımızdan. Okunmaya değer olduğunu düşünüyorum.

KaraKedi'nin İlk Çekilişi...


Yine kitap gördüm, yine katıldım.

Siz de katılmak istiyorsanız buraya tıklamanız yeterli.

Aşka Veda - Can Dündar


Can Dündar'ı okumaya 'Gölgedekiler' adlı kitabıyla başladım. Tarihi kitapları okumaktan hiç haz almazken, bu kitap ile birlikte tarihi kitaplara karşı bir beğeni kazandım.

Sonrasında canım dostum, kardeşim Sanem'in bana hediyesi olan bu kitabı -Aşka Veda'yı- bir solukta okudum.

Günümüzdeki aşkı, daha doğrusu günümüzde artık 'olmayan' aşkı kaleme alan Can Dündar'ın bu kitapla birlikte yazım diline bildiğiniz 'aşık' oldum. Kitabı okurken öyle büyük bir zevk aldım ki, anlatamam. Kurduğu her cümleyi başka bir hayranlıkla okudum.

Kitabı deneme türünde, bölüm bölüm yazmış olması da beni etkilemesinin bir diğer nedeni. Ben de çoğunlukla deneme türü edebi yazılar yazdığım için kitabı daha bir inceler gözle, daha bir dikkatli okudum. Kitabın son sayfasını okuyup, kapağı kapattıktan sonra söylediğim ilk şey: ''Can Dündar, bundan sonraki tek idolüm.'' oldu. Umuyorum ki ben de bir-iki sene içinde çıkaracağım kitap vesilesiyle Can Dündar ile tanışma olanağına sahip olurum.

Kitaptan birazcık daha bahsedecek olursak, Dündar bize ''Sekssiz aşkın'' günümüzde ''aşksız sekse'' dönüşümünü anlatıyor. Eskilerin aşkının ne kadar ulaşılmaz, günümüzdeki aşkın ne kadar göz önünde olduğunu ve ulaşılmazlık değerinin yok olmuşluğunu anlatıyor. Kısacası günümüzdeki aşkı her yönüyle ele alıp, eskilerle karşılaştırıp, şimdiye kadar görmediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yönlerini fark ettiriyor bize.

Diyeceğim o ki, biricik idolümün bu kitabını kesinlikle ve kesinlikle, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdi, üzerinizi değiştiriyorsunuz, hemen bir koşu en yakın kitabevine gidip bu kitabı satın alıyorsunuz.

İyi okumalar... Sizi seviyorum!

ARAFTA

Taktım yine kulaklıklarımı. Açtım müziği... Son ses. İçimi acıtacak, beni ağlatacak, güçsüzleştirecek ama bir o kadar da rahatlatacak bir şarkı.

Mavi patiklerim ayaklarımdan başlıyor bedenimi ısıtmaya... Yavaş yavaş... İçimi düşünmüyorum henüz.

Soğuk sarmış dört yanımı, acı çığlıklarla beraber. Yalnızlığın çığlığı, terk edilmiş çığlıklar; bir kenara atılmış, can çekişen çığlıklar... Dolduruyorlar bir bir beynimin içini.

Sıcacık, bir bardak çay. Tek şekerli, hafif acımsı. Kendime gelebilmek için, çayı şekerden yoksun bıraktım bugün. Ha bir de... Bir de içimi ısıtmak için bu kadar sıcak...

Bir yudum...
Ve büyük bir yudum daha...

Kulaklığımdan sesleniyor bana Mabel...

''Kaldır kafanı bak, kimler can çekişiyor cennette?
Kim çoktan ölmüş, kim diri kendi cehenneminde?''


Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small


Aylardır yana yakıla bu kitabın peşinden koşmuş, okumak için sabırsızlıktan ölüp ölüp dirilmiştim resmen. Sonunda okumam gereken tüm kitapları bitirir bitirmez koşa koşa gittim aldım. Bitirdim ve şimdi sıra sizlere kitaptan bahsetmekte...

Ben normalde de yaşanmış olayları okumaya bayılırım. Bu sebeple otobiyografi olsun, günlük tarzı hikayeleştirilmiş kitaplar olsun oldum olası benim için hep ilk sıradadır. Sıradışı şeyler okumak ise hepimizin mutlaka ki hoşuna gidiyordur. Ben de bu ikisinin karışımının olduğu, yani yaşanmış sıradışı olayların anlatıldığı bu kitabı okumakta bu sebeple sabırsızlanıp durmuştum.

Gary Small adında bir psikiyatrist, doktorluk hayatı boyunca karşılaştığı en garip hastalarını bizlere anlatmış. Çırılçıplak amuda kalkmış bir kızdan tutun da, bir elinin aslında olmaması gerektiğine inanan adama kadar binbir çeşit insan tipine tanık oluyorsunuz.

Kitabı okurken fark ediyorsunuz ki aslında yaşadığınız en küçük olay bile gün geliyor psikotik bir travma yaşamanıza sebep olabiliyor. Bu nedenle ''Benim çocukluğum mükemmel geçti, hayatımın her anında hala çok mutluyum.'' diyen birinin bile bir psikologa, psikiyatriste görünmesi şarttır. (ki zaten hayatının her döneminde mutlu olan bir insanın olduğunu da düşünmüyorum.)

Bildiğiniz gibi ülkemizde; psikiyatriste, psikologa gidenleri ''deli'' diye adlandıran insan tipleri bulunmakta. Fakat öyle ki, en ufak bir mutsuzlukta bile psikolojik bir destek almamız ruh sağlığımız açısından en doğru karar olur.

Diyeceğim o ki; eğer sizler de yaşanmış sıradışı olaylara tanık olmak, o insanların geçmişlerinde neler yaşayıp da bu duruma geldiklerini öğrenmek için sabırsızlanıyorsanız, hiç vakit kaybetmeden bu harika kitaba sahip olmalısınız.

İyi okumalar...

Bayram Tatili: Le Chateau De Prestige


1 haftalık bayram tatilinin ardından hepinize merhaba! Öncelikle geçmiş bayramınız umarım istediğiniz gibi mutlu bir şekilde geçip bitmiştir. Ben bayram tatilinde ne yapmışım, hep beraber bir özet geçelim...


Geçen hafta Cumartesi günü İskenderun'dan Kemer'e doğru yola çıktık. Otelimiz Le Chateau De Prestige. Aslında gideceğimiz otel burası değildi. Yola çıkmadan bir kaç gün önce bir telefon aldık ve asıl gideceğimiz otelin bizi Prestige Otel'e transfer ettiği bilgisini aldık. Bununla beraber internetten oteli iyice bir araştırdık ve bir önceki otelden daha güzel olduğunu gördük.


1 haftalık tatilimizi geçirdiğimiz Prestige Otel'i anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum. İlk olarak bayağı büyük bir otel olduğunu söylemek istiyorum. Çalışanları çok sıcak kanlı ve sempatik. Hepsini ayrı ayrı seviyorsunuz ve arkadaş oluyorsunuz. Fakat gelin görün ki otelin bir çok eksik yanı da var. Öncelikle sorumsuzluk had safhada. Temizlik açısından daha fazla çalışma yapılmalı ve dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Ultra Her Şey Dahil olmasına rağmen ücretli olan aktiviteleri var. (Örneğin; Sauna, Masaj, Sıcak Kapalı Havuz, Türk Kahvesi.) Onun dışında gayet eğlenceli ve güzel bir tatil geçiriyorsunuz.


Bunların dışında tatilimin en güzel yanı ise yeni arkadaşlar edinmem oldu. Hepsi de acayip güzel insanlar. Hepsini çok sevdim ve hepsiyle de görüşmeye devam edeceğiz. Enes, Fahri ve Erem, seviliyorsunuz. 

Ayrıca bir dipnot düşelim. Erem'le tanışır tanışmaz bir çok ortak yönümüzün olduğunu fark ettik. Kendisi de tiyatro üzerine yazıyor ve aynı zamanda da oynuyor. İleri ki zamanlarda ortak çalışmalarla karşınıza çıkabiliriz. Hazırlıklı olun!


Gelelim bayramın en sıkıcı gününe. Çarşamba gecesinde başlayan yağmur Perşembe günü boyunca da şiddetli bir şekilde yağdı. O kadar şiddetliydi ki koca otelin tavanının bir kısmı çöktü. (Neyse ki kimseye bir şey olmadı.) Bir tane de koca ağaç devrildi. (Ve yine neyse ki kimseye bir şey olmadı.)


Yağmur nedeniyle ben de kendimi odaya attım ve tatil ödevlerimi bitirdim.


Bayramın ilk gününden.


Bayramın ikinci gününden.


Yine bayramın ilk gününden. (Pastayla fotoğraf çekildim ama yemeye kıyamadım.)


Gelelim bu sevimli mi sevimli bıcırığa. Adı Bora ve İstanbul'da yaşıyor. Otel'de geziniyordum ve biraz lobiye geçip internete gireyim dedim. Bir baktım ki Bora orada hoplayıp zıplıyor. Yanına gittim biraz seveyim dedim. Böyle bir tatlılık, böyle bir şekerlik olamaz. Tesadüftür ki normalde Hasan ismini çok sever ve telefonda hayali bir Hasanla sık sık konuşurmuş. Artık telefonda konuşacağı gerçek bir Hasan oldu. 

Ciddi anlamda Bora'yı tanıdıktan sonra bütün günüm onunla birlikte geçti. Ki zaten geçmeme gibi bir ihtimali olmadı çünkü o da bensiz yapamamaya başladı. Beni göremeyince yemek yemiyor, ağlıyor; akşam odaya çıkacağı zaman benden ayrılıyor diye odaları tekmeliyor, bağırıp çağırıyor vs. Şu an İstanbul'da ne yapıyor bilmiyorum ama umarım seneye İstanbul'u kazanırım ve Boracıkla da bol bol görüşürüz. Tabii o zamana kadar telefondan idare edeceğiz artık. 

Benim tatilim böyle geçti. Sonuç olarak çok eğlendim ve en önemlisi de hayatıma çok güzel insanları dahil etmiş oldum. Umarım onlar için de aynı durum söz konusudur. 

Siz tatilde neler yaptınız? Yorumlarınızı bekliyorum.

İncir Kuşları - Sinan Akyüz


Sinan Akyüz'ün ilk okuduğum kitabı Yatağımdaki Yabancı olmuştu. Blog'da o kitabın da yorumunu yapmış ve kitabı hiç ama hiç beğenmediğimi vurgulamıştım. O yazımın altına da iki takipçimden yorum gelmişti. Her ikisi de İncir Kuşları'nı okumamı istedi.

Gel zaman git zaman okuldan bir arkadaşım kitabı bana hediye etti. Bu vesileyle okuma şansım oldu. Biter bitmez de geçtim bilgisayarın karşısına ve şimdi bunları yazıyorum.

Kitap, Bosna Hersek'teki Sırpların, Müslümanlara -onların tabiriyle Müslüman Türklere- açmış olduğu savaşı ve o savaşta yaşanan vahşeti konu alıyor. Kitabın konusu başta bir artı puan aldı benim için. Merakla okumaya başladım.

Bunu Yatağımdaki Yabancı adlı kitabın yorumunda da dile getirdim, yine dile getiriyorum; Sinan Akyüz'ün yazım dili bana çok ama çok basit geliyor. Kurduğu diyaloglar, olayları anlatış şekli fazla basit kaçıyor ve konunun cazibesini uçuruyor. Bu sefer bunu dikkate almadan okumak için kendimi zorladım, çok göz önünde bulundurmadım ama bunu yine de dile getirmek istedim.

Onun dışında kitap gerçekten şahane. Duyguyu çok içten yaşatamamış olsa da yazarımız, yine de o duyguları bulup kapıyı siz açabiliyorsunuz.

Tavsiye edebileceğim bir kitap.

Okuyanlarınız varsa yorumlarınızı, görüşlerinizi bekliyorum...

Dostluk Ekmeği - Darien Gee


Merhaba arkadaşlar.

Kitap yorumuma geçmeden önce, görmeyeniniz varsa bilgilendirmek amacıyla söylemeliyim ki, bu yıl üniversite sınavı maratonunda koşturmaktayım. Bu sebeple blogumu sık sık güncelleyemiyorum. Fark edeniniz varsa sadece okuduğum kitapların yorumunu yazıyorum ve sizlerle paylaşıyorum.

Bu durum tabii ki hep böyle gitmeyecek, umarım bu maraton sonunda güzel bir haberle tekrar eskisi gibi sık sık birlikte oluruz. Dediğim gibi, bir süre haftada bir sizlerle bir şeyler paylaşmaya ve sizlere bir şeyler yazmaya çalışacağım. Beni takip etmeye devam ettiğiniz için teşekkür ederim.

***

Kitabımızın yorumuna gelelim...

Dostluk Ekmeğini henüz bitirdim.

Kitabın kapağı çok ilgi çekici olduğu için görür görmez alasım geldi. Mutluluğun Öteki Yüzü adlı kitaptan sonra hemen buna başladım fakat ne yazık ki çok uzun bir sürede ancak bitirebildim.

Uzun sürmesinin sebebi bana değil, kitaba bağlı. Başları hiç ama hiç sarmadı beni. Okuyasım gelmedi, konunun içine bir türlü giremedim, adapte olamadım.

Yine de başladığım bir kitabı mutlaka bitiririm. Çünkü sonunu ne olursa olsun merak ederim.

Sonrasında kitaba biraz da olsa alıştım ve nihayet adapte olabildim. Başlarda sıkmasının aksine oldukça okutuyor sonraları. Kitabın sonuna geldikçe kitap güzelleşiyor diyebilirim.

Amiş Dostluk Ekmeği'nin tarifleri kitabın en sonunda yer alıyor. Benim de bu tür şeyler elimden geldiği için yapmak için sabırsızlanıyorum. Kitapta anlatıldığı kadar güzel bir tadı var mı diye merak etmeden duramıyorum açıkçası. Biraz uzun bir sürede (10 gün) yapılıyor olsa da denemeye değer olduğunu düşünüyorum.

Kitabı okumanız için tavsiye edebilirim. Kış aylarında içinizi ısıtacak türde bir roman.

Ekmeği de ancak 10 gün sonra tadıp iyi kötü bir yorumda bulunurum ve tavsiye edip etmediğimi yazarım.

İyi okumalar!

İNDİRİM KODLARIM - ÇEKİLİŞ

İndirim Kodlarım - Ödüllü Çekiliş

İndirim Kodlarım takipçilerine özel, ücretsiz indirim çekleri, kupon kodları ve hediye çekleri dağıtmaya devam ediyor! İsteyen her blogerin katılabileceği bu çekilişin sonunda 1.ye 200 TL, 2.ye 100 TL, 3.ye ise 50 TL D&R Hediye Çeki verilecektir. Çekiliş sayfasına girmek için TIKLAYIN 

Bir Kitap Çekilişi Daha...


Kitap gördüm mü, çekiliş gördüm mü kendimi tutamıyorum. Hemen katılasım geliyor, hepsini de kazanıp okuyasım geliyor. Tabii biliyorsunuz ki bunlar hep şans işi.

İlknur adlı arkadaşımız, blogunda harika bir çekiliş düzenliyor. Son katılım tarihi 22 Eylül. Siz de katılın, bu güzel kitaplara sahip olma şansı elde edin.

Ben katıldım, bakalım ne olacak?

Çekilişe katılmak için tık!

Mutluluğun Öteki Yüzü - Seré Prince Halverson


Kitaplarım ve Ben blogunda düzenlenen çekiliş sayesinde kazanmış olduğum Mutluluğun Öteki Yüzü'nü okuyup bitirdim.

Arkadya yayınlarının kitaplarından şimdiye kadar hiç satın almamıştım. Geçtiğimiz haftalarda D&R'da dolanırken Arkadya yayınlarının kitapları 10 TL'ye satılıyordu. Dikkatimi çekti ve Dostluk Ekmeği kitabını satın aldım. Bu yayının özellikle kitap kapağı tasarımları acayip derecede hoşuma gitti. Çok dikkat çekici ve orjinaller.

Ardından hemen bu çekilişi kazandım ve bir Arkadya kitabım daha oldu. Bu kitabın kapağı da fazlasıyla dikkat çekici ve ''beni okuu!'' diye bağırıyor.

Kitaba gelecek olursak, tek kelime ile: BA-YIL-DIM!

Seré Prince Halverson, kesinlikle harika bir kitap çıkarmış ortaya. Kitap boyunca hiçbir noktada sizi sıkmıyor, tam tersine okudukça okuyasınız geliyor. Olay sizi acayip derecede içine alıyor ve kitabı çabucak bitirmenizi sağlıyor.

Bir Kristin Hannah aşığı olarak şunu dile getirmek istiyorum ki; bu kitap bana çok Hannahvari geldi. (O nasıl bir tanımsa artık! Umarım anlaşılmışımdır.) Hep o tadı aldım, bu da kitabı daha da fazla beğenmeme büyük bir etken tabii. Halverson'un başka bir kitabı çıkarsa şüphesiz hemen satın alacağım.

Kitabın özetini yapmak istemiyorum. Büyüsü kaçar diye çok korkuyorum çünkü. Okumayanlarınız mutlaka ki vardır ve ben büyük bir şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum.

Ayrıca şunu da söylemeden geçmek istemiyorum; Kitabın çoğu kısmında hıçkırarak ağladım. Eminim ki siz de gözyaşlarınıza çoğu zaman hakim olamayacaksınız.

Gölgedekiler - Can Dündar


Normalde tarihi olayları anlatan veya tarih üzerine yazılmış kurgu romanları okumaktan pek haz almıyorum. Tarih beni oldu bitti sıkmış ve bunaltmıştır. Bir türlü beni sarmayan bir tür. O yüzden şimdiye kadar hiç kurgusal tarih veya yaşanmış tarih üzerine yazılmış kitapları hiç okumadım.

Fakat, Mustafa Kemal'in ''Gölgesinde'' kalanlar ve o ''Gölgede'' yaşanan, pek de bilinmeyen olayları kaleme alan Can Dündar'ın Gölgedekiler isimli kitabını, arkadaşımın kütüphanesinde gördüm ve biraz inceledikten sonra iki kaş göz yaptım ve kitabı bana hediye etti. Madem aldım, okuyayım dedim ve zaten içimde bir merak da vardı.

Kitabın ilk bölümünde, Mustafa Kemal'in üvey amcasının kızı olan Fikriye'den bahsediliyor. Fikriye, Mustafa Kemal'e ölürcesine aşık. Laf olsun diye değil, gerçekten ölürcesine aşık. Çünkü Mustafa Kemal'in yaptıkları sonrasında yaşadığı bu şeylere dayanamayıp kendini, Mustafa Kemal'e hediye etmek üzere aldığı silahla yüreğinden vuruyor.

Gerek Fikriye Hanım'ın anlattıkları, gerekse dışarıdan gözlem yapan kişilerin anlatımları da bu kısımda yer alıyor ve Mustafa Kemal ile Fikriye'nin ilişkisi üzerine birinci ağızdan yorumlar yapılıyor.

Aynı zamanda Gelibolu, Çanakkale Savaşlarında olan olaylar da ele alınmış. Bu da gerek Türk askerlerinin olsun gerekse düşman askerlerinin bu sırada yaşadıkları ve iki devlet arasındaki etkileşimlerden bahsedilmiş.

Yazılanların doğruluğundan emin olamadım aslında okurken. Kafamın içerisinde birden fazla sorular belirdi her okuduğumda. Kitabın son sayfalarında Can Dündar, topladığı bilgilerin kaynakçalarını en geniş haliyle belirttiği için bana olayların gerçeğe yakın olduğunu düşündürüyor.

Fakat okudukça da bir sonraki olayı merak ettiren bir kitap olmuş. O yüzden çabucak bitti. Okumanızı tavsiye edebileceğim bir kitap. Tarihi kitaplardan haz almayan ben bile 2 gün içerisinde kolayca okuyup bitirdim.

İyi okumalar...

Blogger Kitapları Hediye Çekilişi


Güzelleştir Beni adlı blogun yazarı, bizim gibi bloggerların yazmış olduğu kitapları, numaralandırarak çekiliş düzenlemiş. Çok güzel düşünmüş. Şu anda Blogger Kitapları Hediye Çekilişi'nin üçüncüsü var. Ben de görünce hemen katılmak istedim.

Sizler de katılmak isterseniz buraya tık!

Gözlerini Sımsıkı Kapat - John Verdon


Aklından Bir Sayı Tut adlı olağanüstü güzel bir kitap sonrasında John Verdon, Gözlerini Sımsıkı Kapat ile yeni bir olaya el uzatıyor. Birbirinin devamı değil fakat yine ilk kitapta zekasına hayran olduğumuz Gurney, yeni olayı çözmeye çalışıyor. Peki bu sefer de başarılı olabiliyor mu?

Gerilim ve macera karışımı kitapları çok seviyorum. John Verdon da harika gerilim, korku kitabı yazıyor. Kitap biraz kalınca olduğu için dışarıdan bakıldığında herkes ''Sıkıcı mı?'' gibisinden sorular yöneltti, ben de hepsine aynı yanıtı verdim: ''Bu yazar okuyucuyu sıkabilir mi?''

Gerçekten de öyle. Konu harika, olay örgüsü mükemmel, anlatıma ise zaten laf yok.

Fakat şöyle bir sorun oldu, genelde bu tip romanlarda, sona doğru yaklaştıkça beni bir heyecan kaplar. Okurken yerimde duramam. ''Anaa katil çıktı çıkacak haaa!'' falan diyip dururum. Ne yazık ki benim bu sezgilerim her şeyi bok etti diyebilirim. Daha ilk başta şüphelendiğim kişi ve kitap boyunca da şüphe duyduğum o kişi, sen git katil çık. Sonunda tabii ben ''Ya şaşıramadıııım! Kitap bitti ama sonuna şaşıramadııım.'' diye triplere girdim.

Diyeceğim o ki, sezgileriniz güçlüyse siz de hemencecik katili bulabilirsiniz, çünkü kitaba ara verdiğinizde, kafanızda olayı canlandırdığınızda mantıksal açıdan tek bir kişiden şüphe duyabiliyorsunuz. Ama yine de alın, bir okuyun. Dediğim gibi, harika bir konusu var, kaçırmayın derim ben.

Ve Maraton Başladı


Yazın sonlarına doğru gelirken, üniversite sınavı heyecanı da bir yandan başlamış bulunmakta. Ben de bu sene boyunca bu maraton içerisinde koşuşturacak olan öğrencilerden biriyim.

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü dersaneye başladım ve şimdilik her şey harika gidiyor diyebilirim. Tabii bununla birlikte her şeyin aynı harikalıkta devam etmeyeceğinin de farkında olmaktayım fakat ben yine de bunu düşünmeden sadece çalışmaya ve başarmaya odaklanmış bulunuyorum.

Normalde eşit ağırlıkçıyım fakat hedefimin belli olması sebebiyle dersanede sözelden devam ediyorum. Şu an bunları İskenderun'dan, yatağımın üzerinden yazıyorum fakat seneye umarım ki İstanbul Üniversitesi - Radyo Tv bölümünü kazanmış bir üniversiteli olarak İstanbul'da bulunuyor olurum ve sınav sonrası mutluluklarımı yine ilk önce sizlerle paylaşırım. Tek hedefim var, şu an ona doğru koşmaktayım.

YGS - LYS derken bu sene haliyle bloguma fazla da bir vakit ayıramayacağıma çok üzülüyorum. Fakat elimden geldiğince, 1 saatlik veya yarım saatlik bir aralıkla sadece yazıp-çıkma amaçlı girebileceğimi düşünüyorum. Onun dışında deli gibi test çözümleri ve çalışmalar yapacağım.

Sizlerin de iyi dileklerinizi istiyorum ki biraz moral olsun yahu.
Ben inanıyorum, kazanacağım. Siz de inanın! :)



Kitaplarım ve Ben'den Kazandım!


Kitaplarım ve Ben blogunun yazarı, Ağustos'un başında bir çekiliş düzenlemişti. Ben de her zaman olduğu gibi, kitap görünce dayanamadım ve katıldım. Nereden bilebilirdim ki o şanslı kişinin ben olacağını!

Evet, çekilişi kazanan isimlerden biri oldum ve Mutluluğun Öteki Yüzü adlı kitap, dün elime geçti. Bir kere daha Kitaplarım ve Ben blogunun yazarına teşekkürlerimi iletiyorum. Çekilişi kazanmak harika bir duyguymuş, onun sayesinde ilk defa bu duyguyu tatmış oldum.

Duygu Asena - Paramparça


2006 yılında beyin tümörü yüzünden yaşamanı kaybetmiş olan Duygu Asena'nın 2004 yılında yazdığı son kitabı olan Paramparça'yı internette dolaşırken gördüm. Konusunu falan okuyunca da hemen almak istedim.

Özellikle Ece Vahapoğlu'nun Öteki kitabından sonra bu kitabı okumak, öyle güzel oldu ki, sanki çölde aylardır susuz kalmışım da Duygu Asena gelmiş, buz gibi bir bardak dolusu suyu bana uzatmış gibi oldu.

Konu yine eşcinsellik.

Yazmış olduğu zamana göre oldukça büyük bir cesaretlilik örneği gösteren Duygu Asena, harika bir eser çıkarmış ortaya.

Kitabın tam olarak özetini yazma gereği duymuyorum. Oldukça kısa, 150 sayfadan oluşan bir kitap. Bir gün içerisinde kolaylıkla bitirebileceğiniz türden yani. Bu kadar kısa olmasına rağmen, aslında içinde her şeyi tüm gerçekliğiyle fazlasıyla barındırabilmesi ve bunu anlatmak kolay iş değil.

Eşcinselliği ne bir hastalık ne de bir tercih olarak görmüyor Duygu Asena. Ve o zamanlardan beri bu kitabıyla tüm eşcinsellerin rehberi olmuş.

Ben kitaba bayıldım. Bu kadar güzel bir anlatım, bu kadar güzel bir olay örgüsü, bu kitaba aşık olmama sebep oldu.

Eminim sizler de çok seveceksiniz bu kitabı. Ve eğer ki eşcinselliğe karşı tabularınız, ön yargılarınız varsa, bu kitaptan sonra o duvarlar yıkılacak.

Kitap Kurdu'ndan Çekiliş Var!


Kitap Kurdu Böjük, harika bir çekiliş düzenlemiş. Görünce hemen katılmak istedim. Malum şimdiye kadar hiçbir çekilişi kazanamadım. Belki bu kitabı da ben kaparım artık.

Sizler de bu güzel çekilişe katılıp, bu harika kitaba sahip olmak istiyorsanız, buraya tık!

Öteki - Ece Vahapoğlu


Doğrusunu söylemek gerekirse Ece Vahaoğlu, sevdiğim bir isim değil. Sevmeme sebebim, kendini Ayşe Arman'a benzetmeye çalıştığını düşünmemden kaynaklanıyor. Bilhassa Ömür Gedik'i de bu sebeple sevmiyorum.

Fakat geziyor olduğum bir kitapçıda, bu kitabı görünce tamamen ilgimi çektiğini fark ettim. Elime alıp incelediğimde, isminden de beklediğim gibi bir konuyu ele aldığını fark ettim. Bu konu üzerinde ne kadar kitap varsa okumak ve yorumlamak istediğimden, hiç düşünmeden aldım ve okudum.

Kitabın arka kapağını okuduğumuzda, tesettürlü bir genç kızın, hemcinsine ilgi duymasından bahsettiğini görüyoruz. Toplumumuzda, ne kadar yok sayılan ve ötekileştirilen bir konu olsa da, eşcinselliğin artık bir hastalık veyahut bir tercih olduğunu düşünmekten vazgeçilmesi gerekiyor. Toplumumuz bu konuda oldukça cahil ve aç.

Kitaba gelecek olursak; ben de eşcinselleri destekleyen ve sonuna kadar da yanlarında olan bir birey olarak bu kitabı okumayı çok istedim. Kitap da beklediğim gibi çıkmadı aslında ve çok beğendiğimi de söyleyemem.

Öncelikle Ece Vahapoğlu'nun yazım dilini oldukça basit buldum. Karakterler arası diyaloglar da çok basit bir şekilde kurulmuş ve bu çoğu zaman da gülünç bir durum ortaya çıkarmış.

Kitabın asıl konusunu eşcinsellik sanıyoruz aldığımızda fakat okurken öyle olmadığını fark ediyoruz. Türbanlı kızımız Kübra'nın hemcinsine ilgi duyduğundan bahsedilmiş sadece 1-2 bölüm var. Bu da kitaptaki bir karakterin markete gidip alışveriş yapması gibi olup biten, kısa bir şekilde ele alınmış.

Kitabın arka kapağındaki açıklama üzerine, kitabın ismine baktığımızda 'Öteki' diye bahsedilen kişinin eşcinsel olduğu bahsediliyor gibi bir düşünce uyanıyor kafanızda. Ne yazık ki öyle değil. Öteki kesime ait olanlar eşcinsel bireyler değil, tesettürlü ve dindar bireyler.

Yani anlaşılacağı üzere, kitap aslında bahsedildiği gibi eşcinselliği ele almamış. Dindar olan ve olmayan iki kesimi ele almış ve bunun üzerine yazılmış bir kitap.

Kitabın açıklamasının bu şekilde olması üzerine kafamdaki düşünce sadece Ece Vahapoğlu'nun bu konu üzerinden dikkat çekmeye ve ön plana çıkmaya çalışması oluyor. Üstelik okuduğunuzda Ece Vahapoğlu'nun da eşcinsellik konusunda oldukça bilgisiz olduğunu göreceksinizdir.

Yorumlarımdan anladığınız gibi, kitabı beğenmediğimi söylemeliyim. Okumayın falan demiyorum ama okuyun gibi bir tavsiyede de bulunmuyorum. Karar size kalmış...

Twitter Bana Küfür Etti!

Geçen haftalarda her zaman olduğu gibi lay lay lom yaparaktan bilgisayarımı açtım. Bilgisayarı açar açmaz yaptığım ilk iş maillerime bakmak oluyor. Onun ardından Twitter'ıma falan bakıyorum. Yine aynı doğrultuda ilerlerken, Twitter'ıma girdiğimde bir de baktım ki sayfanın üst tarafında ''Bu hesap askıya alınmıştır.'' gibisinden bir şey yazıyor. ''Lan arkadaşım bu ne şimdi?'' diye önce bir takmadım. Kafayı yemiştir yine diye düşündüm ve o gün Twitter'a bir daha girmedim.

Ertesi günü geçmiştir diye düşündüm ki, aynı şey hala orada durmuş, sanki her geçen gün gözüme gözüme girecekmiş gibi bir hali de var. ''Töbee allam.'' falan yaptım sonra dedim en iyisi araştırayım bu nedir yahu diye.

Araştırdım. Elde ettiğim sonuçlara şöyle bir baktım ve Twitter hesabımın askıya alınmasına neden olacak sebepleri belki beş yüz bin defa okudum ama ''Arkadaşım ben bunların hiçbirini yapmadım ki!'' diye iyicene bir atarlandım. Her neyse dedim, askıya alınmış hesabımı kurtarabilirmişim, öyle yazıyordu. Ben de aynen uyguladım ve beklemeye başladım. Bazılarında 1 saat bazılarında 1 gün, en fazla 1 hafta falan sürüyormuş geri açılması. 2 HAFTA GEÇTİ HALA AÇILMADI!

Yok yani askıya alınmasına da bir şey dediğim, bir üzüldüğüm yok aslında. Üzüldüğüm şey 3 bin tane güzelim takipçim yok oldu gitti! Yeni hesap açmayı kaç kere düşündüm ama her seferinde ''Yiiiaa anneeee!'' diye ağlayasım geldi. Nereden bulacağım ben o kadar takipçiyi kankaaa!

Sonra artık el mahkum dedim açtım yeni bir Twitter. Eski Twitter'ımın aynısını yapmaya çalıştıysam da, olmadı. Hep bir şeyler eksik kaldı. Beni böyle terk edemezsin dividırııım diye triplere girdim.

Şimdi bunca tribimin de asıl nedeni 3 bin takipçi tabii. Yani şimdi siz de ''Çocuğun işi gücü takipçi olmuş. Aaa cık cık cık nım nım nım'' falan yapmayın. Tabii ki de işim gücüm, derdim takipçi olacak. Bakın şimdiki Twitter'ıma (@hhasanokcu) 5-6 takipçim var. Onlarda canım bitanem arkadaşlarım yani. Nerede Twitter'a girdiğinde Takipçi kısmında 3.000 sayısını görmek, nerede 6 sayısını görmek. Çok yalnızım ÇOK!

Bunlar yetmezmiş gibi bir de rüyama girdi bu olaylar. Yeni Twitter'ımın da askıya alındığını gördüm. Uyandığımda, rüya olduğunu anladım tabii ve halay çekme isteği geldi içimden valla. Rahat bir ohh çektim.

Ey güzel Allaaam, sen benim Twitter'ımı askıya aldırdın ama başkalarınınkini aldırtma nolur.

Bu arada sevgili Twitter, bana ettiğin bu küfürü asla unutmayacağım.

Sevgi Uğruna Yaptıklarımız - Kristin Hannah


Ve nihayet amacıma ulaştım ve büyük isteğimi tamamladım. Kristin Hannah'ın Sevgi Uğruna Yaptıklarımız adlı kitabı ile, tüm kitaplarını okumuş oldum.

Uzun zamandır beni takipte olanlarınız, Kristin Hannah'ın kitaplarına, yazım diline ve hatta kendisine aşık olduğumu biliyorsunuzdur. O yüzden aslında kitaplarının yorumunu da yorum şeklinde pek yazmıyorum. Çünkü şüphesiz ki ayıla bayıla, soluksuz bir şekilde okudum. Yine de bilgilendirme amaçlı kısa özetlerde de mutlaka ki bulunuyorum.

Bu kitabında da, Angie isimle karakter bir türlü anne ünvanına sahip olamıyor. Bir kere şans yüzüne güldü dediysek de, bebeği çok fazla yaşamadı ve hemen öldü. Bu acıyla bir türlü kendine gelemeyen Angie ile Conlan, bunların üzerine ayrılma kararı alıyorlar. Ve bu olanlar sonrasında da Angie değişme kararı alıyor. Buna, doğduğu yer olan West End'e taşınmakla başlıyor.

Laureen da, annesi tarafından bir hata sonucu dünyaya gelmiş bir kız çocuğu olarak görülüyor. Tamamen sevgiden yoksun bir kız çocuğu. Ayrıca annesi alkolik olmakla birlikte, maddi durumları da koca bir SIFIR. Gün geliyor ki annesi onu terk edip gidiyor.

Fakat Laureen'ın hayata karşı bir tutunma nedeni var. O da David. Ona fena halde aşık!

Ve gün geliyor. Evlat sevgisine aç bir kadın ile anne sevgisine muhtaç bu kızın yolları kesişiyor.

Harika bir anlatımla, Kristin Hannah yine sizi en hassas noktanızdan yakalıyor ve sizi ağlatıyor.

Kesinlikle almalısınız demiyorum. GİDİN VE ALIN! diyorum.

Murat Tekyıldız Ayranla Sarhoş Oldu!


Bugün, müzik kanallarını gezerken denk geldim Murat Tekyıldız'ın yeni klibine. Şarkının ismi Yastık. Şarkı için yorum yapmam gerekecekse; tarzım olan bir şarkı olmadığı için beğenmedim. Klip özellikle dikkatimi çekti ve sizlerle paylaşmak istedim. 

Bildiğimiz gibi geçtiğimiz aylarda, Başbakan Erdoğan'ın ''Milli içkimiz ayrandır! Ayran için.'' açıklaması büyük olay yaratmış ve internet aleminde dalga ve alay konusu olmuştu. Hepsi de birbirinden komikti 'bence'. 

Bunlardan sonra ise Murat Tekyıldız, Yastık şarkısının klibinde, içki şişelerinin içine ayran doldurulmuş ve verdiği partide herkesin elinde içki şişesinin içinde ayran var. Üstelik şişenin üzerine de kocaman kocaman harflerle AYRAN bile yazılmış. Bu da oldukça farklı ve komik bir protesto şekli olmuş. Şarkıyı beğenmesem de klibi benim hoşuma gitti. Gülerek ve sıkılmadan izledim.


Klipte tanıdık bir yüz de var. Ceyhun Yılmaz da klipte yer alıyor ve ayranla sarhoş olanlardan biri de kendisi. İsterseniz klibi izleyelim:


Glee'yi İzleyebileceğiniz Siteler (2)


Merhaba, benim gibi koyu Glee'ci olan arkadaşlarım.

Hepimizin bildiği gibi başta Dizimag olmak üzere bütün dizi siteleri, sebepsiz yere Glee'nin tüm bölümlerini kaldırdı. Dizimag'in kaldırmasıyla bir yazı yazmış ve izleyebileceğiniz birçok siteyi sizlerle paylaşmıştım. Benim dışımda, yardımcı olmak isteyen arkadaşlarımız da yazının altına yorum olarak izleyebileceğiniz birkaç site yazmıştı. Fakat şimdi hiçbiri açılmıyor.

O yazımın altına hala yorumlar gelmeye devam ediyor. Hepiniz izleyebileceğiniz bir site arıyorsunuz. Ben de sizlerin isteği üzerine tekrar bir araştırma yaptım ve izleyebileceğiniz bir site buldum!

Ben de geçen yıldan beri Glee'yi izleyemiyordum ve bu siteyi bulunca sevinçten yerimde zıpladım. Kontrol ettim ve bende bütün bölümleri kolaylıkla açılıyor.

Glee'yi bu siteden rahatlıkla izleyebilirsiniz: http://yabancidizihd.net/glee


Ayrıca geçtiğimiz haftalarda otel odasında ölü bulunmuş olan ve hepimizi üzüntüye boğan, Glee'nin vazgeçilmez başrol oyuncusu Cory Monteith'i de büyük bir sevgi ile anıyoruz.

Onsuz Glee devam edebilecek mi, ederse aynı tadı verebilecek mi bilmiyorum. Keşke böyle olmasaydı...


Kitapseverler'den Çekiliş!


Kitapseverler adlı blogger arkadaşımız, harika bir çekiliş düzenliyor, biz kitapseverler için. Ben de görünce dayanamadım ve katılmak istedim. Şimdiye kadar hiçbir çekilişi kazanamamam beni acayip hırslandırıyor. Bakalım bunu kazanabilecek miyim?

Harika kitaplar var. Siz de çekilişe katılmak istiyorsanız, buraya tık!


Saklanmış - P.C Cast & Kristin Cast


Gece Evi Serisi, anne-kız olan P.C Cast ve Kristin Cast tarafından ele alınmış bir vampir romanı.

Çok fazla ve tuhaf tuhaf takıntıları olan birisiyimdir. Bir tuhaf takıntım da seri halinde oluşan kitapları okuyamamak. İstediğim de ilgim de olmuyor ve ''Hadi şu seriye başlayalım bakalım nasılmış?'' diyemiyorum. Tek bir kitapla her şey anlatılsın, bitsin, herkes mutlu mesut başka kitaplara başlasın düşüncesindeyim. Uzatmaktan yana asla değilim.

Fakat Gece Evi Serisi öyle olmadı. İlk defa bir seriye karşı bu takıntımı dile getirmedim. Şimdi de iyi ki getirmemişim diyorum çünkü bu seriyi okuduğuma hiç pişman değilim.

Normalde vampir konulu, fantastik kitaplar pek hoşlandığım tarzda değil. Gece Evi Serisi de her önüne gelenin vampir romanı yazdığı zamanlarda çıkmıştı. İyi ki de çıkmış, iyi ki de bu seriye başlamışım.

Serinin 10. kitabı olan Saklanmış'ı henüz bitirdim. Bir sonraki kitap için acayip derecede sabırsızlanıyorum. Çünkü diğer 9 kitapta olduğu gibi büyük bir merakta bıraktı beni. Umarım çok gecikmeden bir an önce yayınlanır ve alır, okurum.

P.C Cast ve kızı Kristin Cast, Gece Evi Serisi ile harika bir iş çıkarıyorlar.

Sanırım bu yorumlarımdan sonra ''Çok çok çok çok çoook beğendim, kesinlikle tavsiye ediyorum!'' cümlesini kurmama gerek yok, çünkü bu cümle şu an yazdığım yorumun içinde fazlasıyla bulunmakta. Yine de söyleyeyim: Bu seriye başlamadıysanız, kesinlikle başlamalısınız!

TANITIM BÜLTENİNDEN

IŞIĞIN OLDUĞU YERDE KARANLIK SAKLANAMAZ

Sonunda Zoey istediğini elde etmiş ve Vampir Yüksek Konseyi, Neferet'in gerçek yüzünü görmüştür. Bu sayede Zoey ve çemberi kendilerini ve çok sevdikleri okullarını her geçen gün biraz daha güçlenen karanlıktan korumak için yardım almaya başlamıştır. Güvensizlik tohumlarının filizlendiği ve karanlığın karmaşa yarattığı Gece Evi'nde herkesin birlik olması gerekmektedir ama bu, son derece zor görünmektedir... Gerilim gittikçe artarken Zoey ve çemberi karanlığın galip gelmesini çok geç olmadan engelleyebilecek midir? 

Gece Evi'nde kaos ve karmaşa sayısı artıyor...

Serinin ilk dokuz kitabı: 

- İşaret
- İhanet
- Seçilmiş
- Vahşi
- Av
- Baştan Çıkarılmış
- Yanmış
- Uyanmış
- Kader

One Direction - Best Song Ever


Bir erkek olarak, Directioner olmasam da One Direction'ı fazlasıyla sever, şarkılarını bolca dinlerim. Bir çok şarkısı favorim olmakla birlikte, bu favoriler arasına yeni video klibini çekmiş oldukları şarkıları ''Best Song Ever'' da eklendi.


Şarkı için pek fazla bir şey söyleme ihtiyacı duymuyorum aslında. Hoşuma gitti ve çok beğendim. Herhangi negatif bir yorumum olmayacak. Tekrar tekrar dinleyebileceğim güzel bir şarkı.

Klibe gelecek olursak, şarkıdan daha çok sevdim. Fazlasıyla komik bir video klip olmuş. Aslında şimdiye kadar çekmiş oldukları her klip, oldukça eğlenceli ve komik oluyor. Bir nevi de bu yüzden seviyorum One Direction'ı.


Best Song Ever'ın klibinde, grup üyelerinin büyük bir evrim geçirmiş olduğunu görüyoruz. Louis ve Niall yaşlanmış olmakla birlikte Harry şapşal bir tipleme ile karşımızda. Liam homoseksüel bir tipe bürünmüşken, Zayn da seksi bir asistanı canlandırmakta.


Harry'nin şapşal hallerine ve Zayn'in bayan versiyonuna kesinlikle bayıldım. Klibin en can alıcı noktaları da bu kısımlar bence. Zayn, ne kadar yakışıklı ve seksi bir erkekse, bayan haliyle de bir o kadar güzel ve seksi olmuş.


Yorumlarımdan yola çıkarak; klibe de şarkıya da tek kelimeyle bayıldığımı söyleyebilim. Hadi hep beraber #bestsongever tagiyle klibimizi paylaşalım ve izleyelim!


Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.