background img

The New Stuff

kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlerle paylaşmak istediğim iki yeni haberim var. Bu iki haber de yan tarafta görüyor olduğunuz kitap kapağı ile birlikte bir nevi anlaşılıyordur.

Öncelikle ilk haberim birkaç gün önce açmış olduğum Wattpad sayfamla ilgili. Twitter'dan tanışıyor olduğum bir arkadaşım sayesinde keşfettim diyebilirim Wattpad'a. Daha öncelerde duymuş ve göz atmıştım fakat açma gereği nedense hiç duymadım. Fakat daha ayrıntılı şekilde bir bilgiye sahip olduğumda açmak istedim ve sesimi bir de orada duyurmayı tercih ettim.

Bu kitap kapağı da Wattpad'deki ilk çalışmamın kitap kapağı. Kapak düzenlemesi için Batuhan'a da bir kere daha teşekkür ederim. Wattpad'e girişimi blogda şimdiye kadar sizlerle paylaşmış olduğum deneme, düz yazı, mensur şiirleri kitaplaştırarak yapmak istedim. Bunların hepsi de benden parçalar olduğu için, Kelebek Taneleri adı tam olacaktır diye düşündüm. Wattpad'ten de beni takip edip kitabımı okumak isterseniz, kullanıcı adım: hhasanokcu
Direkt olarak kitabı okumak için buraya tık.

İkinci haberim ise uzun zamandır beni takip ediyor olanlarınız bilir, ilk kitabımı yazmış ve ikincisini yarılamış ve artık keşfedilmeyi beklemeyip yazarlık statüsünü avuçları arasına almak isteyen biriyim. Henüz 7-8 yayıneviyle daha görüşmem sürmekte fakat hissediyorum ki bu sefer ilk kitabımı basılmış bir şekilde ellerimde tutabileceğim. İlerleyen günlerde, haftalarda son haberleri de tüm sevincimle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Umarım ki güzel sonuçlarla hep birlikte oluruz. Hepinize iyi haftalar!

Kelebek Taneleri - Hasan Okçu

Merhaba arkadaşlar. Bugün sizlerle paylaşmak istediğim iki yeni haberim var. Bu iki haber de yan tarafta görüyor olduğunuz kitap kapağı ile birlikte bir nevi anlaşılıyordur.

Öncelikle ilk haberim birkaç gün önce açmış olduğum Wattpad sayfamla ilgili. Twitter'dan tanışıyor olduğum bir arkadaşım sayesinde keşfettim diyebilirim Wattpad'a. Daha öncelerde duymuş ve göz atmıştım fakat açma gereği nedense hiç duymadım. Fakat daha ayrıntılı şekilde bir bilgiye sahip olduğumda açmak istedim ve sesimi bir de orada duyurmayı tercih ettim.

Bu kitap kapağı da Wattpad'deki ilk çalışmamın kitap kapağı. Kapak düzenlemesi için Batuhan'a da bir kere daha teşekkür ederim. Wattpad'e girişimi blogda şimdiye kadar sizlerle paylaşmış olduğum deneme, düz yazı, mensur şiirleri kitaplaştırarak yapmak istedim. Bunların hepsi de benden parçalar olduğu için, Kelebek Taneleri adı tam olacaktır diye düşündüm. Wattpad'ten de beni takip edip kitabımı okumak isterseniz, kullanıcı adım: hhasanokcu
Direkt olarak kitabı okumak için buraya tık.

İkinci haberim ise uzun zamandır beni takip ediyor olanlarınız bilir, ilk kitabımı yazmış ve ikincisini yarılamış ve artık keşfedilmeyi beklemeyip yazarlık statüsünü avuçları arasına almak isteyen biriyim. Henüz 7-8 yayıneviyle daha görüşmem sürmekte fakat hissediyorum ki bu sefer ilk kitabımı basılmış bir şekilde ellerimde tutabileceğim. İlerleyen günlerde, haftalarda son haberleri de tüm sevincimle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Umarım ki güzel sonuçlarla hep birlikte oluruz. Hepinize iyi haftalar!


Beyaz Helsinki, geçen sene edinmiş olduğum bir roman. Yakın bir arkadaşımın kardeşine doğum günü hediyesi olarak alırken bir adet de kendime almıştım. Hoş ve ilgi çekici bir kitap gibi göründü gözüme ve tanıtım bültenini okuduğum zaman da ilgimi çekti, bu şekilde satın aldım.

Bir yıl sonra ancak sıra geldi bu kitabı okumaya. Konusu, Kari Vaara adında bir adam, beyin tümörü operasyonundan sonra suçla savaşmak için suç işleyen gizli bir operasyon örgütünün başına getirilir. Suçluların evlerine girmeye, paralarını ve uyuşturucularını, yasadışı silahları çalmaya başlarlar. Bu esnada da Finlandaya aşırı sağ bir partinin yükselmesiyle çalkalanır. Bu olayların ardından Kari cinayet davasına atanır. Bir milyarderin kaçırılan çocuğunun çözülmemiş davasıyla ilgilenir ve eski Fransız lejyoneri ile bir pazarlığa girmek zorunda kalır.

Evet konusu muhtemelen sizin de ilginizi çekmiştir. Fakat ben kitabı bitiremedim bile. Kitabı yarılamış olmama rağmen her bölüm birbirinin tekrarı, olaylarda bir ilerleme söz konusu bile olmadı. Bu durum da beni iyice bunalttı. Kitapta kaldığım yere bir işaret koydum ve daha sonra tekrar okuyacağım. ''İyi kitap, kötü kitap ayırma, sonuna kadar oku.'' felsefemden ötürü her kitabı sonuna kadar okurum.

Şu an için kitap hakkında oldukça sıkıcı yorumundan başka bir şeyler söyleyemeyeceğim ancak kitaba devam edip bitirdikten hemen sonra yeni bir yorumla net fikirlerimi sizlerle paylaşırım. Aranızda okuyan arkadaşlar varsa yorumlarını benimle, bizlerle paylaşırsa mutlu olurum.

Keyifli okumalar!

Beyaz Helsinki - James Thompson


Beyaz Helsinki, geçen sene edinmiş olduğum bir roman. Yakın bir arkadaşımın kardeşine doğum günü hediyesi olarak alırken bir adet de kendime almıştım. Hoş ve ilgi çekici bir kitap gibi göründü gözüme ve tanıtım bültenini okuduğum zaman da ilgimi çekti, bu şekilde satın aldım.

Bir yıl sonra ancak sıra geldi bu kitabı okumaya. Konusu, Kari Vaara adında bir adam, beyin tümörü operasyonundan sonra suçla savaşmak için suç işleyen gizli bir operasyon örgütünün başına getirilir. Suçluların evlerine girmeye, paralarını ve uyuşturucularını, yasadışı silahları çalmaya başlarlar. Bu esnada da Finlandaya aşırı sağ bir partinin yükselmesiyle çalkalanır. Bu olayların ardından Kari cinayet davasına atanır. Bir milyarderin kaçırılan çocuğunun çözülmemiş davasıyla ilgilenir ve eski Fransız lejyoneri ile bir pazarlığa girmek zorunda kalır.

Evet konusu muhtemelen sizin de ilginizi çekmiştir. Fakat ben kitabı bitiremedim bile. Kitabı yarılamış olmama rağmen her bölüm birbirinin tekrarı, olaylarda bir ilerleme söz konusu bile olmadı. Bu durum da beni iyice bunalttı. Kitapta kaldığım yere bir işaret koydum ve daha sonra tekrar okuyacağım. ''İyi kitap, kötü kitap ayırma, sonuna kadar oku.'' felsefemden ötürü her kitabı sonuna kadar okurum.

Şu an için kitap hakkında oldukça sıkıcı yorumundan başka bir şeyler söyleyemeyeceğim ancak kitaba devam edip bitirdikten hemen sonra yeni bir yorumla net fikirlerimi sizlerle paylaşırım. Aranızda okuyan arkadaşlar varsa yorumlarını benimle, bizlerle paylaşırsa mutlu olurum.

Keyifli okumalar!

Aynı Yıldızın Altında adlı romanıyla büyük ses getiren John Green'in tüm romanları mutlaka en çok okunanlar listesine dahil oluyor. Aynı Yıldızın Altında romanı gibi Kağıttan Kentler romanı da sinema filmine uyarlandı ve büyük ilgi gördü.

İlk Aşk kitabı da benim şimdiye kadar okuduğum birçok kitaptan farklı geldi bana. Klasik aşk romanlarından çok farklı ve ilginç bir aşk hikayesi.

Roman, başından sonuna kadar dahice kaleme alınmış. John Green bu romanında bir başka yeteneğini konuşturmuş. Her ne kadar kitabın baş karakteri olan Colin'in ilişki teoremlerindeki sayısal veriler yakın arkadaşına ait olsa da, bunu kurguya dökmek de çok basit bir iş olmasa gerek.

Kitabın konusu, Colin adında bir gencin hayatına giren kadınlar ve onlarla olan ilişkileri. Colin bu zamana kadar toplamda 19 kızla birlikte olmuş ve işin ilginç kısmı ise bütün kızların adının Kathrine olması ve hepsinin de Colin'i terk etmesi.

Colin bunun üzerine Terk Edenler/Terk Edilenler teoremleriyle ilişkilere dayalı çözümler üretmeye çalışmaktadır.

Oldukça eğlenceli olmasıyla birlikte yeri geldiğinde duygusal hislerinizi de uyandıran bir kitap. Bunların yanı sıra içinde genel kültür olarak depolayabileceğiniz bilgiler de yer almakta. Yani her anlamda size bir şeyler katabilecek bir kitap.

Mutlaka okuyun derim!

İlk Aşk - John Green

Aynı Yıldızın Altında adlı romanıyla büyük ses getiren John Green'in tüm romanları mutlaka en çok okunanlar listesine dahil oluyor. Aynı Yıldızın Altında romanı gibi Kağıttan Kentler romanı da sinema filmine uyarlandı ve büyük ilgi gördü.

İlk Aşk kitabı da benim şimdiye kadar okuduğum birçok kitaptan farklı geldi bana. Klasik aşk romanlarından çok farklı ve ilginç bir aşk hikayesi.

Roman, başından sonuna kadar dahice kaleme alınmış. John Green bu romanında bir başka yeteneğini konuşturmuş. Her ne kadar kitabın baş karakteri olan Colin'in ilişki teoremlerindeki sayısal veriler yakın arkadaşına ait olsa da, bunu kurguya dökmek de çok basit bir iş olmasa gerek.

Kitabın konusu, Colin adında bir gencin hayatına giren kadınlar ve onlarla olan ilişkileri. Colin bu zamana kadar toplamda 19 kızla birlikte olmuş ve işin ilginç kısmı ise bütün kızların adının Kathrine olması ve hepsinin de Colin'i terk etmesi.

Colin bunun üzerine Terk Edenler/Terk Edilenler teoremleriyle ilişkilere dayalı çözümler üretmeye çalışmaktadır.

Oldukça eğlenceli olmasıyla birlikte yeri geldiğinde duygusal hislerinizi de uyandıran bir kitap. Bunların yanı sıra içinde genel kültür olarak depolayabileceğiniz bilgiler de yer almakta. Yani her anlamda size bir şeyler katabilecek bir kitap.

Mutlaka okuyun derim!

Merhaba arkadaşlar. Yepyeni bir kitap yorumuyla birlikte sizlerleyim. Kitabı henüz bitirdim ve olayın hala dışına çıkamamış bir vaziyette çabucak kaleme almak istedim yorumumu.

Konusu şimdiye kadar okuduğum gerilim-polisiye kitaplarından tamamen farklı. Oldukça özgün ve ilgi çekici bir şekilde kaleme alınmış bir roman. Fazlasıyla akıcı, sürükleyici ve okundukça kendini daha çok okutan türden bir kitap.

Konusu hakkında çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim ki eminim bu bile kitabı merak etme ve okuma hevesi doğuracaktır içinizde. Her gerilim romanında olduğu gibi bir katil var. Fakat bu katilin diğerlerinden tamamen ayrılan bir özelliği var: Ressam.

Katilimiz, kurbanlarını öldürmeden önce onları nasıl öldüreceğine dair çizimler yapıyor ve çizimini cesedin yanına bırakarak ortadan kayboluyor. Kitabımızın ana karakteri olan Nathan Rodriguez de bir adli ressam. Müthiş bir yeteneği var ve katili bulmasını sağlayacak iki şeyden biri yeteneği. Diğeri ise inanılmaz derecede güçlü olan bir hissiyat duygusu.

Kitaptaki bazı çizimleri paylaşmak istiyorum sizlerle son olarak. Fakat ondan öncesinde kesinlikle kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Son zamanlarda okumuş olduğum en iyi ve başarılı kitaplardan birisi.



Korkunun Anatomisi - Jonathan Santlofer

Merhaba arkadaşlar. Yepyeni bir kitap yorumuyla birlikte sizlerleyim. Kitabı henüz bitirdim ve olayın hala dışına çıkamamış bir vaziyette çabucak kaleme almak istedim yorumumu.

Konusu şimdiye kadar okuduğum gerilim-polisiye kitaplarından tamamen farklı. Oldukça özgün ve ilgi çekici bir şekilde kaleme alınmış bir roman. Fazlasıyla akıcı, sürükleyici ve okundukça kendini daha çok okutan türden bir kitap.

Konusu hakkında çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim ki eminim bu bile kitabı merak etme ve okuma hevesi doğuracaktır içinizde. Her gerilim romanında olduğu gibi bir katil var. Fakat bu katilin diğerlerinden tamamen ayrılan bir özelliği var: Ressam.

Katilimiz, kurbanlarını öldürmeden önce onları nasıl öldüreceğine dair çizimler yapıyor ve çizimini cesedin yanına bırakarak ortadan kayboluyor. Kitabımızın ana karakteri olan Nathan Rodriguez de bir adli ressam. Müthiş bir yeteneği var ve katili bulmasını sağlayacak iki şeyden biri yeteneği. Diğeri ise inanılmaz derecede güçlü olan bir hissiyat duygusu.

Kitaptaki bazı çizimleri paylaşmak istiyorum sizlerle son olarak. Fakat ondan öncesinde kesinlikle kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Son zamanlarda okumuş olduğum en iyi ve başarılı kitaplardan birisi.




Uzun bir okuma süreci sonunda Masumiyet Müzesini bitirdim. Sanıyorum ki hayatımda okuma süreci en uzun süren kitap oldu.

Orhan Pamuk'un daha önce herhangi bir kitabını okumamıştım fakat okunacaklar listemde, Kar, Yeni Hayat gibi kitapları bulunmaktaydı. Doğum günümde hediye olarak aldım bu kitabı da ve Orhan Pamuk'u keşfetme sürecim bu şekilde başlamış oldu.

Masumiyet Müzesinde anlatılan bütün olaylar gerçek. Zamanında Kemal Basmacı adında bir adamın yaşadığı aşkı anlatıyor. Anlatılanlar birebir gerçektir, çünkü Basmacı, yaşadıklarını Pamuk'a anlatıyor ve Pamuk da bunu kaleme alıyor.

Yaşanılan olay, Kemal'in akrabasının kızı olan Füsun'a olan aşkı ve aşkının, Füsun'un yokluğunda hastalığa, bir saplantıya dönüşmesidir.

Oldum olası yaşanmış olan hikayeleri okumaktan büyük keyif almışımdır. Hatta okumaktan en çok zevk aldığım şeydir. Etkileyiciliği daha bir yoğun ve duygusu daha bir ağır oluyor.

Orhan Pamuk'un yazım diline bayıldığımı belirtmek istiyorum öncelikle. Tabii ki bildiğimiz gibi Nobel Ödülü'nü alan tek Türk yazarımız. Başarısını dünyaca kanıtlamış ve Edebiyatımızın kalemi güçlü yazarlarından biri. Fakat şöyle bir şey var, Masumiyet Müzesini okurken çok sıkıldım. Hayatımda ilk defa bir kitabı okuma faaliyetim sürerken ara ara başka kitaplar okudum. Kitap ağır bir kitap olduğundan değil, gereksiz bir şekilde tekrarlanan olaylardan kaynaklı bir şekilde sıkıldım. Sürekli bir şekilde birkaç bölümde aynı şeyler anlatılınca kitabı okuma isteğim sönüyordu. Ancak dediğim gibi yaşanmış bir olay olmasından kaynaklı okumayı sürdürdüm.

Kitabın sonu çok etkileyici onu da belirtmek isterim. Son kısımda zaten Kemal Basmacı ile Orhan Pamuk'un diyalogları, Basmacının Pamuk'tan kitap hakkında ve kitaba adını da veren Masumiyet Müzesi hakkında isteklerini dile getiriyor.

Şu an Çukurcuma'da Masumiyet Müzesi gerçekten var ve müzede Kemal'in Füsun'a dair topladığı, biriktirdiği -içtiği sigaraların izmaritine kadar- her şey bu müzede bulunmakta. Müzeyi gidip gezmek için aşırı derecede sabırsızlanıyorum. Biliyorum ki müzeyi gezdikten sonra kitabın o sıkıldığım yerleri yok olacak ve kitabın üzerimdeki etkisi büyüyecek.

Şöyle de hoş bir düşünceyle, yine Kemal Basmacının isteği üzerine kitabı okuyanlara ilk giriş ücretsiz. Bunun için de kitabın içine bilet şeklinde bir çizim yapılmış ve müzeye girişte müze görevlisi kitabın içinde bulunan bu kısmı damgalayarak okuru müzeye alıyor.

Diyeceğim o ki kitabı okuyun, sıkılsanız da okuyun ve hemen ardından müzeyi gezmeyi ihmal etmeyin!

KEMAL BASMACI

FÜSUN KESKİN

Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk

Uzun bir okuma süreci sonunda Masumiyet Müzesini bitirdim. Sanıyorum ki hayatımda okuma süreci en uzun süren kitap oldu.

Orhan Pamuk'un daha önce herhangi bir kitabını okumamıştım fakat okunacaklar listemde, Kar, Yeni Hayat gibi kitapları bulunmaktaydı. Doğum günümde hediye olarak aldım bu kitabı da ve Orhan Pamuk'u keşfetme sürecim bu şekilde başlamış oldu.

Masumiyet Müzesinde anlatılan bütün olaylar gerçek. Zamanında Kemal Basmacı adında bir adamın yaşadığı aşkı anlatıyor. Anlatılanlar birebir gerçektir, çünkü Basmacı, yaşadıklarını Pamuk'a anlatıyor ve Pamuk da bunu kaleme alıyor.

Yaşanılan olay, Kemal'in akrabasının kızı olan Füsun'a olan aşkı ve aşkının, Füsun'un yokluğunda hastalığa, bir saplantıya dönüşmesidir.

Oldum olası yaşanmış olan hikayeleri okumaktan büyük keyif almışımdır. Hatta okumaktan en çok zevk aldığım şeydir. Etkileyiciliği daha bir yoğun ve duygusu daha bir ağır oluyor.

Orhan Pamuk'un yazım diline bayıldığımı belirtmek istiyorum öncelikle. Tabii ki bildiğimiz gibi Nobel Ödülü'nü alan tek Türk yazarımız. Başarısını dünyaca kanıtlamış ve Edebiyatımızın kalemi güçlü yazarlarından biri. Fakat şöyle bir şey var, Masumiyet Müzesini okurken çok sıkıldım. Hayatımda ilk defa bir kitabı okuma faaliyetim sürerken ara ara başka kitaplar okudum. Kitap ağır bir kitap olduğundan değil, gereksiz bir şekilde tekrarlanan olaylardan kaynaklı bir şekilde sıkıldım. Sürekli bir şekilde birkaç bölümde aynı şeyler anlatılınca kitabı okuma isteğim sönüyordu. Ancak dediğim gibi yaşanmış bir olay olmasından kaynaklı okumayı sürdürdüm.

Kitabın sonu çok etkileyici onu da belirtmek isterim. Son kısımda zaten Kemal Basmacı ile Orhan Pamuk'un diyalogları, Basmacının Pamuk'tan kitap hakkında ve kitaba adını da veren Masumiyet Müzesi hakkında isteklerini dile getiriyor.

Şu an Çukurcuma'da Masumiyet Müzesi gerçekten var ve müzede Kemal'in Füsun'a dair topladığı, biriktirdiği -içtiği sigaraların izmaritine kadar- her şey bu müzede bulunmakta. Müzeyi gidip gezmek için aşırı derecede sabırsızlanıyorum. Biliyorum ki müzeyi gezdikten sonra kitabın o sıkıldığım yerleri yok olacak ve kitabın üzerimdeki etkisi büyüyecek.

Şöyle de hoş bir düşünceyle, yine Kemal Basmacının isteği üzerine kitabı okuyanlara ilk giriş ücretsiz. Bunun için de kitabın içine bilet şeklinde bir çizim yapılmış ve müzeye girişte müze görevlisi kitabın içinde bulunan bu kısmı damgalayarak okuru müzeye alıyor.

Diyeceğim o ki kitabı okuyun, sıkılsanız da okuyun ve hemen ardından müzeyi gezmeyi ihmal etmeyin!

KEMAL BASMACI

FÜSUN KESKİN

Merhaba arkadaşlar. Bugün Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabını sizlere tanıtacağım.

Aslında okuyor olduğum kitap Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi, fakat dayanamadım ve ona biraz ara vererek bu kitabı okumayı tercih ettim.

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche'nin son kitabıdır. Bütün görüşlerini ve bilgeliğini harmanlayıp bizlere sunduğu bir kitap. Oldukça düşündüren ve hazmetmesi, kendine getirmesi zor bir kitap. Okurken fazlasıyla düşünmeye itiyor. Kitaba ara verip başka şeylerle ilgilenirken bile okuduğunuz kısım üzerine kendi fikirlerinizi üretip not ettiğiniz zamanlar oluyor.

Kitap aynı zamanda psikolojik olarak etkilerde bulunuyor size. Kendinizi sorgulama fırsatı tanıyor, kendinizi yontuyor ve kendi kişiliğiniz üzerine düşünüyorsunuz.

Zamanında pek değeri bilinmeyen ve fazla eleştirilmiş olan bu kitap, şu zamanımızda bazı insanlar tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından da şiddetle eleştirilmeye devam ediliyor. Bunun da Nietzsche'nin keskin görüşlerini çoğunlukla sert ve kesin hükümlerle belirtiyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bana soruyorsanız ki sanatsal ve aynı zamanda felsefik kitaplar okumaya düşkünseniz, fikriniz ve düşünceleriniz ne olursa olsun bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tabii ki sadece felsefe meraklısı ve düşkünü insanların okuması gereken bir kitap değil, her insanın okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü fikirleriniz, okuduğunuzun tam aksi olsa dahi sizi düşündüren ve kendinizi sorgulamanızı sağlayan her kitap size bir şekilde bir şeyler katar.

Keyifli okumalar!

Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche

Merhaba arkadaşlar. Bugün Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabını sizlere tanıtacağım.

Aslında okuyor olduğum kitap Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi, fakat dayanamadım ve ona biraz ara vererek bu kitabı okumayı tercih ettim.

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche'nin son kitabıdır. Bütün görüşlerini ve bilgeliğini harmanlayıp bizlere sunduğu bir kitap. Oldukça düşündüren ve hazmetmesi, kendine getirmesi zor bir kitap. Okurken fazlasıyla düşünmeye itiyor. Kitaba ara verip başka şeylerle ilgilenirken bile okuduğunuz kısım üzerine kendi fikirlerinizi üretip not ettiğiniz zamanlar oluyor.

Kitap aynı zamanda psikolojik olarak etkilerde bulunuyor size. Kendinizi sorgulama fırsatı tanıyor, kendinizi yontuyor ve kendi kişiliğiniz üzerine düşünüyorsunuz.

Zamanında pek değeri bilinmeyen ve fazla eleştirilmiş olan bu kitap, şu zamanımızda bazı insanlar tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından da şiddetle eleştirilmeye devam ediliyor. Bunun da Nietzsche'nin keskin görüşlerini çoğunlukla sert ve kesin hükümlerle belirtiyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bana soruyorsanız ki sanatsal ve aynı zamanda felsefik kitaplar okumaya düşkünseniz, fikriniz ve düşünceleriniz ne olursa olsun bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tabii ki sadece felsefe meraklısı ve düşkünü insanların okuması gereken bir kitap değil, her insanın okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü fikirleriniz, okuduğunuzun tam aksi olsa dahi sizi düşündüren ve kendinizi sorgulamanızı sağlayan her kitap size bir şekilde bir şeyler katar.

Keyifli okumalar!

Kürk Mantolu Madonna ile başlayan Sabahattin Ali yolculuğum hemen arkasından Kuyucaklı Yusuf ile devam etmişti. Her iki kitap da benim için ayrı yerlere sahip oldu. Her iki kitabı da tadına vara vara okudum ve kitaplığıma yerleştirdim.

Havaalanında kitapçıda öyle böyle gezinirken denk geldim Sırça Köşk'e de. Hazır öyle kafamda belli bir kitap da yokken alıverdim. Henüz okuyup bitirdim ve bu kitabı da sizlerle paylaşmak istedim.

Az önce de dediğim gibi Sabahattin Ali'nin Madonna'sı ve Kuyucaklı Yusuf'u benim için çok başka. Sırça Köşk ne yazık ki onların yanında yer alamadı benim için. Öyküler nedense bir türlü beni içine almadı, bir türlü adapte olamadım ve beni etkileyen hiçbir yanı olmadı. Olabildiğince düz bir okuma süreci geçirdim. İncecik bir kitap olmasından dolayı da çabucak bitti zaten.

Böylelikle Sabahattin Ali'nin öykücü kişiliğinden çok romancı kişiliği beni etkiliyormuş onu anladım. Bir sonraki okuyacağım kitabı da İçimizdeki Şeytan olacak. Toplamda zaten 3 adet romanı var. Üçlüyü tamamlayıp Sabahattin Ali'yle olan yolculuğumu tamamlamak istiyorum.

Önerme kısmına gelecek olursak tabii ki ''Önermiyorum!'' diyemem. Sonuç olarak ne olursa olsun Sabahattin Ali çok büyük bir üstat ve benim onu eleştirme veyahut kitaplarını önermeme gibi bir durumum söz konusu olamaz. Tabii ki bu da ''Her ne kadar kötü olursa olsun her kitabı okuyun!'' felsefemden kaynaklanıyor bir nevi. Bu sebeple alın okuyun diyeyim ve iş benden çıksın.

Keyifli okumalar!

Sırça Köşk - Sabahattin Ali

Kürk Mantolu Madonna ile başlayan Sabahattin Ali yolculuğum hemen arkasından Kuyucaklı Yusuf ile devam etmişti. Her iki kitap da benim için ayrı yerlere sahip oldu. Her iki kitabı da tadına vara vara okudum ve kitaplığıma yerleştirdim.

Havaalanında kitapçıda öyle böyle gezinirken denk geldim Sırça Köşk'e de. Hazır öyle kafamda belli bir kitap da yokken alıverdim. Henüz okuyup bitirdim ve bu kitabı da sizlerle paylaşmak istedim.

Az önce de dediğim gibi Sabahattin Ali'nin Madonna'sı ve Kuyucaklı Yusuf'u benim için çok başka. Sırça Köşk ne yazık ki onların yanında yer alamadı benim için. Öyküler nedense bir türlü beni içine almadı, bir türlü adapte olamadım ve beni etkileyen hiçbir yanı olmadı. Olabildiğince düz bir okuma süreci geçirdim. İncecik bir kitap olmasından dolayı da çabucak bitti zaten.

Böylelikle Sabahattin Ali'nin öykücü kişiliğinden çok romancı kişiliği beni etkiliyormuş onu anladım. Bir sonraki okuyacağım kitabı da İçimizdeki Şeytan olacak. Toplamda zaten 3 adet romanı var. Üçlüyü tamamlayıp Sabahattin Ali'yle olan yolculuğumu tamamlamak istiyorum.

Önerme kısmına gelecek olursak tabii ki ''Önermiyorum!'' diyemem. Sonuç olarak ne olursa olsun Sabahattin Ali çok büyük bir üstat ve benim onu eleştirme veyahut kitaplarını önermeme gibi bir durumum söz konusu olamaz. Tabii ki bu da ''Her ne kadar kötü olursa olsun her kitabı okuyun!'' felsefemden kaynaklanıyor bir nevi. Bu sebeple alın okuyun diyeyim ve iş benden çıksın.

Keyifli okumalar!

Ateşböceği Yolu... Kristin Hannah'ın okuduğum ilk romanıydı. Beni şaşırtan tesadüfleriyle, birçok kısmında içinde beni barındıran kitap... Muhteşem bir dostluğu anlatan Ateşböceği Yolu, iyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla sayfaları çevirttirmişti bana. Sonunda her ne kadar beni ağlatsa da yüzümde tatlı bir tebessüm vardı.

Ardından Hannah'ın tüm kitaplarını aldım, okudum. Okudukça Hannah'a aşık oldum. Okudukça idolüm oldu ve benim için hâlâ zirvede olan bir yazardır.

Bunların arkasından Ateşböceğinin Şarkısı çıktı. Ateşböceği Yolu'nun devamı. Katy ile Tully'nin geri kalan hikâyesi...

Kitabın ilk başları beni deli gibi ağlattı. Belki bu denli duygusal değildir yazılanlar, kitabın ve yazarın benim hayatımdaki yerinin apayrı olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Fakat her halükârda Hannah'ın muhteşem anlatımıyla ve oldukça başarılı kalemiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Ateşböceği Yolu adlı romanı okuyan herkesin kesinlikle devamı olan bu kitabı da okumalarını tavsiye ediyorum. Eğer okumayanlarınız varsa öncelikli olarak Ateşböceği Yolu'nu okuyun, hemen arkasına Ateşböceğinin Şarkısı'nı ekleyin. Eminim ki bu kitaba bayılacaksınız.

Keyifli okumalar!

Ateşböceğinin Şarkısı - Kristin Hannah

Ateşböceği Yolu... Kristin Hannah'ın okuduğum ilk romanıydı. Beni şaşırtan tesadüfleriyle, birçok kısmında içinde beni barındıran kitap... Muhteşem bir dostluğu anlatan Ateşböceği Yolu, iyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla sayfaları çevirttirmişti bana. Sonunda her ne kadar beni ağlatsa da yüzümde tatlı bir tebessüm vardı.

Ardından Hannah'ın tüm kitaplarını aldım, okudum. Okudukça Hannah'a aşık oldum. Okudukça idolüm oldu ve benim için hâlâ zirvede olan bir yazardır.

Bunların arkasından Ateşböceğinin Şarkısı çıktı. Ateşböceği Yolu'nun devamı. Katy ile Tully'nin geri kalan hikâyesi...

Kitabın ilk başları beni deli gibi ağlattı. Belki bu denli duygusal değildir yazılanlar, kitabın ve yazarın benim hayatımdaki yerinin apayrı olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Fakat her halükârda Hannah'ın muhteşem anlatımıyla ve oldukça başarılı kalemiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Ateşböceği Yolu adlı romanı okuyan herkesin kesinlikle devamı olan bu kitabı da okumalarını tavsiye ediyorum. Eğer okumayanlarınız varsa öncelikli olarak Ateşböceği Yolu'nu okuyun, hemen arkasına Ateşböceğinin Şarkısı'nı ekleyin. Eminim ki bu kitaba bayılacaksınız.

Keyifli okumalar!

Upuzun bir aradan sonra herkese merhaba arkadaşlar. Hepinizin yeni yılını kutluyorum!

Biliyorsunuz ki uzun zamandır buralarda yokum. Bu yüzden eski formumu yakalamak ve artık bütün günümü hem bloguma hem de yazıyor olduğum yeni kitabıma vermek istediğim için bekledim sabırsızlıkla yeni yılı. Bu yıl beni fazlasıyla yordu. Sınavlar, tercihler, ikinci(ek) tercihler, yerleştirmeler, kayıtlar... derken hiçbir şekilde adam akıllı bloga vakit ayıramadım. Bunu zaten az önce belirtmiş olduğum süreçlerde de attığım postlarda belirtmiştim.

Şu an Edirne'deyim, Halkla İlişkiler ve Tanıtım okuyorum. Okula ve şehre alışma sürecimi de bu üç aylık süreç içerisinde gerçekleştirmiş bulunduğum için artık bloguma ve kitabıma gönül rahatlığıyla ve dinlenmiş bir kafayla vakit ayırabilirim.

Yeni yılda, geçtiğimiz senelerdeki gibi edebiyat ağırlıklı deneme, mensur şiirlerimi sizlerle paylaşacağım. Aynı zamanda okuduğum kitapları sizlerle paylaşıp kendi yorumlarımı belirteceğim. Bu sene ile birlikte blogumda sizlerle ek olarak paylaşacağım şeyler ise; gezip gördüğüm yerler, yaşadığım şehirde beni takip ediyor, okuyor olan takipçilerime de gidip gördüğüm yerleri, mekanları tanıtmak olacak. Bu tabii ki dışarıdan gelecek olan insanlar için de güzel bir rehber olmuş olacak.

Blog dışında şu an yazıyor olduğum, birkaç aydır vakit ayıramadığım ikinci kitabıma da oldukça fazla zaman ayırıp nihayetinde tamamlamak. İlk kitabım ise şu an yayınevinin ikinci incelemesinde ve umuyorum ki en kısa zamanda basılıp, sizlerle olacak.

Güzel günler yaşayalım, güzel bir yıl olsun hepimiz için.

Merry Christmas!

Upuzun bir aradan sonra herkese merhaba arkadaşlar. Hepinizin yeni yılını kutluyorum!

Biliyorsunuz ki uzun zamandır buralarda yokum. Bu yüzden eski formumu yakalamak ve artık bütün günümü hem bloguma hem de yazıyor olduğum yeni kitabıma vermek istediğim için bekledim sabırsızlıkla yeni yılı. Bu yıl beni fazlasıyla yordu. Sınavlar, tercihler, ikinci(ek) tercihler, yerleştirmeler, kayıtlar... derken hiçbir şekilde adam akıllı bloga vakit ayıramadım. Bunu zaten az önce belirtmiş olduğum süreçlerde de attığım postlarda belirtmiştim.

Şu an Edirne'deyim, Halkla İlişkiler ve Tanıtım okuyorum. Okula ve şehre alışma sürecimi de bu üç aylık süreç içerisinde gerçekleştirmiş bulunduğum için artık bloguma ve kitabıma gönül rahatlığıyla ve dinlenmiş bir kafayla vakit ayırabilirim.

Yeni yılda, geçtiğimiz senelerdeki gibi edebiyat ağırlıklı deneme, mensur şiirlerimi sizlerle paylaşacağım. Aynı zamanda okuduğum kitapları sizlerle paylaşıp kendi yorumlarımı belirteceğim. Bu sene ile birlikte blogumda sizlerle ek olarak paylaşacağım şeyler ise; gezip gördüğüm yerler, yaşadığım şehirde beni takip ediyor, okuyor olan takipçilerime de gidip gördüğüm yerleri, mekanları tanıtmak olacak. Bu tabii ki dışarıdan gelecek olan insanlar için de güzel bir rehber olmuş olacak.

Blog dışında şu an yazıyor olduğum, birkaç aydır vakit ayıramadığım ikinci kitabıma da oldukça fazla zaman ayırıp nihayetinde tamamlamak. İlk kitabım ise şu an yayınevinin ikinci incelemesinde ve umuyorum ki en kısa zamanda basılıp, sizlerle olacak.

Güzel günler yaşayalım, güzel bir yıl olsun hepimiz için.

Bir kitap alışverişimde denk geldiğim bir kitap. Arka kapağını okuyunca bu kitaba kesinlikle sahip olmak istedim. Oldukça farklı, iç yakan ve insanı hayrete düşüren bir roman.

Yazar, oldukça akıcı bir dille yazmış romanı. Biraz deneme tarzında kısa kısa kesitlerden oluşuyor. Kitap toplamda dört bölümden oluşuyor, kendi içinde de belli kısımlara ayrılmış.

Kitabın konusu 14 yaşında bir kızın, peygamber tarafından seçilerek havari olan amcasıyla evlendirilmeye çalışması. Dinin insanlar üzerinde kurduğu, şaşkınlığa uğratan baskısı da kitabın içerisinde işleniyor. Belirtmeliyim ki kitapta bahsediliyor olan din Müslümanlık değil Hristiyanlık. Bu benim için pek bir şey ifade etmiyor çünkü bütün dinlerde geçen zorbalıklar ister istemez insanın inancını zedeliyor.

Dediğim gibi kitap oldukça akıcı, düz (kesinlikle sıkıcı değil) bir anlatıma sahip. Okumanızı isterim. Küçük bir kızın can alıcı, tüyler ürpeten, iç burkan ve hüzünlendiren bir aşk ve kaçış hikayesi.

İyi okumalar...

Bir önceki kitap yorumu: Temizlikçi - Franz-Olivier Giesbert 

Seçilmiş Kişi - Carol Lynch Williams

Bir kitap alışverişimde denk geldiğim bir kitap. Arka kapağını okuyunca bu kitaba kesinlikle sahip olmak istedim. Oldukça farklı, iç yakan ve insanı hayrete düşüren bir roman.

Yazar, oldukça akıcı bir dille yazmış romanı. Biraz deneme tarzında kısa kısa kesitlerden oluşuyor. Kitap toplamda dört bölümden oluşuyor, kendi içinde de belli kısımlara ayrılmış.

Kitabın konusu 14 yaşında bir kızın, peygamber tarafından seçilerek havari olan amcasıyla evlendirilmeye çalışması. Dinin insanlar üzerinde kurduğu, şaşkınlığa uğratan baskısı da kitabın içerisinde işleniyor. Belirtmeliyim ki kitapta bahsediliyor olan din Müslümanlık değil Hristiyanlık. Bu benim için pek bir şey ifade etmiyor çünkü bütün dinlerde geçen zorbalıklar ister istemez insanın inancını zedeliyor.

Dediğim gibi kitap oldukça akıcı, düz (kesinlikle sıkıcı değil) bir anlatıma sahip. Okumanızı isterim. Küçük bir kızın can alıcı, tüyler ürpeten, iç burkan ve hüzünlendiren bir aşk ve kaçış hikayesi.

İyi okumalar...

Bir önceki kitap yorumu: Temizlikçi - Franz-Olivier Giesbert 

Gerilim romanları bana her zaman büyük bir haz vermiştir. Tabii gerilim adı altında içimi ürpertmeyen kitapları pek beğenemiyorum. Okudukça beni içine alan ve tüylerimi ürperten gerilim romanları her zaman baş tacım olmuş, unutulmayacaklar arasına girmiştir.

Saklambaç da aynen öyle diyebilirim. Her sayfası ayrı bir tarafa sürüklüyor sizi. Yazarın kalemi fazlasıyla güçlü, ki bu sebeple kitabın etkileyiciliği keskin hatlarla, belirgin bir şekilde görülüyor zaten.

Gerilim ve polisiye romanları sizleri okudukça ruhsal açıdan değişime götürüyor aslında. Artık bu tür kitaplarda, katilin veya şüphelinin kim olduğuna dair sürekli bir şekilde tahminler yürütüyorsunuz. Kitaptaki her karakter beyninizde beş dakikalık bir karantina altına alınıyor ve ''Acaba bu mu?'' diye düşünüp duruyorsunuz.

Tess Gerritsen başta olmak üzere, Paul Cleave ve John Verdon beni bu anlamda şaşırtan yazarlardandı. Kitabın sonlarında beni şaşırtmayı beceren nadir yazarlar ve bunların arasına şimdi de, hatta baş köşeye yerleşmiş bir isim var o da: Lisa Gardner.

Kitabı okurken yazar size ufak ufak tüyolar sunuyor. Aslında bunu bilerek yapıyor ki, sırf o sayfada ismini okuduğunuz karakterden şüphelenin diye. O sırada bir teori üretiyorsunuz ''Hmm, evet, şuradan buraya, buradan şuraya olduğu için katil kesin bu!'' diyorsunuz, sonra sayfayı çeviriyorsunuz ve okumaya devam ediyorsunuz. Fakat az önce bulunduğunuz teori bir sonraki sayfada çürütülüyor. Yazar, bunu bir kaç kere tekrarlayarak aslında bilinç altı ve psikolojik olarak bizi eline almayı fazlasıyla başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor.

Kitabın sonu hakkında bir şey söylemek istemem, iyi mi yoksa kötü mü diye. Fakat kitabın sonlarına doğru geldiğinizde göz hareketleriniz, sayfa değiştirme hızınız, okuma hızınız kesinlikle had safhada oluyor. Kesinlikle okumanız gereken kitaplar arasında bulunmalı.

Kitabın sonuna gelene kadar istediğiniz kadar teori üretebilir ve her karakterden şüphelenebilirsiniz. Fakat söylemek isterim ki, hiçbiri doğru teoriler değil. Gerçekleri öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız.

Kitabın sloganı gibi: BAZEN KORKMAKTA HAKLISINIZ.

Saklambaç - Lisa Gardner

Gerilim romanları bana her zaman büyük bir haz vermiştir. Tabii gerilim adı altında içimi ürpertmeyen kitapları pek beğenemiyorum. Okudukça beni içine alan ve tüylerimi ürperten gerilim romanları her zaman baş tacım olmuş, unutulmayacaklar arasına girmiştir.

Saklambaç da aynen öyle diyebilirim. Her sayfası ayrı bir tarafa sürüklüyor sizi. Yazarın kalemi fazlasıyla güçlü, ki bu sebeple kitabın etkileyiciliği keskin hatlarla, belirgin bir şekilde görülüyor zaten.

Gerilim ve polisiye romanları sizleri okudukça ruhsal açıdan değişime götürüyor aslında. Artık bu tür kitaplarda, katilin veya şüphelinin kim olduğuna dair sürekli bir şekilde tahminler yürütüyorsunuz. Kitaptaki her karakter beyninizde beş dakikalık bir karantina altına alınıyor ve ''Acaba bu mu?'' diye düşünüp duruyorsunuz.

Tess Gerritsen başta olmak üzere, Paul Cleave ve John Verdon beni bu anlamda şaşırtan yazarlardandı. Kitabın sonlarında beni şaşırtmayı beceren nadir yazarlar ve bunların arasına şimdi de, hatta baş köşeye yerleşmiş bir isim var o da: Lisa Gardner.

Kitabı okurken yazar size ufak ufak tüyolar sunuyor. Aslında bunu bilerek yapıyor ki, sırf o sayfada ismini okuduğunuz karakterden şüphelenin diye. O sırada bir teori üretiyorsunuz ''Hmm, evet, şuradan buraya, buradan şuraya olduğu için katil kesin bu!'' diyorsunuz, sonra sayfayı çeviriyorsunuz ve okumaya devam ediyorsunuz. Fakat az önce bulunduğunuz teori bir sonraki sayfada çürütülüyor. Yazar, bunu bir kaç kere tekrarlayarak aslında bilinç altı ve psikolojik olarak bizi eline almayı fazlasıyla başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor.

Kitabın sonu hakkında bir şey söylemek istemem, iyi mi yoksa kötü mü diye. Fakat kitabın sonlarına doğru geldiğinizde göz hareketleriniz, sayfa değiştirme hızınız, okuma hızınız kesinlikle had safhada oluyor. Kesinlikle okumanız gereken kitaplar arasında bulunmalı.

Kitabın sonuna gelene kadar istediğiniz kadar teori üretebilir ve her karakterden şüphelenebilirsiniz. Fakat söylemek isterim ki, hiçbiri doğru teoriler değil. Gerçekleri öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız.

Kitabın sloganı gibi: BAZEN KORKMAKTA HAKLISINIZ.

Tesadüfen girmiş olduğum bir kitapçıda gözüme çarpan ilk kitap olan Afyon Çiçeği'ni isminden dolayı satın aldım aslında. Şimdiye kadar hiç James Bond romanı okumamış biri olarak da almayı seçtim tabii ki.

Normal şartlar altında macera romanlarını sıkça okuyan bir okur değilimdir. Fakat tarzım olmayan kitapları da kesinlikle okumaya zaman ayırırım. Benim için elimdekinin kitap olması yeterli okumak için.

Afyon Çiçeği tahmin ettiğim üzere pek ilgimi çeken bir kitap olmadı. Sonuna kadar okumayı ihmal etmedim tabii ki. Tahmin edileceği üzere klasik bir Bond romanı.

Çok fazla bir yorumda veya eleştiride bulanabileceğim bir roman da değil. Bir macera filmi izler gibi aktı gitti cümleler zaten gözlerimin önünden. Macera filmlerini de hiç tercih etmem ama neyse...

Eğer macera romanı sever bir okursanız mutlaka Bond romanlarını okumuşsunuzdur diye düşünüyorum. Okumamışsanız da alıp okuyun. Fakat benim gibi pek tercih eden biri değilseniz okumasanız da olur. Eğer diyorsanız ki bir Bond romanı okumadan ölmek istemiyorum; alın, buyrun, okuyun.

Afyon Çiçeği - Sebastian Faulks

Tesadüfen girmiş olduğum bir kitapçıda gözüme çarpan ilk kitap olan Afyon Çiçeği'ni isminden dolayı satın aldım aslında. Şimdiye kadar hiç James Bond romanı okumamış biri olarak da almayı seçtim tabii ki.

Normal şartlar altında macera romanlarını sıkça okuyan bir okur değilimdir. Fakat tarzım olmayan kitapları da kesinlikle okumaya zaman ayırırım. Benim için elimdekinin kitap olması yeterli okumak için.

Afyon Çiçeği tahmin ettiğim üzere pek ilgimi çeken bir kitap olmadı. Sonuna kadar okumayı ihmal etmedim tabii ki. Tahmin edileceği üzere klasik bir Bond romanı.

Çok fazla bir yorumda veya eleştiride bulanabileceğim bir roman da değil. Bir macera filmi izler gibi aktı gitti cümleler zaten gözlerimin önünden. Macera filmlerini de hiç tercih etmem ama neyse...

Eğer macera romanı sever bir okursanız mutlaka Bond romanlarını okumuşsunuzdur diye düşünüyorum. Okumamışsanız da alıp okuyun. Fakat benim gibi pek tercih eden biri değilseniz okumasanız da olur. Eğer diyorsanız ki bir Bond romanı okumadan ölmek istemiyorum; alın, buyrun, okuyun.

Merhaba arkadaşlar. Uzun bir aradan sonra tam bir iç rahatlığıyla bilgisayarımı kucağıma aldım ve kollarımı sizlere açtım. Günde ikişer üçer postla karşınızda olan ben, bu yıl pek karşınızda olamadım. Bunun sebebi de bildiğiniz üzere üniversite sınavlarına hazırlanıyor oluşumdu. Şimdi sizlere güzel ve yarı güzel haberlerim var. Hepsinden bir an önce bahsetmek istiyorum çünkü çatır çatır çatlıyorum heyecandan.

Öncelikle sınavlarım nasıl geçti, sonuçlar nasıl onlardan bahsetmek istiyorum. YGS sınavım, sınav esnasında muhteşemdi. Yapabildiğimin fazlasını da yapıp (4 matematik sorusu) büyük bir iç rahatlığıyla sınavdan çıktım. Yaptıklarımdan o kadar emin ve mutluydum ki keyfime diyecek yoktu. Bu mutlulukla LYS hazırlık sürecine de adapte olmam pek zor olmadı. Fakat 1 hafta sonrasında sonuçların açıklanmasıyla büyük bir facia ile karşı karşıya kaldım. Puanım beklediğimden çok çok daha düşük. Neredeyse tam bir felaket. Fakat hiç üstüne düşmek istemedim çünkü sırada daha önemli bir sınav vardı.

LYS sınavlarım da harika geçti. Edebiyattan full bekliyorum, çünkü hem ilgi alanım hem de hayatım boyunca sürdürmek istediğim mesleğin ana kaynağı. Aynı şekilde nasıl ve nereden çıktığını anlamadığım 11 adet yanlışla tam bir fiyaskoya imzamı attım ve LYS de bana güzelce bir geçirdi.

Moral bozmadım, tercihler vardı ve istediğim yerlerin çoğu da şıp diye geliyordu. İstediğim şehirler ve bölümler gözümü öyle bir kör etmiş ki tercih sıralaması hatalı olunca 3. tercihimden sonraki tercihlerim ölü tercih olmuş ve yerleşebileceğim onca güzel şehir, üniversite ve bölümler hayal oldu. Şimdi ise ek tercihleri beklemekteyim, bu sefer kesinlikle bir hata bir yanlış yapmamalıyım bunun bilincindeyim ve şehirlerin, üniversitelerin gözümü kör etmesine izin vermeden akıllı çocuk olup harika tercihlerimi güzelce yapacağım.

VE GELDİK ASIL BÜYÜK HABERE! 

2013'ün Ocak ayında yazmaya başladığım ve Kasım ayının ortalarında bitirmiş olduğum kitabımı bir yayınevine göndermiştim. Açıkçası büyük bir yayınevi olduğu için umutsuz ve karamsar bakıyordum bu olaya. Bir nevi de öyle oldu. Yayın programına alınmadı eserim. Ona üzülürken, başka bir yayınevinden teklif aldım. Kitabımı kendileri basmak istediler. Olaya sıcak bakıyordum, sonuçta tek hayalim bu. Kitaplarımın basılması ve büyük bir yazar olmak. Fakat o açıdan da bir kaç problem yaşadım ve o yayınevi de gözden çıktı. 

Tam bunlar olurken, bu yıl gidiyor olduğum Final Dersanesi müdürümüz Orhan Sahilli, kitabı FDD'nin Kültür-Sanat Yayınevine gönderebileceğimizi söyledi. Pek umutlu değildim yine fakat tabii ki de denemek benim için iyi bir artı puandı. 

Her şey hazırlandı ve kitabımı gönderdim. Yaklaşık 1 ay önce beni aradılar ve kitabımı bana geri göndereceklerini, son bir göz gezdirip tekrar kendilerine göndermemi istediler. Sonrasında editör ve basım aşaması gerçekleşecekti! 

Kitabımı son kez gözden geçirdim ve yayınevine tekrar gönderdim. Şimdi beklemekte olduğum tek şey kitabımın basım tarihi. Acayip heyecanlı ve mutluyum. İlk kitabım neredeyse basılmak üzere ve ben artık gerçek anlamda bir yazar olacağım. Mutluluğum anlatılabilecek gibi değil ama sizlerle bu duyguyu paylaşmak, gerçekten ayrı bir muhteşem. 

***

Şimdi ise ek tercihleri bekliyorum bir yandan ve bir diğer yandan da ikinci kitabımı yazmaya başlayacağım. Harika bir gelecek beni bekliyor, hissedebiliyorum. Umuyorum ki bundan sonra daha güzel haberlerimi ve mutluluklarımı sizlerle daha sık paylaşırım. 

Şimdilik hoşçakalın!

Ben Şimdi Yazar mı Oluyorum?

Merhaba arkadaşlar. Uzun bir aradan sonra tam bir iç rahatlığıyla bilgisayarımı kucağıma aldım ve kollarımı sizlere açtım. Günde ikişer üçer postla karşınızda olan ben, bu yıl pek karşınızda olamadım. Bunun sebebi de bildiğiniz üzere üniversite sınavlarına hazırlanıyor oluşumdu. Şimdi sizlere güzel ve yarı güzel haberlerim var. Hepsinden bir an önce bahsetmek istiyorum çünkü çatır çatır çatlıyorum heyecandan.

Öncelikle sınavlarım nasıl geçti, sonuçlar nasıl onlardan bahsetmek istiyorum. YGS sınavım, sınav esnasında muhteşemdi. Yapabildiğimin fazlasını da yapıp (4 matematik sorusu) büyük bir iç rahatlığıyla sınavdan çıktım. Yaptıklarımdan o kadar emin ve mutluydum ki keyfime diyecek yoktu. Bu mutlulukla LYS hazırlık sürecine de adapte olmam pek zor olmadı. Fakat 1 hafta sonrasında sonuçların açıklanmasıyla büyük bir facia ile karşı karşıya kaldım. Puanım beklediğimden çok çok daha düşük. Neredeyse tam bir felaket. Fakat hiç üstüne düşmek istemedim çünkü sırada daha önemli bir sınav vardı.

LYS sınavlarım da harika geçti. Edebiyattan full bekliyorum, çünkü hem ilgi alanım hem de hayatım boyunca sürdürmek istediğim mesleğin ana kaynağı. Aynı şekilde nasıl ve nereden çıktığını anlamadığım 11 adet yanlışla tam bir fiyaskoya imzamı attım ve LYS de bana güzelce bir geçirdi.

Moral bozmadım, tercihler vardı ve istediğim yerlerin çoğu da şıp diye geliyordu. İstediğim şehirler ve bölümler gözümü öyle bir kör etmiş ki tercih sıralaması hatalı olunca 3. tercihimden sonraki tercihlerim ölü tercih olmuş ve yerleşebileceğim onca güzel şehir, üniversite ve bölümler hayal oldu. Şimdi ise ek tercihleri beklemekteyim, bu sefer kesinlikle bir hata bir yanlış yapmamalıyım bunun bilincindeyim ve şehirlerin, üniversitelerin gözümü kör etmesine izin vermeden akıllı çocuk olup harika tercihlerimi güzelce yapacağım.

VE GELDİK ASIL BÜYÜK HABERE! 

2013'ün Ocak ayında yazmaya başladığım ve Kasım ayının ortalarında bitirmiş olduğum kitabımı bir yayınevine göndermiştim. Açıkçası büyük bir yayınevi olduğu için umutsuz ve karamsar bakıyordum bu olaya. Bir nevi de öyle oldu. Yayın programına alınmadı eserim. Ona üzülürken, başka bir yayınevinden teklif aldım. Kitabımı kendileri basmak istediler. Olaya sıcak bakıyordum, sonuçta tek hayalim bu. Kitaplarımın basılması ve büyük bir yazar olmak. Fakat o açıdan da bir kaç problem yaşadım ve o yayınevi de gözden çıktı. 

Tam bunlar olurken, bu yıl gidiyor olduğum Final Dersanesi müdürümüz Orhan Sahilli, kitabı FDD'nin Kültür-Sanat Yayınevine gönderebileceğimizi söyledi. Pek umutlu değildim yine fakat tabii ki de denemek benim için iyi bir artı puandı. 

Her şey hazırlandı ve kitabımı gönderdim. Yaklaşık 1 ay önce beni aradılar ve kitabımı bana geri göndereceklerini, son bir göz gezdirip tekrar kendilerine göndermemi istediler. Sonrasında editör ve basım aşaması gerçekleşecekti! 

Kitabımı son kez gözden geçirdim ve yayınevine tekrar gönderdim. Şimdi beklemekte olduğum tek şey kitabımın basım tarihi. Acayip heyecanlı ve mutluyum. İlk kitabım neredeyse basılmak üzere ve ben artık gerçek anlamda bir yazar olacağım. Mutluluğum anlatılabilecek gibi değil ama sizlerle bu duyguyu paylaşmak, gerçekten ayrı bir muhteşem. 

***

Şimdi ise ek tercihleri bekliyorum bir yandan ve bir diğer yandan da ikinci kitabımı yazmaya başlayacağım. Harika bir gelecek beni bekliyor, hissedebiliyorum. Umuyorum ki bundan sonra daha güzel haberlerimi ve mutluluklarımı sizlerle daha sık paylaşırım. 

Şimdilik hoşçakalın!



Ken Grimwood, aşık olduğum yazarlardan birisidir. Kendisini Kayboluş adlı romanıyla tanıdım ve beni olağanüstü bir şekilde etkilemeyi başardı. Normalde böyle gerilim tarzı, hafif korku içeren kitapları beğenmem zordur. Okurken iliklerime kadar korkmuyorsam benim için bir şey ifade etmez.

Ken Grimwood'un kitapları da dışarıdan bakıldığında sanki gerilim içeren, korku türü romanlarmış gibi görünüyor. Fakat hiç öyle değil. Başta öyle çıkmamasına gıcık olmuştum fakat okudukça apayrı bir tür olduğunu keşfettim. Hemen ardından Sil Baştan kitabını satın aldım ve aynı şekilde beni derinden etkilemeyi başardı.

Sil Baştan, Jeff adında bir adamın hayatını tekrar tekrar yaşamasını konu alıyor. Jeff, ilk tekrarında neye uğradığını kestiremiyor. Fakat bu olay, yani tekrarların içerisinde yaşıyor olması, sürekli ölüp tekrar doğması onu bilinmeyenleri aramaya sürüklüyor.

Kendisi gibi birini daha buluyor, tesadüf sonucunda: Pamela. Onunla farklı bir hayata başlıyorlar ve bir sonraki tekrarlarında birbirlerini tekrar buluyorlar. Fakat ters giden bir şeyler de vardır. Acaba kendileri gibi daha kaç insan var? Bu sorunun cevabını bulabilmek için, hiç de istedikleri gibi bir yola girmiş olmayacaklar.

Kitap kapağında da yazılmış olduğu gibi ''Hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız...'' 

Hikaye sizi acayip derecede sürüklüyor. Kendinizi fena şekilde kaptırdığınız zaman sürekli ölen, sürekli doğan kişi sizmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Bunu kitabı okurken defalarca yaşadım. Bu da yazarın ne kadar güçlü ve sağlam bir kaleminin olduğunu ifade ediyor.

Son zamanlarda ilginç, tuhaf ve fazlasıyla ilgi çekici farklı konular içeren romanlar okumadıysanız bu kitabı size şiddetle tavsiye ederim. Herkesin okuması gereken son derece etkileyici kitaplardan. Ben de en kısa zamanda, yazarın ''Zaman Çarkı'' adlı kitabını alıp okumayı düşünüyorum.

Ken Grimwood'un Kayboluş romanı hakkındaki yorumu okumak için buraya tık.

Sil Baştan - Ken Grimwood



Ken Grimwood, aşık olduğum yazarlardan birisidir. Kendisini Kayboluş adlı romanıyla tanıdım ve beni olağanüstü bir şekilde etkilemeyi başardı. Normalde böyle gerilim tarzı, hafif korku içeren kitapları beğenmem zordur. Okurken iliklerime kadar korkmuyorsam benim için bir şey ifade etmez.

Ken Grimwood'un kitapları da dışarıdan bakıldığında sanki gerilim içeren, korku türü romanlarmış gibi görünüyor. Fakat hiç öyle değil. Başta öyle çıkmamasına gıcık olmuştum fakat okudukça apayrı bir tür olduğunu keşfettim. Hemen ardından Sil Baştan kitabını satın aldım ve aynı şekilde beni derinden etkilemeyi başardı.

Sil Baştan, Jeff adında bir adamın hayatını tekrar tekrar yaşamasını konu alıyor. Jeff, ilk tekrarında neye uğradığını kestiremiyor. Fakat bu olay, yani tekrarların içerisinde yaşıyor olması, sürekli ölüp tekrar doğması onu bilinmeyenleri aramaya sürüklüyor.

Kendisi gibi birini daha buluyor, tesadüf sonucunda: Pamela. Onunla farklı bir hayata başlıyorlar ve bir sonraki tekrarlarında birbirlerini tekrar buluyorlar. Fakat ters giden bir şeyler de vardır. Acaba kendileri gibi daha kaç insan var? Bu sorunun cevabını bulabilmek için, hiç de istedikleri gibi bir yola girmiş olmayacaklar.

Kitap kapağında da yazılmış olduğu gibi ''Hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız...'' 

Hikaye sizi acayip derecede sürüklüyor. Kendinizi fena şekilde kaptırdığınız zaman sürekli ölen, sürekli doğan kişi sizmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Bunu kitabı okurken defalarca yaşadım. Bu da yazarın ne kadar güçlü ve sağlam bir kaleminin olduğunu ifade ediyor.

Son zamanlarda ilginç, tuhaf ve fazlasıyla ilgi çekici farklı konular içeren romanlar okumadıysanız bu kitabı size şiddetle tavsiye ederim. Herkesin okuması gereken son derece etkileyici kitaplardan. Ben de en kısa zamanda, yazarın ''Zaman Çarkı'' adlı kitabını alıp okumayı düşünüyorum.

Ken Grimwood'un Kayboluş romanı hakkındaki yorumu okumak için buraya tık.


Geçtiğimiz aylarda, Rahat Batınca adlı kitabın yazarı olan Uğur Mıstaçoğlu, Facebook üzerinden bana bir mesaj yollamıştı. Kitap yazmış olduğunu haberdar etmişti ve kitabını okuyup, yorumlamamı istemişti. Bunu seve seve yapacağımı söyledim ve yazarımızdan adıma imzalı harika kitabı kaptım!

Tam sınav koşturmacası, stres anları, bunalımlar, korkular ve heyecanlar derken bu kitap geçti elime. Doğru dürüst kitap okumaya vakit ayıramıyordum ve kitap okumadan geçen günlerim oluyordu maalesef. Uğur Mıstaçoğlu sayesinde üzerimdeki stresi ve bunalımı bir nebze de olsa attım.

Hikaye hikaye yazılmış olan bu kitap oldukça akıcı bir dille yazılmış. Yazarımız oldukça samimi bir dil kullanmış. Çoğunluk olarak mizahi hikayeler yer alıyor kitapta ve gerçekten yüzünüzü güldürecek kurgular bulunmakta. Aralara hafif hüzünlü hikayeler de katmış yazarımız ve bu iki duyguyu çok iyi dengelemiş.

Kitabı 1 ay öncesine kadar bitirmiş olmama rağmen bloğa girip yazma fırsatı hiç bulamadım maalesef. Başta yazarımız Uğur Mıstaçoğlu'ndan ve sonra siz okuyucularımdan gecikmiş olan yorumum için özürlerimi sunuyorum.

Kitabı önerir miyim diye soruyorsanız, kesinlikle alın okuyun derim. Özellikle benim gibi stres dolu bir çalışma süresi geçirmişseniz ve hala üzerinizden yorgunluğunuzu atamadıysanız. Ve tabii özellikle ''rahat size de battıysa'' alın bakalım, belki içerideki hikaye sizi anlatıyordur!

NOT: Bildiğiniz gibi üniversite sınavlarına hazırlanma koşturmacalarım sona erdi. Bugün itibariyle LYS sonuçları da açıklandı. Sonuçlarım da dahil her şeyi sizlerle başka bir postta paylaşacağım. Fakat bunu tercih sonuçları açıklandıktan sonra yazmayı planlıyorum. Bunun dışında da size harika haberlerim var. Beklemede kalın!

Rahat Batınca - Uğur Mıstaçoğlu


Geçtiğimiz aylarda, Rahat Batınca adlı kitabın yazarı olan Uğur Mıstaçoğlu, Facebook üzerinden bana bir mesaj yollamıştı. Kitap yazmış olduğunu haberdar etmişti ve kitabını okuyup, yorumlamamı istemişti. Bunu seve seve yapacağımı söyledim ve yazarımızdan adıma imzalı harika kitabı kaptım!

Tam sınav koşturmacası, stres anları, bunalımlar, korkular ve heyecanlar derken bu kitap geçti elime. Doğru dürüst kitap okumaya vakit ayıramıyordum ve kitap okumadan geçen günlerim oluyordu maalesef. Uğur Mıstaçoğlu sayesinde üzerimdeki stresi ve bunalımı bir nebze de olsa attım.

Hikaye hikaye yazılmış olan bu kitap oldukça akıcı bir dille yazılmış. Yazarımız oldukça samimi bir dil kullanmış. Çoğunluk olarak mizahi hikayeler yer alıyor kitapta ve gerçekten yüzünüzü güldürecek kurgular bulunmakta. Aralara hafif hüzünlü hikayeler de katmış yazarımız ve bu iki duyguyu çok iyi dengelemiş.

Kitabı 1 ay öncesine kadar bitirmiş olmama rağmen bloğa girip yazma fırsatı hiç bulamadım maalesef. Başta yazarımız Uğur Mıstaçoğlu'ndan ve sonra siz okuyucularımdan gecikmiş olan yorumum için özürlerimi sunuyorum.

Kitabı önerir miyim diye soruyorsanız, kesinlikle alın okuyun derim. Özellikle benim gibi stres dolu bir çalışma süresi geçirmişseniz ve hala üzerinizden yorgunluğunuzu atamadıysanız. Ve tabii özellikle ''rahat size de battıysa'' alın bakalım, belki içerideki hikaye sizi anlatıyordur!

NOT: Bildiğiniz gibi üniversite sınavlarına hazırlanma koşturmacalarım sona erdi. Bugün itibariyle LYS sonuçları da açıklandı. Sonuçlarım da dahil her şeyi sizlerle başka bir postta paylaşacağım. Fakat bunu tercih sonuçları açıklandıktan sonra yazmayı planlıyorum. Bunun dışında da size harika haberlerim var. Beklemede kalın!


Facebook olsun, Twitter olsun, Tumblr olsun, bütün internet sitelerinde resminin ve adının çok dolandığını gördüğümden hep merak ettiğim bir kitap olarak, kitap listemde duruyordu Aynı Yıldızın Altında. Daha sonra filminin de yapılıyor olduğunu görünce, filmi çıkmadan alıp okumalıyım, dedim ve kitabı henüz bitirmiş bulunmaktayım.

Çok etkilendiğimi söylemeden edemeyeceğim. Yazarın kullandığı samimi dil ve olay örgüsü çok başarılı. Kızın kanser olması beni derinden yakalayan nokta oldu. Arkadaşlarımın ailesinde ve özellikle benim de teyzemin kanser olması, kitabı okurken daha çok içimi acıttı. Beni daha çok duygulandırdı.

Kitaptan çok fazla bahsetmek istemiyorum ki zaten yaptığım kitap yorumlarında bir kitabı çok beğenmişsem ondan oldukça az bahsetmeyi tercih ediyorum. Çünkü sizler de okurken aynı heyecanı, aynı duyguları ilk olarak yaşayın istiyorum.

Eğer siz de benim gibi bir kitabın filmi varsa önce kitabını okumak taraftarıysanız, filmi çıkmadan bir an önce alın okuyun derim. Ben kitabı çok sevdim ve kitaptan çok etkilendim. Her zaman favori kitaplarımdan biri olacak.

Aynı Yıldızın Altında - John Green


Facebook olsun, Twitter olsun, Tumblr olsun, bütün internet sitelerinde resminin ve adının çok dolandığını gördüğümden hep merak ettiğim bir kitap olarak, kitap listemde duruyordu Aynı Yıldızın Altında. Daha sonra filminin de yapılıyor olduğunu görünce, filmi çıkmadan alıp okumalıyım, dedim ve kitabı henüz bitirmiş bulunmaktayım.

Çok etkilendiğimi söylemeden edemeyeceğim. Yazarın kullandığı samimi dil ve olay örgüsü çok başarılı. Kızın kanser olması beni derinden yakalayan nokta oldu. Arkadaşlarımın ailesinde ve özellikle benim de teyzemin kanser olması, kitabı okurken daha çok içimi acıttı. Beni daha çok duygulandırdı.

Kitaptan çok fazla bahsetmek istemiyorum ki zaten yaptığım kitap yorumlarında bir kitabı çok beğenmişsem ondan oldukça az bahsetmeyi tercih ediyorum. Çünkü sizler de okurken aynı heyecanı, aynı duyguları ilk olarak yaşayın istiyorum.

Eğer siz de benim gibi bir kitabın filmi varsa önce kitabını okumak taraftarıysanız, filmi çıkmadan bir an önce alın okuyun derim. Ben kitabı çok sevdim ve kitaptan çok etkilendim. Her zaman favori kitaplarımdan biri olacak.



''Bütün köpekler cennete gider, 
tabii dünyada yarım kalmış bir işleri yoksa...''

Takip ediyor olduğum birçok blogger arkadaşımın, bu kitap hakkındaki yorumlarından sonra okumak için sabırsızlandığım kitaplardan biriydi Can Dostum. Daha önce bu tarzda bir kitap okumamış olmam da beni iyice meraklandırdı ve koşa koşa kitabı gidip almaya karar verdim.

Kitabı henüz dün bitirdim.

Bir köpeğin bakış açısı ile yazılmış bu enfes kitap, her sayfasında ayrı bir anlam taşıyor. Yeri geldiğinde gülmekten kırıldığım, yeri geldiğinde de duygulandığım birçok bölüm oldu.

Sınava hazırlanıyor olduğumdan, eskisi kadar zaman ayıramıyorum kitap okumaya ve Can Dostum'u da çok uzun bir süre içerisinde okuyup bitirmeme rağmen (iki haftada) tadına doyamadım. Kitabın son sayfasını okuduktan sonra ''Keşke bitmeseydi.'' dedim ve bir yandan da sevindim çünkü ''Can Dostum'un Yolculuğu'' adlı bir kitabı daha var yazarın. O kitap hakkında pek bilgim yok ama büyük ihtimal devamı niteliğinde olmadığını düşünüyorum. Onu da en kısa zamanda alıp, okumak için sabırsızlanıyorum.

Ben aslında kedileri köpeklerden daha fazla severim ve her zaman bir kedim olsun istemişimdir. Köpeklerden yeri geldi mi ben de korkuyorum ve beslemek ne derece kolay olur bilemiyorum. Tabii kedinin bakımı da bir o kadar zor ama ufacık tefecik oldukları için en fazla ne yapabilirler diye düşünüyorum. Fakat bu kitaptan sonra bir köpeğimin olmasını o kadar çok istedim ki... Bu kadar sadık, güvenilir ve eğlenceli bir şeye sahip olmak bence çok büyük bir şans. Hele ki Bailey gibi bir köpekse...

Kitabın sonunda hüngür hüngür ağladığımı söylemeden edemeyeceğim. Gerçekten harika bir kurgu, olağanüstü bir anlatımla kitap tam bir başyapıt. Aylarca Bestseller'de kalmış olmasını şimdi daha iyi anlıyorum.

Kesinlikle ve kesinlikle bu kitabı alıp okuyun. Asla pişman olmayacaksınız!

Can Dostum - W. Bruce Cameron



''Bütün köpekler cennete gider, 
tabii dünyada yarım kalmış bir işleri yoksa...''

Takip ediyor olduğum birçok blogger arkadaşımın, bu kitap hakkındaki yorumlarından sonra okumak için sabırsızlandığım kitaplardan biriydi Can Dostum. Daha önce bu tarzda bir kitap okumamış olmam da beni iyice meraklandırdı ve koşa koşa kitabı gidip almaya karar verdim.

Kitabı henüz dün bitirdim.

Bir köpeğin bakış açısı ile yazılmış bu enfes kitap, her sayfasında ayrı bir anlam taşıyor. Yeri geldiğinde gülmekten kırıldığım, yeri geldiğinde de duygulandığım birçok bölüm oldu.

Sınava hazırlanıyor olduğumdan, eskisi kadar zaman ayıramıyorum kitap okumaya ve Can Dostum'u da çok uzun bir süre içerisinde okuyup bitirmeme rağmen (iki haftada) tadına doyamadım. Kitabın son sayfasını okuduktan sonra ''Keşke bitmeseydi.'' dedim ve bir yandan da sevindim çünkü ''Can Dostum'un Yolculuğu'' adlı bir kitabı daha var yazarın. O kitap hakkında pek bilgim yok ama büyük ihtimal devamı niteliğinde olmadığını düşünüyorum. Onu da en kısa zamanda alıp, okumak için sabırsızlanıyorum.

Ben aslında kedileri köpeklerden daha fazla severim ve her zaman bir kedim olsun istemişimdir. Köpeklerden yeri geldi mi ben de korkuyorum ve beslemek ne derece kolay olur bilemiyorum. Tabii kedinin bakımı da bir o kadar zor ama ufacık tefecik oldukları için en fazla ne yapabilirler diye düşünüyorum. Fakat bu kitaptan sonra bir köpeğimin olmasını o kadar çok istedim ki... Bu kadar sadık, güvenilir ve eğlenceli bir şeye sahip olmak bence çok büyük bir şans. Hele ki Bailey gibi bir köpekse...

Kitabın sonunda hüngür hüngür ağladığımı söylemeden edemeyeceğim. Gerçekten harika bir kurgu, olağanüstü bir anlatımla kitap tam bir başyapıt. Aylarca Bestseller'de kalmış olmasını şimdi daha iyi anlıyorum.

Kesinlikle ve kesinlikle bu kitabı alıp okuyun. Asla pişman olmayacaksınız!


Serenad, çıktığı andan beri herkesin dilinde olan bir kitap. Bugüne kadar herkesten hemen hemen aynı yorumları aldım ve okumayı çok istedim. Bir zaman geldi ve ''Yetti artık, alıp okuyacağım!'' dedim ve girdim kitapçıya, aldım.

Belki şaşıracaksınız, belki kitap hakkında ilk defa böyle bir yorum okuyacaksınız ama ''Almaz olaydım.'' dedim, okumaya başladıktan sonra.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, hepimiz Zülfü Livaneli'nin ne kadar başarılı bir sanatçı olduğunu biliyoruz. Her dalda bir şeylerle uğraşıyor ve belli bir noktaya gelmiş nadir kişilerden biri. Bunu asla göz ardı edemem. Etmek de haddime değil zaten.

Geçen sene Bumerang Ödülleri sayesinde Zülfü Livaneli'nin ''Edebiyat Mutluluktur'' adlı imzalı kitabına sahip olmuştum. Mesela o kitaba bayılmıştım ve bana çok şey kattığını düşünüyorum. Yazar olmayı isteyen bir blogger olarak, roman yazma teknikleri hakkında bir çok bilgi edindim. Fakat gelin görün ki Livaneli'nin bu kitabındaki teknik beni tamamen hayal kırıklığına uğrattı.

Kitapta ele alınan konu harika, olaylar vesaire harika. Fakat Livaneli abicim, anlatımın çok çok çok sıkıcı olmuş. Wagner'in hikayesine gelene kadar canım çıktı resmen. Oku oku geçmiyor, her bölüm sanki bir öncekinin aynısı gibi geliyor. Bunaldım, okuma isteğim kaçıp durdu sürekli.

Wagner'ın hikayesine söylenecek laf yok, o kısıma bayıldım. Ondan sonraki bir kaç bölüm de artık ''Ha gayret Hasan, bitmek üzere, az kaldı.'' diye diye geçti. Epilog bölümüne girdiğimde bir dikleştim, bir düzelttim kendimi. ''Hadi Livaneli, şaşırt beni azıcık.'' dedim. Öyle de oldu diyebilirim. Kitabın sonu gerçekten güzel bir şekilde son buldu.

Keşke başları o kadar sıkıcı olmasaydı, keşke daha bir seve seve, can atarak okusaydım diyorum ama yapacak bir şey yok. Zülfü Livaneli'nin kitaplarını alır okur muyum bilemiyorum ama siz takipçilerimin güçlü yorumlarını ve önerilerini duymak isterim. İkna olursam kesinlikle alırım.

Serenad'ı okumayan varsa alıp okuyabilir ama öyle aman aman, hemen koşup alın diyemeyeceğim ne yazık ki.

İyi okumalar...

Bir Önceki Kitap Yorumum: Tanrı'nın Unutulan Çocukları (Craig Silvey) 

Bir Sonraki Kitap Yorumum: Ay Hadi İnşallah! (PuCCa)

Serenad - Zülfü Livaneli


Serenad, çıktığı andan beri herkesin dilinde olan bir kitap. Bugüne kadar herkesten hemen hemen aynı yorumları aldım ve okumayı çok istedim. Bir zaman geldi ve ''Yetti artık, alıp okuyacağım!'' dedim ve girdim kitapçıya, aldım.

Belki şaşıracaksınız, belki kitap hakkında ilk defa böyle bir yorum okuyacaksınız ama ''Almaz olaydım.'' dedim, okumaya başladıktan sonra.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, hepimiz Zülfü Livaneli'nin ne kadar başarılı bir sanatçı olduğunu biliyoruz. Her dalda bir şeylerle uğraşıyor ve belli bir noktaya gelmiş nadir kişilerden biri. Bunu asla göz ardı edemem. Etmek de haddime değil zaten.

Geçen sene Bumerang Ödülleri sayesinde Zülfü Livaneli'nin ''Edebiyat Mutluluktur'' adlı imzalı kitabına sahip olmuştum. Mesela o kitaba bayılmıştım ve bana çok şey kattığını düşünüyorum. Yazar olmayı isteyen bir blogger olarak, roman yazma teknikleri hakkında bir çok bilgi edindim. Fakat gelin görün ki Livaneli'nin bu kitabındaki teknik beni tamamen hayal kırıklığına uğrattı.

Kitapta ele alınan konu harika, olaylar vesaire harika. Fakat Livaneli abicim, anlatımın çok çok çok sıkıcı olmuş. Wagner'in hikayesine gelene kadar canım çıktı resmen. Oku oku geçmiyor, her bölüm sanki bir öncekinin aynısı gibi geliyor. Bunaldım, okuma isteğim kaçıp durdu sürekli.

Wagner'ın hikayesine söylenecek laf yok, o kısıma bayıldım. Ondan sonraki bir kaç bölüm de artık ''Ha gayret Hasan, bitmek üzere, az kaldı.'' diye diye geçti. Epilog bölümüne girdiğimde bir dikleştim, bir düzelttim kendimi. ''Hadi Livaneli, şaşırt beni azıcık.'' dedim. Öyle de oldu diyebilirim. Kitabın sonu gerçekten güzel bir şekilde son buldu.

Keşke başları o kadar sıkıcı olmasaydı, keşke daha bir seve seve, can atarak okusaydım diyorum ama yapacak bir şey yok. Zülfü Livaneli'nin kitaplarını alır okur muyum bilemiyorum ama siz takipçilerimin güçlü yorumlarını ve önerilerini duymak isterim. İkna olursam kesinlikle alırım.

Serenad'ı okumayan varsa alıp okuyabilir ama öyle aman aman, hemen koşup alın diyemeyeceğim ne yazık ki.

İyi okumalar...

Bir Önceki Kitap Yorumum: Tanrı'nın Unutulan Çocukları (Craig Silvey) 

Bir Sonraki Kitap Yorumum: Ay Hadi İnşallah! (PuCCa)


Can Dündar'ı okumaya 'Gölgedekiler' adlı kitabıyla başladım. Tarihi kitapları okumaktan hiç haz almazken, bu kitap ile birlikte tarihi kitaplara karşı bir beğeni kazandım.

Sonrasında canım dostum, kardeşim Sanem'in bana hediyesi olan bu kitabı -Aşka Veda'yı- bir solukta okudum.

Günümüzdeki aşkı, daha doğrusu günümüzde artık 'olmayan' aşkı kaleme alan Can Dündar'ın bu kitapla birlikte yazım diline bildiğiniz 'aşık' oldum. Kitabı okurken öyle büyük bir zevk aldım ki, anlatamam. Kurduğu her cümleyi başka bir hayranlıkla okudum.

Kitabı deneme türünde, bölüm bölüm yazmış olması da beni etkilemesinin bir diğer nedeni. Ben de çoğunlukla deneme türü edebi yazılar yazdığım için kitabı daha bir inceler gözle, daha bir dikkatli okudum. Kitabın son sayfasını okuyup, kapağı kapattıktan sonra söylediğim ilk şey: ''Can Dündar, bundan sonraki tek idolüm.'' oldu. Umuyorum ki ben de bir-iki sene içinde çıkaracağım kitap vesilesiyle Can Dündar ile tanışma olanağına sahip olurum.

Kitaptan birazcık daha bahsedecek olursak, Dündar bize ''Sekssiz aşkın'' günümüzde ''aşksız sekse'' dönüşümünü anlatıyor. Eskilerin aşkının ne kadar ulaşılmaz, günümüzdeki aşkın ne kadar göz önünde olduğunu ve ulaşılmazlık değerinin yok olmuşluğunu anlatıyor. Kısacası günümüzdeki aşkı her yönüyle ele alıp, eskilerle karşılaştırıp, şimdiye kadar görmediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yönlerini fark ettiriyor bize.

Diyeceğim o ki, biricik idolümün bu kitabını kesinlikle ve kesinlikle, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdi, üzerinizi değiştiriyorsunuz, hemen bir koşu en yakın kitabevine gidip bu kitabı satın alıyorsunuz.

İyi okumalar... Sizi seviyorum!

Aşka Veda - Can Dündar


Can Dündar'ı okumaya 'Gölgedekiler' adlı kitabıyla başladım. Tarihi kitapları okumaktan hiç haz almazken, bu kitap ile birlikte tarihi kitaplara karşı bir beğeni kazandım.

Sonrasında canım dostum, kardeşim Sanem'in bana hediyesi olan bu kitabı -Aşka Veda'yı- bir solukta okudum.

Günümüzdeki aşkı, daha doğrusu günümüzde artık 'olmayan' aşkı kaleme alan Can Dündar'ın bu kitapla birlikte yazım diline bildiğiniz 'aşık' oldum. Kitabı okurken öyle büyük bir zevk aldım ki, anlatamam. Kurduğu her cümleyi başka bir hayranlıkla okudum.

Kitabı deneme türünde, bölüm bölüm yazmış olması da beni etkilemesinin bir diğer nedeni. Ben de çoğunlukla deneme türü edebi yazılar yazdığım için kitabı daha bir inceler gözle, daha bir dikkatli okudum. Kitabın son sayfasını okuyup, kapağı kapattıktan sonra söylediğim ilk şey: ''Can Dündar, bundan sonraki tek idolüm.'' oldu. Umuyorum ki ben de bir-iki sene içinde çıkaracağım kitap vesilesiyle Can Dündar ile tanışma olanağına sahip olurum.

Kitaptan birazcık daha bahsedecek olursak, Dündar bize ''Sekssiz aşkın'' günümüzde ''aşksız sekse'' dönüşümünü anlatıyor. Eskilerin aşkının ne kadar ulaşılmaz, günümüzdeki aşkın ne kadar göz önünde olduğunu ve ulaşılmazlık değerinin yok olmuşluğunu anlatıyor. Kısacası günümüzdeki aşkı her yönüyle ele alıp, eskilerle karşılaştırıp, şimdiye kadar görmediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yönlerini fark ettiriyor bize.

Diyeceğim o ki, biricik idolümün bu kitabını kesinlikle ve kesinlikle, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdi, üzerinizi değiştiriyorsunuz, hemen bir koşu en yakın kitabevine gidip bu kitabı satın alıyorsunuz.

İyi okumalar... Sizi seviyorum!


Merhaba arkadaşlar.

Kitap yorumuma geçmeden önce, görmeyeniniz varsa bilgilendirmek amacıyla söylemeliyim ki, bu yıl üniversite sınavı maratonunda koşturmaktayım. Bu sebeple blogumu sık sık güncelleyemiyorum. Fark edeniniz varsa sadece okuduğum kitapların yorumunu yazıyorum ve sizlerle paylaşıyorum.

Bu durum tabii ki hep böyle gitmeyecek, umarım bu maraton sonunda güzel bir haberle tekrar eskisi gibi sık sık birlikte oluruz. Dediğim gibi, bir süre haftada bir sizlerle bir şeyler paylaşmaya ve sizlere bir şeyler yazmaya çalışacağım. Beni takip etmeye devam ettiğiniz için teşekkür ederim.

***

Kitabımızın yorumuna gelelim...

Dostluk Ekmeğini henüz bitirdim.

Kitabın kapağı çok ilgi çekici olduğu için görür görmez alasım geldi. Mutluluğun Öteki Yüzü adlı kitaptan sonra hemen buna başladım fakat ne yazık ki çok uzun bir sürede ancak bitirebildim.

Uzun sürmesinin sebebi bana değil, kitaba bağlı. Başları hiç ama hiç sarmadı beni. Okuyasım gelmedi, konunun içine bir türlü giremedim, adapte olamadım.

Yine de başladığım bir kitabı mutlaka bitiririm. Çünkü sonunu ne olursa olsun merak ederim.

Sonrasında kitaba biraz da olsa alıştım ve nihayet adapte olabildim. Başlarda sıkmasının aksine oldukça okutuyor sonraları. Kitabın sonuna geldikçe kitap güzelleşiyor diyebilirim.

Amiş Dostluk Ekmeği'nin tarifleri kitabın en sonunda yer alıyor. Benim de bu tür şeyler elimden geldiği için yapmak için sabırsızlanıyorum. Kitapta anlatıldığı kadar güzel bir tadı var mı diye merak etmeden duramıyorum açıkçası. Biraz uzun bir sürede (10 gün) yapılıyor olsa da denemeye değer olduğunu düşünüyorum.

Kitabı okumanız için tavsiye edebilirim. Kış aylarında içinizi ısıtacak türde bir roman.

Ekmeği de ancak 10 gün sonra tadıp iyi kötü bir yorumda bulunurum ve tavsiye edip etmediğimi yazarım.

İyi okumalar!

Dostluk Ekmeği - Darien Gee


Merhaba arkadaşlar.

Kitap yorumuma geçmeden önce, görmeyeniniz varsa bilgilendirmek amacıyla söylemeliyim ki, bu yıl üniversite sınavı maratonunda koşturmaktayım. Bu sebeple blogumu sık sık güncelleyemiyorum. Fark edeniniz varsa sadece okuduğum kitapların yorumunu yazıyorum ve sizlerle paylaşıyorum.

Bu durum tabii ki hep böyle gitmeyecek, umarım bu maraton sonunda güzel bir haberle tekrar eskisi gibi sık sık birlikte oluruz. Dediğim gibi, bir süre haftada bir sizlerle bir şeyler paylaşmaya ve sizlere bir şeyler yazmaya çalışacağım. Beni takip etmeye devam ettiğiniz için teşekkür ederim.

***

Kitabımızın yorumuna gelelim...

Dostluk Ekmeğini henüz bitirdim.

Kitabın kapağı çok ilgi çekici olduğu için görür görmez alasım geldi. Mutluluğun Öteki Yüzü adlı kitaptan sonra hemen buna başladım fakat ne yazık ki çok uzun bir sürede ancak bitirebildim.

Uzun sürmesinin sebebi bana değil, kitaba bağlı. Başları hiç ama hiç sarmadı beni. Okuyasım gelmedi, konunun içine bir türlü giremedim, adapte olamadım.

Yine de başladığım bir kitabı mutlaka bitiririm. Çünkü sonunu ne olursa olsun merak ederim.

Sonrasında kitaba biraz da olsa alıştım ve nihayet adapte olabildim. Başlarda sıkmasının aksine oldukça okutuyor sonraları. Kitabın sonuna geldikçe kitap güzelleşiyor diyebilirim.

Amiş Dostluk Ekmeği'nin tarifleri kitabın en sonunda yer alıyor. Benim de bu tür şeyler elimden geldiği için yapmak için sabırsızlanıyorum. Kitapta anlatıldığı kadar güzel bir tadı var mı diye merak etmeden duramıyorum açıkçası. Biraz uzun bir sürede (10 gün) yapılıyor olsa da denemeye değer olduğunu düşünüyorum.

Kitabı okumanız için tavsiye edebilirim. Kış aylarında içinizi ısıtacak türde bir roman.

Ekmeği de ancak 10 gün sonra tadıp iyi kötü bir yorumda bulunurum ve tavsiye edip etmediğimi yazarım.

İyi okumalar!

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.