background img

The New Stuff

mayıs sayısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mayıs sayısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Merhaba değerli takipçilerim...

Geçen ay da belirttiğim gibi artık Blogum Dergisi'nde sabit olarak yazarlık yapıyorum. Her ay gönderiyor olduğum yazıları, sizlerle burada, yani blogumda da paylaşıyorum (dergi yayına girdikten sonra tabii ki). Fakat yazıların dergide okunması daha büyük bir keyif, ayrı bir zevk verir insana diye düşündüğümden, haliyle burada da dergiyi sizlere sunuyorum.

En önemlisi de tabii ki bir çok kişinin bu dergi üzerinde emeğinin olmasıdır. Her sayı bir öncekinden daha başarılı daha bir harika oluyor ve olacak diye de düşünüyorum.

Dergi üzerinden yazımı okumak istiyorsanız, 6. sayfaya gelmeniz yeterli olacaktır.
Blogumdan okumak istiyorsanız ise buraya tık tık!

Hepinize teşekkür ederiz...

Blogum Dergisi Mayıs Sayısı

Merhaba değerli takipçilerim...

Geçen ay da belirttiğim gibi artık Blogum Dergisi'nde sabit olarak yazarlık yapıyorum. Her ay gönderiyor olduğum yazıları, sizlerle burada, yani blogumda da paylaşıyorum (dergi yayına girdikten sonra tabii ki). Fakat yazıların dergide okunması daha büyük bir keyif, ayrı bir zevk verir insana diye düşündüğümden, haliyle burada da dergiyi sizlere sunuyorum.

En önemlisi de tabii ki bir çok kişinin bu dergi üzerinde emeğinin olmasıdır. Her sayı bir öncekinden daha başarılı daha bir harika oluyor ve olacak diye de düşünüyorum.

Dergi üzerinden yazımı okumak istiyorsanız, 6. sayfaya gelmeniz yeterli olacaktır.
Blogumdan okumak istiyorsanız ise buraya tık tık!

Hepinize teşekkür ederiz...


Sıkılıyorum salonda oturup,
televizyonda kavga edip, tartışan insanları izlemekten.
Kumandanın kırmızı düğmesine basıyorum
ve o an fark ediyorum
düğmenin ne kadar canlı bir kırmızı olduğunu.
Fark ettiğim bu değildi sadece,
kaderine de üzülüyorum kırmızının.
Yirmiye yakın siyah düğme arasında
tek bir kırmızı
tüm kaderi o belirliyor.

***

Kalktım yerimden yavaşça,
odama doğru yürümeye başladım.
Eğildim,
yerde duran fişi aldım elime ve prize taktım.
Açılmasını bekledim sabırsızca bilgisayarın,
şifreyi girdim ve…
Ve senin görüntün geldi aniden ekrana,
Boş gözlerle bakakaldım,
boş gözlerle bana bakan fotoğrafına.
Ne tatlısın öyle…
Üşüdüğüm için bacaklarımın arasına sıkıştırdığım elimi
çekiyorum.
Birini; ekrana, yüzüne doğru korkakça
bir titremeyle yaklaştırıyorum.
Yüzüne dokunuyorum…
Dudaklarında gezdiriyorum parmaklarımı,
usulca…
Gözlerimi kapatıp
bir öpücük konduruyorum hafiften
dudağına…

***

Gözlerimden yaşlar akmış
hissetmemişim…
Dayanamadım…
Çektim fişi hemen.
Sessizliğin ortasında patlayarak,
büyük bir gürültüyle karardı ekran.
Yatağa bıraktım kendimi,
telefonu aradı yatağın üzerinde
ellerim…
Buldum nihayet,
açtım kilidi.
Aynı fotoğrafını buraya da koymuşum.
Delirdim mi?
Kafayı mı yedim?
Bilmiyorum…
Belki de sadece, masum
saf bir sevgi benimkisi.

***

Pencerenin önüne geliyor,
telefonumu aşağıya fırlatmak için hazırlanıyorum.
Yapabileceğimi mi sandınız?
Yapamadım, hayır.
Yaptığım tek şey,
zifiri karanlık odamda,
yatağıma uzanıp,
ekrana bakarak uykuya dalmak oldu.

Uykuya dalmadan aklımdan geçirdiğim şey ise,
‘’Acaba sen de,
sen de beni böyle seviyor musun?’’ oldu.
Sahi,
sen beni böyle seviyor musun?
Ya da bir başkasını,
benim seni sevdiğim kadar,
seviyor musun?
Sevme…
Kimseyi görme…
Bakma hiçbir göze…
Bakma hiçbir surete…
Beni sev,
benim gözlerimin içerisine hapsol,
benim suretimi ört, kendi suretinle…

(Bu yazım, Blogum Dergisi Mayıs 2013 Sayısı'nda yayınlanmıştır.)

Yalnız Kırmızı


Sıkılıyorum salonda oturup,
televizyonda kavga edip, tartışan insanları izlemekten.
Kumandanın kırmızı düğmesine basıyorum
ve o an fark ediyorum
düğmenin ne kadar canlı bir kırmızı olduğunu.
Fark ettiğim bu değildi sadece,
kaderine de üzülüyorum kırmızının.
Yirmiye yakın siyah düğme arasında
tek bir kırmızı
tüm kaderi o belirliyor.

***

Kalktım yerimden yavaşça,
odama doğru yürümeye başladım.
Eğildim,
yerde duran fişi aldım elime ve prize taktım.
Açılmasını bekledim sabırsızca bilgisayarın,
şifreyi girdim ve…
Ve senin görüntün geldi aniden ekrana,
Boş gözlerle bakakaldım,
boş gözlerle bana bakan fotoğrafına.
Ne tatlısın öyle…
Üşüdüğüm için bacaklarımın arasına sıkıştırdığım elimi
çekiyorum.
Birini; ekrana, yüzüne doğru korkakça
bir titremeyle yaklaştırıyorum.
Yüzüne dokunuyorum…
Dudaklarında gezdiriyorum parmaklarımı,
usulca…
Gözlerimi kapatıp
bir öpücük konduruyorum hafiften
dudağına…

***

Gözlerimden yaşlar akmış
hissetmemişim…
Dayanamadım…
Çektim fişi hemen.
Sessizliğin ortasında patlayarak,
büyük bir gürültüyle karardı ekran.
Yatağa bıraktım kendimi,
telefonu aradı yatağın üzerinde
ellerim…
Buldum nihayet,
açtım kilidi.
Aynı fotoğrafını buraya da koymuşum.
Delirdim mi?
Kafayı mı yedim?
Bilmiyorum…
Belki de sadece, masum
saf bir sevgi benimkisi.

***

Pencerenin önüne geliyor,
telefonumu aşağıya fırlatmak için hazırlanıyorum.
Yapabileceğimi mi sandınız?
Yapamadım, hayır.
Yaptığım tek şey,
zifiri karanlık odamda,
yatağıma uzanıp,
ekrana bakarak uykuya dalmak oldu.

Uykuya dalmadan aklımdan geçirdiğim şey ise,
‘’Acaba sen de,
sen de beni böyle seviyor musun?’’ oldu.
Sahi,
sen beni böyle seviyor musun?
Ya da bir başkasını,
benim seni sevdiğim kadar,
seviyor musun?
Sevme…
Kimseyi görme…
Bakma hiçbir göze…
Bakma hiçbir surete…
Beni sev,
benim gözlerimin içerisine hapsol,
benim suretimi ört, kendi suretinle…

(Bu yazım, Blogum Dergisi Mayıs 2013 Sayısı'nda yayınlanmıştır.)

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.