background img

The New Stuff

psikolojik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
psikolojik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Merhaba arkadaşlar. Bugün Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabını sizlere tanıtacağım.

Aslında okuyor olduğum kitap Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi, fakat dayanamadım ve ona biraz ara vererek bu kitabı okumayı tercih ettim.

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche'nin son kitabıdır. Bütün görüşlerini ve bilgeliğini harmanlayıp bizlere sunduğu bir kitap. Oldukça düşündüren ve hazmetmesi, kendine getirmesi zor bir kitap. Okurken fazlasıyla düşünmeye itiyor. Kitaba ara verip başka şeylerle ilgilenirken bile okuduğunuz kısım üzerine kendi fikirlerinizi üretip not ettiğiniz zamanlar oluyor.

Kitap aynı zamanda psikolojik olarak etkilerde bulunuyor size. Kendinizi sorgulama fırsatı tanıyor, kendinizi yontuyor ve kendi kişiliğiniz üzerine düşünüyorsunuz.

Zamanında pek değeri bilinmeyen ve fazla eleştirilmiş olan bu kitap, şu zamanımızda bazı insanlar tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından da şiddetle eleştirilmeye devam ediliyor. Bunun da Nietzsche'nin keskin görüşlerini çoğunlukla sert ve kesin hükümlerle belirtiyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bana soruyorsanız ki sanatsal ve aynı zamanda felsefik kitaplar okumaya düşkünseniz, fikriniz ve düşünceleriniz ne olursa olsun bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tabii ki sadece felsefe meraklısı ve düşkünü insanların okuması gereken bir kitap değil, her insanın okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü fikirleriniz, okuduğunuzun tam aksi olsa dahi sizi düşündüren ve kendinizi sorgulamanızı sağlayan her kitap size bir şekilde bir şeyler katar.

Keyifli okumalar!

Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche

Merhaba arkadaşlar. Bugün Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabını sizlere tanıtacağım.

Aslında okuyor olduğum kitap Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi, fakat dayanamadım ve ona biraz ara vererek bu kitabı okumayı tercih ettim.

Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche'nin son kitabıdır. Bütün görüşlerini ve bilgeliğini harmanlayıp bizlere sunduğu bir kitap. Oldukça düşündüren ve hazmetmesi, kendine getirmesi zor bir kitap. Okurken fazlasıyla düşünmeye itiyor. Kitaba ara verip başka şeylerle ilgilenirken bile okuduğunuz kısım üzerine kendi fikirlerinizi üretip not ettiğiniz zamanlar oluyor.

Kitap aynı zamanda psikolojik olarak etkilerde bulunuyor size. Kendinizi sorgulama fırsatı tanıyor, kendinizi yontuyor ve kendi kişiliğiniz üzerine düşünüyorsunuz.

Zamanında pek değeri bilinmeyen ve fazla eleştirilmiş olan bu kitap, şu zamanımızda bazı insanlar tarafından çok beğenilirken bazıları tarafından da şiddetle eleştirilmeye devam ediliyor. Bunun da Nietzsche'nin keskin görüşlerini çoğunlukla sert ve kesin hükümlerle belirtiyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Bana soruyorsanız ki sanatsal ve aynı zamanda felsefik kitaplar okumaya düşkünseniz, fikriniz ve düşünceleriniz ne olursa olsun bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tabii ki sadece felsefe meraklısı ve düşkünü insanların okuması gereken bir kitap değil, her insanın okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Çünkü fikirleriniz, okuduğunuzun tam aksi olsa dahi sizi düşündüren ve kendinizi sorgulamanızı sağlayan her kitap size bir şekilde bir şeyler katar.

Keyifli okumalar!


Aylardır yana yakıla bu kitabın peşinden koşmuş, okumak için sabırsızlıktan ölüp ölüp dirilmiştim resmen. Sonunda okumam gereken tüm kitapları bitirir bitirmez koşa koşa gittim aldım. Bitirdim ve şimdi sıra sizlere kitaptan bahsetmekte...

Ben normalde de yaşanmış olayları okumaya bayılırım. Bu sebeple otobiyografi olsun, günlük tarzı hikayeleştirilmiş kitaplar olsun oldum olası benim için hep ilk sıradadır. Sıradışı şeyler okumak ise hepimizin mutlaka ki hoşuna gidiyordur. Ben de bu ikisinin karışımının olduğu, yani yaşanmış sıradışı olayların anlatıldığı bu kitabı okumakta bu sebeple sabırsızlanıp durmuştum.

Gary Small adında bir psikiyatrist, doktorluk hayatı boyunca karşılaştığı en garip hastalarını bizlere anlatmış. Çırılçıplak amuda kalkmış bir kızdan tutun da, bir elinin aslında olmaması gerektiğine inanan adama kadar binbir çeşit insan tipine tanık oluyorsunuz.

Kitabı okurken fark ediyorsunuz ki aslında yaşadığınız en küçük olay bile gün geliyor psikotik bir travma yaşamanıza sebep olabiliyor. Bu nedenle ''Benim çocukluğum mükemmel geçti, hayatımın her anında hala çok mutluyum.'' diyen birinin bile bir psikologa, psikiyatriste görünmesi şarttır. (ki zaten hayatının her döneminde mutlu olan bir insanın olduğunu da düşünmüyorum.)

Bildiğiniz gibi ülkemizde; psikiyatriste, psikologa gidenleri ''deli'' diye adlandıran insan tipleri bulunmakta. Fakat öyle ki, en ufak bir mutsuzlukta bile psikolojik bir destek almamız ruh sağlığımız açısından en doğru karar olur.

Diyeceğim o ki; eğer sizler de yaşanmış sıradışı olaylara tanık olmak, o insanların geçmişlerinde neler yaşayıp da bu duruma geldiklerini öğrenmek için sabırsızlanıyorsanız, hiç vakit kaybetmeden bu harika kitaba sahip olmalısınız.

İyi okumalar...

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small


Aylardır yana yakıla bu kitabın peşinden koşmuş, okumak için sabırsızlıktan ölüp ölüp dirilmiştim resmen. Sonunda okumam gereken tüm kitapları bitirir bitirmez koşa koşa gittim aldım. Bitirdim ve şimdi sıra sizlere kitaptan bahsetmekte...

Ben normalde de yaşanmış olayları okumaya bayılırım. Bu sebeple otobiyografi olsun, günlük tarzı hikayeleştirilmiş kitaplar olsun oldum olası benim için hep ilk sıradadır. Sıradışı şeyler okumak ise hepimizin mutlaka ki hoşuna gidiyordur. Ben de bu ikisinin karışımının olduğu, yani yaşanmış sıradışı olayların anlatıldığı bu kitabı okumakta bu sebeple sabırsızlanıp durmuştum.

Gary Small adında bir psikiyatrist, doktorluk hayatı boyunca karşılaştığı en garip hastalarını bizlere anlatmış. Çırılçıplak amuda kalkmış bir kızdan tutun da, bir elinin aslında olmaması gerektiğine inanan adama kadar binbir çeşit insan tipine tanık oluyorsunuz.

Kitabı okurken fark ediyorsunuz ki aslında yaşadığınız en küçük olay bile gün geliyor psikotik bir travma yaşamanıza sebep olabiliyor. Bu nedenle ''Benim çocukluğum mükemmel geçti, hayatımın her anında hala çok mutluyum.'' diyen birinin bile bir psikologa, psikiyatriste görünmesi şarttır. (ki zaten hayatının her döneminde mutlu olan bir insanın olduğunu da düşünmüyorum.)

Bildiğiniz gibi ülkemizde; psikiyatriste, psikologa gidenleri ''deli'' diye adlandıran insan tipleri bulunmakta. Fakat öyle ki, en ufak bir mutsuzlukta bile psikolojik bir destek almamız ruh sağlığımız açısından en doğru karar olur.

Diyeceğim o ki; eğer sizler de yaşanmış sıradışı olaylara tanık olmak, o insanların geçmişlerinde neler yaşayıp da bu duruma geldiklerini öğrenmek için sabırsızlanıyorsanız, hiç vakit kaybetmeden bu harika kitaba sahip olmalısınız.

İyi okumalar...

Bazı zamanlar geliyor, en olmadık yerde aklıma bir şey geliyor ve onu merak ediyorum. Çok meraklı biri olduğum için de bir an önce o şeyi öğrenmek, bilmek isterim. Yine böyle bir şeyle karşı karşıya kaldım. Dersi dinlemediğim bir vakitte, arkadaşımın başka bir arkadaşımı gıdıklaması sonucu kendi kendime konuşmaya başladım ''Lan biz niye gıdıklanırız ki yani ne alaka şimdi?'' Gün boyu da okulda bunu düşündüm durdum. Üstelik başkasının gıdığımızın olduğu yerlere dokunmasıyla yaşadığımız ve verdiğimiz o tepkiyi, kendimize dokunduğumuzda vermiyoruz. Bu da biraz ilginç ve tuhaf geliyor bana.

Merakımdan çatlamadan hemen girdim ve araştırdım. Neden gıdıklanıyormuşuz, sebebi neymiş bunun diye.
Bilgiyi de aynen sizlere aktarayım. Eksik veya fazla olmasın diye okuduğum siteden alıntı* yapıyorum.

''Gıdıklanmak; her ne kadar rahatsız edici olsa da bir yandan da eğlendirir. Ama gıdıklanmak en başta eğlenceli gelirken daha sonra korku ve paniğe dönüşebilir. Bazılarımız, gıdıklanmada çok hassasken, bazılarımız hissetmez bile!

İnsan, kendi kendini gıdıklayamaz. Ancak başka bir kişinin bize dokunması ile gıdıklanabiliriz. Gıdıklanmamıza neden olan noktalar; koltuk altı, avuç içi ve ayakaltı, böcek gezmesi, tüy dokunması gibi hassas noktalarımızdır. Aslında gıdıklanmak, hassas bölgelerimizde, derinin üstünde bulunan küçük sinir lifçiklerinin harekete geçmesi sonucu beyne sinyal gönderilmesiyle gerçekleşir. Beyindeki bu sinyaller, bir refleks üretir. Bizler de gönüllü veya gönülsüz olarak güleriz. Gıdıklanırken nabız hızlanır, beyin daha fazla uyanır.''

Bu bilgi ile beraber, ''Niçin Gıdıklanırız?'' diye bir video buldum. Bu soruyu yoldan geçen insanlara soruyorlar. O videoyu da sizinle paylaşmak isterim.


Alıntı* (www.cicicee.com)

Neden Gıdıklanırız?

Bazı zamanlar geliyor, en olmadık yerde aklıma bir şey geliyor ve onu merak ediyorum. Çok meraklı biri olduğum için de bir an önce o şeyi öğrenmek, bilmek isterim. Yine böyle bir şeyle karşı karşıya kaldım. Dersi dinlemediğim bir vakitte, arkadaşımın başka bir arkadaşımı gıdıklaması sonucu kendi kendime konuşmaya başladım ''Lan biz niye gıdıklanırız ki yani ne alaka şimdi?'' Gün boyu da okulda bunu düşündüm durdum. Üstelik başkasının gıdığımızın olduğu yerlere dokunmasıyla yaşadığımız ve verdiğimiz o tepkiyi, kendimize dokunduğumuzda vermiyoruz. Bu da biraz ilginç ve tuhaf geliyor bana.

Merakımdan çatlamadan hemen girdim ve araştırdım. Neden gıdıklanıyormuşuz, sebebi neymiş bunun diye.
Bilgiyi de aynen sizlere aktarayım. Eksik veya fazla olmasın diye okuduğum siteden alıntı* yapıyorum.

''Gıdıklanmak; her ne kadar rahatsız edici olsa da bir yandan da eğlendirir. Ama gıdıklanmak en başta eğlenceli gelirken daha sonra korku ve paniğe dönüşebilir. Bazılarımız, gıdıklanmada çok hassasken, bazılarımız hissetmez bile!

İnsan, kendi kendini gıdıklayamaz. Ancak başka bir kişinin bize dokunması ile gıdıklanabiliriz. Gıdıklanmamıza neden olan noktalar; koltuk altı, avuç içi ve ayakaltı, böcek gezmesi, tüy dokunması gibi hassas noktalarımızdır. Aslında gıdıklanmak, hassas bölgelerimizde, derinin üstünde bulunan küçük sinir lifçiklerinin harekete geçmesi sonucu beyne sinyal gönderilmesiyle gerçekleşir. Beyindeki bu sinyaller, bir refleks üretir. Bizler de gönüllü veya gönülsüz olarak güleriz. Gıdıklanırken nabız hızlanır, beyin daha fazla uyanır.''

Bu bilgi ile beraber, ''Niçin Gıdıklanırız?'' diye bir video buldum. Bu soruyu yoldan geçen insanlara soruyorlar. O videoyu da sizinle paylaşmak isterim.


Alıntı* (www.cicicee.com)

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.