background img

The New Stuff

eşcinsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eşcinsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yepyeni, hüzünlü ama bir yandan da mutluluk veren bir hayat hikâyesi daha...

Birkaç gün önce bir haber sitesinde dolaşırken denk geldim bu videoya. İkiz kardeşler, yeni yılda artık kendilerini kapatmaktan vazgeçip, babalarına da açılarak rahatlamayı seçiyorlar. Telefonda babalarına açılma kararı alan ikiz kardeşler bu anı da kamerayla kaydediyorlar ve YouTube kanallarında paylaşıyorlar. Fenomen ve aynı zamanda manken olan ikiz kardeşlerin o anlarını izleyen herkes eminim ki fazlasıyla duygulanacaktır.


Babalarına eşcinsel olduklarını açıklayan ikizler bir zaman sonra videoda da görüldüğü gibi gözyaşlarına hakim olamıyorlar. ''Baba, biz geyiz.'' dediklerinden sonra babalarının vermiş olduğu tepki ise olayı daha fazla duygusal bir boyuta taşıyor.

Ben de tabii ki sizlerle videoyu paylaşacağım fakat söylemek istediğim çok kısa birkaç şey var. Şimdiye kadar çoğu zaman eşcinsellikle ilgili birçok post paylaştım sizlerle. İyi kötü yorumlar oldu her türlü. Anlayış beklediğim için kötü yorumlara da anlayışlı tavırlar sergiledim.

Geçmiş senelere oranla, her yıl belirli bir kitle yavaş yavaş eşcinsellik konusunda bilinçlenmeye başlıyor. Bizler ne kadar ''insanların algıları değişmez'' diyerek bir önyargı taşıyorsak içimizde, aslında tam tersini gözlemek de imkansız değil. En basitinden Onur Haftası Yürüyüşlerinde her sene artan katılım oranı bunu açık bir şekilde göstermekte.

İnsanlara anlatmak istediğimiz tek bir şey var; Eşcinsellik bir hastalık, bir tercih ya da bir sapkınlık değil.

Bizim için bir kişi çok önemli ve lütfen sen de o ''bir'' kişiden biri ol.

Teşekkürler...

''Dad... I'm Gay!''

Yepyeni, hüzünlü ama bir yandan da mutluluk veren bir hayat hikâyesi daha...

Birkaç gün önce bir haber sitesinde dolaşırken denk geldim bu videoya. İkiz kardeşler, yeni yılda artık kendilerini kapatmaktan vazgeçip, babalarına da açılarak rahatlamayı seçiyorlar. Telefonda babalarına açılma kararı alan ikiz kardeşler bu anı da kamerayla kaydediyorlar ve YouTube kanallarında paylaşıyorlar. Fenomen ve aynı zamanda manken olan ikiz kardeşlerin o anlarını izleyen herkes eminim ki fazlasıyla duygulanacaktır.


Babalarına eşcinsel olduklarını açıklayan ikizler bir zaman sonra videoda da görüldüğü gibi gözyaşlarına hakim olamıyorlar. ''Baba, biz geyiz.'' dediklerinden sonra babalarının vermiş olduğu tepki ise olayı daha fazla duygusal bir boyuta taşıyor.

Ben de tabii ki sizlerle videoyu paylaşacağım fakat söylemek istediğim çok kısa birkaç şey var. Şimdiye kadar çoğu zaman eşcinsellikle ilgili birçok post paylaştım sizlerle. İyi kötü yorumlar oldu her türlü. Anlayış beklediğim için kötü yorumlara da anlayışlı tavırlar sergiledim.

Geçmiş senelere oranla, her yıl belirli bir kitle yavaş yavaş eşcinsellik konusunda bilinçlenmeye başlıyor. Bizler ne kadar ''insanların algıları değişmez'' diyerek bir önyargı taşıyorsak içimizde, aslında tam tersini gözlemek de imkansız değil. En basitinden Onur Haftası Yürüyüşlerinde her sene artan katılım oranı bunu açık bir şekilde göstermekte.

İnsanlara anlatmak istediğimiz tek bir şey var; Eşcinsellik bir hastalık, bir tercih ya da bir sapkınlık değil.

Bizim için bir kişi çok önemli ve lütfen sen de o ''bir'' kişiden biri ol.

Teşekkürler...


Merhaba sevgili okurlarım. Bugün sizlere, dün izlemiş olduğum bir aile filminden bahsedeceğim. Bu tür postlarımın başında, her zaman belirtmiş olduğum gibi yine aynı şeyi söyleyeceğim: Lütfen bu postumu özellikle homofobik ve transfobik, eşcinsellere karşı şiddetli bir şekilde ön yargı besleyen bireyler okusun. Önceliği onlara veriyorum, çünkü bilmeleri gereken çok şey var...

Film, LİSTAG Aileleri tarafından çekiliyor. Filmin yönetmenliğini Can CANDAN yapıyor.

Uzun metraj bir belgesel olan Benim Çocuğum filminde, aileler çocuklarının küçüklüğünden itibaren her şeylerini anlatmaya başlıyorlar. İlk eşcinsel olduklarını sezdikleri, anladıkları zamanları, çocuklarının onlara açıldığı zamanları, kendilerinin o süreç içerisinde neler yaşadıkları ve kabullenme süreçleri... Her şeyi anlatıyorlar ve anlamanızı istiyorlar.

Filmde, her zaman, her yerde belirttiğimiz gibi, öncelikle eşcinselliğin kesinlikle bir hastalık olmadığı, transeksüelliğin bir hastalık olmadığı. Zaten filmi izlerseniz, ailelerin anlatımından sonra CETAD Psikiyatrisleri size aklınızda olan tüm soruları baştan sona cevaplıyorlar. Empati yapmanızı istiyorlar ve sordukları tek bir soruyla, cinsel yöneliminize dair o ince çizgiyi kalınlaştırıyorlar.

Bu belgesel ne yazık ki benim şehrimde gösterime girmediği için çok üzülmüştüm. Bütün DVD marketleri dolaştım ve bulamadım. İnternete düşmesini bekliyordum ve bir arkadaşım tarafından hediye olarak aldım en sonunda.

İzlerken yer yer ağladım, yer yer de gülümsetti anne babalar beni. Film bittikten sonra içimden, İstanbul'a gittiğimde yapacağım ilk işin LİSTAG ailelerinin yanlarına gidip hepsinin ellerinden öpmek olacağını geçirdim.

Size şiddetle tavsiye ediyorum. Mutlaka bir yerden temin edin ve bir, bir buçuk saatinizi ayırın ve izleyin. Emin olun çok şey öğreneceksiniz ve tüm ön yargılarınızdan arınacaksınız.

Biliyorsunuz amacımız, ön yargısız ve rengarenk bir dünya oluşturmak.

İyi seyirler...

Benim Çocuğum - Film Yorumu

Merhaba sevgili okurlarım. Bugün sizlere, dün izlemiş olduğum bir aile filminden bahsedeceğim. Bu tür postlarımın başında, her zaman belirtmiş olduğum gibi yine aynı şeyi söyleyeceğim: Lütfen bu postumu özellikle homofobik ve transfobik, eşcinsellere karşı şiddetli bir şekilde ön yargı besleyen bireyler okusun. Önceliği onlara veriyorum, çünkü bilmeleri gereken çok şey var...

Film, LİSTAG Aileleri tarafından çekiliyor. Filmin yönetmenliğini Can CANDAN yapıyor.

Uzun metraj bir belgesel olan Benim Çocuğum filminde, aileler çocuklarının küçüklüğünden itibaren her şeylerini anlatmaya başlıyorlar. İlk eşcinsel olduklarını sezdikleri, anladıkları zamanları, çocuklarının onlara açıldığı zamanları, kendilerinin o süreç içerisinde neler yaşadıkları ve kabullenme süreçleri... Her şeyi anlatıyorlar ve anlamanızı istiyorlar.

Filmde, her zaman, her yerde belirttiğimiz gibi, öncelikle eşcinselliğin kesinlikle bir hastalık olmadığı, transeksüelliğin bir hastalık olmadığı. Zaten filmi izlerseniz, ailelerin anlatımından sonra CETAD Psikiyatrisleri size aklınızda olan tüm soruları baştan sona cevaplıyorlar. Empati yapmanızı istiyorlar ve sordukları tek bir soruyla, cinsel yöneliminize dair o ince çizgiyi kalınlaştırıyorlar.

Bu belgesel ne yazık ki benim şehrimde gösterime girmediği için çok üzülmüştüm. Bütün DVD marketleri dolaştım ve bulamadım. İnternete düşmesini bekliyordum ve bir arkadaşım tarafından hediye olarak aldım en sonunda.

İzlerken yer yer ağladım, yer yer de gülümsetti anne babalar beni. Film bittikten sonra içimden, İstanbul'a gittiğimde yapacağım ilk işin LİSTAG ailelerinin yanlarına gidip hepsinin ellerinden öpmek olacağını geçirdim.

Size şiddetle tavsiye ediyorum. Mutlaka bir yerden temin edin ve bir, bir buçuk saatinizi ayırın ve izleyin. Emin olun çok şey öğreneceksiniz ve tüm ön yargılarınızdan arınacaksınız.

Biliyorsunuz amacımız, ön yargısız ve rengarenk bir dünya oluşturmak.

İyi seyirler...


Dün akşam saatlerinde görenleriniz mutlaka olmuştur ki, ''Memelimestan (Eylül Öztürk), Halil Söyletmez, Anıl İlter ve Aykut Yılmaz''ın bulunduğu bir video Twitter ortamına düştü ve herkes tarafından fena halde tepki aldı. Öncelikle söylemek isterim ki, bu yazımı tamamen o videoda bulunan, ismini bir kere daha zikretmek istemediğim insanları kınama amacıyla yazıyorum. Şu an bu yazımı okuyan birey, eğer homofobik veya transfobik bir bireysen lütfen daha dikkatli oku...

Dün internete sızan videoda yukarıda ismi bulunan zaatlardan birisi, eline bir telefon alıyor ve bir travestiyi arıyor. ''Kaça çalışıyorsun?'' gibi bir soru yöneltiyor ve bunun üzerine ağza alınmayacak laflar, küfürler sarf ediliyor.

Sormak isterim, bu tür trans, travesti veya herhangi bir LGBTİ bireyine bu şekilde yaklaşmaktan ne tür bir zevk alıyorsunuz? Sen ki onu işyerinde çalıştırmayan, sen ki o birey sırf eşcinsel olduğu için iş vermeyen? Peki nasıl olur da o bireyin seks işçiliğini ''mecbur kalarak'' yapıyor olmasını yadırgar ve bunu, sözde ''espri'' malzemesi yapabilirsin? Diyecek laf bulamıyorum.

Özellikle o 4 isimden şiddetli derecede kınadığım isim, kadın olan arkadaşımız. Kendileri LGBTİ Onur Haftası Yürüyüşlerinde boy gösteren bir şahsiyetmiş. Fakat videoda görüyoruz ki kendini yırtarcasına gülüyor. Bir kadın olarak ''*m mı bu 200 lira istiyorsun?'' gibi çirkin bir söze katıla katıla gülmesi de tam bir utanç kaynağı. Sen mi savunuyorsun LGBTİ bireylerini? Sen mi destekliyorsun? Senin gibiler mi? Desteklemeyin, hiç gerek yok.

Bu kişilerin kesinlikle yargılanmasını istiyorum ve şiddetle kınıyorum. Bu bir nefret suçudur, bu bir insan ayrımı, cinsiyet ayrımıdır. Nefret suçlarına, nefret cinayetlerine son diyoruz ve bu 4 bireyi kınamaya davet ediyorum sizleri de. Biliyorum ki o güzel yürekleriniz, bu güzel LGBTİ bireylerini bu yolda sonuna kadar koruyup destekleyecek.

SUSMAYIN, HAYKIRIN! EŞCİNSELLER VARDIR!

(İlgili videoyu izlemek için buraya tıklayınız.)

Bu Bir Nefret Suçudur!

Dün akşam saatlerinde görenleriniz mutlaka olmuştur ki, ''Memelimestan (Eylül Öztürk), Halil Söyletmez, Anıl İlter ve Aykut Yılmaz''ın bulunduğu bir video Twitter ortamına düştü ve herkes tarafından fena halde tepki aldı. Öncelikle söylemek isterim ki, bu yazımı tamamen o videoda bulunan, ismini bir kere daha zikretmek istemediğim insanları kınama amacıyla yazıyorum. Şu an bu yazımı okuyan birey, eğer homofobik veya transfobik bir bireysen lütfen daha dikkatli oku...

Dün internete sızan videoda yukarıda ismi bulunan zaatlardan birisi, eline bir telefon alıyor ve bir travestiyi arıyor. ''Kaça çalışıyorsun?'' gibi bir soru yöneltiyor ve bunun üzerine ağza alınmayacak laflar, küfürler sarf ediliyor.

Sormak isterim, bu tür trans, travesti veya herhangi bir LGBTİ bireyine bu şekilde yaklaşmaktan ne tür bir zevk alıyorsunuz? Sen ki onu işyerinde çalıştırmayan, sen ki o birey sırf eşcinsel olduğu için iş vermeyen? Peki nasıl olur da o bireyin seks işçiliğini ''mecbur kalarak'' yapıyor olmasını yadırgar ve bunu, sözde ''espri'' malzemesi yapabilirsin? Diyecek laf bulamıyorum.

Özellikle o 4 isimden şiddetli derecede kınadığım isim, kadın olan arkadaşımız. Kendileri LGBTİ Onur Haftası Yürüyüşlerinde boy gösteren bir şahsiyetmiş. Fakat videoda görüyoruz ki kendini yırtarcasına gülüyor. Bir kadın olarak ''*m mı bu 200 lira istiyorsun?'' gibi çirkin bir söze katıla katıla gülmesi de tam bir utanç kaynağı. Sen mi savunuyorsun LGBTİ bireylerini? Sen mi destekliyorsun? Senin gibiler mi? Desteklemeyin, hiç gerek yok.

Bu kişilerin kesinlikle yargılanmasını istiyorum ve şiddetle kınıyorum. Bu bir nefret suçudur, bu bir insan ayrımı, cinsiyet ayrımıdır. Nefret suçlarına, nefret cinayetlerine son diyoruz ve bu 4 bireyi kınamaya davet ediyorum sizleri de. Biliyorum ki o güzel yürekleriniz, bu güzel LGBTİ bireylerini bu yolda sonuna kadar koruyup destekleyecek.

SUSMAYIN, HAYKIRIN! EŞCİNSELLER VARDIR!

(İlgili videoyu izlemek için buraya tıklayınız.)


Love is All Your Need, bugüne kadar beni etkileyen en başarılı kısa film diyebilirim.

Amerikan film festivallerinde birçok dalda aday olarak gösterilmiş bu kısa film, toplam 18 ödüle layık görülmüştür.

Filmin amacı, homoseksüel bireylerin küçük yaşta başlayan arkadaş ortamındaki dışlanmaları, yok sayılmaları ve hayatlarını cehenneme dönüştüren olayları tamamen ortadan kaldırabilmek. Homoseksüelliğin bir hastalık, bir tercih değil, bir yönelim olduğunu anlatabilmek.

Film, tamamen empati duygunuzu devreye geçirecek türden. Bu filmde homoseksüellerin değil, heteroseksüellerin olmadığı bir dünya var. Heteroların dışlandığı, onların yok sayıldığı bir dünya. Ve bu filmi izleyen birçok homofobik birey kendi kendine birçok soru yöneltecek diye düşünüyorum. Amacımız da bu aslında. Tabuları tamamen yıkıp, herkesin hayatına saygı göstermeyi öğretebilmek.

Sizden istediğim tek şey, bir 20 dakikanızı ayırıp, bu kısa filmi sonuna kadar izlemeniz. Özellikle homofobik bir bireysen sevgili okuyucum, lütfen ama lütfen bu filmi izle. Sen, dışlandığın ve yok sayıldığın bir dünyada yaşamak ister miydin?

Love is All You Need? - Kısa Film


Love is All Your Need, bugüne kadar beni etkileyen en başarılı kısa film diyebilirim.

Amerikan film festivallerinde birçok dalda aday olarak gösterilmiş bu kısa film, toplam 18 ödüle layık görülmüştür.

Filmin amacı, homoseksüel bireylerin küçük yaşta başlayan arkadaş ortamındaki dışlanmaları, yok sayılmaları ve hayatlarını cehenneme dönüştüren olayları tamamen ortadan kaldırabilmek. Homoseksüelliğin bir hastalık, bir tercih değil, bir yönelim olduğunu anlatabilmek.

Film, tamamen empati duygunuzu devreye geçirecek türden. Bu filmde homoseksüellerin değil, heteroseksüellerin olmadığı bir dünya var. Heteroların dışlandığı, onların yok sayıldığı bir dünya. Ve bu filmi izleyen birçok homofobik birey kendi kendine birçok soru yöneltecek diye düşünüyorum. Amacımız da bu aslında. Tabuları tamamen yıkıp, herkesin hayatına saygı göstermeyi öğretebilmek.

Sizden istediğim tek şey, bir 20 dakikanızı ayırıp, bu kısa filmi sonuna kadar izlemeniz. Özellikle homofobik bir bireysen sevgili okuyucum, lütfen ama lütfen bu filmi izle. Sen, dışlandığın ve yok sayıldığın bir dünyada yaşamak ister miydin?


İçveç'in Malmö şehrinde gerçekleşen 58. Eurovision yarışması Cumartesi günü büyük final ile karşımızdaydı. Türkiye'nin yarışmaya katılmamasıyla birlikte, TRT yarışmayı yayınlanmadı. Bir çok Eurovision tutkunu da çareyi internette -benim gibi- ya da Azeri veya Gürcü kanallarda buldu.

Her sene olduğu gibi büyük bir heyecan içerisinde izledim yarışmayı. Benim favorilerim mutlaka ki vardı ve geçtiğimiz hafta içinde de sizlerle favorilerimi paylaşmıştım. Bunlar; Rusya, Beyaz Rusya, Malta ve İsrail'di. İsrail ne yazık ki yarı finali geçemedi. Diğerleri geçti fakat Rusya 5., Beyaz Rusya 16. ve Malta da 8. sırada tamamladı yarışmayı.


Bu senenin şarkıları, geçen senenin şarkılarına göre oldukça kötüydü açıkçası. Birinci olan şarkı Emmelie de Forest'in seslendirdiği Only Teardrops şarkısı ile Danimarka oldu. Şarkı favorilerim arasında değildi fakat dinledikçe en iyi şarkının da o olduğu anlaşılıyor. Hakkettiğini düşünüyorum fakat Rusya'nın birinci olmasını isterdim.

Azerbaycan, oylama boyunca birinciliği acayip derecede zorladı fakat bir türlü birinciliğe oturamadı. Fakat ikinci olarak da bizi gururlandırdı ve yarışma boyunca ellerinde yine Türk bayrağı vardı.

Beni şaşırtan olay ise Ukrayna'nın üçüncü olması. Bana göre şarkı çok çok kötüydü ve nasıl o kadar puanı aldı, nasıl  üçüncü oldu hiç bilemiyorum.

Ayrıca bu Eurovision'un en çok konuşulan ismi Krista Siegfrids oldu. Ülkesi olan Finlandiya'da eşcinsel evliliğe onay verilmediği için protesto amaçlı, kendisine şarkıda eşlik eden hemcinsiyle şarkı sonunda öpüştü. Performans oldukça iyiydi. Protestoyu da kesinlikle destekliyordum. Fakat pek başarılı olamadı oylama sırasında ve sondan üçüncülükle tamamladı yarışmayı.

İrlanda ise sonuncu oldu.

İşte Danimarka'nın kazandığı şarkı:

İkinci olan Azerbaycan'ın şarkısı:

Üçüncü olan Ukrayna'nın şarkısı:

Favorim olan Rusya'nın şarkısı:

Ve Finlandiya'nın şarkısı:

Bir sonraki Eurovision'u da şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum. Bakalım seneye Türkiyeyi de finalde görebilecek miyiz? Ve ülkemizi hangi isim temsil edecek? Bekleyelim görelim diyorum. 

Bol Eurovision şarkılarıyla dolu günler! 

Eurovision 2013 Birincisi: Danimarka!

İçveç'in Malmö şehrinde gerçekleşen 58. Eurovision yarışması Cumartesi günü büyük final ile karşımızdaydı. Türkiye'nin yarışmaya katılmamasıyla birlikte, TRT yarışmayı yayınlanmadı. Bir çok Eurovision tutkunu da çareyi internette -benim gibi- ya da Azeri veya Gürcü kanallarda buldu.

Her sene olduğu gibi büyük bir heyecan içerisinde izledim yarışmayı. Benim favorilerim mutlaka ki vardı ve geçtiğimiz hafta içinde de sizlerle favorilerimi paylaşmıştım. Bunlar; Rusya, Beyaz Rusya, Malta ve İsrail'di. İsrail ne yazık ki yarı finali geçemedi. Diğerleri geçti fakat Rusya 5., Beyaz Rusya 16. ve Malta da 8. sırada tamamladı yarışmayı.


Bu senenin şarkıları, geçen senenin şarkılarına göre oldukça kötüydü açıkçası. Birinci olan şarkı Emmelie de Forest'in seslendirdiği Only Teardrops şarkısı ile Danimarka oldu. Şarkı favorilerim arasında değildi fakat dinledikçe en iyi şarkının da o olduğu anlaşılıyor. Hakkettiğini düşünüyorum fakat Rusya'nın birinci olmasını isterdim.

Azerbaycan, oylama boyunca birinciliği acayip derecede zorladı fakat bir türlü birinciliğe oturamadı. Fakat ikinci olarak da bizi gururlandırdı ve yarışma boyunca ellerinde yine Türk bayrağı vardı.

Beni şaşırtan olay ise Ukrayna'nın üçüncü olması. Bana göre şarkı çok çok kötüydü ve nasıl o kadar puanı aldı, nasıl  üçüncü oldu hiç bilemiyorum.

Ayrıca bu Eurovision'un en çok konuşulan ismi Krista Siegfrids oldu. Ülkesi olan Finlandiya'da eşcinsel evliliğe onay verilmediği için protesto amaçlı, kendisine şarkıda eşlik eden hemcinsiyle şarkı sonunda öpüştü. Performans oldukça iyiydi. Protestoyu da kesinlikle destekliyordum. Fakat pek başarılı olamadı oylama sırasında ve sondan üçüncülükle tamamladı yarışmayı.

İrlanda ise sonuncu oldu.

İşte Danimarka'nın kazandığı şarkı:

İkinci olan Azerbaycan'ın şarkısı:

Üçüncü olan Ukrayna'nın şarkısı:

Favorim olan Rusya'nın şarkısı:

Ve Finlandiya'nın şarkısı:

Bir sonraki Eurovision'u da şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum. Bakalım seneye Türkiyeyi de finalde görebilecek miyiz? Ve ülkemizi hangi isim temsil edecek? Bekleyelim görelim diyorum. 

Bol Eurovision şarkılarıyla dolu günler! 

Molped reklamından, Emre Komutanım'daki Foto Fato karakteriyle tanıdığımız Nil Erkoçlar, 3 hafta önce kendini öldürüp, asıl olduğunu düşündüğü, Rüzgar olarak istediği hayatta yeniden doğdu.

26 yaşına kadar yaşadığı sıkıntılardan bunalıp, yaşamak ve olmak istediği gibi yaşamını sürdürmeye karar vermiş ve ameliyatla erkek bedenine kavuşmuş.

Her zaman insanların yaşamlarına saygı gösterilmesini savunan ve böyle de yapan biriyimdir. Hiçbir şekilde, hiç kimse seçtiği yaşamdan dolayı yadırganmamalıdır. Eşcinsellik, bir hastalık veya bir tercih değildir. Bir yaradılıştır. Eşcinsel bir kimse, eşcinsel olarak doğmuştur. Saygı gösterilmelidir, göstermeyenler ise bunu dile getirip aşağılayıcı yorumlar yapmak zorunda değiller.

Nil(Rüzgar) Erkoçlar, Ayşe Arman'la yaptığı röportajda, eşcinsel olmadığını, kadınlardan hoşlanmasının tamamen erkeksel duygularla olduğunu söylemiş. Bu gibi bir cesaretlilik örneğine şahsen bu açıklama pek olmadı. Yine de, ünlü ve tanınmış bir sanatçıya göre kesinlikle çok cesurca bir davranış.

Twitter'dan bu olayla ilgili bir çok tweet okudum. Halkımızın çoğu, ciddi anlamda bir gelişme göstermekte bu konularda. Eskisi gibi yadırganmıyor fakat yadırgayanlarda ciddi anlamda sert ve kırıcı yorumlarda bulunuyor. Bu durumu ''ruh hastası'' diye tanımlayan arkadaşların kesinlikle kendilerinde bir ''ruhsal bozukluk'' olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir insanın hayatında verdiği kararlar, kendisi dışında hiç kimseyi alakadar etmez. Cahilce yaklaşmak, ön yargı ile durmak yerine kesinlikle bu gibi hayatları dinleyip, okuyup anlayışlı olmaya çalışmak da kesinlikle en büyük insanlık örneğidir. Düşüncelerinizi yaşadığınız topluma göre yönlendireceğinize, düşüncelerinizle yaşadığınız toplumu yönlendirin diyorum ben.

Bu durumu geyik malzemesi olarak kullanan insanlar da mevcut etrafımızda ne yazık ki. Umuyorum ki etrafımızdaki herkes bir gün bu konuda bilinçlenir ve yadırgamak yerine anlayış göstermeyi seçer.

Birkaç fotoğraf paylaştıktan sonra ardından, Nil(Rüzgar) Erkoçlar'ın Ayşe Arman'la yapmış olduğu röportajın linkini sizlerle paylaşacağım.




Röportaj ve resimlerin devamı için tık tık! 

Nil Erkoçlar'dan Cesaretlilik Örneği

Molped reklamından, Emre Komutanım'daki Foto Fato karakteriyle tanıdığımız Nil Erkoçlar, 3 hafta önce kendini öldürüp, asıl olduğunu düşündüğü, Rüzgar olarak istediği hayatta yeniden doğdu.

26 yaşına kadar yaşadığı sıkıntılardan bunalıp, yaşamak ve olmak istediği gibi yaşamını sürdürmeye karar vermiş ve ameliyatla erkek bedenine kavuşmuş.

Her zaman insanların yaşamlarına saygı gösterilmesini savunan ve böyle de yapan biriyimdir. Hiçbir şekilde, hiç kimse seçtiği yaşamdan dolayı yadırganmamalıdır. Eşcinsellik, bir hastalık veya bir tercih değildir. Bir yaradılıştır. Eşcinsel bir kimse, eşcinsel olarak doğmuştur. Saygı gösterilmelidir, göstermeyenler ise bunu dile getirip aşağılayıcı yorumlar yapmak zorunda değiller.

Nil(Rüzgar) Erkoçlar, Ayşe Arman'la yaptığı röportajda, eşcinsel olmadığını, kadınlardan hoşlanmasının tamamen erkeksel duygularla olduğunu söylemiş. Bu gibi bir cesaretlilik örneğine şahsen bu açıklama pek olmadı. Yine de, ünlü ve tanınmış bir sanatçıya göre kesinlikle çok cesurca bir davranış.

Twitter'dan bu olayla ilgili bir çok tweet okudum. Halkımızın çoğu, ciddi anlamda bir gelişme göstermekte bu konularda. Eskisi gibi yadırganmıyor fakat yadırgayanlarda ciddi anlamda sert ve kırıcı yorumlarda bulunuyor. Bu durumu ''ruh hastası'' diye tanımlayan arkadaşların kesinlikle kendilerinde bir ''ruhsal bozukluk'' olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir insanın hayatında verdiği kararlar, kendisi dışında hiç kimseyi alakadar etmez. Cahilce yaklaşmak, ön yargı ile durmak yerine kesinlikle bu gibi hayatları dinleyip, okuyup anlayışlı olmaya çalışmak da kesinlikle en büyük insanlık örneğidir. Düşüncelerinizi yaşadığınız topluma göre yönlendireceğinize, düşüncelerinizle yaşadığınız toplumu yönlendirin diyorum ben.

Bu durumu geyik malzemesi olarak kullanan insanlar da mevcut etrafımızda ne yazık ki. Umuyorum ki etrafımızdaki herkes bir gün bu konuda bilinçlenir ve yadırgamak yerine anlayış göstermeyi seçer.

Birkaç fotoğraf paylaştıktan sonra ardından, Nil(Rüzgar) Erkoçlar'ın Ayşe Arman'la yapmış olduğu röportajın linkini sizlerle paylaşacağım.




Röportaj ve resimlerin devamı için tık tık! 


Arka Sokaklar 7 sezondur devam etmekte olan bir polisiye dizisi. Hiçbir bölümünü doğru düzgün izlemedim, izlediğim zamanda hoşuma gitmedi. Sürekli aynı konular, aynı şeyler deyip izlemiyordum.

Geçtiğimiz haftalarda 258. bölümünde değindiği konu ile Arka Sokaklar benim için büyük bir adım attı. Günümüzde, eşcinsellere olan desteğin artmasının yanında namus cinayetleri de aynı şekilde artmaktadır. Arka Sokaklar da bu bölümünde bu konuya değinmiştir.

Eşcinsel olduğu için ailesi tarafından öldürülmek istenen Tufan, İstanbul'da okumaktadır. Cengiz adında bir de erkek arkadaşı vardır. Abisinin ve kendi üzerine olan evlerinde sevgilisi ile yaşamaktadır. Gazetede çıkan bir haber ile şehirlerinden İstanbul'a gelen baba ve abi, Tufan ve Cengiz'in peşine düşerler. Abi, önce Cengiz'i yaralar. Cengiz ve Tufan durumdan şikayetçi değildir. Daha sonra, babasının hastalığının ilerlemekte olduğunu öğrenen Tufan, babasının ameliyatı için gerekli olan 15 bin tl için fuhuşa girer ve bir adamı öldürerek o adamın arabasını satarak 15 bin tl'yi babasına götürür. Babası da parayı kabul etmeyerek silahını belinden çıkarıp Tufan'a doğrultur. Artık pes eden Tufan, babasının önünde diz çökerek ''Beni vur baba ama vurmadan önce bu parayla ameliyat olacağına söz ver, öyle vur.'' sözlerinin ardından babasının açtığı ateş ile ölür. 



Ekip ise bu süreç içerisinde hem Tufan'a hem de Cengiz'e destek olmuştur. Eşcinsellerin de özgürce yaşama haklarının olduğunu ve cinsel tercihleri nedeniyle hiçbir bireyin bu gibi durumlarla karşı karşıya kalmaması gerektiğini, bu olayların üzerine oyuncular kendi replikleriyle savunmuşlardır.

Bu bölüm ile ayrımcılığa değinen ve eşcinsellere destek veren cesur sahneleriyle Arka Sokaklar bence büyük bir adım attı. Umarım bu bölümle de verilmek istenilen mesajı almış olanlar vardır.

Günümüzde eşcinsellere destek amaçlı yapılan filmlerin artışta olduğu da söz konusudur. Fakat hiçbir dizi de bunu görmemekteyiz. Arka Sokaklardan sonra toplumu bilinçlendirme amaçlı bu gibi sahneler umarım karşımıza çıkar.

Tüm eşcinsel okuyucularıma sevgilerimle...

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Arka Sokaklar'dan Büyük Destek


Arka Sokaklar 7 sezondur devam etmekte olan bir polisiye dizisi. Hiçbir bölümünü doğru düzgün izlemedim, izlediğim zamanda hoşuma gitmedi. Sürekli aynı konular, aynı şeyler deyip izlemiyordum.

Geçtiğimiz haftalarda 258. bölümünde değindiği konu ile Arka Sokaklar benim için büyük bir adım attı. Günümüzde, eşcinsellere olan desteğin artmasının yanında namus cinayetleri de aynı şekilde artmaktadır. Arka Sokaklar da bu bölümünde bu konuya değinmiştir.

Eşcinsel olduğu için ailesi tarafından öldürülmek istenen Tufan, İstanbul'da okumaktadır. Cengiz adında bir de erkek arkadaşı vardır. Abisinin ve kendi üzerine olan evlerinde sevgilisi ile yaşamaktadır. Gazetede çıkan bir haber ile şehirlerinden İstanbul'a gelen baba ve abi, Tufan ve Cengiz'in peşine düşerler. Abi, önce Cengiz'i yaralar. Cengiz ve Tufan durumdan şikayetçi değildir. Daha sonra, babasının hastalığının ilerlemekte olduğunu öğrenen Tufan, babasının ameliyatı için gerekli olan 15 bin tl için fuhuşa girer ve bir adamı öldürerek o adamın arabasını satarak 15 bin tl'yi babasına götürür. Babası da parayı kabul etmeyerek silahını belinden çıkarıp Tufan'a doğrultur. Artık pes eden Tufan, babasının önünde diz çökerek ''Beni vur baba ama vurmadan önce bu parayla ameliyat olacağına söz ver, öyle vur.'' sözlerinin ardından babasının açtığı ateş ile ölür. 



Ekip ise bu süreç içerisinde hem Tufan'a hem de Cengiz'e destek olmuştur. Eşcinsellerin de özgürce yaşama haklarının olduğunu ve cinsel tercihleri nedeniyle hiçbir bireyin bu gibi durumlarla karşı karşıya kalmaması gerektiğini, bu olayların üzerine oyuncular kendi replikleriyle savunmuşlardır.

Bu bölüm ile ayrımcılığa değinen ve eşcinsellere destek veren cesur sahneleriyle Arka Sokaklar bence büyük bir adım attı. Umarım bu bölümle de verilmek istenilen mesajı almış olanlar vardır.

Günümüzde eşcinsellere destek amaçlı yapılan filmlerin artışta olduğu da söz konusudur. Fakat hiçbir dizi de bunu görmemekteyiz. Arka Sokaklardan sonra toplumu bilinçlendirme amaçlı bu gibi sahneler umarım karşımıza çıkar.

Tüm eşcinsel okuyucularıma sevgilerimle...

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''


Dualar Bobby İçin, tesadüfen bir sosyal paylaşım sitesinde denk geldiğim bir film oldu. Biraz araştırdıktan sonra izlemenin en doğru seçenek olacağını düşündüm.

Dualar Bobby İçin, gerçek bir yaşam hikayesini anlatıyor. Ocak 2009 yılında ilk gösterime giren bir televizyon filmi. Leroy F. Aarons'un, A Mother's Coming to Terms with the Suicide of Her Gay Son adlı kitabından uyarlanmıştır. 17 yaşındaki genç bir eşcinselin yaşadığı dramı ele alan Dualar Bobby İçin, Seattle Gey ve Lezbiyen Film Festivali'nde İzleyici Gözdesi Ödülü'nü kazandı.

Annesinin ve o cemaatin homofobisi yüzünden intihar eden Bobby, intiharının üzerinden seneler geçmesine rağmen annesi eşcinsellik hakkında araştırmalarını genişletmiş, bu gibi eşcinsel hakları toplantılarına katılmış, derneklerine gitmiştir. Nihayetinde oğlunun ve eşcinselliğin bir hastalık ve bir tercih olmadığını, bir yaradılış, farklı bir varoluş olduğunu kabullenmiştir. Bunu kabul ettiği anda, oğlunun ölümünden kendisini sorumlu tutar.

Filmin her bir sahnesi bir diğer sahnesinden başarılı ve özenerek çekilmiştir. Duygularınıza ve kalbinize hitap eden bu film, eşcinsellik tabularını yıkmak için oldukça başarılı bir film. Eşcinsel konulu önereceğim filmler arasında ilk yere yerleşen bu filmi çok beğeneceksiniz. Özellikle son sahnesi fazlasıyla etkileyici ve ağlamanıza neden olabilecek türden. Umarım izler ve memnun kalırsınız.

Son olarak şunları söylemek isterim; Eşcinsel konulu filmler, günümüzde daha da yaygınlaşmaya başladı. Nedeni ise her toplumun eşcinselliğe karşı tabularının artık yıkılmasının istenmesi ve artık eşcinsellere de hak ve özgürlüklerinin tanınması, onların hiçbirimizden farklı olmadığını göstermek istenmesidir. Çoğu da işe yarıyor ve daha da yarayacaktır diye umuyorum. İyi seyirler.

FRAGMAN: 



Dualar Bobby İçin / Prayers for Bobby


Dualar Bobby İçin, tesadüfen bir sosyal paylaşım sitesinde denk geldiğim bir film oldu. Biraz araştırdıktan sonra izlemenin en doğru seçenek olacağını düşündüm.

Dualar Bobby İçin, gerçek bir yaşam hikayesini anlatıyor. Ocak 2009 yılında ilk gösterime giren bir televizyon filmi. Leroy F. Aarons'un, A Mother's Coming to Terms with the Suicide of Her Gay Son adlı kitabından uyarlanmıştır. 17 yaşındaki genç bir eşcinselin yaşadığı dramı ele alan Dualar Bobby İçin, Seattle Gey ve Lezbiyen Film Festivali'nde İzleyici Gözdesi Ödülü'nü kazandı.

Annesinin ve o cemaatin homofobisi yüzünden intihar eden Bobby, intiharının üzerinden seneler geçmesine rağmen annesi eşcinsellik hakkında araştırmalarını genişletmiş, bu gibi eşcinsel hakları toplantılarına katılmış, derneklerine gitmiştir. Nihayetinde oğlunun ve eşcinselliğin bir hastalık ve bir tercih olmadığını, bir yaradılış, farklı bir varoluş olduğunu kabullenmiştir. Bunu kabul ettiği anda, oğlunun ölümünden kendisini sorumlu tutar.

Filmin her bir sahnesi bir diğer sahnesinden başarılı ve özenerek çekilmiştir. Duygularınıza ve kalbinize hitap eden bu film, eşcinsellik tabularını yıkmak için oldukça başarılı bir film. Eşcinsel konulu önereceğim filmler arasında ilk yere yerleşen bu filmi çok beğeneceksiniz. Özellikle son sahnesi fazlasıyla etkileyici ve ağlamanıza neden olabilecek türden. Umarım izler ve memnun kalırsınız.

Son olarak şunları söylemek isterim; Eşcinsel konulu filmler, günümüzde daha da yaygınlaşmaya başladı. Nedeni ise her toplumun eşcinselliğe karşı tabularının artık yıkılmasının istenmesi ve artık eşcinsellere de hak ve özgürlüklerinin tanınması, onların hiçbirimizden farklı olmadığını göstermek istenmesidir. Çoğu da işe yarıyor ve daha da yarayacaktır diye umuyorum. İyi seyirler.

FRAGMAN: 





Zenne filminin ismini daha önceden duymuştum fakat filmin nasıl bir film olduğunu, filmde Ahmet Yıldız'ın hayatının anlatıldığına dair hiçbir bilgim yoktu. Dün bir gazete yardımıyla filmin içeriğini okuma fırsatım oldu ve izlemeye karar verdim.

Zenne, cinsel yöneliminden dolayı ötekileştirilmiş, yok sayılmış ve ne yazık ki ailesi tarafından bir cinayete kurban gitmiş Ahmet Yıldız'ın hayatını anlatıyor. Ahmet, eşcinsel olduğu için babası tarafından silahla vuruldu. Olay 15 Temmuz 2008 yılında gerçekleşti. Ahmet o gün dondurma almak için evden ayrıldı. Dondurmasını aldıktan sonra kendisine ait olan arabasına bindi. Babasının bulunduğu araçtan, Ahmet'e ateş açılmış ve kaçmak isterken bir eczane duvarına çarpma sonucu hayata veda etmiştir.


Türkiye'nin bir çok kesimlerinde, eşcinsel olduğu için savurulan bir çok kardeşimiz var. İstedikleri sadece, insan olduklarının unutulmaması, özgür olmak ve mutlu oldukları şekilde hayatlarını sürdürmek.

Zenne filmi de, Türkiye'deki ailelere mesaj vermeye çalışıyor. Ne yazık ki Türkiye'de eşcinsel, travesti vs. sokakta gördüğünde laflarıyla öldüren bir çok bu konuda bilgisiz insanlarımız var. İnsanlarımız bir şekilde bilinçlendirilmeli ve Zenne gibi bir çok film daha yapılmalı belki de.

Zenne, 48. Altın Portakal Film Festivali'nde 5 ödüle sahip olmuştu. En iyi erkek yardımcı oyuncu: Erkan Avcı, En iyi kadın oyuncu: Tilbe Saran, SİYAD Ulusal en iyi film ödülü, En iyi görüntü yönetmeni: Norayr Kasper ve En iyi ilk film ödülleri.


Zenne tüm Türkiye'nin izlemesi gereken bir film. Umarım bu kötü olayların da sonu gelir ve eşcinsel kardeşlerimiz de rahat bir hayata, istedikleri hayata sahip olurlar.

Ahmet, seni asla unutmayacağız. Herkesin hayatında bir 'yıldız' gibi parlamaya devam edeceksin. Az kaldı, Türkiye'nin 'yıldız'ı sen olacaksın.


Zenne - Dürüstlük Bazen Öldürür


Zenne filminin ismini daha önceden duymuştum fakat filmin nasıl bir film olduğunu, filmde Ahmet Yıldız'ın hayatının anlatıldığına dair hiçbir bilgim yoktu. Dün bir gazete yardımıyla filmin içeriğini okuma fırsatım oldu ve izlemeye karar verdim.

Zenne, cinsel yöneliminden dolayı ötekileştirilmiş, yok sayılmış ve ne yazık ki ailesi tarafından bir cinayete kurban gitmiş Ahmet Yıldız'ın hayatını anlatıyor. Ahmet, eşcinsel olduğu için babası tarafından silahla vuruldu. Olay 15 Temmuz 2008 yılında gerçekleşti. Ahmet o gün dondurma almak için evden ayrıldı. Dondurmasını aldıktan sonra kendisine ait olan arabasına bindi. Babasının bulunduğu araçtan, Ahmet'e ateş açılmış ve kaçmak isterken bir eczane duvarına çarpma sonucu hayata veda etmiştir.


Türkiye'nin bir çok kesimlerinde, eşcinsel olduğu için savurulan bir çok kardeşimiz var. İstedikleri sadece, insan olduklarının unutulmaması, özgür olmak ve mutlu oldukları şekilde hayatlarını sürdürmek.

Zenne filmi de, Türkiye'deki ailelere mesaj vermeye çalışıyor. Ne yazık ki Türkiye'de eşcinsel, travesti vs. sokakta gördüğünde laflarıyla öldüren bir çok bu konuda bilgisiz insanlarımız var. İnsanlarımız bir şekilde bilinçlendirilmeli ve Zenne gibi bir çok film daha yapılmalı belki de.

Zenne, 48. Altın Portakal Film Festivali'nde 5 ödüle sahip olmuştu. En iyi erkek yardımcı oyuncu: Erkan Avcı, En iyi kadın oyuncu: Tilbe Saran, SİYAD Ulusal en iyi film ödülü, En iyi görüntü yönetmeni: Norayr Kasper ve En iyi ilk film ödülleri.


Zenne tüm Türkiye'nin izlemesi gereken bir film. Umarım bu kötü olayların da sonu gelir ve eşcinsel kardeşlerimiz de rahat bir hayata, istedikleri hayata sahip olurlar.

Ahmet, seni asla unutmayacağız. Herkesin hayatında bir 'yıldız' gibi parlamaya devam edeceksin. Az kaldı, Türkiye'nin 'yıldız'ı sen olacaksın.



Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.