background img

The New Stuff

terkediliş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
terkediliş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
''Yoruldum, yıkıldım, dağıldım, saklandım, gizlendim, yok oldum'' diye sayıklıyorum artık içimden kendime. Kendimi yok sayıyorum artık dünya sınırları içerisinde. Kendimi kendimde arıyorum, bulamıyorum. Artık kalbimin atışlarını duyamıyorum. Eskiden bunu yalnızlığımı bağlardım, hissizleşmeme bağlar, alıştığımı söyler geçerdim. Fakat artık bunların ikisi de yok. İkisinden daha öte, daha acı bir şey var. Bedenim terk edildi, kalbim terk edildi, ruhum... Ruhum zaten yapayalnızdı.

İnsanlar neden terk eder ya da neden terk edilir, bilmiyorum. Pişmanlıktan mı terk eder, çaresizlikten mi terk edilir; yoksa istediği için mi terk eder, isteyerek mi terk edilir. Her şey terk edilmişlik kokusunu taşıyor artık üzerinde. Hiçbir şey, hiç kimse kendisi gibi değil. Herkes farklı bir maske, farklı kıyafetler içerisinde dans ediyor sağda solda. Ben ise aralarında sakince yürüyen bir yalnızlık heykeli.

Ruhum donmuş, üşüyorum. İçim titriyor. Ağzımı açsam, sanki sigarayı adeta sonuna kadar çekmişim gibi duman boşalır içimden. Kimse bilemez içimdeki terk edilmişliğin soğukluğu bu. Kimse bilmez içimi ısıtacak, bedenimi ağladığımda ısıtacak ve bunlara sebep olacak tek bir şarkının bile artık olmadığını.

Şarkılarda terk etti beni, hiçbiri anlatmıyor beni.

Her şey gitti, herkes gitti.

Yalnızlık heykelimi ilk kim ziyarete gelecek bilmiyorum. Ben hep aynı yerde kıpırdamadan bekleyeceğim.

Yalnızlık Heykeli

''Yoruldum, yıkıldım, dağıldım, saklandım, gizlendim, yok oldum'' diye sayıklıyorum artık içimden kendime. Kendimi yok sayıyorum artık dünya sınırları içerisinde. Kendimi kendimde arıyorum, bulamıyorum. Artık kalbimin atışlarını duyamıyorum. Eskiden bunu yalnızlığımı bağlardım, hissizleşmeme bağlar, alıştığımı söyler geçerdim. Fakat artık bunların ikisi de yok. İkisinden daha öte, daha acı bir şey var. Bedenim terk edildi, kalbim terk edildi, ruhum... Ruhum zaten yapayalnızdı.

İnsanlar neden terk eder ya da neden terk edilir, bilmiyorum. Pişmanlıktan mı terk eder, çaresizlikten mi terk edilir; yoksa istediği için mi terk eder, isteyerek mi terk edilir. Her şey terk edilmişlik kokusunu taşıyor artık üzerinde. Hiçbir şey, hiç kimse kendisi gibi değil. Herkes farklı bir maske, farklı kıyafetler içerisinde dans ediyor sağda solda. Ben ise aralarında sakince yürüyen bir yalnızlık heykeli.

Ruhum donmuş, üşüyorum. İçim titriyor. Ağzımı açsam, sanki sigarayı adeta sonuna kadar çekmişim gibi duman boşalır içimden. Kimse bilemez içimdeki terk edilmişliğin soğukluğu bu. Kimse bilmez içimi ısıtacak, bedenimi ağladığımda ısıtacak ve bunlara sebep olacak tek bir şarkının bile artık olmadığını.

Şarkılarda terk etti beni, hiçbiri anlatmıyor beni.

Her şey gitti, herkes gitti.

Yalnızlık heykelimi ilk kim ziyarete gelecek bilmiyorum. Ben hep aynı yerde kıpırdamadan bekleyeceğim.

Geçiyor zaman durmadan, beklemiyor ardında bıraktıklarını. Bakmıyor bile arkasına hiçbir zaman, ilerliyor sadece. Her saniyesinde uzaklaştırıyor seni benden. Bu kadar hızlı gitmeseydin keşke, biraz yavaş olsaydın. Belki yetişebilirdim sana, belki tutabilirdim ellerinden.

Selam söyle demiştim, gözlerinle; kalbime, gittiğin yerdeki dağlara, taşlara, kedileri ve köpeklere. İçtiğin su bardağına bile beni anlat. Hem sen unutma beni böylece, hem de bilsinler neden hala yaşıyorum diye.

Erkendi... Çok erkendi terk etmeye. Uzaklaştım senden, koptum, bittim, süründüm, tutunamadım. Bir el istedim sadece, senin ellerini. Tut ve beni kurtar diye. Geldin, baktın, döndün ve gittin. Tutamadın ellerimden, kurtaramadın bizi bu pis yalnızlıktan.

Böyle hatırlamayacaktık birbirimizi, böyle uzaklaşmayacaktık. Ne oldu ki sahiden? Düşünmüyorsun. Evet, düşünmüyorsun. Aslında gülerken neler düşündüğümü, her karşıma çıktığında neler hissettiğimi.

Hatırla diye gülüyorum seni gördüğüm zamanlar. Beni mutlu edebileceğini defalarca söyleyip sonucunda beni kapkaranlık odalarda yalnız bıraktığını hatırla diye! İşte bu, sana en büyük cezam.

Karanlık Oda

Geçiyor zaman durmadan, beklemiyor ardında bıraktıklarını. Bakmıyor bile arkasına hiçbir zaman, ilerliyor sadece. Her saniyesinde uzaklaştırıyor seni benden. Bu kadar hızlı gitmeseydin keşke, biraz yavaş olsaydın. Belki yetişebilirdim sana, belki tutabilirdim ellerinden.

Selam söyle demiştim, gözlerinle; kalbime, gittiğin yerdeki dağlara, taşlara, kedileri ve köpeklere. İçtiğin su bardağına bile beni anlat. Hem sen unutma beni böylece, hem de bilsinler neden hala yaşıyorum diye.

Erkendi... Çok erkendi terk etmeye. Uzaklaştım senden, koptum, bittim, süründüm, tutunamadım. Bir el istedim sadece, senin ellerini. Tut ve beni kurtar diye. Geldin, baktın, döndün ve gittin. Tutamadın ellerimden, kurtaramadın bizi bu pis yalnızlıktan.

Böyle hatırlamayacaktık birbirimizi, böyle uzaklaşmayacaktık. Ne oldu ki sahiden? Düşünmüyorsun. Evet, düşünmüyorsun. Aslında gülerken neler düşündüğümü, her karşıma çıktığında neler hissettiğimi.

Hatırla diye gülüyorum seni gördüğüm zamanlar. Beni mutlu edebileceğini defalarca söyleyip sonucunda beni kapkaranlık odalarda yalnız bıraktığını hatırla diye! İşte bu, sana en büyük cezam.

Bir ses duyuyorum, aniden kalkıyorum yerimden. Kalbim daha hızlı, daha sesli çarpmaya başlıyor. Sanki bir tane değil, bin tane kalbim var da hepsi ardı ardına çarpmak için yarışıyor. Sen geldin sanıyorum, beni almaya geldin sanıyorum. Koşuyorum kapıya doğru, kapalı. Gülümsüyorum belki saklanmışsındır, bana sürpriz yapacaksındır. Evin her köşesini, en ufacık yerine bile bakıyorum, orada mısın diye.

Odama tekrar dönüyorum, az önce seni düşlediğim yatağıma uzanıyorum yine. Tavanı izliyorum. Odamın tavanı bile anladı artık seni ne kadar sevdiğimi. Senden bile daha iyi biliyorum. Belki de benden bile... Çünkü hep aynı yere bakarak düşünüyorum seni. Hep odamın tavanında seni görüyorum. Yukarıdan, oradan beni izlediğini görüyorum. İki göz kırpmam sonrasında... Yoksun.

Alıyorum sigaramı elime, yapıyorum senin sevdiğin gibi kahvemi, hem sana küfrediyorum gittin de gelmedin diye hem de kendime küfrediyorum gideni hala bekliyorum, gelecek diye. Çekiyorum sigaramı uzun uzun içime, tam burama... evet tam göğüsümün orada bi baskı hissediyorum bir acı. Umrumda mı oluyor sanıyorsun? Senin bana yaşattığın acılardan sonra bunun adına acı mı denir, bilmiyorum.

Kulağımda hep bir ayak sesleri. Arkadan, uzaklardan gelen bir müzik sesi de var. Tam net duyamıyorum ama huzur veriyor.

Şimdi yanında olduğun kişiye sorsana... Seni benden daha çok sevebilir mi diye. Emin ol, susacak ve başını öne eğecektir. Yetmeyecek, kalkıp gidecek yanından, dönmeyecek geri. Bana kalacaksın, bana döneceksin yine. Gözlerime bakacaksın ve yine ''Hiç gitmeyeceğim.'' diyeceksin. Ben ise, bir sigara daha yakıp, gülümseyerek terkedeceğim seni.


Ben de terkedeceğim!

Bir ses duyuyorum, aniden kalkıyorum yerimden. Kalbim daha hızlı, daha sesli çarpmaya başlıyor. Sanki bir tane değil, bin tane kalbim var da hepsi ardı ardına çarpmak için yarışıyor. Sen geldin sanıyorum, beni almaya geldin sanıyorum. Koşuyorum kapıya doğru, kapalı. Gülümsüyorum belki saklanmışsındır, bana sürpriz yapacaksındır. Evin her köşesini, en ufacık yerine bile bakıyorum, orada mısın diye.

Odama tekrar dönüyorum, az önce seni düşlediğim yatağıma uzanıyorum yine. Tavanı izliyorum. Odamın tavanı bile anladı artık seni ne kadar sevdiğimi. Senden bile daha iyi biliyorum. Belki de benden bile... Çünkü hep aynı yere bakarak düşünüyorum seni. Hep odamın tavanında seni görüyorum. Yukarıdan, oradan beni izlediğini görüyorum. İki göz kırpmam sonrasında... Yoksun.

Alıyorum sigaramı elime, yapıyorum senin sevdiğin gibi kahvemi, hem sana küfrediyorum gittin de gelmedin diye hem de kendime küfrediyorum gideni hala bekliyorum, gelecek diye. Çekiyorum sigaramı uzun uzun içime, tam burama... evet tam göğüsümün orada bi baskı hissediyorum bir acı. Umrumda mı oluyor sanıyorsun? Senin bana yaşattığın acılardan sonra bunun adına acı mı denir, bilmiyorum.

Kulağımda hep bir ayak sesleri. Arkadan, uzaklardan gelen bir müzik sesi de var. Tam net duyamıyorum ama huzur veriyor.

Şimdi yanında olduğun kişiye sorsana... Seni benden daha çok sevebilir mi diye. Emin ol, susacak ve başını öne eğecektir. Yetmeyecek, kalkıp gidecek yanından, dönmeyecek geri. Bana kalacaksın, bana döneceksin yine. Gözlerime bakacaksın ve yine ''Hiç gitmeyeceğim.'' diyeceksin. Ben ise, bir sigara daha yakıp, gülümseyerek terkedeceğim seni.



Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.