background img

The New Stuff

Ve Bloglovin Geldi Çattı

Merhaba değerli takipçilerim, sevgili okuyucularım...

Hepimizin artık bildiği gibi Temmuz'un ilk günü itibariyle GFC artık ulaşılmaz oluyor ve GFC üzerinden takip ettiğiniz bloggerların yazılarına ne yazık ki bakamıyor olacaksınız. Bu sebeple herkes ardı ardına Bloglovin açmaya devam ediyor.

Nasıl açacağınızı bilmiyorsanız, daha önce yazmış olduğum yazıda görsellerle birlikte anlatmıştım. Yazıma ''buradan'' ulaşabilirsiniz.

Zaten Bloglovin'e üyeliğinizi yapar yapmaz, GFC üzerinden şu an takip ediyor olduğunuz bloglar otomatik olarak orada da takibe devam ediliyor. Yani blogları tekrardan bulup da takibe alma gibi bir durum söz konusu olmayacaktır. Fakat bu GFC kalktığında da devam eder mi bilmediğim için, elinizi çabuk tutup Bloglovin'e üye olup beni de takibe almanızı öneririm.

Şimdiden hepinize teşekkür ederim.

 Yukarıdaki resme tıklayarak Bloglovin profilime ulaşabilirsiniz...

21. LGBT Onur Haftası (24-30 Haziran 2013)


Yeter artık, vazgeçin! Ötekileştirmekten, yadırgamaktan, yok saymaktan, aşağılamaktan, küçük görmekten ve ezmekten vazgeçin!

***

Eşcinsellik kavramı, çok hassas olduğum bir konudur. İnsanlar yanımda bu konu ile ilgili ''gereksiz ve saçma'' açıklamalarda, yorumlarda bulunduğu zaman kendime hakim olamama gibi bir durumum var. Çünkü insanlarda ''herkesi kendi gibi yapmaya çalışma'' düşüncesi ve baskısı var. Ne iğrenç bir düşüncedir bu böyle. Herkes bir olmaz, olamaz ama birlikte olmaya çalışılır. Düşman olmaktan vazgeçip, kardeş olmaya başlayın artık.

Bu konudaki hassasiyetimden dolayı, elimden gelen her türlü yardımda her zaman bulunacağım ve ülkemizde eşcinsel bireylerin artık yok sayılıp, ötekileştirilmesine dur dememiz gerektiğini düşünmekteyim. İleri ki senelerde inşallah bu konuda daha büyük projelerde yer almayı canı gönülden isterim ve tek başıma bile olsam Türkiye'de bu konuyu insanlara kabullendirmek için her türlü savaşı vereceğim. Çünkü eşcinseller de en az sizin kadar özgür olmayı hak ediyor. En azından bir iş, bir arkadaş, bir ev ve en önemlisi bir dost edinmeyi hak ediyor.

***

Hepimizin bildiği gibi, ülkemizde de birçok eşcinsel birey bulunmakta. Ve ne yazık ki hepsi de yukarıda yazdığım muamelelere maruz kalmaktan kurtulamıyor. Çünkü toplumumuzun zihniyetine göre ''Eşcinsel bir birey, hasta bir bireydir.'', ''Eşcinsel olan herkes ölmelidir, yaşamaya hakları yoktur!'' gibi iğrenç düşüncelerle dolmuştur.

Sen kendini nasıl bir üstünlükte hissediyorsun ki, senin gibi yaratılmış birini yok sayabiliyorsun? Ne hakla ona hasta muamelesi gösterip, yaşam haklarını elinden alıp, bir hiçmiş gibi davranıyorsun.


Arkadaşlar... Ülkemizin artık aşması gereken o kadar çok konu var ki. Bunlardan biri de tabii ki eşcinsel vatandaşlara, güvenli bir yaşam hakkı tanımak. İstedikleri şey sadece ''yaşam özgürlüğü'' başka bir şey değil.

Bu sebeple, her yıl Haziran'ın son haftasında düzenlenen Onur Yürüyüşü dün itibariyle başladı. 30 Haziran'a kadar da Taksim'de devam edecek. Milyonlarca eşcinsel orada haklarını arayacak ve milyonlarca heteroseksüel de destek için yanlarında olacak.

Unutmayın, eşcinselleri savunmak sizi de eşcinsel yapmıyor. En azından bu düşünceyi kafanızdan atın ve insanlara ön yargı ve nefret ile yaklaşmak yerine, bir de onu dinleyin, bir şans verin ve el uzatın.

Eşcinsel okuyucularım...

Her zaman söylediğim gibi, hiçbir zaman yalnız değilsiniz, olmayacaksınız da. Bu dünyayı, Türkiye'yi hep beraber, el ele değiştireceğiz. Biliyorum her yerdeyiz!


Aynı zamanda Onur Haftası için sanatçılar tarafından da bir video çekilmiş. Özellikle Yalan Dünya dizisinin oyuncuları, bu konudaki hassasiyetlerini ve görüşlerini, harika bir dille bizlere aktarmışlar. Hepsinin emeğine, düşüncelerine sağlık. 


Evden Çok Uzakta - Kristin Hannah


Kristin Hannah'nın kitaplarını okumak benim için çok çok çok büyük bir zevk gerçekten. Hannah, beni her kitabında etkilemeyi başarıyor ve Evden Çok Uzakta adlı kitabı da onlardan biri oldu.

Yazar bu kitapta, bir ailenin nasıl parçalanabileceğini anlatıyor. Fakat şimdiye kadar hiç okumadığımız, görmediğimiz bir yolla.

Jolene, yıkık dökük bir ailede geçirir çocukluğunu. Alkolik bir baba ve babaya platonik bir aşk besleyen anne. Sevgi nedir bilmeyen Jolene, büyüdüğünde Michael ile harika bir evliliğe adım atarlar. Fakat daha harika ve etkileyici olan ise Jolene ile Michael'in tanışmaları ve ilk görüş sonrasında 6 yıl sonra buluşmaları.

Jolene, Hava Kuvvetlerinde komutandır. Uçmayı çok seviyor. Fakat böyle bir işe sahip olmasından Michael hiç memnun değil. İlerleyen bölümlerde Jolene, en yakın arkadaşı Tami ile Irak'a savaşa gider. Gitmeden önce Michael söylediği o söz aileyi en orta noktasından parçalayacak ve toparlaması da zor olacak. Her ne kadar o sözü söylediğine pişman olsa da.

Jolene ve Tami, Irak'taki savaşta hayatlarının tamamen değişeceğini içten içe bilseler de hiçbir zaman bunu kabullenmediler. Fakat ne yazık ki ikisinin de korktuğu şey başlarına geldi.

Ve bu olay sonucunda, aileler tamamen değişti. Hatalar, pişmanlıklar ve en önemlisi de aşk, sizi bu kitapta içine alacak.

Kitabın başında her ne kadar sizin de canınız acıdığı için gözyaşı dökseniz de, kitabın sonlarında o gözyaşlarınız mutluluktan akacak.

Bu kitabı mutlaka alıp okumalısınız.

Hannah'nın diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitap da benim için çok ayrı bir yere sahip oldu. Sahi, Kristin Hannah'nın her kitabı benim için hep ayrı bir yerde olacak.

Merhamet / Sezon Finali


Her Çarşamba günü, hiç kaçırmadan, ilk bölümünden beri beğenerek ve severek izlerim Merhamet'i. Özgü Namal'ı ve Burçin Terzioğlu'nu oldum olası sevmişimdir ve ikisini de görünce izlemem kaçınılmaz oldu tabii ki.

Hande Altaylı'nın Kahperengi kitabından uyarlama olduğunu dizi başlamadan önce bilmiyordum. Sebebi de Hande Altaylı'nın yazım dilini beğenmediğim için kitaplarını alıp okumamam. Daha önce Aşka Şeytan Karışır adlı kitabı bana hediye gelmişti, kitabı beğenemedim bir türlü, içine almadı beni ve kitabı bitirmeden bıraktım. Bu sebeple diğer kitaplarını alma ihtiyacı da duymadım.

Kahperengi kitabında neler olup bitiyor tam olarak bilmiyorum fakat kitap için yazılan çoğu yorumu okudum. Dizi kitaptan biraz daha farklı haliyle. Uyarlama olduğu için biraz daha konuların genişletilip, ayrıntılara fazla girilmesi gerekiyor. Kitap nasıl bilemem ama kitabın dizi halini ben çok sevdim.

Merhamat, dün akşam Sezon Finali ile ekranlardaydı. Bu bölüm için buraya bir şeyler yazmak istedim çünkü dizi umduğum gibi bir Sezon Finali yaşatmadı bana.

Sezon Finali denildiğinde dizilerde daha fazla aksiyon, her şeyin ortaya çıktığı ve bölüm sonunun da izleyici acayip derecede merakta bıraktığı bölüm anlamına gelir. Merhamet ilk bölümden beri izleyici merakta bırakan bir diziyken, Sezon Finali'nin son sahnesi bu dizi için çok basit oldu.

Dizinin finali öyle bitmeliydi ki, ağzım açık kalmalıydı haliyle. Bundan önceki bölümlerde bile yarım saat boyunca ağzım açık TV'ye bakarak öylece kala kaldığımı hatırlıyorum. Bu son bölümde hiçbir tepki veremedim ne yazık ki.

Bana sorarsanız -diziyi izleyenler beni iyi anlayacaktır- final sahnesi ya birazcık daha erken bitmeli ya da on saniye kadar daha uzamalıydı. Daha açık şöyle söyleyeyim: Şadiye'nin gittiği evde adam vuruldu ve ardından bir tane adam çıkıp Şadiye'yi bayılttı ve silahı Şadiye'nin eline bıraktı. Yani suçu Şadiye'ye attılar. Tam o sahnede final yapabilirlerdi mesela, çok daha iyi olabilirdi.

Ya da Deniz her şeyi öğrendikten sonra Narin'in evine gittiğinde, Narinle Fırat'ın karşısına dikilip öyle sessiz sessiz kalacağına, öğrendiklerini bildiğini söyleseydi ve o andan sonra bölüm sonu olsaydı.

Bana sorarsanız bu iki seçenekten biri olmalıydı. Şu anki bitmiş olduğu kısım çok basit ve heyecansız oldu.

Bakalım diğer sezonda neler olacak?
Bekliyoruz...

Biz Çapulcuların Direniş Marşları


Bu oldukça zor geçirdiğimiz günlerde, sanırım en iyi olan durumlardan biri de ülkemizin gerçek sanatçılarını, gerçek şarkıcılarını görmüş olmamız oldu. Gezi Parkı eylemleri için yapılan onca şeyden sonra, dediğim ''gerçek şarkıcılarımız'' harika şarkılarla Gezi Parkı eylemlerinin içine neşe kattı ve kesinlikle hepsi ayrı ayrı marş olarak kabul edildi.

Aralarından en çok beğenilen ve Direniş Marşı olarak kabul edilen de Duman'ın Eyvallah şarkısı oldu. Duman, yaptı mı yapıyor. Çok sevmez, çok dinlemezdim Duman'ı fakat bu şarkı ile gerçekten sempatimi kazandılar.


Bence, Duman'dan sonra kesinlikle Nazan Öncel'in Güya adlı şarkısı çok başarılı olmuş. Günlerdir de dilime dolanmış, her an onu mırıldanıp duruyorum. Nazan Öncel'i her zaman sevmişimdir ve tarzı da oldukça hoşuma gider. Gezi Parkı için yaptığı bu şarkı ile de bizlere katılarak ''Çapulcuyum arkadaş!'' dedi.


Bir de Kardeş Türküler'den Tencere-Tava Havamız var. Protesto amaçlı yapılan tencere ve tavalara vurulmasına karşı başbakanın ''Tencere tava hep aynı hava.'' cümlesi sonrasında akıl edilmiş bir şarkı ve bence bu da oldukça başarılı olmuş.


Boğaziçi Caz Korosu da Taksimdeki kalabalıkta ''Kızılcıklar Oldu mu?'' şarkısını ''Çapulcular Oldu mu?'' diye uyarladılar ve ortaya oldukça eğlenceli bir şarkı çıkardılar. Onları da tebrik etmek lazım.


Gezi Parkı'ndan Son Haberler


Ne yazık ki olaylar devam etmekte. Gün geçtikçe ''Yarın iyi bir gün olacak'' diyorum ama her seferinde yanılıyorum. Aslında olayların devam etmesinin sebebi kesinlikle gezi parkı eylemcileri değil. Bu durumdan faydalanmaya çalışan birkaç provokatörün etrafa zarar vermeye çalışıp, polisle çatışma yaşamasıdır. Bu durumdan eylemciler de hiçbir suçları olmamasına rağmen sert tepkilere maruz kalmaya devam ediyor. Polisin tepkisi asla değişmiyor, bu şekilde giderse de değişmeceğe benzemiyor.

Dünden beri bir referandumdur gidiyor. Olayların en başında ben de referandumun en mantıklı seçenek olduğunu düşünüyordum. Fakat şöyle bir şey de var, oylama sonuçlarının pek güvenilir ve doğru bir şekilde bizlere aktıralacağından şüpheliyim. Bu sebeple referandum yapılmasını istemiyorum. Zaten Türkiye dışındaki ülkeler bile ayaklanmışken, yapılacak şeyin net bir şekilde sonucunun ne olduğu görülüyor. Gezi Parkı, park olarak kalmaya devam etmelidir.

Aynı zamanda başbakanla görüşmeler de devam ediyor. Dün Necati Şaşmaz'ın da içinde bulunduğu bir grup görüşme yaptı. Sonucunda Necati Şaşmaz'ın açıklamalarında kimse bir şey anlamadı ve sosyal medyada alay konusu oldu. Konuşmayı bile doğru düzgün beceremeyen birinin, olayların en başından beri bir kere bile yürüyüşlerde görülmeyen bir isimin başbakanın karşısında ne işi var? Bizleri temsilen oraya gidecek o kadar isimden Necati Şaşmaz ne alakadır yani. Onu da geçiyorum, bugün de Hülya Avşar'ın başbakanla randevusu var. Hülyacım, sen değil miydin havuz yaptırmak için 13 ağacı kökünden kestirip komşusuyla davalık olan. Şimdi ne diye başbakanla ''bizleri'' temsilen görüşeceksin? Kusura bakma ama çok samimiyetsizsin ve şov peşindesin.

Benim şahsi düşüncem, başbakanla görüşmesi gereken isimlerin Halit Ergenç ve Okan Bayülgen olması. Aynı zamanda eylemcilerin arasından ilk günden beri orada bulunan birkaç kişinin de katılması. Necati Şaşmaz'dı, Hülya Avşar'dı hikaye bunlar.

Bakalım önümüzdeki günlerde ne olacak. ''Yarın iyi bir gün olacak.'' diyorum yine. Umarım her şey sona erer ve bizler için en doğru, en güzel sonuca ulaşırız.

Direnmeye devam!

Kızıl Nehirler - Jean Christophe Grangé


Bir kitap daha bitti...

Gerilim romanlarında Tess Gerritsen hep önceliğim olmuştur. Kitaplarını çok seviyorum ve beni gerçekten etkisi altına alabiliyor. Fakat bu sefer kitapçımdan, okurken feci şekilde korkacağım, beni daha da fazla etkileyecek bir kitap vermelerini istedim. Önce Grangé'nin Siyah Kan kitabını verdi fakat geri alması bir oldu. ''Hayır, önce Kızıl Nehirleri oku bence.'' dedi. Aldım ve okudum.

Kitap, polisiyenin ve gerilimin en iyi şekilde harmanlanmış olduğu bir hikayeyi barındırıyor içerisinde. Kitap oldukça akıcı, sürükleyici ve sizleri merakta bırakıyor. Her bölüm sonunda, ağzınız açık kalıyor, bir an önce devamını getirmek, hızlı hızlı okumak istiyorsunuz. Kitabın arkasında şöyle bir tanım kullanılmış: ''Kendinize güvenmiyorsanız veya ocağınızda yemeğiniz varsa bu kitaba başlamayın.'' Kesinlikle daha iyi ifade edilemezdi.

Kitap dün gece bitti. Ki zaten ben gerilim romanı okuyorsam onu genelde hava karardığı zaman, gece lambasında okumayı çok severim. Karanlığın içinde gerilim kitaplarının tadı çok başka oluyor bana göre. Daha çok kendinizi kitaba veriyor, kitapta olan olaylardan daha çok etkileniyorsunuz. İster istemez içinizi bir korku kaplayıveriyor yani. Bu da benden bir tavsiye olsun sizlere.

Sabah araştırırken kitabı, filminin de olduğunu gördüm ve şaşırdım açıkçası. Çünkü adını daha önce hiç duymamıştım. Gerçi film izlemeyi çok seven biri de değilimdir, kaynağı bu olabilir.

Film 2000 yılında çekilmiş. Oyuncular: Jean Reno, Vincent Cassel, Philippe Nahon, Dominique Sanda ve Nadia Fares. Filmin yönetmeni ise: Mathieu Kassovitz.

Filmi görür görmez izleyip daha sonra bloga kitap yorumumla birlikte yazmak istedim. Film, açıkçası beni çok içine almadı. Değiştirilen çok yerler var. Özellikle kitapta beni etkileyen kısımlar da oralardı. Kitapta olup da filmde olmayan karakterler var. Kitaptaki Karim filmde Max adını almış. Kitabı okurken acayip derecede etkilenmiş ve çoğu zaman kitabı indirip duvara bakarak uzun uzun düşündüğüm yerler oldu fakat film sanki kısa kesilmeye çalışılmış gibi geldi bana. Bu sebeple bir kere daha izlemek yerine okumaktan yana bir sürü artı topladım.

Zaten okuduğum, okuyacağım kitapların filmleri varsa öncelikle okumayı tercih ediyorum. Çünkü orjinal hali yazılmış ve bizim okuduğumuz oluyor. Filme uyarlanınca ister istemez değişikler mutlaka ki oluyor. Ama bu değişiklikler bence iyi olmuyor.

Eğer bir gün benim de yazacağım kitaplar filme uyarlanmak istenilirse kesinlikle bir eksik veya bir fazla olmasına istemem. Tamamen uyarlansın, olduğu gibi perdeye yansısın isterim. Bakalım bakalım, inşallah o günleri de göreceğiz hep beraber.

Kitabı okumayanınız varsa, gerilim, polisiye romanı okumaya bayılanınız varsa KE-SİN-LİK-LE alıp okuyun bu kitabı. Çünkü eminim bu kitap sizden bir parça olacak. Ama denildiği gibi, okumadan önce kendinize güvenmeniz ve ocağınızda yemeğiniz varsa altını kapatmanız gerekiyor.

İyi okumalar...

Kitabı okuyup da filmi izlemeyeniniz varsa buradan izleyebilir.

Çekilişin Sonucu Belli Oldu!


Ve beklenen gün geldi!

Çekilişi kazanan arkadaşımız belli oldu. Heyecanı biraz daha arttırmak için kazananı videoda göreceksiniz, buraya yazmayacağım.

Tekrardan hepinize katılımınız için teşekkür etmek istiyorum.
Kazanan arkadaşımızı tebrik ediyorum.

Bir sonraki çekilişte görüşmek üzere!

Kazanan arkadaşımız nelere sahip oldu? 

Bertrice Small'in Adora adlı kitabı, üç adet renkli kalem ve bir adet not defteri.
Bunların yanında arkadaşımız için kendi seçeceğim sürpriz bir hediyeyi göndereceğim.


Gezi Parkı'ndan Gülümseten Kareler


1 haftadır sürmekte olan eylemler bir türlü bitmek bilmiyor ve bu şekilde giderse de biteceğe benzemiyor. İlk günden beri ben de kesinlikle bu eyleme destek veren bir bloggerım. İskenderun'da gerçekleşen eylemlerin bir çoğuna da katıldım. Tabii ki dediğim gibi eylemler devam etmekte ve ben de sonuna kadar susmayacağım, desteğimi sürdüreceğim.

Her geçen gün ölüm haberleri çıkmaya başlıyor. İlk olarak Antakya'dan bir arkadaşımızın vefat haberini aldık ve bu bizler için gerçekten çok üzücü bir durum. Cenazesine 30 bin kişinin katıldığı haberlerini aldım. Dün de TV kanallarında Tuğran Akbaş adlı bir genç arkadaşımızın hayatını kaybettiği iddia ediliyordu. Gerçekliğinden emin değilim fakat polisin sert tepkilerinden kaynaklandığından hiçbirimizin şüphesi yok.

Ülkemizin polisleri, gerçekten çığırından çıktı diyebilirim. Eğer ilk günden o şekilde tepkiler gösterilmeseydi halka, şu an durumun burada ve bu şekilde olmayacağı neredeyse kesindi. Polisler, gün geçtikçe daha çok şiddete başvuruyorlar ve gerçekten iç acıtan sahnelerle, görüntülerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu sebeple, polisleri bu davranışlarından ötürü sonuna kadar kınıyorum!

***

Bu olayların dışında, bildiğimiz gibi bir çok sokağa; duvarlara, arabalara vs. spreylerle bir şeyler yazılıyor. Sloganların ardı arkası kesilmiyor ve kesinlikle hepsi birbirinden güzel sloganlar. Bu şekilde, fotoğraf makinelerine yansıyan bir kaç kare bulunmakta. Dün gördüğümde gerçekten hoşuma gitti ve hepsine ayrı bir tebessüm ettim. Bakalım sizler de beğenecek misiniz?



















Duyuru!

Merhaba arkadaşlar. Bildiğiniz gibi 1 ay önce, blogumun ilk çekilişini düzenledim ve bugün ile birlikte çekiliş sona erdi. Bu posttan sonra gelen yorumlar ne yazık ki çekiliş için geçerli sayılmayacaktır.

Çekiliş süresi boyunca 50 kişinin katılımı gerçekleşti ve toplamda da 150 çekiliş hakkı bulunmaktadır. Sonuçları yarın blogumda video ile duyuracağım. Tekrar bir hatırlatma olarak, kazanan arkadaşımıza; Adora adlı romanı, not defteri, renkli kalemler ve bunların yanında da kazananın kız veya erkek olmasına göre, kendi seçeceğim sürpriz bir hediyeyi göndereceğim.

Emin olun ki ben de en az sizler kadar heyecanlıyım.
Dediğim gibi, bir aksaklık olmazsa yarın sonuçlar açıklanıyor.

Hepinize mutlu günler!

Hayvan - Oben Budak


18 Mayıs Cumartesi günü Facebook'da dolanırken birden bire karşıma Oben Budak'ın resmi çıktı ve altında saat 14:00'da İskenderun Primemall AVM'de imza gününe geleceği yazıyordu. O gün evden çıkmam neredeyse imkansız sayılırdı ve ne yapacağım ne edeceğim derken kardeşimi de tuttum kolundan koştur koştur gittik. 

Oben Budak'ı tanıyıp biliyordum fakat ilk kitabı olan Falan Filan'ı da okumadım. Bu tür kitaplarda zaten artık bildiğiniz gibi bir karmaşıklık yapıyorum, dizüstü edebiyatta da olduğu gibi. O yüzden Hayvan'ı almayı tercih ettim öncelikle ve aldım. Hemen ardından da imzamı da kaptım. Falan Filan'ı da kesinlikle alacağım.


Kitabın yorumunu yapmadan önce Oben Budak'ın çok sempatik bir insan olduğunu söylemek istiyorum. Beni görür görmez ''Hoş geldin, nasılsın?'' diye sordu ve fazlasıyla güler yüzle karşıladı beni. Birden o kadar sıcak geldi ki sanki 20 yıldır tanıyormuşum gibi. Yıllar önce kaybolmuş ağabeyimi bulmuş gibi hissettim kendimi resmen. Neyse işte sonra da imzamı falan aldım, hoşçakallaştık. İyi ki de geldi valla, ne yaptım ettim gittim ya o anı unutamam.

Kitaba gelecek olursak, Cemal tam bir HAYVAN! Öncelikle bunu dile getirmek istedim. Abi bir insan bu kadar mı şeyinin derdinde olur ya. Bir gününü sevişmeden geçiremiyor. Fakat kitabı okurken de kafamda canlanan tip gerçekten fazlaca yakışıklı biri oldu, hakkını yemeyelim.

Kitaba güldüğüm gibi üzüldüğüm nokta ise Cemal'in ilk aşkı ile yaşadığı o korkunç gün. O günden sonra Cemal kimseye aşık olmayacağını düşünüyordu fakat karşısına Bige çıkıyor ve olanlar oluyor.

Oben Budak harika bir kitap yazmış. Hayvan'ın gerçek tanımını merak eden herkes alıp okumalı. ''Hayvan'' diye nitelendirdiğimiz insanı en iyi şekilde bizlere sunmuş.

Ayrıca söylemeden de edemeyeceğim. Kitaptaki karakterlerin isimleri çok özenle seçilmiş gibi geldi bana. Farklı olduğu kadar da güzel isimler. Mesela şimdiye kadar Bige diye bir isim hayatımda duymadım yani. Şimdi kızım olsa adını Bige koyabilirim ama. Aman konu nereden nereye geldi.

Alıp okumayan Hayvan olsun diyorum ve hepinizi kocaman öpüyorum.

İskenderun da Gezi Parkı İçin Direniyor!


Günler önce başlayan Gezi Parkı direnişi, artık sadece İstanbul'da devam etmiyor. Ülkemizin hemen hemen her şehrinde ve hatta başka ülkelerde bile direniş devam etmekte. İskenderun da bu şehirler arasında yerini alıyor.

Bu yaşıma kadar İskenderun'da bu kadar dev bir eylem hiç görmedim doğrusu. Gün geçtikçe eyleme katılan insan sayısında artış oluyor. Bu sebeple sesler de yükseliyor, gücümüz de artıyor, umudumuz da çoğalıyor. Tüm Türkiye olarak sonuna kadar savaşacağız!


Eylemler, direniş sadece gündüzleri olmuyor. Akşamları da insanlar sokağa dökülüyor ve Türk kadınımız ellerinde tencere, tava ile sokaklarda mücadelesini gösteriyor. Dün gece saat 21:00 sularında benim de yaşamakta olduğum Yenişehir Mahallesinde aniden tencereye vurma sesleri yankılanıverdi. Işıklar yakılıp söndürüldü. Protesto gece yarısına kadar devam etti.


Çok net olmasa da teyzemizi tavaya vururken yakalamayı başardım. 


Direniş bugün de devam edecek. İskenderun halkı saat 18:00'da havuzlu çarşıda toplanacak. Herkes bugün siyah giyecek.

Son olarak söylemek istediğim şey ise, umuyorum ki amacımıza ulaşacağız. Mustafa Kemal'in evlatları olarak bu ülkeye BİZ sahip çıkacağız. Hadi arkadaşlar, göreyim sizleri. Susmak yok. Direnişe devam!

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.