Merhaba aşklarım...
Twitter'dan takipte olanlar bilir, dün saat 16.30 itibariyle Samandağ'a yolculuğum başladı. Antakya'nın bir ilçesi olan Samandağ küçücük pıtıcık bir yer. Aslına bakarsanız böyle ufak ve insanların iç içe olduğu köy tarzı yerleri seviyorum. Odun sobası ile ısınmak ise vazgeçilmezim.
Doğrusunu söylemek gerekirse başlarda hiç gelmek istemedim ama değişiklik kötü olmaz diye düşünüp gelmeye karar verdim. Valla bu değişiklik bir kötü geldi ki hiç sormayın. Şanssız herifim diye boşu boşuna dil dökmüyoruz yani burada. Şu an sizlere evin iç odasında, battaniyeyi teee boğazıma kadar çekmiş bunları yazıyorum. Her yerim kırık içerisinde, sinüzit cabası, hele midemin ne halde olduğunu söylemiyorum bile.
Gezmeye gelip de hasta yatıyorum resmen. Abicim bende de akıl yok valla. Birincisi Allah bana oradan 'gitme olum gitme' diye sinyaller veriyor ben de diyorum 'yeeaa nolcak ki gidicem işte gidicem' falan. Gidecek misin? Al sana sinüzit al sana mide ağrısı al sana battaniye al sana...
Yok yani şu küçücük notebook'ta da yazmak işkence. Bir kelimeyi on saatte yazıyorum ama sizler için değer bebiklerim. Dışarıda bir yağmur bir fırtına var kuzenim, kardeşim ve eniştem çarşıya sanki bana inat olsun diye gittiler. Şuranın bıcır bıcır yerlerini de çekip sizlere gösteremedim ama yarına kadar turp gibi olur daha sonra da resimleri sizlerle paylaşırım.
Bunlar çarşıya gidince ben de pıt pıt pıt geçtim battaniye altında ohh gel keyfim gel yapıyorum. (inanmayın!) O kadar rahatım ki sormayın bir elim yağda bir elim balda oh ohh oradan bir çilek bir kiraz getirin de yiyelim. Hmm bak karpuzun tadı da mis mis! (kış ayında çilek, kiraz ve karpuz!)
Öyle işte canlarım. Siz öyle mıç mıç sevgililerinizle, arkadaşlarınızla o sahil benim bu cafe benim diye gezerken ben de aha da böyle ğğrr diye burnumu silerim. Allah'ım sen beni iyileştir valla bak bir daha gelmicem ya söz veriyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder