background img

The New Stuff

sanem burcu pekel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanem burcu pekel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bu sıcak havalar, bana ister istemez geçtiğimiz yaz günlerini hatırlatıverdi. Oturdum düşündüm bütün gün ve gerçekten güzel günlerdi dedim. Bir kere daha söylemeliyim bunu. Bu yaz ayları o kadar güzel olacak mı diye de düşünmeden edemedim. Cevabını içten içe biliyorum çünkü az çok. Fakat yine de umudumu kaybetmeden, geçen seneden daha güzel günler yaşamaya çalışacağım. 

Geçtiğimiz yaz günlerinin her biri ayrı komikti bizim için. (Bizim derken, benim dışımda bir de Sanem var tabii.) Neredeyse her gün akşam sekize doğru dışarı çıkar gecelere kadar dolanır dururduk etrafta. Tabii birlikteyken bu kadar eğlenmemizin en etkin sebebi, yedi senenin getirmiş olduğu bir dostluk. 

Sıcak yaz günlerinde en vazgeçilmezimiz ise kesinlikle waffledır. Şöyle üzerine bol bol çikolata sosu, çilekler, muzlar... Her gün ilk işimiz, aynı yere gidip waffle yemek oluyordu. (Ve asıl anlatmak istediğim, olayın patladığı yere geçiş yapabilirim artık.)

Her zaman olduğu gibi sıradan bir gündü. Hazırlandım, giyindim, Sanem geldi beraber çıktık dışarı. Hani biliyoruz sonuçta artık direk sahildeki kafeye gidip waffle yiyeceğiz. Oraya yaklaştıkça tabii eller cebe, cüzdana doğru kayıyor para tam mı diye. Dediğim gibi çok yakın dost olduğumuzdan böyle bir şeyin de lafı asla olmaz aramızda. Ben de varsa ikimizindir, onda varsa onundur. Yani sadece onun. 

Şaka bir yana gerçekten birbirimizle bir şeyler paylaşmayı seven iki arkadaşız. 

Her neyse, baktık işte ben de iki lira eksik var. Sanem'deki de ancak kendisine yeter. Ne yapsak ne etsek dedik, aklıma halam geldi. Halamlar da her gün bizim gittiğimiz kafenin yanındaki aile çay bahçesine giderler. Gittik yanına halamın işte böyle ben pıtır pıtır halama yanaşıyorum böyle iki üç gülücük ''ehe ihi''den sonra halam da çakıyor durumu tabii ''İste hadi ne isteyeceksin?'' deyince ben de hiç o sevimliliğimi bozmadan ''Ehe şey ya halacık şimdi bizim iki lira eksiğimiz var yani sen şimdi bana şey etsen ben sana şey ederim yani şey değil yoksa da yani şey işte.'' Ben saçmalarken halam bana çoktan parayı vermiş, beni de Sanem'i de öpmüştü zaten. 

Artık kafeye yolculuk başladı... On adım sonra kafeye gireceğiz. Ama ne göreyim ben? Kafenin arka kapısından gireceğiz! Sanem'in koluna girmişim o sırada, tam gireceğiz durdurdum Sanem'i. Onun da klasik bir bakışı vardır her şeye aynı tepki aynı bakış yani. Böyle bir kaş kalkık ''Hayırdır olom'' der gibi bir bakış. Ben de tabii anladım hemen çaktım cevabı ''Kızım baksana ne güzel giyinmişiz cici cici arka kapıdan gazetecilerden kaçar gibi mi gireceğiz. Gel şöyle ön kapıdan milletin içinden geçelim de boyumuzu posumuzu görsünler bi hallahalla ya.'' 

Tabii bunları eğlencesine diyorum yani. Arkadaş ortamlarında sürekli o ortamı neşelendiren, şımarıklık yapan biri vardır ya, işte o hep benimdir. Güldürmeyi, gülmeyi severim Yine öyle bir şey yaptım. Sanem de dünyanın en üşengeç varlığı olarak, oflayıp puflayarak benimle beraber şöööyle bir kafeyi tavaf etti. Geldik ön kapıya. Ama önce şu uzuncana kaldırımdan yürüyüp, sağa sola serpilen masalardaki insanların ortasından geçerek kapıya gitmeliyiz. E hadi bismillah!

Daha iki üç adım atmamla, kafede oturan insanların tam ortasında ayağımın takılması bir oldu! O salına salına yürüyordum ya aha da şimdi böyle sırtımdan bıçaklanmış gibi, karşımda birini canlı canlı doğruyorlarmış gibi bir ifade aldı gitti yüzümü. Neyse ki tam yapışmadım yere tek elim yere değdi diğeriyle zaten Sanem sağ olsun çekti tuttu. Pardon ya ne sağ olsun Allah'ını seversen ya ne biçim dostsun ne biçim arkadaşsın kızım sen ya! Ben orada düşüyorum insan içinde bu gelmiş gülüyor. Yarım saatte susturamadık tabii arkadaşı. 

Ama ben ne yaptım? Tabii ki de artık oradan geçemezdim yani. Ya herkes gördüyse düştüğümü ya bana gülüyorlarsa? Bu sefer bir şey demeden, Sanem'in kahkahaları arasında tekrardan şöööyle bir dolandırdım onu arka kapıya ve gazetecilerden kaçarak arka kapıdan girdik. 

Bir waffle için, bir öne bir arkaya yaptığımız için de ayrıca bir küfür de yedim tabii.

O değilde waffle çok güzeldi arkadaş ya. Çok özledim...
Gelir mi tekrar o günler? 
Varsın ayağım takılsın düşeyim yani. 

Waffle'ın Uğruna...

Bu sıcak havalar, bana ister istemez geçtiğimiz yaz günlerini hatırlatıverdi. Oturdum düşündüm bütün gün ve gerçekten güzel günlerdi dedim. Bir kere daha söylemeliyim bunu. Bu yaz ayları o kadar güzel olacak mı diye de düşünmeden edemedim. Cevabını içten içe biliyorum çünkü az çok. Fakat yine de umudumu kaybetmeden, geçen seneden daha güzel günler yaşamaya çalışacağım. 

Geçtiğimiz yaz günlerinin her biri ayrı komikti bizim için. (Bizim derken, benim dışımda bir de Sanem var tabii.) Neredeyse her gün akşam sekize doğru dışarı çıkar gecelere kadar dolanır dururduk etrafta. Tabii birlikteyken bu kadar eğlenmemizin en etkin sebebi, yedi senenin getirmiş olduğu bir dostluk. 

Sıcak yaz günlerinde en vazgeçilmezimiz ise kesinlikle waffledır. Şöyle üzerine bol bol çikolata sosu, çilekler, muzlar... Her gün ilk işimiz, aynı yere gidip waffle yemek oluyordu. (Ve asıl anlatmak istediğim, olayın patladığı yere geçiş yapabilirim artık.)

Her zaman olduğu gibi sıradan bir gündü. Hazırlandım, giyindim, Sanem geldi beraber çıktık dışarı. Hani biliyoruz sonuçta artık direk sahildeki kafeye gidip waffle yiyeceğiz. Oraya yaklaştıkça tabii eller cebe, cüzdana doğru kayıyor para tam mı diye. Dediğim gibi çok yakın dost olduğumuzdan böyle bir şeyin de lafı asla olmaz aramızda. Ben de varsa ikimizindir, onda varsa onundur. Yani sadece onun. 

Şaka bir yana gerçekten birbirimizle bir şeyler paylaşmayı seven iki arkadaşız. 

Her neyse, baktık işte ben de iki lira eksik var. Sanem'deki de ancak kendisine yeter. Ne yapsak ne etsek dedik, aklıma halam geldi. Halamlar da her gün bizim gittiğimiz kafenin yanındaki aile çay bahçesine giderler. Gittik yanına halamın işte böyle ben pıtır pıtır halama yanaşıyorum böyle iki üç gülücük ''ehe ihi''den sonra halam da çakıyor durumu tabii ''İste hadi ne isteyeceksin?'' deyince ben de hiç o sevimliliğimi bozmadan ''Ehe şey ya halacık şimdi bizim iki lira eksiğimiz var yani sen şimdi bana şey etsen ben sana şey ederim yani şey değil yoksa da yani şey işte.'' Ben saçmalarken halam bana çoktan parayı vermiş, beni de Sanem'i de öpmüştü zaten. 

Artık kafeye yolculuk başladı... On adım sonra kafeye gireceğiz. Ama ne göreyim ben? Kafenin arka kapısından gireceğiz! Sanem'in koluna girmişim o sırada, tam gireceğiz durdurdum Sanem'i. Onun da klasik bir bakışı vardır her şeye aynı tepki aynı bakış yani. Böyle bir kaş kalkık ''Hayırdır olom'' der gibi bir bakış. Ben de tabii anladım hemen çaktım cevabı ''Kızım baksana ne güzel giyinmişiz cici cici arka kapıdan gazetecilerden kaçar gibi mi gireceğiz. Gel şöyle ön kapıdan milletin içinden geçelim de boyumuzu posumuzu görsünler bi hallahalla ya.'' 

Tabii bunları eğlencesine diyorum yani. Arkadaş ortamlarında sürekli o ortamı neşelendiren, şımarıklık yapan biri vardır ya, işte o hep benimdir. Güldürmeyi, gülmeyi severim Yine öyle bir şey yaptım. Sanem de dünyanın en üşengeç varlığı olarak, oflayıp puflayarak benimle beraber şöööyle bir kafeyi tavaf etti. Geldik ön kapıya. Ama önce şu uzuncana kaldırımdan yürüyüp, sağa sola serpilen masalardaki insanların ortasından geçerek kapıya gitmeliyiz. E hadi bismillah!

Daha iki üç adım atmamla, kafede oturan insanların tam ortasında ayağımın takılması bir oldu! O salına salına yürüyordum ya aha da şimdi böyle sırtımdan bıçaklanmış gibi, karşımda birini canlı canlı doğruyorlarmış gibi bir ifade aldı gitti yüzümü. Neyse ki tam yapışmadım yere tek elim yere değdi diğeriyle zaten Sanem sağ olsun çekti tuttu. Pardon ya ne sağ olsun Allah'ını seversen ya ne biçim dostsun ne biçim arkadaşsın kızım sen ya! Ben orada düşüyorum insan içinde bu gelmiş gülüyor. Yarım saatte susturamadık tabii arkadaşı. 

Ama ben ne yaptım? Tabii ki de artık oradan geçemezdim yani. Ya herkes gördüyse düştüğümü ya bana gülüyorlarsa? Bu sefer bir şey demeden, Sanem'in kahkahaları arasında tekrardan şöööyle bir dolandırdım onu arka kapıya ve gazetecilerden kaçarak arka kapıdan girdik. 

Bir waffle için, bir öne bir arkaya yaptığımız için de ayrıca bir küfür de yedim tabii.

O değilde waffle çok güzeldi arkadaş ya. Çok özledim...
Gelir mi tekrar o günler? 
Varsın ayağım takılsın düşeyim yani. 


Dün (Pazar günü) İskenderun Alışveriş Merkezi'nde düzenlenen markaların ilkbahar-yaz koleksiyonu defilesine katılan Simge Tertemiz ile defile sonrası harika bir röportaj gerçekleştirdik. Olabildiğinden fazlasıyla sıcak ve güler yüzlü. Aynı zamanda çok da güzel.

Kendisini çoğunuz Çılgın Dersane adlı sinema filmi ile tanıdınız. Şimdilerde ise Star Tv'de Pazar günleri saat: 12.00'de başlayan Süper Starlife magazin programında görüyoruz.

Bakalım röportajda Konuşan Kalem neler sordu, Simge Tertemiz ne yanıtlar verdi?

Konuşan Kalem: Modelliğe nasıl başladınız?

Simge Tertemiz: Ben 15 yaşında Best Model of Turkey yarışmasına katıldım. Kıvanç Tatlıtuğ'un birinci seçildiği sene. O zaman ben gelecek vadeden seçildim, yaşım çok küçük olduğu için. Sonra 2004 yılında tekrar katıldım. Çünkü hızımı alamadım, o tacı istiyordum. 2004'de katıldığımda Türkiye birincisi oldum. Best Model of The World'de de Türkiye'yi temsil ettim ve dördüncü seçildim. Daha sonrasında akabinde başladı modellik hayatım. Çok erken yaşta başlamış olmanın avantajlarını çok yaşadım. Şu an yaşım 25 ama en üst seviyelerde, doruğunda yaşıyorum mesleğimi. Hikayem böyle başladı.


Konuşan Kalem: Podyumdayken neler hissediyorsunuz?

Simge Tertemiz: Podyumdayken, her zaman söylüyorum Uğurkan Erez'in bir sözü vardı yarışmacıyken ben. ''Podyuma çıktığın zaman kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissedeceksin, indiğin zamanda insanlarla eşit olduğunu unutmayacaksın.''  Bu çok güzel bir öğüt, ben bunu uyguluyorum. Her zaman da bu sebeple kazanan olduğumu düşünüyorum. Podyumdayken kendimi dünyanın en güzel kadını, en çekici kadını olarak hissettiğim için kendime bir özgüven gelip öyle yürüdüğüm için o elektriği yansıttığımı düşünüyorum ama podyumdan indiğim zaman da insanlarla eşdeğer olduğumun farkındayım. Hiçbir zaman burnu kaf dağında, egoları yüksek bir kız olmadım. Bu yüzden de sağ olsun seviyorlar beni. (gülüyoruz.) Mesleğimi de severek ve güzel bir şekilde yapıyorum.

Konuşan Kalem: Çılgın Dersane ilk sinema filminiz oldu. Ondan sonra bazı dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldınız. Modellikten sonra oyunculuğa ardından da sunuculuğa geçtiniz. Bunların arasındaki geçişlerde bir zorluk yaşadınız mı?

Simge Tertemiz: Aslında çok fazla zorluk yaşamadım. Oyunculuk anlamında, biliyorsunuz Çılgın Dersane 1 ve 2'inci sinema filminde oynadım. Daha sonra Mert ile Gert dizisinde oynadım. Benim Annem Bir Melek dizisinde de oynadım. Bir çok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım ama beni hiçbir zaman zorlamadı. Çünkü dediğim gibi ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım, öyle hissediyorum. Çok küçük yaşlardan beri zaten bu mesleği yapacağımı biliyordum ve hep söylüyordum. O yüzden beni hiç zorlamadı zaten ilk sunuculuğumu 19 yaşında yapmaya başladım. O yaşımdan bu yaşıma kadar hala sunuculuğa devam ediyorum. Çoğu kanalda da sunuculuk yaptım. Şu anda ise Star'da Süper Starlife ile devam ediyorum. Ama bunlar beni hiç zorlamadı. Ben hepsini bir arada, dengede tutabiliyorum. Hepsine ayrı bir önem ve yer verdiğim için beni çok zorlamıyor.

Konuşan Kalem: Peki şu an bir dizi veya sinema filmi teklifi alsanız yanıtınız ne olur?

Simge Tertemiz: O film ve dizinin ne olduğuna bağlı. Oynamam dediğim, oynayamayacağım roller var. Asla yapmayacağım dediğim işler var, ona bağlı. Biraz da şans meselesi bu işler. İyi bir projede, iyi bir senaryo ve kadroyla kesinlikle yürüyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğdur. Çok kaliteli ve güzel işlerde yer aldı ve çok iyi yerlere geldi, devam da ettiriyor. Bu şans işidir işte. Biraz da senaryo ve çalıştığın kişilerle alakalı. Öyle bir proje gelirse neden olmasın? Kesinlikle düşünürüm. Ama daha sonradan bir diziye dahil olmayı artık düşünmüyorum, konuk oyuncu olarak.


Konuşan Kalem: İş hayatınız yanı sıra bir de yeni anne oldunuz. Hamilelik süreci ve ondan sonraki süreç nasıldı?

Simge Tertemiz: Beni biliyorsunuz, çok sürprizlerle doluyum. Hamileliğim de sonrası da öyle oldu. Değişik bir hikayem var. 4.5 aylıkken hamile olduğumu öğrendim. O yüzden oğlumun adını Kayra koydum. Anlamı da Allah'ın lütfu demek. O bana Allah'ın verdiği bir lütuf. Kesinlikle öyle düşünüyorum ve iyi ki de olmuş. Anne olmak muhteşem bir duygu. Anlatılabilecek bir duygu değil. Hepsini bir arada yapıyor olmak, genç yaşta anne olmak, bu duygu tatmak, aynı zamanda mesleğime devam etmek, kariyerimi sürdürmek... Yani bilmiyorum, ben yaşantımdan gayet mutluyum. Hepsini idare edebiliyorum.

Konuşan Kalem: Bir model olarak mutlaka ki modayı takip ediyorsunuzdur. Fakat ''vazgeçilmezim'' dediğiniz bir tarzınız var mı?

Simge Tertemiz: Yani tam olarak bir adı yok tarzımın. Ben üzerime ne yakıştırıyorsam onu giyiyorum. Ne bohemim ne gotiğim. Hiç standart bir tarzım yok. Bir mini etek giyip de çıkabilirim, bol pantolon da giyebilirim. Ben kendime neyi yakıştırıyorsam, o günkü ruh halim neyse ona göre giyinirim. Bence moda da budur zaten. Moda, insan kendine neyi yakıştırıyorsa onu giymesidir. Moda olup, hiç yakışmayacak bir şeyi, vücuduyla alakası olmayan kişiler mesela giyiniyorlar. Neden? Moda diye... Öyle bir şey olur mu? Tekrar söylüyorum, moda insanın kendisidir, kendine yakıştırdığıdır.

Konuşan Kalem: Tabii ki bir çok genç kız sizi örnek alıyor, bir çoğunun da idolüsünüzdür. Onlara neler söylemek istersiniz?

Simge Tertemiz: Ben kesinlikle yeni gelecek olan nesillere, aileleriyle iç içe olmasını öneriyorum. Ailelerinin hiçbir zaman ellerini bırakmasınlar. Benim ailem bana öyle yaptı. 18 yaşına kadar beni hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hatta iş görüşmelerine, ajans görüşmelerine, bütün her şeye annem elimden tutarak götürüyordu beni. Reşit olduktan sonra artık ve işi biraz çözdükten sonra serbest bırakmaya başladı yavaş yavaş. Bence daha doğrusu ailelerin çocuklarını, evlatlarını bırakmaması gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrası. Zor bir meslek. Dışarıdan çok kolay görünebilir ama inanılmaz fedakarlık isteyen bir meslek. Bu yüzden aileler, çocuklarının arkalarında olsun. İşlerini en güzel şekilde yapsınlar, başka da tavsiye edebileceğim bir şey yok. Bir de disiplin çok önemli.

Konuşan Kalem: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Simge Tertemiz: Ben teşekkür ederim.

Röportajdan Fotoğraflar: 



Fotoğraf çekimleri için; arkadaşım, dostum, kardeşim Sanem Burcu Pekel'e teşekkür ederim.

Simge Tertemiz Röportajım


Dün (Pazar günü) İskenderun Alışveriş Merkezi'nde düzenlenen markaların ilkbahar-yaz koleksiyonu defilesine katılan Simge Tertemiz ile defile sonrası harika bir röportaj gerçekleştirdik. Olabildiğinden fazlasıyla sıcak ve güler yüzlü. Aynı zamanda çok da güzel.

Kendisini çoğunuz Çılgın Dersane adlı sinema filmi ile tanıdınız. Şimdilerde ise Star Tv'de Pazar günleri saat: 12.00'de başlayan Süper Starlife magazin programında görüyoruz.

Bakalım röportajda Konuşan Kalem neler sordu, Simge Tertemiz ne yanıtlar verdi?

Konuşan Kalem: Modelliğe nasıl başladınız?

Simge Tertemiz: Ben 15 yaşında Best Model of Turkey yarışmasına katıldım. Kıvanç Tatlıtuğ'un birinci seçildiği sene. O zaman ben gelecek vadeden seçildim, yaşım çok küçük olduğu için. Sonra 2004 yılında tekrar katıldım. Çünkü hızımı alamadım, o tacı istiyordum. 2004'de katıldığımda Türkiye birincisi oldum. Best Model of The World'de de Türkiye'yi temsil ettim ve dördüncü seçildim. Daha sonrasında akabinde başladı modellik hayatım. Çok erken yaşta başlamış olmanın avantajlarını çok yaşadım. Şu an yaşım 25 ama en üst seviyelerde, doruğunda yaşıyorum mesleğimi. Hikayem böyle başladı.


Konuşan Kalem: Podyumdayken neler hissediyorsunuz?

Simge Tertemiz: Podyumdayken, her zaman söylüyorum Uğurkan Erez'in bir sözü vardı yarışmacıyken ben. ''Podyuma çıktığın zaman kendini dünyanın en güzel kadını gibi hissedeceksin, indiğin zamanda insanlarla eşit olduğunu unutmayacaksın.''  Bu çok güzel bir öğüt, ben bunu uyguluyorum. Her zaman da bu sebeple kazanan olduğumu düşünüyorum. Podyumdayken kendimi dünyanın en güzel kadını, en çekici kadını olarak hissettiğim için kendime bir özgüven gelip öyle yürüdüğüm için o elektriği yansıttığımı düşünüyorum ama podyumdan indiğim zaman da insanlarla eşdeğer olduğumun farkındayım. Hiçbir zaman burnu kaf dağında, egoları yüksek bir kız olmadım. Bu yüzden de sağ olsun seviyorlar beni. (gülüyoruz.) Mesleğimi de severek ve güzel bir şekilde yapıyorum.

Konuşan Kalem: Çılgın Dersane ilk sinema filminiz oldu. Ondan sonra bazı dizilerde konuk oyuncu olarak yer aldınız. Modellikten sonra oyunculuğa ardından da sunuculuğa geçtiniz. Bunların arasındaki geçişlerde bir zorluk yaşadınız mı?

Simge Tertemiz: Aslında çok fazla zorluk yaşamadım. Oyunculuk anlamında, biliyorsunuz Çılgın Dersane 1 ve 2'inci sinema filminde oynadım. Daha sonra Mert ile Gert dizisinde oynadım. Benim Annem Bir Melek dizisinde de oynadım. Bir çok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım ama beni hiçbir zaman zorlamadı. Çünkü dediğim gibi ben bu mesleği yapmak için yaratılmışım, öyle hissediyorum. Çok küçük yaşlardan beri zaten bu mesleği yapacağımı biliyordum ve hep söylüyordum. O yüzden beni hiç zorlamadı zaten ilk sunuculuğumu 19 yaşında yapmaya başladım. O yaşımdan bu yaşıma kadar hala sunuculuğa devam ediyorum. Çoğu kanalda da sunuculuk yaptım. Şu anda ise Star'da Süper Starlife ile devam ediyorum. Ama bunlar beni hiç zorlamadı. Ben hepsini bir arada, dengede tutabiliyorum. Hepsine ayrı bir önem ve yer verdiğim için beni çok zorlamıyor.

Konuşan Kalem: Peki şu an bir dizi veya sinema filmi teklifi alsanız yanıtınız ne olur?

Simge Tertemiz: O film ve dizinin ne olduğuna bağlı. Oynamam dediğim, oynayamayacağım roller var. Asla yapmayacağım dediğim işler var, ona bağlı. Biraz da şans meselesi bu işler. İyi bir projede, iyi bir senaryo ve kadroyla kesinlikle yürüyor. Bunun en güzel örneklerinden biri de Kıvanç Tatlıtuğdur. Çok kaliteli ve güzel işlerde yer aldı ve çok iyi yerlere geldi, devam da ettiriyor. Bu şans işidir işte. Biraz da senaryo ve çalıştığın kişilerle alakalı. Öyle bir proje gelirse neden olmasın? Kesinlikle düşünürüm. Ama daha sonradan bir diziye dahil olmayı artık düşünmüyorum, konuk oyuncu olarak.


Konuşan Kalem: İş hayatınız yanı sıra bir de yeni anne oldunuz. Hamilelik süreci ve ondan sonraki süreç nasıldı?

Simge Tertemiz: Beni biliyorsunuz, çok sürprizlerle doluyum. Hamileliğim de sonrası da öyle oldu. Değişik bir hikayem var. 4.5 aylıkken hamile olduğumu öğrendim. O yüzden oğlumun adını Kayra koydum. Anlamı da Allah'ın lütfu demek. O bana Allah'ın verdiği bir lütuf. Kesinlikle öyle düşünüyorum ve iyi ki de olmuş. Anne olmak muhteşem bir duygu. Anlatılabilecek bir duygu değil. Hepsini bir arada yapıyor olmak, genç yaşta anne olmak, bu duygu tatmak, aynı zamanda mesleğime devam etmek, kariyerimi sürdürmek... Yani bilmiyorum, ben yaşantımdan gayet mutluyum. Hepsini idare edebiliyorum.

Konuşan Kalem: Bir model olarak mutlaka ki modayı takip ediyorsunuzdur. Fakat ''vazgeçilmezim'' dediğiniz bir tarzınız var mı?

Simge Tertemiz: Yani tam olarak bir adı yok tarzımın. Ben üzerime ne yakıştırıyorsam onu giyiyorum. Ne bohemim ne gotiğim. Hiç standart bir tarzım yok. Bir mini etek giyip de çıkabilirim, bol pantolon da giyebilirim. Ben kendime neyi yakıştırıyorsam, o günkü ruh halim neyse ona göre giyinirim. Bence moda da budur zaten. Moda, insan kendine neyi yakıştırıyorsa onu giymesidir. Moda olup, hiç yakışmayacak bir şeyi, vücuduyla alakası olmayan kişiler mesela giyiniyorlar. Neden? Moda diye... Öyle bir şey olur mu? Tekrar söylüyorum, moda insanın kendisidir, kendine yakıştırdığıdır.

Konuşan Kalem: Tabii ki bir çok genç kız sizi örnek alıyor, bir çoğunun da idolüsünüzdür. Onlara neler söylemek istersiniz?

Simge Tertemiz: Ben kesinlikle yeni gelecek olan nesillere, aileleriyle iç içe olmasını öneriyorum. Ailelerinin hiçbir zaman ellerini bırakmasınlar. Benim ailem bana öyle yaptı. 18 yaşına kadar beni hiçbir zaman yalnız bırakmadılar. Hatta iş görüşmelerine, ajans görüşmelerine, bütün her şeye annem elimden tutarak götürüyordu beni. Reşit olduktan sonra artık ve işi biraz çözdükten sonra serbest bırakmaya başladı yavaş yavaş. Bence daha doğrusu ailelerin çocuklarını, evlatlarını bırakmaması gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrası. Zor bir meslek. Dışarıdan çok kolay görünebilir ama inanılmaz fedakarlık isteyen bir meslek. Bu yüzden aileler, çocuklarının arkalarında olsun. İşlerini en güzel şekilde yapsınlar, başka da tavsiye edebileceğim bir şey yok. Bir de disiplin çok önemli.

Konuşan Kalem: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederim.

Simge Tertemiz: Ben teşekkür ederim.

Röportajdan Fotoğraflar: 



Fotoğraf çekimleri için; arkadaşım, dostum, kardeşim Sanem Burcu Pekel'e teşekkür ederim.


Her zamanki gibi yalnızım aslında. İkili bir ruh haline sahibim bir de. Bir üzülüyorum bir gülücükler saçıyorum etrafa. Durmadan geziyorum, yorulmuyorum da nedense. Koluma en yakın arkadaşımı da takmış İskenderun sokaklarında gezip duruyoruz sürekli.

İkimizde de bir eve gitmeme isteği oluyor, sıkılmıyoruz da gezmekten. Birlikteyken iyi vakit geçiyoruz. Tam anlamıyla yanında mutlu olduğum tek insan diyebilirim. Hatta hemen söyleyeyim, gerçekten yanında mutlu olduğum tek insan.

Benim, bu oldukça çekilmez zamanlarımda söylene söylene de olsa daima yanımda. Söylenmeleri de ciddi söylenmeler değil tabii ki.

En yakın dostum her zaman için yanımda olsa bile insan kendisine aşık olan birine gerçekten ihtiyaç duyuyor. Ona aşk dolu gözlerle bakan, duygu patlaması yaşatan, onunla ilgilenen gerçek bir sevgiliye. ''Bunu bir arkadaş da yapar.'' diyenler mutlaka ki olur fakat gerçekten arkadaş, arkadaş kaldığı sürece güzeldir. Sevgili ise apayrı bir konu bana göre.

Şimdi çoğu kişi bu yazdığımı okurken yarım bırakıp küfrederek sayfayı kapatmış olabilir. Bazıları da baygın baygın okumaya devam ediyor olabilir. ''Kardeş, sen bu yazıyı niye yazdın şimdi?'' gibi sorular yöneliyor olabilir bana karşı. Vallahi ben de bilmiyorum neden yazdığımı. Açtım sayfası, bunlar çıktı elimden, dilimden, düşüncelerimden.

Son olarak şu yakın arkadaşım, dostum diye bahsettiğim arkadaşımın da ismini vereyim yoksa demedik laf bırakmaz.

( Sanem Burcu Pekel için... )

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Karalamaca (1)


Her zamanki gibi yalnızım aslında. İkili bir ruh haline sahibim bir de. Bir üzülüyorum bir gülücükler saçıyorum etrafa. Durmadan geziyorum, yorulmuyorum da nedense. Koluma en yakın arkadaşımı da takmış İskenderun sokaklarında gezip duruyoruz sürekli.

İkimizde de bir eve gitmeme isteği oluyor, sıkılmıyoruz da gezmekten. Birlikteyken iyi vakit geçiyoruz. Tam anlamıyla yanında mutlu olduğum tek insan diyebilirim. Hatta hemen söyleyeyim, gerçekten yanında mutlu olduğum tek insan.

Benim, bu oldukça çekilmez zamanlarımda söylene söylene de olsa daima yanımda. Söylenmeleri de ciddi söylenmeler değil tabii ki.

En yakın dostum her zaman için yanımda olsa bile insan kendisine aşık olan birine gerçekten ihtiyaç duyuyor. Ona aşk dolu gözlerle bakan, duygu patlaması yaşatan, onunla ilgilenen gerçek bir sevgiliye. ''Bunu bir arkadaş da yapar.'' diyenler mutlaka ki olur fakat gerçekten arkadaş, arkadaş kaldığı sürece güzeldir. Sevgili ise apayrı bir konu bana göre.

Şimdi çoğu kişi bu yazdığımı okurken yarım bırakıp küfrederek sayfayı kapatmış olabilir. Bazıları da baygın baygın okumaya devam ediyor olabilir. ''Kardeş, sen bu yazıyı niye yazdın şimdi?'' gibi sorular yöneliyor olabilir bana karşı. Vallahi ben de bilmiyorum neden yazdığımı. Açtım sayfası, bunlar çıktı elimden, dilimden, düşüncelerimden.

Son olarak şu yakın arkadaşım, dostum diye bahsettiğim arkadaşımın da ismini vereyim yoksa demedik laf bırakmaz.

( Sanem Burcu Pekel için... )

''Dilerseniz bloguma, sayfanın üst köşesinde bulunan Bumerang Ödülleri Adayı şablonundan oy verebilir ve bana destek olabilirsiniz. Oylarınız tamamen ücretsizdir. Teşekkürler.''

Fotoğrafım
Edirne, Ayşekadın, Türkiye
19 Ocak 1996, İskenderun doğumlu. Trakya Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunu. 13 yaşından beri blogger. 2012 Hürriyet Bumerang Ödülleri'nde En Uyumlu site üçüncülüğüne hak kazandı. İlk kitabı İkinci Kadının Hikâyesi ise Temmuz 2016 yılında basıldı. Tüm kitabevleri ve online kitapçılarda satışta.