Yağmurun sesini dinliyorum. Bir sessizce konuşuyor, kimse duymasın diye; bir de, sanki kalbindeki ateşi dindirmek için benden delicesine yardım istiyormuş gibi büyük bir gürültü eşliğinde yağıyor.
Avucumun içini ısıtan bardağımı yavaş hareketlerle ağzıma götürüyorum. Bir yudum alıyorum ve dilime yoğum bal tadı geliyor. Ona da tam ayarında olan sütün tadı eşlik ediyor. Sadece bu sıcaklık bile insanı mutlu edebiliyor, huzur verebiliyor.
Bardağım boşalana kadar aynı yere gözlerimi kırpmadan odaklanmış, yağmuru dinlediğimi fark ediyorum. O ana kadar hiçbir şey anladığım yoktu, kafam -sanki- ağzına kadar doluydu.
Bardağımı mutfağın tezgahına bırakıp odama doğru yürüdüm. ''Nasıl olsa yarın yıkarım.'' düşüncesi vardı kafamın içinde. Yorganımı açtım ve tenimi soğuk çarşafıma korkar hareketlerle yavaşça değdirdim. Yatağa uzandım ve yorganımı kafama kadar çektim. Çok üşüyordum.
Birden bir ses duydum ve yorganı indirdim kafamdan. Cama vuran yağmurun sesiydi bu, şimdi anlayabiliyordum. ''İyi geceler'' diyordu bana. Evet, iyi geceler. Sana da iyi geceler yağmur. Hadi şimdi sen de uyu. Bu şehir seni de yormuştur.
''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''
0 yorum:
Yorum Gönder