background img

The New Stuff

ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kim bilebilir ki içimde çığlık atan çocuğun öfkesini. Attığı çığlıklar arasındaki, korkudan titreyen sesini kim duyar? Kim anlayabilir senin yaşadıklarını, kim anlayabilir gülümsemenin altındaki gerçekliğin yok olmuşluğunu?

Aynadaki yansımam kandırıyor beni. Gülümsüyor ve yalanın içerisine sürüklüyor, saçlarımdan tutarak. Acı çekiyor, yine de dişlerimi sıkarak direnmeye çalışıyorum acıya. Her yerim kan içerisinde, kokusu tüm bedenimin içine dolmuş ve zamanla buna alışmıştı.

Bir gürültü var içeride. Merak ediyorum, yürüyorum yavaşça. Yaklaştıkça ses daha da yükseliyor ve bedenimin istemeden titremesine sebep oluyor. Gözlerim, bilinmezlikten dolayı aralanıyor ve içerisinde boş bir bakış hakim. Kapıyı aralıyor ve bekliyorum sessizce. Birden bir ruh yürüyor üzerime doğru ve tüm siyahlığı ile tutuyor beni yakamdan. Ardından başımı avuçlarının arasına alıyor ve var gücüyle en sert darbesini indiriyor. İtiyor ve kafamı duvara vuruyor.

Hiçbir şey söyleyemeden yere çöküyorum aniden. Bir ayağımı uzatmış, diğerini ise karnımı doğru çekmiştim. Gözyaşlarım avuçlarımın arasından akıyor ve üzerimdeki pijamamı ıslatıyordu. Hiç düşünmeden yok olmak istedim, ortadan kaybolmak. İçimdeki çocukla beraber kaçmak istedim.

Ama ne yazık ki içimdeki çocuk bedenime, bedenim de siyah ruhların oluşturduğu bir bölme içerisinde. Özgür olamıyor, özgürleşemiyorum. Gözyaşlarım gibi özgürce akmak istiyorum. İstiyorum...istiyorum...

Aynadaki Ruh

Kim bilebilir ki içimde çığlık atan çocuğun öfkesini. Attığı çığlıklar arasındaki, korkudan titreyen sesini kim duyar? Kim anlayabilir senin yaşadıklarını, kim anlayabilir gülümsemenin altındaki gerçekliğin yok olmuşluğunu?

Aynadaki yansımam kandırıyor beni. Gülümsüyor ve yalanın içerisine sürüklüyor, saçlarımdan tutarak. Acı çekiyor, yine de dişlerimi sıkarak direnmeye çalışıyorum acıya. Her yerim kan içerisinde, kokusu tüm bedenimin içine dolmuş ve zamanla buna alışmıştı.

Bir gürültü var içeride. Merak ediyorum, yürüyorum yavaşça. Yaklaştıkça ses daha da yükseliyor ve bedenimin istemeden titremesine sebep oluyor. Gözlerim, bilinmezlikten dolayı aralanıyor ve içerisinde boş bir bakış hakim. Kapıyı aralıyor ve bekliyorum sessizce. Birden bir ruh yürüyor üzerime doğru ve tüm siyahlığı ile tutuyor beni yakamdan. Ardından başımı avuçlarının arasına alıyor ve var gücüyle en sert darbesini indiriyor. İtiyor ve kafamı duvara vuruyor.

Hiçbir şey söyleyemeden yere çöküyorum aniden. Bir ayağımı uzatmış, diğerini ise karnımı doğru çekmiştim. Gözyaşlarım avuçlarımın arasından akıyor ve üzerimdeki pijamamı ıslatıyordu. Hiç düşünmeden yok olmak istedim, ortadan kaybolmak. İçimdeki çocukla beraber kaçmak istedim.

Ama ne yazık ki içimdeki çocuk bedenime, bedenim de siyah ruhların oluşturduğu bir bölme içerisinde. Özgür olamıyor, özgürleşemiyorum. Gözyaşlarım gibi özgürce akmak istiyorum. İstiyorum...istiyorum...

Öyle boş şeyler hissediyorum ki bu aralar, içimde ne bir kırıklık hissi ne bir acı ne de bir yok olmuşluk var. Sadece boş. Hiçbir şey hissetmeyecek hiçbir şey yapamayacak kadar boş. Ölü gibiyim, belki de eşini arayan bir ruh. Ne olduğumu, ne yapacağımı, nereye gidiceğimi, nerede yok olacağımı, nerede elimi tutacak birinin olduğunu bilmiyorum.

Her şey bana uzak. O kadar uzaklar ki, sanki bir ''kabusta ona ulaşmak için koşmaya çalışırsın ve bir türlü yerinden kıpırdayamazsın'' hissi kadar uzaklar. Yerimde sayıyorum, kıpırdayamıyorum. Beni olduğum yere sabitleyen bir şeyler var. Kıpırdayamıyorum, gözlerimi bile kırpamıyorum. Öyle bir histir ki her düşüncemin arasına, ''Ölü müyüm acaba?'' sorusu sıkışıp duruyor. Yaşıyor olamazdım, öyleyse ölmüştüm.

Ölmek sadece fiziksel anlamda gerçekleşmiyor, bunu biliyorum. İçten içe ölürsünüz bazen. Her şey kalbinize o kadar fazla yük olur ki, benim gibi böyle olduğunuz yerde kalır, kıpırdayamazsınız. Hareket edemezsiniz, göz yaşınız bile akmaz.

Ya bunu yapmaya devam edeceğim öylece ya da bu yolun sonunda ölümün eşsiz tadı ile karşı karşıya kalacağım. Şimdi bir şeyler hissedebiliyorum işte. O his de; ruhum bedenimden ayrılıyormuş gibi bir his. Sanki bedenim toprağa karışıyordu. Ölmeden diriliyordum...

Ölümün Eşsiz Tadı

Öyle boş şeyler hissediyorum ki bu aralar, içimde ne bir kırıklık hissi ne bir acı ne de bir yok olmuşluk var. Sadece boş. Hiçbir şey hissetmeyecek hiçbir şey yapamayacak kadar boş. Ölü gibiyim, belki de eşini arayan bir ruh. Ne olduğumu, ne yapacağımı, nereye gidiceğimi, nerede yok olacağımı, nerede elimi tutacak birinin olduğunu bilmiyorum.

Her şey bana uzak. O kadar uzaklar ki, sanki bir ''kabusta ona ulaşmak için koşmaya çalışırsın ve bir türlü yerinden kıpırdayamazsın'' hissi kadar uzaklar. Yerimde sayıyorum, kıpırdayamıyorum. Beni olduğum yere sabitleyen bir şeyler var. Kıpırdayamıyorum, gözlerimi bile kırpamıyorum. Öyle bir histir ki her düşüncemin arasına, ''Ölü müyüm acaba?'' sorusu sıkışıp duruyor. Yaşıyor olamazdım, öyleyse ölmüştüm.

Ölmek sadece fiziksel anlamda gerçekleşmiyor, bunu biliyorum. İçten içe ölürsünüz bazen. Her şey kalbinize o kadar fazla yük olur ki, benim gibi böyle olduğunuz yerde kalır, kıpırdayamazsınız. Hareket edemezsiniz, göz yaşınız bile akmaz.

Ya bunu yapmaya devam edeceğim öylece ya da bu yolun sonunda ölümün eşsiz tadı ile karşı karşıya kalacağım. Şimdi bir şeyler hissedebiliyorum işte. O his de; ruhum bedenimden ayrılıyormuş gibi bir his. Sanki bedenim toprağa karışıyordu. Ölmeden diriliyordum...

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.