Geçtiğimiz yaz günlerinin her biri ayrı komikti bizim için. (Bizim derken, benim dışımda bir de Sanem var tabii.) Neredeyse her gün akşam sekize doğru dışarı çıkar gecelere kadar dolanır dururduk etrafta. Tabii birlikteyken bu kadar eğlenmemizin en etkin sebebi, yedi senenin getirmiş olduğu bir dostluk.
Sıcak yaz günlerinde en vazgeçilmezimiz ise kesinlikle waffledır. Şöyle üzerine bol bol çikolata sosu, çilekler, muzlar... Her gün ilk işimiz, aynı yere gidip waffle yemek oluyordu. (Ve asıl anlatmak istediğim, olayın patladığı yere geçiş yapabilirim artık.)
Her zaman olduğu gibi sıradan bir gündü. Hazırlandım, giyindim, Sanem geldi beraber çıktık dışarı. Hani biliyoruz sonuçta artık direk sahildeki kafeye gidip waffle yiyeceğiz. Oraya yaklaştıkça tabii eller cebe, cüzdana doğru kayıyor para tam mı diye. Dediğim gibi çok yakın dost olduğumuzdan böyle bir şeyin de lafı asla olmaz aramızda. Ben de varsa ikimizindir, onda varsa onundur. Yani sadece onun.
Şaka bir yana gerçekten birbirimizle bir şeyler paylaşmayı seven iki arkadaşız.
Her neyse, baktık işte ben de iki lira eksik var. Sanem'deki de ancak kendisine yeter. Ne yapsak ne etsek dedik, aklıma halam geldi. Halamlar da her gün bizim gittiğimiz kafenin yanındaki aile çay bahçesine giderler. Gittik yanına halamın işte böyle ben pıtır pıtır halama yanaşıyorum böyle iki üç gülücük ''ehe ihi''den sonra halam da çakıyor durumu tabii ''İste hadi ne isteyeceksin?'' deyince ben de hiç o sevimliliğimi bozmadan ''Ehe şey ya halacık şimdi bizim iki lira eksiğimiz var yani sen şimdi bana şey etsen ben sana şey ederim yani şey değil yoksa da yani şey işte.'' Ben saçmalarken halam bana çoktan parayı vermiş, beni de Sanem'i de öpmüştü zaten.
Artık kafeye yolculuk başladı... On adım sonra kafeye gireceğiz. Ama ne göreyim ben? Kafenin arka kapısından gireceğiz! Sanem'in koluna girmişim o sırada, tam gireceğiz durdurdum Sanem'i. Onun da klasik bir bakışı vardır her şeye aynı tepki aynı bakış yani. Böyle bir kaş kalkık ''Hayırdır olom'' der gibi bir bakış. Ben de tabii anladım hemen çaktım cevabı ''Kızım baksana ne güzel giyinmişiz cici cici arka kapıdan gazetecilerden kaçar gibi mi gireceğiz. Gel şöyle ön kapıdan milletin içinden geçelim de boyumuzu posumuzu görsünler bi hallahalla ya.''
Tabii bunları eğlencesine diyorum yani. Arkadaş ortamlarında sürekli o ortamı neşelendiren, şımarıklık yapan biri vardır ya, işte o hep benimdir. Güldürmeyi, gülmeyi severim Yine öyle bir şey yaptım. Sanem de dünyanın en üşengeç varlığı olarak, oflayıp puflayarak benimle beraber şöööyle bir kafeyi tavaf etti. Geldik ön kapıya. Ama önce şu uzuncana kaldırımdan yürüyüp, sağa sola serpilen masalardaki insanların ortasından geçerek kapıya gitmeliyiz. E hadi bismillah!
Daha iki üç adım atmamla, kafede oturan insanların tam ortasında ayağımın takılması bir oldu! O salına salına yürüyordum ya aha da şimdi böyle sırtımdan bıçaklanmış gibi, karşımda birini canlı canlı doğruyorlarmış gibi bir ifade aldı gitti yüzümü. Neyse ki tam yapışmadım yere tek elim yere değdi diğeriyle zaten Sanem sağ olsun çekti tuttu. Pardon ya ne sağ olsun Allah'ını seversen ya ne biçim dostsun ne biçim arkadaşsın kızım sen ya! Ben orada düşüyorum insan içinde bu gelmiş gülüyor. Yarım saatte susturamadık tabii arkadaşı.
Ama ben ne yaptım? Tabii ki de artık oradan geçemezdim yani. Ya herkes gördüyse düştüğümü ya bana gülüyorlarsa? Bu sefer bir şey demeden, Sanem'in kahkahaları arasında tekrardan şöööyle bir dolandırdım onu arka kapıya ve gazetecilerden kaçarak arka kapıdan girdik.
Bir waffle için, bir öne bir arkaya yaptığımız için de ayrıca bir küfür de yedim tabii.
O değilde waffle çok güzeldi arkadaş ya. Çok özledim...
Gelir mi tekrar o günler?
Varsın ayağım takılsın düşeyim yani.
Waffle'ın Uğruna...
Bu sıcak havalar, bana ister istemez geçtiğimiz yaz günlerini hatırlatıverdi. Oturdum düşündüm bütün gün ve gerçekten güzel günlerdi dedim. Bir kere daha söylemeliyim bunu. Bu yaz ayları o kadar güzel olacak mı diye de düşünmeden edemedim. Cevabını içten içe biliyorum çünkü az çok. Fakat yine de umudumu kaybetmeden, geçen seneden daha güzel günler yaşamaya çalışacağım.
Geçtiğimiz yaz günlerinin her biri ayrı komikti bizim için. (Bizim derken, benim dışımda bir de Sanem var tabii.) Neredeyse her gün akşam sekize doğru dışarı çıkar gecelere kadar dolanır dururduk etrafta. Tabii birlikteyken bu kadar eğlenmemizin en etkin sebebi, yedi senenin getirmiş olduğu bir dostluk.
Sıcak yaz günlerinde en vazgeçilmezimiz ise kesinlikle waffledır. Şöyle üzerine bol bol çikolata sosu, çilekler, muzlar... Her gün ilk işimiz, aynı yere gidip waffle yemek oluyordu. (Ve asıl anlatmak istediğim, olayın patladığı yere geçiş yapabilirim artık.)
Her zaman olduğu gibi sıradan bir gündü. Hazırlandım, giyindim, Sanem geldi beraber çıktık dışarı. Hani biliyoruz sonuçta artık direk sahildeki kafeye gidip waffle yiyeceğiz. Oraya yaklaştıkça tabii eller cebe, cüzdana doğru kayıyor para tam mı diye. Dediğim gibi çok yakın dost olduğumuzdan böyle bir şeyin de lafı asla olmaz aramızda. Ben de varsa ikimizindir, onda varsa onundur. Yani sadece onun.
Şaka bir yana gerçekten birbirimizle bir şeyler paylaşmayı seven iki arkadaşız.
Her neyse, baktık işte ben de iki lira eksik var. Sanem'deki de ancak kendisine yeter. Ne yapsak ne etsek dedik, aklıma halam geldi. Halamlar da her gün bizim gittiğimiz kafenin yanındaki aile çay bahçesine giderler. Gittik yanına halamın işte böyle ben pıtır pıtır halama yanaşıyorum böyle iki üç gülücük ''ehe ihi''den sonra halam da çakıyor durumu tabii ''İste hadi ne isteyeceksin?'' deyince ben de hiç o sevimliliğimi bozmadan ''Ehe şey ya halacık şimdi bizim iki lira eksiğimiz var yani sen şimdi bana şey etsen ben sana şey ederim yani şey değil yoksa da yani şey işte.'' Ben saçmalarken halam bana çoktan parayı vermiş, beni de Sanem'i de öpmüştü zaten.
Artık kafeye yolculuk başladı... On adım sonra kafeye gireceğiz. Ama ne göreyim ben? Kafenin arka kapısından gireceğiz! Sanem'in koluna girmişim o sırada, tam gireceğiz durdurdum Sanem'i. Onun da klasik bir bakışı vardır her şeye aynı tepki aynı bakış yani. Böyle bir kaş kalkık ''Hayırdır olom'' der gibi bir bakış. Ben de tabii anladım hemen çaktım cevabı ''Kızım baksana ne güzel giyinmişiz cici cici arka kapıdan gazetecilerden kaçar gibi mi gireceğiz. Gel şöyle ön kapıdan milletin içinden geçelim de boyumuzu posumuzu görsünler bi hallahalla ya.''
Tabii bunları eğlencesine diyorum yani. Arkadaş ortamlarında sürekli o ortamı neşelendiren, şımarıklık yapan biri vardır ya, işte o hep benimdir. Güldürmeyi, gülmeyi severim Yine öyle bir şey yaptım. Sanem de dünyanın en üşengeç varlığı olarak, oflayıp puflayarak benimle beraber şöööyle bir kafeyi tavaf etti. Geldik ön kapıya. Ama önce şu uzuncana kaldırımdan yürüyüp, sağa sola serpilen masalardaki insanların ortasından geçerek kapıya gitmeliyiz. E hadi bismillah!
Daha iki üç adım atmamla, kafede oturan insanların tam ortasında ayağımın takılması bir oldu! O salına salına yürüyordum ya aha da şimdi böyle sırtımdan bıçaklanmış gibi, karşımda birini canlı canlı doğruyorlarmış gibi bir ifade aldı gitti yüzümü. Neyse ki tam yapışmadım yere tek elim yere değdi diğeriyle zaten Sanem sağ olsun çekti tuttu. Pardon ya ne sağ olsun Allah'ını seversen ya ne biçim dostsun ne biçim arkadaşsın kızım sen ya! Ben orada düşüyorum insan içinde bu gelmiş gülüyor. Yarım saatte susturamadık tabii arkadaşı.
Ama ben ne yaptım? Tabii ki de artık oradan geçemezdim yani. Ya herkes gördüyse düştüğümü ya bana gülüyorlarsa? Bu sefer bir şey demeden, Sanem'in kahkahaları arasında tekrardan şöööyle bir dolandırdım onu arka kapıya ve gazetecilerden kaçarak arka kapıdan girdik.
Bir waffle için, bir öne bir arkaya yaptığımız için de ayrıca bir küfür de yedim tabii.
O değilde waffle çok güzeldi arkadaş ya. Çok özledim...
Gelir mi tekrar o günler?
Varsın ayağım takılsın düşeyim yani.