background img

The New Stuff

kağıt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kağıt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Duygularım belirsizleşiyor bu aralar. Neye nasıl tepki vereceğimi şaşırmışçasına yaşamaya başladım. Havalardan mı bilinmez. Bir yandan bu havaların beni aşırı duygusallaştırdığını ve kağıt - kalemin her zaman elimin altında olduğu gerçeğini kafamda evirip çeviriyorum, bir yandan da sebepsizce gülüp duruyorum. Bu da duysallığıma bağlı sinirden doğan bir gülümseme mi hiç bilinmez.

Sonbahar da yavaş yavaş geri çekiliyor ve yerini tamamen kışa devretme düşüncelerinde olsa gerek. Artık her gece mum ışığında, pencerede bulunan yağmur damlalarının birbirlerine çarpa çarpa büyüdüklerini ve sadece kocaman bir damla olarak yok olmalarına tanık olacağız.

Bu havalarda üşüyüp üşümediğime de karar vermekte güçlük çekiyorum. Bir yandan ağlamaktan ısınıyor yüreğim, bir yandan da yalnızlıktan buz tutuyor etrafı. Ama atmaya devam ediyor. Belki yeni başlayacak bir aşkın heyecanı için, belki de yalnız yaşamaya alışacak bir kalp olmak istediği için. Bana ise onun kararlarına saygı duymak düşüyor.

Odanın içerisinde sessizlik hüküm sürüyor. Sadece kalemimin, kağıda sürtünmesiyle çıkan ses yalnızlığımı ve ortamın sessizliğini bozuyor. Bu ses de yok olacak biraz sonra. Ve ben de gözlerimi kapatıp uykuya dalacağım...

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Sonbahar Hüznü

Duygularım belirsizleşiyor bu aralar. Neye nasıl tepki vereceğimi şaşırmışçasına yaşamaya başladım. Havalardan mı bilinmez. Bir yandan bu havaların beni aşırı duygusallaştırdığını ve kağıt - kalemin her zaman elimin altında olduğu gerçeğini kafamda evirip çeviriyorum, bir yandan da sebepsizce gülüp duruyorum. Bu da duysallığıma bağlı sinirden doğan bir gülümseme mi hiç bilinmez.

Sonbahar da yavaş yavaş geri çekiliyor ve yerini tamamen kışa devretme düşüncelerinde olsa gerek. Artık her gece mum ışığında, pencerede bulunan yağmur damlalarının birbirlerine çarpa çarpa büyüdüklerini ve sadece kocaman bir damla olarak yok olmalarına tanık olacağız.

Bu havalarda üşüyüp üşümediğime de karar vermekte güçlük çekiyorum. Bir yandan ağlamaktan ısınıyor yüreğim, bir yandan da yalnızlıktan buz tutuyor etrafı. Ama atmaya devam ediyor. Belki yeni başlayacak bir aşkın heyecanı için, belki de yalnız yaşamaya alışacak bir kalp olmak istediği için. Bana ise onun kararlarına saygı duymak düşüyor.

Odanın içerisinde sessizlik hüküm sürüyor. Sadece kalemimin, kağıda sürtünmesiyle çıkan ses yalnızlığımı ve ortamın sessizliğini bozuyor. Bu ses de yok olacak biraz sonra. Ve ben de gözlerimi kapatıp uykuya dalacağım...

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Yakıyorum yine ard arda sigaralarımı, aralıksız. Derin derin çekiyorum içime, yavaş yavaş üflüyorum dumanını. Arda kalan dumanları izliyorum. Süzülüşlerini, boşlukta dans edişlerini. Yavaşça uzaklaşıyorlar benden, yok oluyorlar her saniye, biraz daha.

Çekmişim önüme bembeyaz bir kağıt ve henüz yeni aldığım kalemimi. Sana bir şeyler yazacağıma dair söz vermiştim. ''Sen gitsen de ben sana yazarım. Söz.'' demiştim arkandan. Arkanı dönüp son bir bakış bile bırakmadın geride, son bir gülümseme.

Benim hayata geçirmem gerek hayallerim vardı, içinde sen vardın. Şimdi ise elimde sigaram, dört bir yanımı sarmış dumanlarıyla başka bir boyuttayım sanki. Hayallerim değişti, hayallerim sessizleşti, bulanıklaştı.

Kelimeleri toparlayamıyorum. Kelimeler bana uzak. Kelimeler, kelimeler artık yok. Beynim bomboş.

Hayallerimin boşluklarını doldurmaya çalıştım, olmadı. Ne yazdıysam hatalıydı, yanlıştı. Tek bir boşluğa, tek bir doğru gerekir. Benim bir sürü boşluğum vardı, doldurulmayı bekleyen. Hepsine de ''sen...'' geliyordun.

Boşluklarım Dolmuyor

Yakıyorum yine ard arda sigaralarımı, aralıksız. Derin derin çekiyorum içime, yavaş yavaş üflüyorum dumanını. Arda kalan dumanları izliyorum. Süzülüşlerini, boşlukta dans edişlerini. Yavaşça uzaklaşıyorlar benden, yok oluyorlar her saniye, biraz daha.

Çekmişim önüme bembeyaz bir kağıt ve henüz yeni aldığım kalemimi. Sana bir şeyler yazacağıma dair söz vermiştim. ''Sen gitsen de ben sana yazarım. Söz.'' demiştim arkandan. Arkanı dönüp son bir bakış bile bırakmadın geride, son bir gülümseme.

Benim hayata geçirmem gerek hayallerim vardı, içinde sen vardın. Şimdi ise elimde sigaram, dört bir yanımı sarmış dumanlarıyla başka bir boyuttayım sanki. Hayallerim değişti, hayallerim sessizleşti, bulanıklaştı.

Kelimeleri toparlayamıyorum. Kelimeler bana uzak. Kelimeler, kelimeler artık yok. Beynim bomboş.

Hayallerimin boşluklarını doldurmaya çalıştım, olmadı. Ne yazdıysam hatalıydı, yanlıştı. Tek bir boşluğa, tek bir doğru gerekir. Benim bir sürü boşluğum vardı, doldurulmayı bekleyen. Hepsine de ''sen...'' geliyordun.

İlk defa fark ediyorum pencerenin bu kadar açık olduğunu. Yatağımda uzanmış, pencereden dışarısını izliyorum. Gördüğüm bir şey yok. Sadece yaşlı bir nenenin kendini sakladığı; boyası olmayan, çatlaklarla süslenmiş bir duvar var karşımda. Gördüklerim sadece bunlardı. Harbiden, duvarın çatlakları neden bu kadar derindi acaba? Gördüğüm şey duvarın çatlaklığı mıydı yoksa kalbimin, düşüncelerimin yansıması mı, bilemiyorum.

Neden ilk defa bu kadar yalnız kaldım bu odada? Kardeşim, abim neredeler? Sessizlikle süslemişler odamı, yalnızlığı da üzerime atıp kapıyı kilitlemişler sanki. Kaçmışlar! Her şeyi bu odanın içerisinde bırakıp, kaçıp gitmişler. ''Tamam, ben toparlarım odayı eğlenin siz.''

Bir kulağımdan içime dolan bir şarkı çalıyor, diğer kulağımda ise akvaryumumun çıkardığı acayip bir ses. Hiç bitmeyen, uzun bir ses bu. İkisi birbirine karışıyor ve sanki aralarında anlaşmalı ritim tutuyorlar, birbirlerine uymaya çalışıyorlar. Ne tuhaf, birbirlerinin ardını bırakmıyorlar.

Akvaryumun Senfonisi

İlk defa fark ediyorum pencerenin bu kadar açık olduğunu. Yatağımda uzanmış, pencereden dışarısını izliyorum. Gördüğüm bir şey yok. Sadece yaşlı bir nenenin kendini sakladığı; boyası olmayan, çatlaklarla süslenmiş bir duvar var karşımda. Gördüklerim sadece bunlardı. Harbiden, duvarın çatlakları neden bu kadar derindi acaba? Gördüğüm şey duvarın çatlaklığı mıydı yoksa kalbimin, düşüncelerimin yansıması mı, bilemiyorum.

Neden ilk defa bu kadar yalnız kaldım bu odada? Kardeşim, abim neredeler? Sessizlikle süslemişler odamı, yalnızlığı da üzerime atıp kapıyı kilitlemişler sanki. Kaçmışlar! Her şeyi bu odanın içerisinde bırakıp, kaçıp gitmişler. ''Tamam, ben toparlarım odayı eğlenin siz.''

Bir kulağımdan içime dolan bir şarkı çalıyor, diğer kulağımda ise akvaryumumun çıkardığı acayip bir ses. Hiç bitmeyen, uzun bir ses bu. İkisi birbirine karışıyor ve sanki aralarında anlaşmalı ritim tutuyorlar, birbirlerine uymaya çalışıyorlar. Ne tuhaf, birbirlerinin ardını bırakmıyorlar.


Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.