background img

The New Stuff

Konuşan Kalem'den Yeni Bir Farklılık!


Hepinize merhaba!

Blogumda, sizlere şimdiye kadar hep farklı şeyler sunmak için çaba gösterdim ve elimden geldiği kadar da bunlar faaliyete geçirdim. Gerek neşe, gerek hüzün, gerek bilgi aşıladım. 

Blogumda; edebi yazılar olsun, albüm yorumları, kitap yorumları, röportajlar olsun, bunların yanı sıra mizahi yazılar da yazıyorum. Mizahi yazılarımın hepsi, hemen hemen birbirinden güzel yorumlarınızla tamamlandı. Ama içime hep bir sıkıntı girdi açıkçası. Acaba gerçekten yazdıklarımla sizleri güldürmeyi başarabiliyor muyum diye. 

Bu düşüncemden yola çıkarak, Mert Emirmahmutoğlu arkadaşımla sizlere farklı bir şeyler sunmak istedik. Yazdığım mizahi yazıların yanında, bunları bazı videolarla tamamlayıp sizleri daha fazla güldürmeyi amaçlıyoruz. 

Tabii ki de yazıyor olmamla birlikte, hikayeleri sizlere anlatacak olan da direkt olarak ben olacağım. Çeken ve yöneten de Mert Emirmahmutoğlu olacaktır. 

Anlatacağımız hikayeler, birebir kendi yaşamış olduğum şeyler olacak. 


Aşağıda bir tanıtım videomuzu paylaştık. Bu kısacık video'nun kamera arkası çekimleri bile o kadar neşeli ve komik geçti ki, ileri ki günlerde o görüntülerden kesitleri de sizlerle paylaşmayı düşünüyoruz.

Bizi takipte kalın. 

Ve en önemlisi, bizi izliyor ve takip ediyor olduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederiz. 


Adı: Aylin - Ayşe Kulin


Hayatı, hiç kimseye aldırış etmeden yaşayan birisi o. İstediği her şeyi sonucunda avuçları arasına almaya başarabilen, kafasına koyduğu şeyi mutlaka yapan, insanların yorumlarını, düşüncelerini kafasına takmayan biri o. Birden bire, çok geç olduğu düşünülmesine rağmen tıp okuyor ve psikayatr oluyor. Mesleğinin en iyisi, en hası oluyor. Üstelik Amerika'da.

Bu ona yetmiyor. Çünkü Aylin adrenalini de seviyor. Aniden Subay olmayı, ordunun içine girmeyi istiyor. Yine ''yapamazsın, olmaz'' diyorlar. Dinlemiyor Aylin. Yine bildiğini okuyor ve bir kadın olarak hiç şüphesiz ve korkusuz ordunun içine giriyor. Orada da ''en iyi'' oluyor ve Albaylığa kadar yükseliyor.

Bunların yanı sıra özel hayatını da aynı şekilde yaşıyor. Aşık olduğu her erkekle evleniyor, ileri ki zamanlarda yürümeyeceğini anlayınca da boşanmaya karar veriyor. ''Kim ne der?'' diye düşünmüyor. Çünkü kendisini gayet iyi biliyor ve tanıyor. Bu ona yeter.

Prensle evlenip prenses oldu, bir psikologla evlendi... Ve daha bir çoğu ile. Hepsiyle de güzel şeyler yaşadı ama hepsinin sonu geldi.

Kıpır kıpır bir yaşama sahip olan Aylin, ölümü hak etmeyen, hiç kimsenin ölümü yakıştırmadığı biriydi. Ama ne yazık ki, çok erken geldi Aylin'in ölümü. Karmaşık ve esrarengiz bir şekilde.

Hiç beklenmeyen bir anda, ansızın hayata veda etti Aylin. Kendi arabası altında ölü bulundu. Ne bir kanıt vardı ne de bir iz. Kim öldürmüştü Aylin'i? İntihar mı etmişti? Yoksa kendisinin de haberi olmaksızın aniden pes mi etmişti yüreği? Bu soruların hiçbirinin cevabı ne yazık ki çıkmadı ortaya. Otopsi raporunda ''Gizli Bir Kaza'' diye kayıtlara girdi ve sonrasında kayboldu.

Ayşe Kulin'in, uzaktan da akrabası olan Aylin'in bu güzel ve herkese layık olamayacak kadar tuhaf ama aynı zamanda bir o kadar neşeli hayatını ele anlatan Kulin, çok güzel yazmış. Çok da iyi anlatmış her şeyi. Bu kitabı o kadar çok beğendim ki, güzel yorumda bulunabileceğim bütün kelimeler kilitli sanki.

Adı: Aylin, şimdiye kadar okuduğum en başarılı biyografi. Yaşanmışlıkları okumak bana çok büyük bir zevk veriyor. Bu kitabın her sayfasında ayrı bir zevk ve heyecan duydum. Aynı zamanda her sayfayı çevirişimde içimden geçirdiğim şey ise ''Keşke Aylin'i tanıyabilseydim.'' oldu. ''Keşke onu tanıyıp, konuşabilseydim...''

Karmaşık Duyguların Yansıması

Sessizliğin ortasında ilerliyorum, masmavi ve dingin denize doğru.
Bir soğukluk var etrafımda. 
Tam soğuk denilemez aslında. 
Soğuk ve sıcak arasında gidip gelen o ılık hava,
bir ürpermeme sebep oluyor, bir rahatlamama. 
O bile karar veremiyor bana ne yaşatacağına.
Yürüyorum...
Yürüyorum, denize doğru. 
Neden dingin bu kadar? 
Neden suskun? 
Neye küsmüş, kime küsmüş, kim bilir.
Bir süre izliyorum sonsuzluğun olduğu söylenen o ince çizgiyi.
Dönüyorum arkamı, karşıdaki boş olan banka oturuyorum.
Ne tuhaftır ki hepsi bomboş. 
Tedirgin oluyorum önce, 
sonra geliyor bilincim yerine.
Sabahın köründe, ne işi var insanların burada?
Çok geçmeden önümden koşan insanlar geçiyor ayrı ayrı.
Onlar da yapayalnız aslında. 
Özgürlük geliyor birden aklıma.
O kavram alıp götürüyor beni az önceki karışıklığın ortasından,
daha karışık bir yere fırlatıveriyor.
Kim özgür olmak istemez ki? 
İstediği gibi, 
her zaman hayalinde olan bir yaşamı sürmek bu kadar mı zordur?
Vardır aslında özgürlük. 
Tam yanımızdadır. 
Benim, senin veya onun. 
Herkesin...
Sadece doğru zamanda var olunamamıştır, 
doğru yerde var olunamamıştır.
Ve bu da ne yazık ki, aslında var olan özgürlüğümüzü, 
kaçırmamıza sebep oluyor.
Doğrular yanlışa dönerken biz,
aynı zamanda vaktimiz varken,
geç kalıyoruz kaçanı yakalamak için.
Çok,
çok üzgünüm. 
Özgürlüğünüz size belli etmeden çekip gitti.
Yakalayamadınız...

Iggy Azalea - Work


Geçtiğimiz hafta Facebook'da dolanırken denk geldim Iggy Azalea'ya. Kendisi Avustralyalı rap şarkıcısıdır. Work isimli şarkısı ile son zamanlarda çoğu kişi tarafından bilinmekte. Oldukça güzel ve hareketli bir parça. Facebook'da gördüğümde ''Rihanna'ya yeni rakip'' başlığı altındaydı. Iggy bana daha çok Nicky Minaj'ı çağrıştırdı doğrusu. Tarzı, şarkıları ve hatta vücut ölçüleri bile Nicky Minaj'ın kopyası gibi. Tek fark ten renkleri. Iggy, Minaj'ın beyaz versiyonu adeta.

Iggy'nin şarkılarını sizlerle paylaşmak istedim. Normal şartlarda rap şarkı Türkçe olsun İngilizce olsun pek hoşuma gitmez. Nicky Minaj'ın şarkıları nadiren hoşuma gider. Iggy'nin şarkıları kıpır kıpır, çok hoş ve arka arkaya dinleme isteği uyandırıyor. 

My World: 

Work:

Beat Down: 

Pussy: 

Sizin Tweetleriniz: 

@emeroglan: Iggy Azalea. Bu kadına hastayım. Bir kadın rap şarkılarını bu kadar güzel söyler, bu kadar güzel olur.
@DonnKisoot: Iggy Azalea diyorum başka da bir şey demiyorum.
@Jumbomuzık: Nicki Minaj mı yoksa Kim Kardashian mı deseler hiç düşünmeden Iggy Azalea derim. 

BlogLovin'e Geçelim...

Çoğumuzun bildiği gibi Temmuz ayından itibaren sol tarafta görmüş olduğunuz GFC kalkıyor ve yerini BlogLovin alıyor. Bu durumun hoşuma gittiğini söyleyemem ama erkenden BlogLovin'e geçmenin daha iyi olacağını düşündüm. Ne kadar erken geçersek o kadar çabuk çözeriz ve GFC birden bire ortadan kalktığında elimiz ayağımız birbirine dolanmaz.

BlogLovin'e geçiş çok da zor değil. Kolay bir şekilde kaydolunabiliyor. Blogunuzu bağladığınız zaman da direk bir şekilde takip ettiklerinizin postları yayın olarak yer alıyor.

BlogLovin 'Sign Up'a tıklayarak gerekli yerleri doldurduktan sonra önünüze bir sayfa açılacak. Bu sayfa artık sizin BlogLovin sayfanız. Sağ tarafta bulunan isminizin yanındaki 'aşağı' oka tıklayarak Follow Buttons'u seçin.



Ardından karşımıza çıkacak olan sayfadan, blogunuza uygun olabileceğini düşündüğünüz bir butonu altında bulunan ''Get this icon'' yazısına tıklayarak seçebilirsiniz. 



''Get this icon'' yazısına tıkladığınızda karşınıza çıkacak olan pencerede bulun boş kısıma blogunuzun adresini yazıp ''Search''leyin. 


Bulunan blogunuzu seçiyorsunuz ve yeni açılacak olan pencerede ise Add Widget butonuna tıklayarak kolay bir şekilde Follow Button'u blogunuza yerleştiriyorsunuz.


Sizi takip edenler kayıt yaptığı zaman otomatik olarak onun BlogLovin sayfasında yer alıyorsunuz. Yani sizi tekrardan takibe alma gibi bir işlem yapmasına hiç gerek kalmıyor. Bunun dışında sizi takip etmek isteyecek olan yeni kişiler ise, blogunuza eklediğiniz BlogLovin Follow Button'una basıp, açılan sayfadan Follow yazan mavi kutucuğa tıkladıklarında kolay bir şekilde sizi takibe almış oluyorlar. 

Umarım BlogLovin hakkında açıklayıcı bir bilgi vermişimdir sizlere. Hadi hep beraber BlogLovin'e geçelim ve takipleşelim!

Aşağıda bulunan resme tıklayarak BlogLovin sayfama yönlenebilir ve beni takibiniz altına alabilirsiniz. 



Görüşmek üzere...

Benim Bumerang Hikayem!


Bumerang, harika bir etkinlikle daha karşımızda şu an. Biz bloggerların Bumerang hikayelerimizi yazmamızı istiyor. Bunu görünce ben de kendi 'Bumerang Hikayemi' yazmak istedim.Ve hikayem şöyle başladı...

3 senedir bloggerlık yapıyordum. Çok küçük yaşta bloggerlık yapmaya başlamamın üzerimde çok büyük bir etkisi oldu. Yazmaya karşı yetenekli olduğumu hiç fark etmemiştim. Ta ki bir arkadaşımın bana blog açmamı önermesine kadar. 

Yazdıkça geliştim, okundukça ilerledim ve değiştim. İlk başlarda yazdıklarımla, şu an yazıyor olduklarım arasındaki farkı görmemek mümkün değil. Bu da tabii ki sadece benden kaynaklanmıyor, bana destek olan ek kişilerden, sitelerden kaynaklanıyor. 

Bir gün hiç beklemediğim bir anda, Bumerang'da çalışan biri tarafından bir e-mail aldım. Blogumu, Hürriyet Bumerang'a bağlamamı, böylece bana sunulacak bir çok imkandan faydalanabileceğimi söyledi. Hiç tereddütsüz kabul ettim ve blogumu Bumerang'a bağladım. Bunun öncesinde de bir çok siteden mail almıştım ama hiçbirini nedense kabul etmedim. Bumerang'ı ise şüphesiz kabul ettim. 

2012 Mayıs ayında, yeni bir blog (şu anki) açtım ve artık bir Bumerang yazarıydım aynı zamanda. Zaman geçti, reklam teklifleri, yayınladığım içeriklere gelen ilgi ve yoğunluk beni hem şımarttı hem de fazladan bir öz güven getirdi. Yazacak konu bulamıyorken, artık yazdıkça yazasım geliyordu. İnsanlara kendimi daha fazla okutmak istiyordum. Bu duygularımı da kesinlikle Bumerang'a ve çalışanlarına borçluyum.

2012'nin Ekim ayında ise Bumerang Ödülleri olduğunu gördüm. Henüz yeni ve yaşımın küçük olmasıyla kazanabileceğime hiç ihtimal vermeden, işi şansa bırakarak ben de katılımımı yaptım. 1 aylık bir sürecin sonunda, En Uyumlu Site kategorisinde ilk 10'a kaldığımı gördüm ve bu heyecan bile ağlamama sebep oldu. İlk 10'a kaldım ama ilk 3'e kalabileceğime ciddi anlamda ihtimal bile vermemiştim. Derken bir gün telefonum çaldı ve sevgili Ahmet Erten, ilk üçe kaldığımı söyledi. Heyecandan konuşamadım, ödül törenini tir tir titreyerek bekledim. 

O gün geldi... Böyle bir ortamda bulunmak, bunca güzel insan arasında benim de var olmam büyük bir mutluluktu. Birinci olamadım belki ama asla vazgeçmeyeceğim. En üste, en yukarılara tırmanmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. 

O gün ödül törenine, finalist olarak katılmamış bile olsaydım aynı mutluluğu ve heyecanı eminim ki duyardım. Çünkü etrafım o kadar sıcak kanlı ve birbirinden güzel insanlarla doluydu ki, kesinlikle anlatabilecek değil, yaşanılabilecek bir duygu bu.

İlerde ne olurum ne oluruz bilinmez ama blog yazarlığı yaptığım sürece Bumerang'a hep minnet duyacağım. Sadece bana değil, benim gibi binlerce blog yazarına sunduğu bunca hizmet, bunca güzel fırsat kesinlikle ayakta alkışlanılacak türden. 

Blogumu ilk açtığım zamanlarda neredeyse hiç takipçim yoktu, şimdi ise 63 kişiye ulaşmış bulunmaktayım. Henüz birinci yılımı bile doldurmadım bu blog sitemde. Takipçi dışında bloguma gelen ziyaretçi sayısı da gün geçtikçe artmakta. Yine söylüyorum, bunları sadece kalemim sağlamadı. Evet, kalemim her zaman sizlerle konuşacak ama Bumerang da her zaman yanımda olacak, buna inanıyorum. Ve bir kere, bir kere, bir kere daha teşekkürler Bumerang!


Bu Ayakkabılar Bu Çantalar Benim Olmalı!

Bu sezon oldukça güzel ve eğlenceli olacak gibi görünüyor. Tahminime göre geçtiğimiz yazdan daha sıcak olacak ama bir o kadar da kıpır kıpır.

Geçtiğimiz günlerde sizlerle markaların ilkbahar-yaz defilelerinden bir kaç fotoğraf paylaşmış ve yorumda bulunmuştum. Şimdi geldik sıra banaaa. Ben bu ilkbahar-yaz aylarında neler giyeceğim veya neler giymek istiyorum bir bakalım.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Bu sene, Avva'nın defilesi ve ürünler acayip derecede hoşuma gitti. Birbirinden güzel bir çok parça var ama ben az sonra sizlerle paylaşacağım resimlerde, bütün olarak değil parça olarak beğendiklerimi sizlere sunacağım.


İlk olarak bu parçalardan başlayalım. Blazer ceketler bu ilkbahar aylarında fazlaca kullanılacak gibi. Kendimce bu ceketleri beğenirim ve bu sezonda alıp giymeyi de düşünüyorum. Fakat bu kombinde en çok hoşuma giden parça çanta oldu. Bir erkek olarak çanta ve ayakkabılara karşı fazlasıyla merakım ve ilgim var. Her ne kadar bu kombine uymadığını düşünsem de o çanta fena şekilde hoşuma gitti.


Bu kombin baştan aşağı göze hoş geliyor. Kot gömlek ve ayakkabı renklerinin ton farklılıkları olabildiğince güzel görünüyor ve bu kombinde ayakkabılar ve gömlekler bana gelsin banaaa!


 Bu sezon, gömlek ve ceketler hep ön planda. Bu şirin mi şirin gömlek de beğendiğim parçalardan. Pantolon hoşuma gitse de bu rengin bana yakışacağını hiç sanmıyorum. O yüzden gömlek diyorum başka da bir şey demiyorum.


 Fıkır fıkır, şıkır şıkır dedik ama solgun renkler de Avva'nın ürünlerinde dikkatimi çekti. Solgun renkleri severim fakat beni renkli şeylerin açtığını düşünüyorum. Her ne kadar durum böyle olsa da bu gömleği beğendim. İki gün önce bir arkadaşım bana papyonun yakışacağını ve kullanmam gerektiğini söylemişti. Ben de ona deneyebileceğimi söyledim. Bu kombinde de papyonu görünce bu fikri sizlerle paylaşmak istedim. En kısa zamanda şirin bir papyonla karşınıza çıkabilirim bebişler.


Hoşuma giden son ürün budur. Ben yaz ayları boyunca kısa şortlarla takılmayı çok severim. Her ne kadar toplumumuz hala bir erkeğin kısa şort giymesine (bir kızın giymesinden daha da çok) biraz tuhaf bakıyor olsa da giyip çıkmaya ve insanların bakışlarını aldırmamaya olabildiğince alıştım. Bu şortun rengi de çok çok çok hoşuma gitti. Bunun biraz koyusundan bir pantolonum var onu da ne zamandır giymiyorum şimdi aklıma geldi daha. Dediğim gibi şort hoşuma gitti ama azıcık minicik biraz daha kısa olsa alır kaçarım valla. 

Bir de önerim olacak sizlere. Geçen haftalarda bir siteye denk geldim ve çok da hoşuma gitti açıkçası. Bu site sizlere hem günü birlik etkinlikleriniz hem de online alışverişleriniz için hiçbir ücret ödemeden, kolayca ek indirim ve avantaj sağlıyor. Mutlaka bir girip bakın derim. ''http://www.indirimhediyeceki.com/'' Sitede en çok ilgi görenler ise Markafoni ve Mizu.

Sevgiyle kalın...

Senden Başka Yok! - Marian Keyes



Bitirmiş olduğum son kitap, Senden Başka Yok oldu. Kitap toplamda bir haftada bitti. Bu kadar ağır okumam; derslerden, okuldan kaynaklandı ama nihayet sonlandırdım.

Kitap, başından itibaren sizi kendine çekiyor. Hoş, samimi bir anlatımı var. Günümüz olaylarından bir kesit var ellerimizin arasında. Bu hikaye oldukça trajik, yürek burkan tarzda. Fakat yazar bunu bizlere komik ve olabildiğince eğlenceli bir dille aktarıyor.

Kitap bölümleri uzun da tutulmamış ve bu okumayı daha da hızlandırıyor aslında, aynı zamanda sıkmıyor da.
Marian Keyes'in diğer kitaplarını da almayı düşünüyorum çünkü yazım dili çok hoşuma gitti. Tek sorun, ara kelimeleri çok aşırı derece kullanıyor. O da çok çok önemli bir sorun değil aslında ama bu kadar kullanılmasaymış daha iyi olabilirmiş demekten kendimi alamadım.

Kitabın son 50 - 60 sayfası tek kelime ile harika. Konu ve olaylar birden bire o kadar sürükleyici, heyecanlandırıcı oluyor ki, sayfaları hızlı hızlı çevirme isteği uyandırıyor sizde. Son bölümünde ise gözyaşlarımı tutamadım.

Kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum, umarım alıp, okuyup, postuma yorumda bulunursunuz. Daha önce okuyanınız varsa sizlerden de yorum bekliyorum, bakalım aynı fikirde miyiz?

Tanıtım Bülteni: 


'' New York'a geri dönüp onu bulmak zorundaydım. 
Orada olmama ihtimali de vardı ama şansımı 
denemek zorundaydım çünkü tek bir şeyden emindim: Burada değildi.''

Anna Walsh resmen bir harabe. Anne ve babasının Odadan İyidir 
diye tabir edilebilecek evinde, Dublin'i terk edip New York'a 
dönebilmenin hayaliyle yaşıyor.
Arkadaşlarına dönmek.
Dünyanın En Muhteşem İşine dönmek.
Ve hepsinden ötesi, Aidan'a dönmek.

Fakat ailesinin başka düşünceleri var (kendibaşağrıları dışında yani). 
Ve sanki Aidan da onunla tekrar temasa geçmekten kaçınıyor gibi.
Nedendir bilinmez!
Anna'nın bu kadar çok sevdiği dünyasını ne parçalamış olabilir?
Ayrıca her şeyi yeniden yerli yerine oturtacak olan kişi gerçekten de 
Aidan mı acaba?

''Bu derece yürek burkan bir hikayeyi, bu derece komik bir dille anlattığına inanamıyoruz!'' (Cosmopolitan)

''Okuyucuyu aynı anda hem güldürüp hem de ağlatmak yetenek ister... Son sayfayı okuduktan sonra çok uzun bir süre hikayeyi aklınızdan çıkaramayacaksınız.'' (Heat)

''Maeve Binchy'nin tahtına kurulan modern bir roman kraliçesi olan Marian Keyes, öykü anlatıcılığında son derece usta. Üslupla gerçeği bir araya getirişi vazgeçmediği mizah ve pathos, onu tüm dünyada çoksatar listelerine taşıyor.'' (Irish Independent)

''Marian Keyes, insana-kendini-iyi-hissettiren-kitaplar cemiyetinin kraliçesi. İnsanın için ısıtan komedileri, onu İngiltere'nin en çıtır yazarına ve kendi kuşağının sesine dönüştürdü.'' (Daily Mirror)

''Keyes her zamanki gibi zekasını konuşturarak dostluk, kıskançlık ve aşk üzerine yazıyor.'' (Daily Mail)

''Yüksek kalite eğlence!'' (Marie Claire)

Simge Tertemiz Röportajım


Dün (Pazar günü) İskenderun Alışveriş Merkezi'nde düzenlenen markaların ilkbahar-yaz koleksiyonu defilesine katılan Simge Tertemiz ile defile sonrası harika bir röportaj gerçekleştirdik. Olabildiğinden fazlasıyla sıcak ve güler yüzlü. Aynı zamanda çok da güzel.

Kendisini çoğunuz Çılgın Dersane adlı sinema filmi ile tanıdınız. Şimdilerde ise Star Tv'de Pazar günleri saat: 12.00'de başlayan Süper Starlife magazin programında görüyoruz.

Bakalım röportajda Konuşan Kalem neler sordu, Simge Tertemiz ne yanıtlar verdi?

Konuşan Kalem: Modelliğe nasıl başladınız?

Simge Tertemiz: Ben 15 yaşında Best Model of Turkey yarışmasına katıldım. Kıvanç Tatlıtuğ'un birinci seçildiği sene. O zaman ben gelecek vadeden seçildim, yaşım çok küçük olduğu için. Sonra 2004 yılında tekrar katıldım. Çünkü hızımı alamadım, o tacı istiyordum. 2004'de katıldığımda Türkiye birincisi oldum. Best Model of The World'de de Türkiye'yi temsil ettim ve dördüncü seçildim. Daha sonrasında akabinde başladı modellik hayatım. Çok erken yaşta başlamış olmanın avantajlarını çok yaşadım. Şu an yaşım 25 ama en üst seviyelerde, doruğunda yaşıyorum mesleğimi. Hikayem böyle başladı.


Konuşan Kalem: Podyumdayken neler hissediyorsunuz?

Simge Tertemiz: Podyumdayken, her zaman söylüyorum Uğurkan Erez'in bir sözü vardı yarışmacıyken ben. ''Podyuma çıktığın zaman kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissedeceksin, indiğin zamanda insanlarla eşit olduğunu unutmayacaksın.''  Bu çok güzel bir öğüt, ben bunu uyguluyorum. Her zaman da bu sebeple kazanan olduğumu düşünüyorum. Podyumdayken kendimi dünyanın en güzel kadını, en çekici kadını olarak hissettiğim için kendime bir özgüven gelip öyle yürüdüğüm için o elektriği yansıttığımı düşünüyorum ama podyumdan indiğim zaman da insanlarla eşdeğer olduğumun farkındayım. Hiçbir zaman burnu kaf dağında, egoları yüksek bir kız olmadım. Bu yüzden de sağ olsun seviyorlar beni. (gülüyoruz.) Mesleğimi de severek ve güzel bir şekilde yapıyorum.

Konuşan Kalem: Çılgın Dersane ilk sinema filminiz oldu. Ondan sonra bazı dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldınız. Modellikten sonra oyunculuğa ardından da sunuculuğa geçtiniz. Bunların arasındaki geçişlerde bir zorluk yaşadınız mı?

Simge Tertemiz: Aslında çok fazla zorluk yaşamadım. Oyunculuk anlamında, biliyorsunuz Çılgın Dersane 1 ve 2'inci sinema filminde oynadım. Daha sonra Mert ile Gert dizisinde oynadım. Benim Annem Bir Melek dizisinde de oynadım. Bir çok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım ama beni hiçbir zaman zorlamadı. Çünkü dediğim gibi ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım, öyle hissediyorum. Çok küçük yaşlardan beri zaten bu mesleği yapacağımı biliyordum ve hep söylüyordum. O yüzden beni hiç zorlamadı zaten ilk sunuculuğumu 19 yaşında yapmaya başladım. O yaşımdan bu yaşıma kadar hala sunuculuğa devam ediyorum. Çoğu kanalda da sunuculuk yaptım. Şu anda ise Star'da Süper Starlife ile devam ediyorum. Ama bunlar beni hiç zorlamadı. Ben hepsini bir arada, dengede tutabiliyorum. Hepsine ayrı bir önem ve yer verdiğim için beni çok zorlamıyor.

Konuşan Kalem: Peki şu an bir dizi veya sinema filmi teklifi alsanız yanıtınız ne olur?

Simge Tertemiz: O film ve dizinin ne olduğuna bağlı. Oynamam dediğim, oynayamayacağım roller var. Asla yapmayacağım dediğim işler var, ona bağlı. Biraz da şans meselesi bu işler. İyi bir projede, iyi bir senaryo ve kadroyla kesinlikle yürüyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğdur. Çok kaliteli ve güzel işlerde yer aldı ve çok iyi yerlere geldi, devam da ettiriyor. Bu şans işidir işte. Biraz da senaryo ve çalıştığın kişilerle alakalı. Öyle bir proje gelirse neden olmasın? Kesinlikle düşünürüm. Ama daha sonradan bir diziye dahil olmayı artık düşünmüyorum, konuk oyuncu olarak.


Konuşan Kalem: İş hayatınız yanı sıra bir de yeni anne oldunuz. Hamilelik süreci ve ondan sonraki süreç nasıldı?

Simge Tertemiz: Beni biliyorsunuz, çok sürprizlerle doluyum. Hamileliğim de sonrası da öyle oldu. Değişik bir hikayem var. 4.5 aylıkken hamile olduğumu öğrendim. O yüzden oğlumun adını Kayra koydum. Anlamı da Allah'ın lütfu demek. O bana Allah'ın verdiği bir lütuf. Kesinlikle öyle düşünüyorum ve iyi ki de olmuş. Anne olmak muhteşem bir duygu. Anlatılabilecek bir duygu değil. Hepsini bir arada yapıyor olmak, genç yaşta anne olmak, bu duygu tatmak, aynı zamanda mesleğime devam etmek, kariyerimi sürdürmek... Yani bilmiyorum, ben yaşantımdan gayet mutluyum. Hepsini idare edebiliyorum.

Konuşan Kalem: Bir model olarak mutlaka ki modayı takip ediyorsunuzdur. Fakat ''vazgeçilmezim'' dediğiniz bir tarzınız var mı?

Simge Tertemiz: Yani tam olarak bir adı yok tarzımın. Ben üzerime ne yakıştırıyorsam onu giyiyorum. Ne bohemim ne gotiğim. Hiç standart bir tarzım yok. Bir mini etek giyip de çıkabilirim, bol pantolon da giyebilirim. Ben kendime neyi yakıştırıyorsam, o günkü ruh halim neyse ona göre giyinirim. Bence moda da budur zaten. Moda, insan kendine neyi yakıştırıyorsa onu giymesidir. Moda olup, hiç yakışmayacak bir şeyi, vücuduyla alakası olmayan kişiler mesela giyiniyorlar. Neden? Moda diye... Öyle bir şey olur mu? Tekrar söylüyorum, moda insanın kendisidir, kendine yakıştırdığıdır.

Konuşan Kalem: Tabii ki bir çok genç kız sizi örnek alıyor, bir çoğunun da idolüsünüzdür. Onlara neler söylemek istersiniz?

Simge Tertemiz: Ben kesinlikle yeni gelecek olan nesillere, aileleriyle iç içe olmasını öneriyorum. Ailelerinin hiçbir zaman ellerini bırakmasınlar. Benim ailem bana öyle yaptı. 18 yaşına kadar beni hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hatta iş görüşmelerine, ajans görüşmelerine, bütün her şeye annem elimden tutarak götürüyordu beni. Reşit olduktan sonra artık ve işi biraz çözdükten sonra serbest bırakmaya başladı yavaş yavaş. Bence daha doğrusu ailelerin çocuklarını, evlatlarını bırakmaması gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrası. Zor bir meslek. Dışarıdan çok kolay görünebilir ama inanılmaz fedakarlık isteyen bir meslek. Bu yüzden aileler, çocuklarının arkalarında olsun. İşlerini en güzel şekilde yapsınlar, başka da tavsiye edebileceğim bir şey yok. Bir de disiplin çok önemli.

Konuşan Kalem: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Simge Tertemiz: Ben teşekkür ederim.

Röportajdan Fotoğraflar: 



Fotoğraf çekimleri için; arkadaşım, dostum, kardeşim Sanem Burcu Pekel'e teşekkür ederim.

Tiffany & adL & Boyner İlkbahar - Yaz Koleksiyonu

TİFFANY

Tiffany, yeşil - beyaz ikilisini kullanmış bu sezon. Bunlara ek olarak da kışın moda olan ve hala da sürmekte olan zımba ve deri ikilisini de kullanmaya devam ediyor.





ADL

adL'in ürünlerini her zaman çok şık ve sade bulmuşumdur. Defilede de bu düşüncem ve beğenim yerini korudu. Bu sezon adL'de yine çok şık parçalar var.




BOYNER

Defile'nin finali Boyner'in ürünleri ile gerçekleşti. En güzel ürünler de bence Boyner'inkiler oldu. Bayan/Erkek hepsi çok hoştu.







  • Colin's & Kiğılı & Ekol İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!
  • Mango & Batik & Vena İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!
  • Koton & Levi's & LTB İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!

Colin's & Kiğılı & Ekol İlkbahar - Yaz Koleksiyonu

COLİN'S

Colin's bu sezon bayanlarda cıvıl cıvıl renkler kullanmış fakat erkeklerde ise kahverengi, bordo gibi koyu renkler hakim. 





KİĞILI

Kiğılı ürünlerinde ilk başta çıkan kombine çok şaşırdım. Altta gördüğünüz fotoğrafta çok net değil ne yazık ki ama kombin aynen şöyle: Pötikare gömlek, üzerine soluk sarı lacoste ve lacivert ceket. ''Bu ne be?'' diye gözlerim ayrık ayrık izledim. 

Onun dışında; mavi body, mavi-beyaz kareli gömlek ve mavi ceket kombini çok hoşuma gitti.






EKOL

Ekol'ün ürünleri de cıvıl cıvıl. Bilek üzerinde dar pantolonlar dikkat çekiyor.




  • Koton & Levi's & LTB İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!
  • Mango & Batik & Vena İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!

Mango & Batik & Vena İlkbahar - Yaz Koleksiyonu

MANGO

Defilenin en güzel ürünlerinin bulunduğu markalardan biri kesinlikle Mango'ydu. Kısa, pembe, şirin elbise ve siyah deri çanta kombini çok tatlı görünüyordu. Yine aynı şekilde toz pembe ve krem rengi detayları burada da mevcut. Bu bahar ve yaz aylarında bu renkler kesinlikle moda! 








BATİK

Batik sadece bir ürün sundu. Bu ürünü Simge Tertemiz taşıdı. Siyah bir tulum. Hoş bir aksesuar ve rugan ince topuk bir ayakkabı ile kombinlenmiş. 




VENA





  • Koton & Levi's & LTB İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!
  • Colin's & Kiğılı & Ekol İlkbahar - Yaz Koleksiyonu için tık tık!

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.