background img

The New Stuff

anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Merhaba arkadaşlar.

İçimizdeki Kelebek adlı kitabı, bir blogger arkadaşımızın düzenlediği çekiliş sonucunda kazandım. Çok mutlu olmuştum ve okumak için sabırsızlanıyordum. Çekilişe katılırken iki kitap arasında gözüme kestirdiğim de bu kitaptı zaten. Kapağı ve adından dolayı ilgimi çekmişti.

Kitabı henüz bitirdim ve hemen yorumlamak için geçtim bilgisayar karşına.

Öncelikle yazar, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Fakat istediği mesleğin bu olmadığını, içinden gelen, yaparken mutlu olabileceği bir mesleğe sahip olmayı istiyor. Bu yüzden de insanların ruhuna giden yolda onlara rehberlik yapmaya başlıyor.

Kişisel Gelişim adı altına alınmış kitap zaten. Fakat şöyle bir şey var ki, kitap iki bölüme ayrılmış ''Bayan Işık ve Bay Böbür'' eşliğinde. İlk bölümde Bay Böbür bizimle birlikte oluyor genel olarak. Kitabından yarısından fazlası hiç kişisel gelişim tarzında bir kitap gibi durmuyor. Daha çok yazarımızın hayatında yaşadığı inişler ve çıkışlar yer alıyor. Ama alttan alta yine de ''Bakın benim hayatım böyle, siz de ona göre seçimlerinizi yapın.'' mesajı veriyor.

İkinci bölüm ise tamamen kişisel gelişim tadında. Rehberlik yapmış olduğu kişilerin yazmış olduğu mektup tarzı şeyleri de dahil etmiş kitaba. Kısa kısa anlatılmış ama gerçekten ilginç başarılar söz konusu.

Yazar, yaptığı rehberlik mesleğinde daha çok Allah ve Meleklerin aşkı ile yönlendiriyor insanları. ''Allah'tan ve Meleklerden yardım isteyin, onların yanınızda olduğunu hissedin ve bunu gerçekten isteyin. Bu şekilde hata yapmaz, doğru seçimler yapar, mutlu olursunuz.'' diyor.

Az önce de belirttiğim gibi çok kişisel gelişim tarzı bir kitap olmasa da kendini çabuk okutturuyor. 190 sayfalık ince bir kitap zaten.

Ayrıca şuna da değinmek istiyorum. Kitap orjinal olmasına rağmen bir çok yazım yanlışı, kelimelerde hatalar var. Hiç elden geçmemiş, bir editör tarafından değerlendirilmemiş, özensiz bir kitap gibi duruyor. Bir iki tane olsa neyse, editörün gözünden de kaçmış olabilir derdim fakat çok daha fazla hata var.

Okumanızı önerir miyim? 

Kişisel Gelişim kitapları okumayı seven arkadaşlarıma öncelikle şunu söylemek isterim ki, sonucunda aman aman ders çıkarabileceğiniz ve hayatınızı değiştirebilecek bir kitap değil. Daha çok anı tarzı, bir günde bile bitirebileceğiniz incecik bir kitap. Okusanız da okumasanız da artınız veya eksiniz olmayacak.

Bir önceki kitap yorumum: PuCCa - Ay Hadi İnşallah!
Bir sonraki kitap yorumum: Can Dostum - W. Bruce Cameron

İçimizdeki Kelebek - Damla Selin Batu


Merhaba arkadaşlar.

İçimizdeki Kelebek adlı kitabı, bir blogger arkadaşımızın düzenlediği çekiliş sonucunda kazandım. Çok mutlu olmuştum ve okumak için sabırsızlanıyordum. Çekilişe katılırken iki kitap arasında gözüme kestirdiğim de bu kitaptı zaten. Kapağı ve adından dolayı ilgimi çekmişti.

Kitabı henüz bitirdim ve hemen yorumlamak için geçtim bilgisayar karşına.

Öncelikle yazar, Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Fakat istediği mesleğin bu olmadığını, içinden gelen, yaparken mutlu olabileceği bir mesleğe sahip olmayı istiyor. Bu yüzden de insanların ruhuna giden yolda onlara rehberlik yapmaya başlıyor.

Kişisel Gelişim adı altına alınmış kitap zaten. Fakat şöyle bir şey var ki, kitap iki bölüme ayrılmış ''Bayan Işık ve Bay Böbür'' eşliğinde. İlk bölümde Bay Böbür bizimle birlikte oluyor genel olarak. Kitabından yarısından fazlası hiç kişisel gelişim tarzında bir kitap gibi durmuyor. Daha çok yazarımızın hayatında yaşadığı inişler ve çıkışlar yer alıyor. Ama alttan alta yine de ''Bakın benim hayatım böyle, siz de ona göre seçimlerinizi yapın.'' mesajı veriyor.

İkinci bölüm ise tamamen kişisel gelişim tadında. Rehberlik yapmış olduğu kişilerin yazmış olduğu mektup tarzı şeyleri de dahil etmiş kitaba. Kısa kısa anlatılmış ama gerçekten ilginç başarılar söz konusu.

Yazar, yaptığı rehberlik mesleğinde daha çok Allah ve Meleklerin aşkı ile yönlendiriyor insanları. ''Allah'tan ve Meleklerden yardım isteyin, onların yanınızda olduğunu hissedin ve bunu gerçekten isteyin. Bu şekilde hata yapmaz, doğru seçimler yapar, mutlu olursunuz.'' diyor.

Az önce de belirttiğim gibi çok kişisel gelişim tarzı bir kitap olmasa da kendini çabuk okutturuyor. 190 sayfalık ince bir kitap zaten.

Ayrıca şuna da değinmek istiyorum. Kitap orjinal olmasına rağmen bir çok yazım yanlışı, kelimelerde hatalar var. Hiç elden geçmemiş, bir editör tarafından değerlendirilmemiş, özensiz bir kitap gibi duruyor. Bir iki tane olsa neyse, editörün gözünden de kaçmış olabilir derdim fakat çok daha fazla hata var.

Okumanızı önerir miyim? 

Kişisel Gelişim kitapları okumayı seven arkadaşlarıma öncelikle şunu söylemek isterim ki, sonucunda aman aman ders çıkarabileceğiniz ve hayatınızı değiştirebilecek bir kitap değil. Daha çok anı tarzı, bir günde bile bitirebileceğiniz incecik bir kitap. Okusanız da okumasanız da artınız veya eksiniz olmayacak.

Bir önceki kitap yorumum: PuCCa - Ay Hadi İnşallah!
Bir sonraki kitap yorumum: Can Dostum - W. Bruce Cameron


''Yine'' bir arkadaşımdan hediye olarak almış olduğum bir kitap. Daha önce Cem Mumcu'nun herhangi bir kitabını okumamıştım,
bu ilk oldu.

Hayat Kırıklığı adlı bu kitapta Cem Mumcu'nun daha önce yazarlık hayatı boyunca yazmış olduğu gazetelerdeki, dergilerdeki
yazılarının bir derlemesi yapılmış. Yani kitap belli bir konu üzerinde yazılmamış. Daha önce yazılanlar toparlanmış ve kitap haline getirilmiş.

Bu vesileyle Cem Mumcu'nun ne kadar çeşitli ve çok sayıda gazete ve dergilerde çalışmış olduğunu da görüyoruz. Bunun yanı sıra, daha çok
birden fazla yazım diline sahip olduğunu görüyoruz.

Anı, deneme, didaktik metinlerle karşılaşıyoruz. Hepsi de birbirinden başarılı ve güçlü bir kalemin vurguları.

Kitapta üzerinde duracağım tek bir konu var. Onun dışında eleştirilecek hiçbir nokta yok.

Eleştireceğim kısım aslında Cem Mumcu'ya değil, Mazhar Osman'a ait.

Mazhar Osman'ın, 1935 tarihinde ''Akıl Hastalıkları'' adlı kitabından alıntılar var. Bu kitabın alıntı yapılan yerleri cinsellikle ilgili olanlar.
Haliyle Mazhar Osman'ın kitabında eşcinsellerden de bahsedilmiş. O zamanın zihniyeti ile, objektif bir biçimde yaklaştım olaya.
Bu sebeple Mazhar Osman'ın eşcinseller hakkında yazmış olduğu sert sözleri (puştlar, soysuzlar, yalancılar, serseriler, sebatsızlar, korkaklar, hayasızlar vs.)
dikkate almadım. Fakat bir yere kadar. ''Eşcinsellik'' başlığı altında yazdığı bu sözlerden sonra ''Lezbiyenler'' başlığı altında da bir yazı yazmış. (Sanki lezbiyenlik eşcinsellikten çok farklı bir durummuş gibi.)

Bu başlık altında yazdığı yazıda da gariptir ki ''Eşcinseller'' başlığı altında erkek eşcinsellere ettiği hakaretlerden eser yok. Daha çok lezbiyenliğin tanımını yapmış. Gayet normal bir şekilde bunu anlatıp paragraf sonuna da ''Ahlak açısından temiz kalırlar...'' yazmış.
Anlamadığım nokta şu: Eşcinsel erkekler ile eşcinsel kadınlar arasındaki fark nedir? Erkekler soysuz, hayasız ama kadınlar sevici, ahlak açısından temiz mi oluyor?

Ne kadar o zamanın zihniyetine göre oldukça objektif yaklaşsam da yazılanlara, ortadaki çelişki kaçınılmaz derecede ortada.

Cem  Mumcu da bu durumdan hoşnut değil tabii ki. Bunu paylaşmasının sebebi de tam olarak bu. Hatta bir bölümünde de ''Eşcinsellik önceden bir hastalık olarak görülüyordu. Neyse ki artık öyle değil. İyi ki de değil.'' demiş.
Bu yorumuyla da beni kazandı.

Kitabı tavsiye eder, okumanızı da isterim açıkçası. Dediğim gibi Cem Mumcu kalemi güçlü yazarlarımızdan. Okunmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Hayat Kırıklığı - Cem Mumcu


''Yine'' bir arkadaşımdan hediye olarak almış olduğum bir kitap. Daha önce Cem Mumcu'nun herhangi bir kitabını okumamıştım,
bu ilk oldu.

Hayat Kırıklığı adlı bu kitapta Cem Mumcu'nun daha önce yazarlık hayatı boyunca yazmış olduğu gazetelerdeki, dergilerdeki
yazılarının bir derlemesi yapılmış. Yani kitap belli bir konu üzerinde yazılmamış. Daha önce yazılanlar toparlanmış ve kitap haline getirilmiş.

Bu vesileyle Cem Mumcu'nun ne kadar çeşitli ve çok sayıda gazete ve dergilerde çalışmış olduğunu da görüyoruz. Bunun yanı sıra, daha çok
birden fazla yazım diline sahip olduğunu görüyoruz.

Anı, deneme, didaktik metinlerle karşılaşıyoruz. Hepsi de birbirinden başarılı ve güçlü bir kalemin vurguları.

Kitapta üzerinde duracağım tek bir konu var. Onun dışında eleştirilecek hiçbir nokta yok.

Eleştireceğim kısım aslında Cem Mumcu'ya değil, Mazhar Osman'a ait.

Mazhar Osman'ın, 1935 tarihinde ''Akıl Hastalıkları'' adlı kitabından alıntılar var. Bu kitabın alıntı yapılan yerleri cinsellikle ilgili olanlar.
Haliyle Mazhar Osman'ın kitabında eşcinsellerden de bahsedilmiş. O zamanın zihniyeti ile, objektif bir biçimde yaklaştım olaya.
Bu sebeple Mazhar Osman'ın eşcinseller hakkında yazmış olduğu sert sözleri (puştlar, soysuzlar, yalancılar, serseriler, sebatsızlar, korkaklar, hayasızlar vs.)
dikkate almadım. Fakat bir yere kadar. ''Eşcinsellik'' başlığı altında yazdığı bu sözlerden sonra ''Lezbiyenler'' başlığı altında da bir yazı yazmış. (Sanki lezbiyenlik eşcinsellikten çok farklı bir durummuş gibi.)

Bu başlık altında yazdığı yazıda da gariptir ki ''Eşcinseller'' başlığı altında erkek eşcinsellere ettiği hakaretlerden eser yok. Daha çok lezbiyenliğin tanımını yapmış. Gayet normal bir şekilde bunu anlatıp paragraf sonuna da ''Ahlak açısından temiz kalırlar...'' yazmış.
Anlamadığım nokta şu: Eşcinsel erkekler ile eşcinsel kadınlar arasındaki fark nedir? Erkekler soysuz, hayasız ama kadınlar sevici, ahlak açısından temiz mi oluyor?

Ne kadar o zamanın zihniyetine göre oldukça objektif yaklaşsam da yazılanlara, ortadaki çelişki kaçınılmaz derecede ortada.

Cem  Mumcu da bu durumdan hoşnut değil tabii ki. Bunu paylaşmasının sebebi de tam olarak bu. Hatta bir bölümünde de ''Eşcinsellik önceden bir hastalık olarak görülüyordu. Neyse ki artık öyle değil. İyi ki de değil.'' demiş.
Bu yorumuyla da beni kazandı.

Kitabı tavsiye eder, okumanızı da isterim açıkçası. Dediğim gibi Cem Mumcu kalemi güçlü yazarlarımızdan. Okunmaya değer olduğunu düşünüyorum.


Dün gece kitabımı okuduktan sonra bir süre uzandım yatağıma ve gözlerimi kapattım, sadece düşündüm. Bir şeyleri düşünürken aklıma birden kendi çocukluğum geldi. Gördüğüm küçüklük resimlerim, hatırladığım kadarıyla küçükken yaptıklarım gözümün önüne geldi aniden.

Bunları düşünüp gülümserken kendime dedim ki: Keşke küçükken yaşadığımız her şeyi şimdi hatırlayabilsek. Acaba bundan 10 yıl sonra da yaşadığımız şeyleri unutur muyuz? Güzel ve hiç unutulmayacak günlerimiz dışında hatırlayacağımız çok şey olacağını düşünmüyorum. Fakat bir 10 yıl sonra da bugünleri her ayrıntısıyla hatırlamak isteyeceğiz diye düşünüyorum.

İnsanın küçüklüğünü hayal etmesi çok garip bir duygu uyandırıyor içinde. Genelde herkes alışıktır geleceğini düşünmeye, hayaller kurmaya falan ama geçmişinizi, küçüklüğünü hayallemek, geleceği hayal ederken hissettiklerinizden çok daha farklı ve güzel duygular. Nasıldım, neler yapıyordum ve bol acabalarla dolu sorular kafanızın içerisinde dört dönüyor.

Keşke o günlere dönebilsem diyemiyorum ama o günleri çok net hatırlamak isterdim. Neyse ki, hiç olmadı yaşadığım ilkleri, yaptığım deli dolu ve hiç unutulmayacak günlerimi, muzurluklarımı az çok hatırlayabiliyorum. Bu kadarı bile insanı içten gülümsetiyor.

Çocukluk


Dün gece kitabımı okuduktan sonra bir süre uzandım yatağıma ve gözlerimi kapattım, sadece düşündüm. Bir şeyleri düşünürken aklıma birden kendi çocukluğum geldi. Gördüğüm küçüklük resimlerim, hatırladığım kadarıyla küçükken yaptıklarım gözümün önüne geldi aniden.

Bunları düşünüp gülümserken kendime dedim ki: Keşke küçükken yaşadığımız her şeyi şimdi hatırlayabilsek. Acaba bundan 10 yıl sonra da yaşadığımız şeyleri unutur muyuz? Güzel ve hiç unutulmayacak günlerimiz dışında hatırlayacağımız çok şey olacağını düşünmüyorum. Fakat bir 10 yıl sonra da bugünleri her ayrıntısıyla hatırlamak isteyeceğiz diye düşünüyorum.

İnsanın küçüklüğünü hayal etmesi çok garip bir duygu uyandırıyor içinde. Genelde herkes alışıktır geleceğini düşünmeye, hayaller kurmaya falan ama geçmişinizi, küçüklüğünü hayallemek, geleceği hayal ederken hissettiklerinizden çok daha farklı ve güzel duygular. Nasıldım, neler yapıyordum ve bol acabalarla dolu sorular kafanızın içerisinde dört dönüyor.

Keşke o günlere dönebilsem diyemiyorum ama o günleri çok net hatırlamak isterdim. Neyse ki, hiç olmadı yaşadığım ilkleri, yaptığım deli dolu ve hiç unutulmayacak günlerimi, muzurluklarımı az çok hatırlayabiliyorum. Bu kadarı bile insanı içten gülümsetiyor.


Dünden sonra bu şeyi çok düşündüm. Acaba herkes bir dost edinebilmiş midir? Gerçek bir dost. Onunla anlık eğlenceler yaşamış mıdır? Hiç plansız programsız birden bir arabaya atlayıp eğlenceli bir gezi yaşamış mıdır? Hem de cebinde yeterli bir miktar para olmadan. Hadi gelin bunları size anlatayım. 


Sabah mesajlaşırken ''Acaba bugün ne yapsak?'' diye düşünüyorduk. Kaç günümüz sıkıcı geçiyordu ve bir gün öncesinde de ufak bir tartışma yaşamıştık. Konuşa konuşa ne yapacağımıza karar vermiştik ve ben hazırlanıp Belen'e doğru yol almaya başladım. Yazlıkları oradaydı ve ben de orada biraz vakit geçirme amaçlı, hem de ''gerçek dost'' dediğim dostumu görmek için gitme kararı aldım. Kısa süreli de olsa yolculukları severim. Bir yerden başka bir yere gitmek ve orayı tanımak, etmek. Bunları tek başıma yapmayı sevmem tabii ki de. Kim tek başına zevk alır ki seyahat etmekten? Yanımda ya sevgilim olmalıydı ya da dostum. Ben ise dün dostumu seçtim, ufak bir seyahat için. Sevgilimle kavgalıydım. 

 Tek başıma Belen'e gittim ve bir lokantanın önünde beni bekliyordu. İndim ve 5 adım attıktan sonra neler yapalım diye etrafımıza bakarken birden ''Otostop çekelim mi?'' dedi. ''Saçmalama ne işimiz var şimdi otostopla.'' falan diye karşılık verdim fakat ben daha bunu der demez, adı otostop olmayan bir şey yapıp bir Antakya arabasını durdurdu ve ne olduğunu anlamadan Antakya otobüsüne binip Antakya'ya doğru amaçsızca yol almaya başladık. Bu çılgınlığın etkisiyle bir süre kahkaha atıp durduk arabada. Ardından, daha önce karar verdiğimiz gibi, dostluğumuzu ve yaşadığımız güzel anıları kaydetmek için video çektik. Çok da eğlenceli ve güzel oldu. 

Bir süre sonra yol ücretini bilmediğimizden dolayı önümüzde oturan adama yol ücretini sorduk. Adamın söylediği miktar ile hemen ikimizin ortak parasını hesaplamaya ve gidiş ücretini de katarak bir plan yapmaya başladık. Fakat elimizdeki para orada bir şey yapmak için oldukça yetersizdi ve geri dönüş parası da tam değildi. Biz bunları düşünürken önümüzde oturan adam bize ne kadarımız olduğunu sordu ve ardından yol paramızı kendisinin verebileceğini söyledi. Biz de mecbur olduğumuzdan dolayı adama karşı gelemedik. 

Çok öncelerde konuşurken birbirimize hep ''Biz cebimizde para olmadan bile eğlenmek için bir şeyler buluruz ve o gün mükemmel geçer.'' derdik ve şu an, o kurduğumuz cümleyi yaşıyorduk. Cebimizde yeterli miktarda para olmadan Antakya'ya bir gün geçirmeye gidiyorduk. 

Antakya'ya daha önce bir kaç kez gelmiştim fakat hiç gezmemiştim. Bildiğim belirli yerler vardı. Arabadan inince bir süre aylak aylak dolaştık, gülüştük ve bir kaç video daha çektik. Yoldan insanlarla konuştuk, yemek yiyebileceğim yerleri sorduk. Sora sora Bağdat bulunur derler ve biz de sanırım  Bağdat'ı bulduk. çok güzel döner yapan bir yere geçtik ve nefis bir dönerin ardından karşı sokağa geçip dondurmalarımızı aldık. Oradaki çocukla da biraz muhabbet ettik ve kendimizi sevdirdik. 

Dondurmalarımızı, yan taraftaki bahçe olan yerde oturup yedik. Dondurmalarımız da bitince yavaş yavaş durağa doğru yürümeye başladık. Durağa giderken bir markete geçip su, çikolata ve sakız alıp çıktık. Durağa vardığımızda bir süre bekledik ve araba geldiğinde hemen kendimizi arabaya attık. 

Arabaya oturur oturmaz düşündüğümüz tek şey ''2 dostun yapabileceği mükemmel şeylerden birini daha yaptık ve daha önce de dediğimiz gibi hiç paramız olmadan müthiş şeyler yapabiliriz.'' oldu. Bunu dile getirmesek de düşüncelerimizin aynı olduğundan emindim. 

Dostluğumuzu yaşatmak için geçirdiğimiz bir gün daha olmuştu. İlerde hatırlayıp konuştuğumuzda yüzümü güldürecek bir anı. 


Fotoğraf: Kübra Kardeş, Hasan Okçu

Durağımız Dostluk


Dünden sonra bu şeyi çok düşündüm. Acaba herkes bir dost edinebilmiş midir? Gerçek bir dost. Onunla anlık eğlenceler yaşamış mıdır? Hiç plansız programsız birden bir arabaya atlayıp eğlenceli bir gezi yaşamış mıdır? Hem de cebinde yeterli bir miktar para olmadan. Hadi gelin bunları size anlatayım. 


Sabah mesajlaşırken ''Acaba bugün ne yapsak?'' diye düşünüyorduk. Kaç günümüz sıkıcı geçiyordu ve bir gün öncesinde de ufak bir tartışma yaşamıştık. Konuşa konuşa ne yapacağımıza karar vermiştik ve ben hazırlanıp Belen'e doğru yol almaya başladım. Yazlıkları oradaydı ve ben de orada biraz vakit geçirme amaçlı, hem de ''gerçek dost'' dediğim dostumu görmek için gitme kararı aldım. Kısa süreli de olsa yolculukları severim. Bir yerden başka bir yere gitmek ve orayı tanımak, etmek. Bunları tek başıma yapmayı sevmem tabii ki de. Kim tek başına zevk alır ki seyahat etmekten? Yanımda ya sevgilim olmalıydı ya da dostum. Ben ise dün dostumu seçtim, ufak bir seyahat için. Sevgilimle kavgalıydım. 

 Tek başıma Belen'e gittim ve bir lokantanın önünde beni bekliyordu. İndim ve 5 adım attıktan sonra neler yapalım diye etrafımıza bakarken birden ''Otostop çekelim mi?'' dedi. ''Saçmalama ne işimiz var şimdi otostopla.'' falan diye karşılık verdim fakat ben daha bunu der demez, adı otostop olmayan bir şey yapıp bir Antakya arabasını durdurdu ve ne olduğunu anlamadan Antakya otobüsüne binip Antakya'ya doğru amaçsızca yol almaya başladık. Bu çılgınlığın etkisiyle bir süre kahkaha atıp durduk arabada. Ardından, daha önce karar verdiğimiz gibi, dostluğumuzu ve yaşadığımız güzel anıları kaydetmek için video çektik. Çok da eğlenceli ve güzel oldu. 

Bir süre sonra yol ücretini bilmediğimizden dolayı önümüzde oturan adama yol ücretini sorduk. Adamın söylediği miktar ile hemen ikimizin ortak parasını hesaplamaya ve gidiş ücretini de katarak bir plan yapmaya başladık. Fakat elimizdeki para orada bir şey yapmak için oldukça yetersizdi ve geri dönüş parası da tam değildi. Biz bunları düşünürken önümüzde oturan adam bize ne kadarımız olduğunu sordu ve ardından yol paramızı kendisinin verebileceğini söyledi. Biz de mecbur olduğumuzdan dolayı adama karşı gelemedik. 

Çok öncelerde konuşurken birbirimize hep ''Biz cebimizde para olmadan bile eğlenmek için bir şeyler buluruz ve o gün mükemmel geçer.'' derdik ve şu an, o kurduğumuz cümleyi yaşıyorduk. Cebimizde yeterli miktarda para olmadan Antakya'ya bir gün geçirmeye gidiyorduk. 

Antakya'ya daha önce bir kaç kez gelmiştim fakat hiç gezmemiştim. Bildiğim belirli yerler vardı. Arabadan inince bir süre aylak aylak dolaştık, gülüştük ve bir kaç video daha çektik. Yoldan insanlarla konuştuk, yemek yiyebileceğim yerleri sorduk. Sora sora Bağdat bulunur derler ve biz de sanırım  Bağdat'ı bulduk. çok güzel döner yapan bir yere geçtik ve nefis bir dönerin ardından karşı sokağa geçip dondurmalarımızı aldık. Oradaki çocukla da biraz muhabbet ettik ve kendimizi sevdirdik. 

Dondurmalarımızı, yan taraftaki bahçe olan yerde oturup yedik. Dondurmalarımız da bitince yavaş yavaş durağa doğru yürümeye başladık. Durağa giderken bir markete geçip su, çikolata ve sakız alıp çıktık. Durağa vardığımızda bir süre bekledik ve araba geldiğinde hemen kendimizi arabaya attık. 

Arabaya oturur oturmaz düşündüğümüz tek şey ''2 dostun yapabileceği mükemmel şeylerden birini daha yaptık ve daha önce de dediğimiz gibi hiç paramız olmadan müthiş şeyler yapabiliriz.'' oldu. Bunu dile getirmesek de düşüncelerimizin aynı olduğundan emindim. 

Dostluğumuzu yaşatmak için geçirdiğimiz bir gün daha olmuştu. İlerde hatırlayıp konuştuğumuzda yüzümü güldürecek bir anı. 


Fotoğraf: Kübra Kardeş, Hasan Okçu

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.