background img

The New Stuff

can yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
can yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry adlı Fransız yazar ve pilot tarafından kaleme alınan bir hikâye kitabıdır. Hepiniz bu kitaptan mutlaka haberdarsınızdır fakat çoğunuz okumamıştır diye düşünüyorum. Ben de kısa zaman önce okuma fırsatını elde ettim ve şimdi de sizlerle Küçük Prens hakkında her şeyi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle kitabın konusundan başlayalım. Yazar ve Küçük Prens, Sahra Çölünde yazarın uçağının bozulup da iniş yapması sayesinde karşılaşırlar. Küçük Prens yazara yaşadığı yeri ve maceralarını anlatır. Yaşadığı gezegeninde çok sevdiği bir gülü vardır ona daha iyi bakabilmek için gezegenleri tek tek yolculuğa çıkar.

Gezdiği gezegenlerde birbirinden tamamen farklı insan tipleriyle(büyükler) karşılaşır. Mesela; kralın gezegeninde otorite tutkusunu, sanatçının gezegeninde kendini beğenmişliği, sarhoşun gezegeninde unutma ve saplantı duygusunu, iş adamının gezegeninde amacı olmadan bir şeylere sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeninde öğrenmeden, değişmeden emir yerine getirmeyi, coğrafyacının gezegeninde elitizmi görür. Bu gezegenlerin hiçbirinde kendisine yararlı olacak bir bilgi edinemeden, mutsuz bir şekilde ayrılır. Son geldiği gezegen ise Dünya'dır. Dünya diğer gezegenlere oranla daha büyük ve kalabalık bir yerdir. Burası da insanların kendi değerlerinden çok dış görünüşleriyle değer kazandığı bir yerdir. *

Kitabın bir yerinde de şalvar, fes ve cepken giydiği için astronomi kongresinde düşünceleri ve görüşleri dikkate alınmayan fakat daha sonra 1920 yılında şık bir giysi ile tekrar katılarak bildirisinin kabul edildiği Türk astronomdan bahsediliyor. Kitabın bu paragrafı ülkemizde büyük tartışmalara yol açmıştır. Hatta kitabın bu kısmı Türkiye'de kıyafet devrimine bir gönderme içerdiği ve Atatürk'ü de eleştirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Dilimize çevirilerde kitabın bu kısmına müdahale edilmiştir. Bir ara 100 Temel Eser arasından bu sebeple çıkarılmıştır fakat daha sonra tekrar eklenmiştir.

KÜÇÜK PRENS HAKKINDA BİLİNMEYENLER

  • Kitap şu anki haline gelmeden önce 1000 sayfalık bir eserdi.
  • Kitaptaki tüm çizimler yazarın kendisine ait suluboya çizimleridir. 
  • Kitap New York'da bir otel odasında yazılmış.
  • Fransa'da 50 Franklık banknotların üzerine yazarın ve Küçük Prens'in fotoğrafları basılmıştır ve banknotlarda küçük fontlarda kitaptan bazı alıntılar yer almış. 
  • Küçük Prens, tiyatro, opera ve şarkılara ilham vermiş, 11 kez sinemaya uyarlanmıştır.
Son olarak kitabın içerisinde yer alan bir çizimi ve cevabı bulunamayan bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Resime bakan hemen hemen herkes aynı şeyi gördüğünü dile getiriyor fakat gerçek olan şey görülenden tamamen farklı. Açıkçası ben de okuyucularım arasında bilmeyenlerin ne görmüş olacaklarını merak ediyorum, yorumlarınızı bekliyorum. Kitabı okuyan arkadaşlarımızdan da cevabı bulunamayan soru hakkında yorumlar almak istiyorum.

1- Cevabı bulunamayan soru: Sizce koyun, çiçeği yedi mi? 
2- Gördüğünüz şey nedir? 


(*) - Vikipedi'den yararlanılmıştır.

Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupéry


Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry adlı Fransız yazar ve pilot tarafından kaleme alınan bir hikâye kitabıdır. Hepiniz bu kitaptan mutlaka haberdarsınızdır fakat çoğunuz okumamıştır diye düşünüyorum. Ben de kısa zaman önce okuma fırsatını elde ettim ve şimdi de sizlerle Küçük Prens hakkında her şeyi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle kitabın konusundan başlayalım. Yazar ve Küçük Prens, Sahra Çölünde yazarın uçağının bozulup da iniş yapması sayesinde karşılaşırlar. Küçük Prens yazara yaşadığı yeri ve maceralarını anlatır. Yaşadığı gezegeninde çok sevdiği bir gülü vardır ona daha iyi bakabilmek için gezegenleri tek tek yolculuğa çıkar.

Gezdiği gezegenlerde birbirinden tamamen farklı insan tipleriyle(büyükler) karşılaşır. Mesela; kralın gezegeninde otorite tutkusunu, sanatçının gezegeninde kendini beğenmişliği, sarhoşun gezegeninde unutma ve saplantı duygusunu, iş adamının gezegeninde amacı olmadan bir şeylere sahip olma tutkusunu, fenercinin gezegeninde öğrenmeden, değişmeden emir yerine getirmeyi, coğrafyacının gezegeninde elitizmi görür. Bu gezegenlerin hiçbirinde kendisine yararlı olacak bir bilgi edinemeden, mutsuz bir şekilde ayrılır. Son geldiği gezegen ise Dünya'dır. Dünya diğer gezegenlere oranla daha büyük ve kalabalık bir yerdir. Burası da insanların kendi değerlerinden çok dış görünüşleriyle değer kazandığı bir yerdir. *

Kitabın bir yerinde de şalvar, fes ve cepken giydiği için astronomi kongresinde düşünceleri ve görüşleri dikkate alınmayan fakat daha sonra 1920 yılında şık bir giysi ile tekrar katılarak bildirisinin kabul edildiği Türk astronomdan bahsediliyor. Kitabın bu paragrafı ülkemizde büyük tartışmalara yol açmıştır. Hatta kitabın bu kısmı Türkiye'de kıyafet devrimine bir gönderme içerdiği ve Atatürk'ü de eleştirdiği şeklinde yorumlanmıştır. Dilimize çevirilerde kitabın bu kısmına müdahale edilmiştir. Bir ara 100 Temel Eser arasından bu sebeple çıkarılmıştır fakat daha sonra tekrar eklenmiştir.

KÜÇÜK PRENS HAKKINDA BİLİNMEYENLER

  • Kitap şu anki haline gelmeden önce 1000 sayfalık bir eserdi.
  • Kitaptaki tüm çizimler yazarın kendisine ait suluboya çizimleridir. 
  • Kitap New York'da bir otel odasında yazılmış.
  • Fransa'da 50 Franklık banknotların üzerine yazarın ve Küçük Prens'in fotoğrafları basılmıştır ve banknotlarda küçük fontlarda kitaptan bazı alıntılar yer almış. 
  • Küçük Prens, tiyatro, opera ve şarkılara ilham vermiş, 11 kez sinemaya uyarlanmıştır.
Son olarak kitabın içerisinde yer alan bir çizimi ve cevabı bulunamayan bir soruyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Resime bakan hemen hemen herkes aynı şeyi gördüğünü dile getiriyor fakat gerçek olan şey görülenden tamamen farklı. Açıkçası ben de okuyucularım arasında bilmeyenlerin ne görmüş olacaklarını merak ediyorum, yorumlarınızı bekliyorum. Kitabı okuyan arkadaşlarımızdan da cevabı bulunamayan soru hakkında yorumlar almak istiyorum.

1- Cevabı bulunamayan soru: Sizce koyun, çiçeği yedi mi? 
2- Gördüğünüz şey nedir? 


(*) - Vikipedi'den yararlanılmıştır.


Can Dündar'ı okumaya 'Gölgedekiler' adlı kitabıyla başladım. Tarihi kitapları okumaktan hiç haz almazken, bu kitap ile birlikte tarihi kitaplara karşı bir beğeni kazandım.

Sonrasında canım dostum, kardeşim Sanem'in bana hediyesi olan bu kitabı -Aşka Veda'yı- bir solukta okudum.

Günümüzdeki aşkı, daha doğrusu günümüzde artık 'olmayan' aşkı kaleme alan Can Dündar'ın bu kitapla birlikte yazım diline bildiğiniz 'aşık' oldum. Kitabı okurken öyle büyük bir zevk aldım ki, anlatamam. Kurduğu her cümleyi başka bir hayranlıkla okudum.

Kitabı deneme türünde, bölüm bölüm yazmış olması da beni etkilemesinin bir diğer nedeni. Ben de çoğunlukla deneme türü edebi yazılar yazdığım için kitabı daha bir inceler gözle, daha bir dikkatli okudum. Kitabın son sayfasını okuyup, kapağı kapattıktan sonra söylediğim ilk şey: ''Can Dündar, bundan sonraki tek idolüm.'' oldu. Umuyorum ki ben de bir-iki sene içinde çıkaracağım kitap vesilesiyle Can Dündar ile tanışma olanağına sahip olurum.

Kitaptan birazcık daha bahsedecek olursak, Dündar bize ''Sekssiz aşkın'' günümüzde ''aşksız sekse'' dönüşümünü anlatıyor. Eskilerin aşkının ne kadar ulaşılmaz, günümüzdeki aşkın ne kadar göz önünde olduğunu ve ulaşılmazlık değerinin yok olmuşluğunu anlatıyor. Kısacası günümüzdeki aşkı her yönüyle ele alıp, eskilerle karşılaştırıp, şimdiye kadar görmediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yönlerini fark ettiriyor bize.

Diyeceğim o ki, biricik idolümün bu kitabını kesinlikle ve kesinlikle, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdi, üzerinizi değiştiriyorsunuz, hemen bir koşu en yakın kitabevine gidip bu kitabı satın alıyorsunuz.

İyi okumalar... Sizi seviyorum!

Aşka Veda - Can Dündar


Can Dündar'ı okumaya 'Gölgedekiler' adlı kitabıyla başladım. Tarihi kitapları okumaktan hiç haz almazken, bu kitap ile birlikte tarihi kitaplara karşı bir beğeni kazandım.

Sonrasında canım dostum, kardeşim Sanem'in bana hediyesi olan bu kitabı -Aşka Veda'yı- bir solukta okudum.

Günümüzdeki aşkı, daha doğrusu günümüzde artık 'olmayan' aşkı kaleme alan Can Dündar'ın bu kitapla birlikte yazım diline bildiğiniz 'aşık' oldum. Kitabı okurken öyle büyük bir zevk aldım ki, anlatamam. Kurduğu her cümleyi başka bir hayranlıkla okudum.

Kitabı deneme türünde, bölüm bölüm yazmış olması da beni etkilemesinin bir diğer nedeni. Ben de çoğunlukla deneme türü edebi yazılar yazdığım için kitabı daha bir inceler gözle, daha bir dikkatli okudum. Kitabın son sayfasını okuyup, kapağı kapattıktan sonra söylediğim ilk şey: ''Can Dündar, bundan sonraki tek idolüm.'' oldu. Umuyorum ki ben de bir-iki sene içinde çıkaracağım kitap vesilesiyle Can Dündar ile tanışma olanağına sahip olurum.

Kitaptan birazcık daha bahsedecek olursak, Dündar bize ''Sekssiz aşkın'' günümüzde ''aşksız sekse'' dönüşümünü anlatıyor. Eskilerin aşkının ne kadar ulaşılmaz, günümüzdeki aşkın ne kadar göz önünde olduğunu ve ulaşılmazlık değerinin yok olmuşluğunu anlatıyor. Kısacası günümüzdeki aşkı her yönüyle ele alıp, eskilerle karşılaştırıp, şimdiye kadar görmediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yönlerini fark ettiriyor bize.

Diyeceğim o ki, biricik idolümün bu kitabını kesinlikle ve kesinlikle, şiddetle tavsiye ediyorum. Şimdi, üzerinizi değiştiriyorsunuz, hemen bir koşu en yakın kitabevine gidip bu kitabı satın alıyorsunuz.

İyi okumalar... Sizi seviyorum!

Merhabalar, kitapsever takipçilerim...

Bu hafta bitirmiş olduğum kitap, gördüğünüz gibi Ahmet Altan'dan Aldatmak isimli romanı.

Türk Edebiyatı'ndan şimdiye kadar pek kitap okuduğum söylenemez. Edebiyat düşkünü olmama, zaman zaman edebi yazılar yazıyor olmama rağmen, çoğu kitapta sıkılabiliyorum. Fakat Ahmet Altan'ın bu kitabında, sıkılmak kavramı bayağı bir uzakta kaldı.

Fazla kalın olmamakla beraber, kurulan cümlelerin de akıcılığı, kitabı bir çırpıda okumanızı sağlıyor.

Ahmet Altan'ın, bu kitabında ele aldığı konu; Aydan isimli bir kadının, kocasını, komşusu ile aldatması. Kitabın yazılmış olduğu zaman 2002 ve o zamana göre fazlasıyla cesurca yazılmış bölümlerden oluşan bir roman. Yazar, okuduğunuzu size yaşatmayı fazlasıyla becerebilmiş.

Kitabı harika bir hızla okudum. Çok da beğendim. Tek saçma bulduğum kısım şu oldu: Kadın kocasını aldatıp, bunu ona açıkladıktan sonra, ilişki yaşadığı komşusuyla bir daha görüşmedi. Bu sefer, aldatmaktan hırsızlığa atladı olay. Kadın, son bir kaç bölümde hırsız sıfatına büründürülmüş. Her ne kadar beğenmiş olsam da kitabı, sonunun bu derece saçmalanmasına gerçekten hiç gerek yokmuş. Hayal ettiğim, beklediğim gibi bitseydi keşke kitap.

Bunlara rağmen şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim bir roman. Türk Edebiyatı sevenlerin çoğu zaten alıp okumuştur da, benim gibi Türk Edebiyatı'na düşkün olmayan takipçilerimin de kesinlikle alıp okumalarını isterim.

İyi okumalar...

TANITIM BÜLTENİ: 

'Onunla bir kere daha buluşması, yaşadıklarını bir kaçamak olmaktan çıkaracak, kendisini bir labirent gibi içine alıp bu yaşananları bir daha kolay kolay dışına çıkılamayacak bir maceraya dönüştürecekti. Bunu hissediyordu. Kaçacaksa şimdi kaçmalıydı, daha sonra çok geç olacaktı. Böyle olacağını hissettiği, hatta bildiği halde kaçmak istemiyordu. Yaşadıklarının yarattığı heyecan ve zevk kadar, hatta belki de daha çok, bundan sonra neleri nasıl yaşayacağına dair içindeki merak, kaçmasına izin vermiyordu.' 

Bu kitabı okuduktan sonra hayatınıza ve ilişkilerinize bir kez daha bakacak, hepsinin size şimdi çok daha değişik göründüğünü şaşırarak fark edeceksiniz.

Aşkı ve insanı pek az yazar onun gibi anlatabildi...

Ahmet Altan - Aldatmak

Merhabalar, kitapsever takipçilerim...

Bu hafta bitirmiş olduğum kitap, gördüğünüz gibi Ahmet Altan'dan Aldatmak isimli romanı.

Türk Edebiyatı'ndan şimdiye kadar pek kitap okuduğum söylenemez. Edebiyat düşkünü olmama, zaman zaman edebi yazılar yazıyor olmama rağmen, çoğu kitapta sıkılabiliyorum. Fakat Ahmet Altan'ın bu kitabında, sıkılmak kavramı bayağı bir uzakta kaldı.

Fazla kalın olmamakla beraber, kurulan cümlelerin de akıcılığı, kitabı bir çırpıda okumanızı sağlıyor.

Ahmet Altan'ın, bu kitabında ele aldığı konu; Aydan isimli bir kadının, kocasını, komşusu ile aldatması. Kitabın yazılmış olduğu zaman 2002 ve o zamana göre fazlasıyla cesurca yazılmış bölümlerden oluşan bir roman. Yazar, okuduğunuzu size yaşatmayı fazlasıyla becerebilmiş.

Kitabı harika bir hızla okudum. Çok da beğendim. Tek saçma bulduğum kısım şu oldu: Kadın kocasını aldatıp, bunu ona açıkladıktan sonra, ilişki yaşadığı komşusuyla bir daha görüşmedi. Bu sefer, aldatmaktan hırsızlığa atladı olay. Kadın, son bir kaç bölümde hırsız sıfatına büründürülmüş. Her ne kadar beğenmiş olsam da kitabı, sonunun bu derece saçmalanmasına gerçekten hiç gerek yokmuş. Hayal ettiğim, beklediğim gibi bitseydi keşke kitap.

Bunlara rağmen şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim bir roman. Türk Edebiyatı sevenlerin çoğu zaten alıp okumuştur da, benim gibi Türk Edebiyatı'na düşkün olmayan takipçilerimin de kesinlikle alıp okumalarını isterim.

İyi okumalar...

TANITIM BÜLTENİ: 

'Onunla bir kere daha buluşması, yaşadıklarını bir kaçamak olmaktan çıkaracak, kendisini bir labirent gibi içine alıp bu yaşananları bir daha kolay kolay dışına çıkılamayacak bir maceraya dönüştürecekti. Bunu hissediyordu. Kaçacaksa şimdi kaçmalıydı, daha sonra çok geç olacaktı. Böyle olacağını hissettiği, hatta bildiği halde kaçmak istemiyordu. Yaşadıklarının yarattığı heyecan ve zevk kadar, hatta belki de daha çok, bundan sonra neleri nasıl yaşayacağına dair içindeki merak, kaçmasına izin vermiyordu.' 

Bu kitabı okuduktan sonra hayatınıza ve ilişkilerinize bir kez daha bakacak, hepsinin size şimdi çok daha değişik göründüğünü şaşırarak fark edeceksiniz.

Aşkı ve insanı pek az yazar onun gibi anlatabildi...

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.