background img

The New Stuff

umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
umut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yabancı bir ev, yabancı dört duvar, yabancı kekremsi bir koku ve içinde kahve bulunan yabancı bir bardak... her yudumumda bulunduğum yere daha da yabancılaştıran. Farid Farjad biraz ötemde, elektronik bir cihazın içinde ölesiye ağlatıyor kemanı... beni... seni... onu...

Gel diyor içimdeki insan. Gel ve gir artık şu kapıdan. Dilediğin gibi konuş, istemiyorsan da iki kelamını esirgeme benden. O dudaklarının aralanışını ve bana gönderdiğin harfleri biriktirip kendime yeni bir dünya inşa etme istiyorum. Belki ellerimi tutacağın ve hiç bırakmamayı düşlediğimiz bir dünya...

Kahve azalıyor yavaş yavaş.
Bunlar, şarkının son tınıları.
Bu akan, gözyaşlarımın belki son damlaları.

Bir kahve daha?

Yabancı Bardak

Yabancı bir ev, yabancı dört duvar, yabancı kekremsi bir koku ve içinde kahve bulunan yabancı bir bardak... her yudumumda bulunduğum yere daha da yabancılaştıran. Farid Farjad biraz ötemde, elektronik bir cihazın içinde ölesiye ağlatıyor kemanı... beni... seni... onu...

Gel diyor içimdeki insan. Gel ve gir artık şu kapıdan. Dilediğin gibi konuş, istemiyorsan da iki kelamını esirgeme benden. O dudaklarının aralanışını ve bana gönderdiğin harfleri biriktirip kendime yeni bir dünya inşa etme istiyorum. Belki ellerimi tutacağın ve hiç bırakmamayı düşlediğimiz bir dünya...

Kahve azalıyor yavaş yavaş.
Bunlar, şarkının son tınıları.
Bu akan, gözyaşlarımın belki son damlaları.

Bir kahve daha?


İçimde ölen umutların haykırışlarını duymamak elde değil. Bir insan nasıl olur da sonunu bildiği halde geri adım atmaz, atamaz?

Bir çizgi var şu an önümde. Belki umudumun belki de ölümümün çizgisi. İstemeyerek çıktığım bu yolda her köşe başında bir surat var. Hepsi de aynı. Onun suratı... İçimdeki umudun, sevincin çığlığını çok net duyabiliyorum. Kendimden geçiyorum adeta. Gerçek dünyadan soyutlanıyorum, başka bir boyuttayım. Daha önce hissedilmeyenler de eşlik ediyor.

Gözlerine kilitleniyor gözlerim. Hayal dünyamın kapıları ardına kadar açık şimdi. Her şey saniyeler içerisinde kurgulanıyor. Tüm gelecek, tüm güzel şeyler, tüm mutluluklar. Bunların arasında saklanan, gizlenen bir şey daha var: umut. Daha en başından belli etmiş oysaki kendini, gizlenerek. Daha o günden beri ''ben gidiyorum'' demiş. Ah aptal kafam, anlayamadım işte.

Bir armağan istedim senden sadece, ufacık. Bir bakış, bir gülümseme, bir öpücük belki de. Görünen ve bilinen sonum böyle bitsin bari. Ölüm çizgim böyle sonlansın.

Ölüm Çizgisi


İçimde ölen umutların haykırışlarını duymamak elde değil. Bir insan nasıl olur da sonunu bildiği halde geri adım atmaz, atamaz?

Bir çizgi var şu an önümde. Belki umudumun belki de ölümümün çizgisi. İstemeyerek çıktığım bu yolda her köşe başında bir surat var. Hepsi de aynı. Onun suratı... İçimdeki umudun, sevincin çığlığını çok net duyabiliyorum. Kendimden geçiyorum adeta. Gerçek dünyadan soyutlanıyorum, başka bir boyuttayım. Daha önce hissedilmeyenler de eşlik ediyor.

Gözlerine kilitleniyor gözlerim. Hayal dünyamın kapıları ardına kadar açık şimdi. Her şey saniyeler içerisinde kurgulanıyor. Tüm gelecek, tüm güzel şeyler, tüm mutluluklar. Bunların arasında saklanan, gizlenen bir şey daha var: umut. Daha en başından belli etmiş oysaki kendini, gizlenerek. Daha o günden beri ''ben gidiyorum'' demiş. Ah aptal kafam, anlayamadım işte.

Bir armağan istedim senden sadece, ufacık. Bir bakış, bir gülümseme, bir öpücük belki de. Görünen ve bilinen sonum böyle bitsin bari. Ölüm çizgim böyle sonlansın.



Yerinde duramayan minik çocuklar gibiydi umutlarım ve hayallerim. İçimde çığlıklar eşliğinde gülüşler var. Sanki daha dünyaya yeni gözlerini açmış bir bebeğin gözleri kadar temiz hayallerim var. Kimseye zararı olmayacak, yeni alınan kitabın kokusu kadar huzur verici. 

Keşkelerin olmayacağı umutlarım var avuçlarımda. Parmaklarımın arasından göz yaşları damlıyor, mutluluk sızıyor içerisine. Kendi mutluluğum, kendi huzurumu düşünüyorum sadece. Yanımda olacakları da düşünüyorum. Bir çok hayalimi yanımda olan dostlarımla kurdum, onlarla kurdum geleceğimi. Her ne kadar ellerim bu yaz sıcağında bile buz gibi olsa da, kendi kendime anlatsam da dertlerimi tekrar yanımda olacaklarına inanıyorum. 

Ben de küçücük bir çocuk gibi hızlıca koşmak istiyorum umutlarıma, hayallerime. Onları alabilmek, onlara tutunabilmek için belki defalarca buzdolabının üzerine zıplamak istiyorum. Sanki derslerimi bitirmiş ve çikolatasını almaya çalışan ufacık ayakları, ufacık elleri olan çocuklar gibi. 

Umutlarım olmasaydı, hayallerimden vazgeçerdim. Vazgeçmeyeceğim ve buzdolabının üzerindeki çikolatayı kimsenin yardımı olmadan kaptığım zaman ki mutluluğuma eş değer, belki de daha da fazla mutlu olacağım. 

Çikolatalı Hayaller



Yerinde duramayan minik çocuklar gibiydi umutlarım ve hayallerim. İçimde çığlıklar eşliğinde gülüşler var. Sanki daha dünyaya yeni gözlerini açmış bir bebeğin gözleri kadar temiz hayallerim var. Kimseye zararı olmayacak, yeni alınan kitabın kokusu kadar huzur verici. 

Keşkelerin olmayacağı umutlarım var avuçlarımda. Parmaklarımın arasından göz yaşları damlıyor, mutluluk sızıyor içerisine. Kendi mutluluğum, kendi huzurumu düşünüyorum sadece. Yanımda olacakları da düşünüyorum. Bir çok hayalimi yanımda olan dostlarımla kurdum, onlarla kurdum geleceğimi. Her ne kadar ellerim bu yaz sıcağında bile buz gibi olsa da, kendi kendime anlatsam da dertlerimi tekrar yanımda olacaklarına inanıyorum. 

Ben de küçücük bir çocuk gibi hızlıca koşmak istiyorum umutlarıma, hayallerime. Onları alabilmek, onlara tutunabilmek için belki defalarca buzdolabının üzerine zıplamak istiyorum. Sanki derslerimi bitirmiş ve çikolatasını almaya çalışan ufacık ayakları, ufacık elleri olan çocuklar gibi. 

Umutlarım olmasaydı, hayallerimden vazgeçerdim. Vazgeçmeyeceğim ve buzdolabının üzerindeki çikolatayı kimsenin yardımı olmadan kaptığım zaman ki mutluluğuma eş değer, belki de daha da fazla mutlu olacağım. 

Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Zincirlenmiş Umutlar

Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.