background img

The New Stuff

yemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Zincirlenmiş Umutlar

Yavaşça açtım gözlerimi. Karanlığa doğru kıstım önce, zamanla alıştı ama. Kaç gündür uyuyordum acaba, kaç gündür bir şey yiyip içmiyorum ve bir insan yüzü bile görmüyorum.

Bulunduğum odanın geniş olduğu anlaşılıyordu. İçerisi çok karanlıktı. Camlar siyah bantlarla örülüydü. Sadece camda bulunan ufak bir çatlaktan ışık sızıyordu içeriye, bir miktar. Ve duvarın sonsuzluğuna doğru ilerliyordu. Ne ses var ne de görebildiğim herhangi bir şey. Belki camdaki şu ufacık çatlaktan dışarısını görebilirim diye ayağa kalkmaya çalıştım. Bunu yapmaya çalışırken, yere hızlı bir şekilde devrildim. Ellerim ve ayaklarım zincirlenmişti, bunu o anda fark ettim. Bunları neden hissetmemiştim ki?

Hiç direnmeden, şaşkınlık hissine kapılmadan pes etmişlik çöktü üzerime. Çaresizce doğruldum sadece, olduğum yerde. Ağzımı açıp bağırmak, haykırmak istedim. Sesimin nasıl çıkacağından korktum. Kendi sesimi bile unutmuştum. Kendi sesim bile bana çok uzaktaydı şimdi. Vazgeçtim, sustum.

Yiyecek bir şeyler aramaya başladı gözlerim. Sağ tarafımda rengi açık kahverengiye dönmüş su, bir tasın içerisindeydi öylece, hareketsizce. Hemen yanında da üzerine doluşmuş karıncalar. Her yerde var mıydı acaba bunlardan.

...

Böyleydi işte düşündüklerim, hissettiklerim. Yemeğin üzerine dolaşan karıncalar; hayallerimi, isteklerimi yok etmeye çalışanlar. Camdan içeriye sızan ufacık o ışık, ufacık umutlarıma bir işaretti. Bileklerime vurulan zincirler, önümde olduğunu göremediğim ve onlara şiddetle çarptığım halde hissedemediğim engeller. Odanın üzerine sindirdiği sessizlik ve yalnızlık ise... sadece sessizlik ve yalnız işte.

Pazartesi gününden itibaren her gün saat 7'de sabah yürüyüşlerine başladım. Sadece Salı günü gitmedim fakat sonraki günler aynı saatte devam ettim. Henüz 4 gündür koşmama rağmen, kendimi daha iyi hissediyorum.

Kilolu bir insan değilim ve sabah yürüyüşlerimi de kilo verme amaçlı değil; spor, bir nevi rahatlamak amaçlı yapıyorum. Yaptığım ve planladığım günlük planlara göre oldukça iyi gözlemler elde ettim kendimde. Günlük yaşantımda elime ne geçse yerdim ve zayıf olduğum için de ne yediğimi, ne kadar yediğimi önemsemezdim. Fakat insan kafasına sağlıklı beslenmeyi yerleştirdi mi bunu gerçekleştirmesi hiç zor değil. Bunun için iyi bir iradeye sahip olmak da gerekir tabii.

Sabah 7 itibariyle sahilin yarısını gidiş ve geliş olarak sadece yürüyerek geçiriyorum. Koşarak kendimi yormuyorum. Evden çıkarken elime sadece bir şişe su alarak çıkıyorum ve yanıma para almıyorum. Bir şey görürsem almayayım diye, ne olur ne olmaz tedbir almak gerek. Ne de olsa sağlığı kafaya koyduk. Bir şişe su bana yetiyor hatta bitirmediğim de oluyor. Eve geldiğimde duşumu alıyorum ve sabah kahvaltımı yapıyorum. Spora başlamadan önce kahvaltıda canımın istediği her şeyi yerdim fakat spora başladıktan sonra sevdiklerimi yememeye bile başladım. Daha doğrusu yiyememeye. Çok az ve belirli şeyler yedikten sonra kendimi tok ve rahat hissediyorum. Midemi rahatsız edecek derecede bir tokluk değil tabii bu. Geri kalan akşama kadar geçen sürede sadece canım isterse meyve, istemezse de hiçbir şey yemediğim oluyor. Sadece elimin altından suyumu eksik etmiyorum. Akşam yemeğine gelince de fazla yağlı yemekler yemiyorum. Eskiden de fazla yağ içeren yemekleri sevmezdim. Akşam yemeğinde bulunan yemeklerin hepsinden birer kaşık alarak kendimi yine rahat bir toklukta bırakıyorum.

Sadece spor yapmak için değil kilo vermek isteyenlerin de uyması gereken ve dikkat etmesi gereken şeyler bunlar. Ciddi anlamda kilosu olmayan ve az da olsa kilo vermek isteyenler için gayet güzel bir program bu. Kafayı sağlığınızı ve zayıflamayı koyduğunuz zaman geri kalan her şey kolay geliyor zaten. Yediğiniz yemek miktarı siz farkında olmadan düşüyor ve kendinizi dinamik, dinç ve enerji dolu hissedebiliyorsunuz. Ben ne olur ne olmaz günlük yiyecek programımı aşağıya tekrar not düşüyorum. Hepinize sağlıklı günler!

07.00 - 08.30: Sabah yürüyüşü.
09.30 - 10.00: Sabah kahvaltısı. (Bu süre daha az da olabilir daha çok da. Önemli olan yediğiniz miktar.)
Saat 10'dan itibaren istediğiniz her şeyi yemekte özgür olabilirsiniz. Tabii ki çok kalori içeren yiyecekler dışında. Daha çok meyve ve sulu şeyler tüketmeye bakın.
17.00 - 18.00: Akşam yemeği. (Aynı şekilde bu süre daha az olabilir. Yediğiniz miktar önemli.)
Saat 19.00'dan sonra kesinlikle ağır yemekler yememeye çalışın. Oldukça fazla su ve meyve tüketin bu saatten sonra. Meyvenizi, akşam yemeğinden 1 saat aradan sonra, isterseniz az kalorili tatlı yiyecekseniz de meyveden 1 saat sonra yemeye bakın.


Sağlıklı Sabah Yürüyüşleri

Pazartesi gününden itibaren her gün saat 7'de sabah yürüyüşlerine başladım. Sadece Salı günü gitmedim fakat sonraki günler aynı saatte devam ettim. Henüz 4 gündür koşmama rağmen, kendimi daha iyi hissediyorum.

Kilolu bir insan değilim ve sabah yürüyüşlerimi de kilo verme amaçlı değil; spor, bir nevi rahatlamak amaçlı yapıyorum. Yaptığım ve planladığım günlük planlara göre oldukça iyi gözlemler elde ettim kendimde. Günlük yaşantımda elime ne geçse yerdim ve zayıf olduğum için de ne yediğimi, ne kadar yediğimi önemsemezdim. Fakat insan kafasına sağlıklı beslenmeyi yerleştirdi mi bunu gerçekleştirmesi hiç zor değil. Bunun için iyi bir iradeye sahip olmak da gerekir tabii.

Sabah 7 itibariyle sahilin yarısını gidiş ve geliş olarak sadece yürüyerek geçiriyorum. Koşarak kendimi yormuyorum. Evden çıkarken elime sadece bir şişe su alarak çıkıyorum ve yanıma para almıyorum. Bir şey görürsem almayayım diye, ne olur ne olmaz tedbir almak gerek. Ne de olsa sağlığı kafaya koyduk. Bir şişe su bana yetiyor hatta bitirmediğim de oluyor. Eve geldiğimde duşumu alıyorum ve sabah kahvaltımı yapıyorum. Spora başlamadan önce kahvaltıda canımın istediği her şeyi yerdim fakat spora başladıktan sonra sevdiklerimi yememeye bile başladım. Daha doğrusu yiyememeye. Çok az ve belirli şeyler yedikten sonra kendimi tok ve rahat hissediyorum. Midemi rahatsız edecek derecede bir tokluk değil tabii bu. Geri kalan akşama kadar geçen sürede sadece canım isterse meyve, istemezse de hiçbir şey yemediğim oluyor. Sadece elimin altından suyumu eksik etmiyorum. Akşam yemeğine gelince de fazla yağlı yemekler yemiyorum. Eskiden de fazla yağ içeren yemekleri sevmezdim. Akşam yemeğinde bulunan yemeklerin hepsinden birer kaşık alarak kendimi yine rahat bir toklukta bırakıyorum.

Sadece spor yapmak için değil kilo vermek isteyenlerin de uyması gereken ve dikkat etmesi gereken şeyler bunlar. Ciddi anlamda kilosu olmayan ve az da olsa kilo vermek isteyenler için gayet güzel bir program bu. Kafayı sağlığınızı ve zayıflamayı koyduğunuz zaman geri kalan her şey kolay geliyor zaten. Yediğiniz yemek miktarı siz farkında olmadan düşüyor ve kendinizi dinamik, dinç ve enerji dolu hissedebiliyorsunuz. Ben ne olur ne olmaz günlük yiyecek programımı aşağıya tekrar not düşüyorum. Hepinize sağlıklı günler!

07.00 - 08.30: Sabah yürüyüşü.
09.30 - 10.00: Sabah kahvaltısı. (Bu süre daha az da olabilir daha çok da. Önemli olan yediğiniz miktar.)
Saat 10'dan itibaren istediğiniz her şeyi yemekte özgür olabilirsiniz. Tabii ki çok kalori içeren yiyecekler dışında. Daha çok meyve ve sulu şeyler tüketmeye bakın.
17.00 - 18.00: Akşam yemeği. (Aynı şekilde bu süre daha az olabilir. Yediğiniz miktar önemli.)
Saat 19.00'dan sonra kesinlikle ağır yemekler yememeye çalışın. Oldukça fazla su ve meyve tüketin bu saatten sonra. Meyvenizi, akşam yemeğinden 1 saat aradan sonra, isterseniz az kalorili tatlı yiyecekseniz de meyveden 1 saat sonra yemeye bakın.




Dünden sonra bu şeyi çok düşündüm. Acaba herkes bir dost edinebilmiş midir? Gerçek bir dost. Onunla anlık eğlenceler yaşamış mıdır? Hiç plansız programsız birden bir arabaya atlayıp eğlenceli bir gezi yaşamış mıdır? Hem de cebinde yeterli bir miktar para olmadan. Hadi gelin bunları size anlatayım. 


Sabah mesajlaşırken ''Acaba bugün ne yapsak?'' diye düşünüyorduk. Kaç günümüz sıkıcı geçiyordu ve bir gün öncesinde de ufak bir tartışma yaşamıştık. Konuşa konuşa ne yapacağımıza karar vermiştik ve ben hazırlanıp Belen'e doğru yol almaya başladım. Yazlıkları oradaydı ve ben de orada biraz vakit geçirme amaçlı, hem de ''gerçek dost'' dediğim dostumu görmek için gitme kararı aldım. Kısa süreli de olsa yolculukları severim. Bir yerden başka bir yere gitmek ve orayı tanımak, etmek. Bunları tek başıma yapmayı sevmem tabii ki de. Kim tek başına zevk alır ki seyahat etmekten? Yanımda ya sevgilim olmalıydı ya da dostum. Ben ise dün dostumu seçtim, ufak bir seyahat için. Sevgilimle kavgalıydım. 

 Tek başıma Belen'e gittim ve bir lokantanın önünde beni bekliyordu. İndim ve 5 adım attıktan sonra neler yapalım diye etrafımıza bakarken birden ''Otostop çekelim mi?'' dedi. ''Saçmalama ne işimiz var şimdi otostopla.'' falan diye karşılık verdim fakat ben daha bunu der demez, adı otostop olmayan bir şey yapıp bir Antakya arabasını durdurdu ve ne olduğunu anlamadan Antakya otobüsüne binip Antakya'ya doğru amaçsızca yol almaya başladık. Bu çılgınlığın etkisiyle bir süre kahkaha atıp durduk arabada. Ardından, daha önce karar verdiğimiz gibi, dostluğumuzu ve yaşadığımız güzel anıları kaydetmek için video çektik. Çok da eğlenceli ve güzel oldu. 

Bir süre sonra yol ücretini bilmediğimizden dolayı önümüzde oturan adama yol ücretini sorduk. Adamın söylediği miktar ile hemen ikimizin ortak parasını hesaplamaya ve gidiş ücretini de katarak bir plan yapmaya başladık. Fakat elimizdeki para orada bir şey yapmak için oldukça yetersizdi ve geri dönüş parası da tam değildi. Biz bunları düşünürken önümüzde oturan adam bize ne kadarımız olduğunu sordu ve ardından yol paramızı kendisinin verebileceğini söyledi. Biz de mecbur olduğumuzdan dolayı adama karşı gelemedik. 

Çok öncelerde konuşurken birbirimize hep ''Biz cebimizde para olmadan bile eğlenmek için bir şeyler buluruz ve o gün mükemmel geçer.'' derdik ve şu an, o kurduğumuz cümleyi yaşıyorduk. Cebimizde yeterli miktarda para olmadan Antakya'ya bir gün geçirmeye gidiyorduk. 

Antakya'ya daha önce bir kaç kez gelmiştim fakat hiç gezmemiştim. Bildiğim belirli yerler vardı. Arabadan inince bir süre aylak aylak dolaştık, gülüştük ve bir kaç video daha çektik. Yoldan insanlarla konuştuk, yemek yiyebileceğim yerleri sorduk. Sora sora Bağdat bulunur derler ve biz de sanırım  Bağdat'ı bulduk. çok güzel döner yapan bir yere geçtik ve nefis bir dönerin ardından karşı sokağa geçip dondurmalarımızı aldık. Oradaki çocukla da biraz muhabbet ettik ve kendimizi sevdirdik. 

Dondurmalarımızı, yan taraftaki bahçe olan yerde oturup yedik. Dondurmalarımız da bitince yavaş yavaş durağa doğru yürümeye başladık. Durağa giderken bir markete geçip su, çikolata ve sakız alıp çıktık. Durağa vardığımızda bir süre bekledik ve araba geldiğinde hemen kendimizi arabaya attık. 

Arabaya oturur oturmaz düşündüğümüz tek şey ''2 dostun yapabileceği mükemmel şeylerden birini daha yaptık ve daha önce de dediğimiz gibi hiç paramız olmadan müthiş şeyler yapabiliriz.'' oldu. Bunu dile getirmesek de düşüncelerimizin aynı olduğundan emindim. 

Dostluğumuzu yaşatmak için geçirdiğimiz bir gün daha olmuştu. İlerde hatırlayıp konuştuğumuzda yüzümü güldürecek bir anı. 


Fotoğraf: Kübra Kardeş, Hasan Okçu

Durağımız Dostluk


Dünden sonra bu şeyi çok düşündüm. Acaba herkes bir dost edinebilmiş midir? Gerçek bir dost. Onunla anlık eğlenceler yaşamış mıdır? Hiç plansız programsız birden bir arabaya atlayıp eğlenceli bir gezi yaşamış mıdır? Hem de cebinde yeterli bir miktar para olmadan. Hadi gelin bunları size anlatayım. 


Sabah mesajlaşırken ''Acaba bugün ne yapsak?'' diye düşünüyorduk. Kaç günümüz sıkıcı geçiyordu ve bir gün öncesinde de ufak bir tartışma yaşamıştık. Konuşa konuşa ne yapacağımıza karar vermiştik ve ben hazırlanıp Belen'e doğru yol almaya başladım. Yazlıkları oradaydı ve ben de orada biraz vakit geçirme amaçlı, hem de ''gerçek dost'' dediğim dostumu görmek için gitme kararı aldım. Kısa süreli de olsa yolculukları severim. Bir yerden başka bir yere gitmek ve orayı tanımak, etmek. Bunları tek başıma yapmayı sevmem tabii ki de. Kim tek başına zevk alır ki seyahat etmekten? Yanımda ya sevgilim olmalıydı ya da dostum. Ben ise dün dostumu seçtim, ufak bir seyahat için. Sevgilimle kavgalıydım. 

 Tek başıma Belen'e gittim ve bir lokantanın önünde beni bekliyordu. İndim ve 5 adım attıktan sonra neler yapalım diye etrafımıza bakarken birden ''Otostop çekelim mi?'' dedi. ''Saçmalama ne işimiz var şimdi otostopla.'' falan diye karşılık verdim fakat ben daha bunu der demez, adı otostop olmayan bir şey yapıp bir Antakya arabasını durdurdu ve ne olduğunu anlamadan Antakya otobüsüne binip Antakya'ya doğru amaçsızca yol almaya başladık. Bu çılgınlığın etkisiyle bir süre kahkaha atıp durduk arabada. Ardından, daha önce karar verdiğimiz gibi, dostluğumuzu ve yaşadığımız güzel anıları kaydetmek için video çektik. Çok da eğlenceli ve güzel oldu. 

Bir süre sonra yol ücretini bilmediğimizden dolayı önümüzde oturan adama yol ücretini sorduk. Adamın söylediği miktar ile hemen ikimizin ortak parasını hesaplamaya ve gidiş ücretini de katarak bir plan yapmaya başladık. Fakat elimizdeki para orada bir şey yapmak için oldukça yetersizdi ve geri dönüş parası da tam değildi. Biz bunları düşünürken önümüzde oturan adam bize ne kadarımız olduğunu sordu ve ardından yol paramızı kendisinin verebileceğini söyledi. Biz de mecbur olduğumuzdan dolayı adama karşı gelemedik. 

Çok öncelerde konuşurken birbirimize hep ''Biz cebimizde para olmadan bile eğlenmek için bir şeyler buluruz ve o gün mükemmel geçer.'' derdik ve şu an, o kurduğumuz cümleyi yaşıyorduk. Cebimizde yeterli miktarda para olmadan Antakya'ya bir gün geçirmeye gidiyorduk. 

Antakya'ya daha önce bir kaç kez gelmiştim fakat hiç gezmemiştim. Bildiğim belirli yerler vardı. Arabadan inince bir süre aylak aylak dolaştık, gülüştük ve bir kaç video daha çektik. Yoldan insanlarla konuştuk, yemek yiyebileceğim yerleri sorduk. Sora sora Bağdat bulunur derler ve biz de sanırım  Bağdat'ı bulduk. çok güzel döner yapan bir yere geçtik ve nefis bir dönerin ardından karşı sokağa geçip dondurmalarımızı aldık. Oradaki çocukla da biraz muhabbet ettik ve kendimizi sevdirdik. 

Dondurmalarımızı, yan taraftaki bahçe olan yerde oturup yedik. Dondurmalarımız da bitince yavaş yavaş durağa doğru yürümeye başladık. Durağa giderken bir markete geçip su, çikolata ve sakız alıp çıktık. Durağa vardığımızda bir süre bekledik ve araba geldiğinde hemen kendimizi arabaya attık. 

Arabaya oturur oturmaz düşündüğümüz tek şey ''2 dostun yapabileceği mükemmel şeylerden birini daha yaptık ve daha önce de dediğimiz gibi hiç paramız olmadan müthiş şeyler yapabiliriz.'' oldu. Bunu dile getirmesek de düşüncelerimizin aynı olduğundan emindim. 

Dostluğumuzu yaşatmak için geçirdiğimiz bir gün daha olmuştu. İlerde hatırlayıp konuştuğumuzda yüzümü güldürecek bir anı. 


Fotoğraf: Kübra Kardeş, Hasan Okçu

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.